Beritan
12-03-2007, 15:44
http://img145.imageshack.us/img145/1097/beyazgulresimleri06rq6.jpg
[Ey Zeyneb!
Ey damaklarda, amaçlar için, Ali’nin dili!
Kendi halkına söyle!
Ey kadın!
Ey mertlere, cesurlara bu sıfatları öğreten!
Senin aşk ve derdini can ve gönüllerinde duyanlar sana muhtaçtırlar. Hem de
her zamankinden çok...
Bu eski ve yeni sömürünün, bozulmuş gelenek ve kurumların, modernist
ilericilerin oyuncağı olanları;
Bir şehrin başındaki güçlü feryadın gibi bir feryatla,
Kasvet ve vahşet şehrini,
-ki şehri onunla ezmiştin-
bir sarayın temellerini,
-saltanat ve cinayetin sarayını sallamış, titretmişsin!
karıştır, sinirlendir, canlandır! Tâ ki
kendi kendilerine canlanıp sinirlenerek, etraflarını saran örümcek ağı
perdelerini yırtıp parçalayabilsinler.
Tâ ki bu kötü ve yıkıcı tufanın çağdaş biçimine karşın, durmayı
öğrensinler!
Bu korkunç ve tehlikeli makinayı,
-ki bu onlardan, insanlardan- yeni oyuncaklar yapmak için, sonra yeni
sömürü düzeni kurmak, modern uyutmalar için, başıboş günleri artırmak için,
sermayedarların piyasaya sunduklarını ihtirasla yutabilmek için,
burjuvazinin zevk verici yoğun hevesleri için, ruhsuz yeni soyluluğun daha
ilginç görünümü olan yalnızlık, tecrid ve unutulmuşluğu için müreffeh
toplumu hedefleyen bomboş bir yaşamla uğraşmak için yapılmıştır- kırıp
parçalasınlar!!
Ve kendilerini eskinin saygın köleliğinden, yeninin saygın piyasasından –
senin mesajının parıltılarıyla- kurtarsınlar!
Ey amaçta Ali’nin dili!
Ey Huseyn’in mesajı gönül ve beyninde olan.
Ey Kerbela’dan gelerek şehitlerin mesajını, tüm cellat ve canilerin
baskılarına rağmen tarihin kulağına ulaştıran!
Ey Zeyneb!
Bize söyle !
Başınızdan geçeni söyleme!
O kan kırmızısı çölde ne gördüğünü söyleme!
Orada, cinayetlerin ulaştığı doruk noktasını da söyleme!
O günün acısından sonra, Fırat’ın kenarında, ALLAH’ın insanı melekleri
niçin secde ettirdiğini de söyleme!
Ve Fırat sahilindeki gösteriyi ve durumu da söyleme!
Evet, Zeyneb!
Düşmanlarının ne yaptığını da , dostlarının tavrını da söyleme!
Evet, ey Huseynî devrimin mesajı!
Biz biliyoruz,
Biz, hepimiz, işitmişiz.
Senin Kerbela ve şehidler mesajını dürüstçe ulaştırdığını biliyoruz.
Sen kendi varlığında söz üreten bir şehidsin!
Tıpkı damla damla kanıyla söz söyleyen şehid kardeşin gibisin sen
Fakat söyle ey bacı!
De ki “ne yapalım?”
Bir an bak ki biz ne çekiyoruz?
Kulağını bir anlık bize ver ki, kendi isteklerimizi sana ulaştıralım
Ey sevgili ve güçlü bacımız!
Ey kardeşinin emin ulağı!
Kerbela’dan gelerek tarih süresince tüm nesillere şehidlerin mesajını
ulaştıransın!
Sen şehidliğin kıpkırmızı bahçelerinde yeni açılmış güllerin kokusunu can
ve elbisesinde taşıyansın.
Ey Ali’nin kızı!
Ey esirler kervanının komutanı!
Bizi de bu kafilenin izinde kendine ulaştır!
Ey Huseyn!
Seninle ne söyleşelim?
O korkunç, fırtınalı, girdaplı ve karanlık gecede yol lambasının ışığı!
Ey kurtuluş gemisi!
Ey her zamana yayılan, her nesle ulaşan, kıyama hazır her zeminde kanı
hatırlanan, her elverişli tohumu toprağın altında açan ve yeşeren, her susuz
çiçeği kanıyla, yaprak, hayat ve canlılığa kavuşturan!
Ey şehadetin büyük üstadı!
Bizim de bu karanlık ve ümidsiz gecemize bir şimşek çak!
Bizim kurumuş, yarı ölü halimize bir damla kanını yay! Bizim bu soğuk ve
donmuş kışımıza, o çöl kıyamındaki ateşinden bir kor bağışla!
Ey aşıklarını “siyah ölümden” kurtarmak için “kırmızı ölümü” seçen!
Sen, her damla kanınla halka hayat ve dirilik verirsin. Tarihi
hareketlendirirsin. Çağın donuk, ölü bedenini ısıtırsın ve bu coşkuyla
dirilik, aşk ve ünid saçarsın.
İmanımızın, halkımızın, tarihimizin ve de zamanımızın bedeni;
“sana ve senin kanına muhtaçtır.”
alıntı---
[Ey Zeyneb!
Ey damaklarda, amaçlar için, Ali’nin dili!
Kendi halkına söyle!
Ey kadın!
Ey mertlere, cesurlara bu sıfatları öğreten!
Senin aşk ve derdini can ve gönüllerinde duyanlar sana muhtaçtırlar. Hem de
her zamankinden çok...
Bu eski ve yeni sömürünün, bozulmuş gelenek ve kurumların, modernist
ilericilerin oyuncağı olanları;
Bir şehrin başındaki güçlü feryadın gibi bir feryatla,
Kasvet ve vahşet şehrini,
-ki şehri onunla ezmiştin-
bir sarayın temellerini,
-saltanat ve cinayetin sarayını sallamış, titretmişsin!
karıştır, sinirlendir, canlandır! Tâ ki
kendi kendilerine canlanıp sinirlenerek, etraflarını saran örümcek ağı
perdelerini yırtıp parçalayabilsinler.
Tâ ki bu kötü ve yıkıcı tufanın çağdaş biçimine karşın, durmayı
öğrensinler!
Bu korkunç ve tehlikeli makinayı,
-ki bu onlardan, insanlardan- yeni oyuncaklar yapmak için, sonra yeni
sömürü düzeni kurmak, modern uyutmalar için, başıboş günleri artırmak için,
sermayedarların piyasaya sunduklarını ihtirasla yutabilmek için,
burjuvazinin zevk verici yoğun hevesleri için, ruhsuz yeni soyluluğun daha
ilginç görünümü olan yalnızlık, tecrid ve unutulmuşluğu için müreffeh
toplumu hedefleyen bomboş bir yaşamla uğraşmak için yapılmıştır- kırıp
parçalasınlar!!
Ve kendilerini eskinin saygın köleliğinden, yeninin saygın piyasasından –
senin mesajının parıltılarıyla- kurtarsınlar!
Ey amaçta Ali’nin dili!
Ey Huseyn’in mesajı gönül ve beyninde olan.
Ey Kerbela’dan gelerek şehitlerin mesajını, tüm cellat ve canilerin
baskılarına rağmen tarihin kulağına ulaştıran!
Ey Zeyneb!
Bize söyle !
Başınızdan geçeni söyleme!
O kan kırmızısı çölde ne gördüğünü söyleme!
Orada, cinayetlerin ulaştığı doruk noktasını da söyleme!
O günün acısından sonra, Fırat’ın kenarında, ALLAH’ın insanı melekleri
niçin secde ettirdiğini de söyleme!
Ve Fırat sahilindeki gösteriyi ve durumu da söyleme!
Evet, Zeyneb!
Düşmanlarının ne yaptığını da , dostlarının tavrını da söyleme!
Evet, ey Huseynî devrimin mesajı!
Biz biliyoruz,
Biz, hepimiz, işitmişiz.
Senin Kerbela ve şehidler mesajını dürüstçe ulaştırdığını biliyoruz.
Sen kendi varlığında söz üreten bir şehidsin!
Tıpkı damla damla kanıyla söz söyleyen şehid kardeşin gibisin sen
Fakat söyle ey bacı!
De ki “ne yapalım?”
Bir an bak ki biz ne çekiyoruz?
Kulağını bir anlık bize ver ki, kendi isteklerimizi sana ulaştıralım
Ey sevgili ve güçlü bacımız!
Ey kardeşinin emin ulağı!
Kerbela’dan gelerek tarih süresince tüm nesillere şehidlerin mesajını
ulaştıransın!
Sen şehidliğin kıpkırmızı bahçelerinde yeni açılmış güllerin kokusunu can
ve elbisesinde taşıyansın.
Ey Ali’nin kızı!
Ey esirler kervanının komutanı!
Bizi de bu kafilenin izinde kendine ulaştır!
Ey Huseyn!
Seninle ne söyleşelim?
O korkunç, fırtınalı, girdaplı ve karanlık gecede yol lambasının ışığı!
Ey kurtuluş gemisi!
Ey her zamana yayılan, her nesle ulaşan, kıyama hazır her zeminde kanı
hatırlanan, her elverişli tohumu toprağın altında açan ve yeşeren, her susuz
çiçeği kanıyla, yaprak, hayat ve canlılığa kavuşturan!
Ey şehadetin büyük üstadı!
Bizim de bu karanlık ve ümidsiz gecemize bir şimşek çak!
Bizim kurumuş, yarı ölü halimize bir damla kanını yay! Bizim bu soğuk ve
donmuş kışımıza, o çöl kıyamındaki ateşinden bir kor bağışla!
Ey aşıklarını “siyah ölümden” kurtarmak için “kırmızı ölümü” seçen!
Sen, her damla kanınla halka hayat ve dirilik verirsin. Tarihi
hareketlendirirsin. Çağın donuk, ölü bedenini ısıtırsın ve bu coşkuyla
dirilik, aşk ve ünid saçarsın.
İmanımızın, halkımızın, tarihimizin ve de zamanımızın bedeni;
“sana ve senin kanına muhtaçtır.”
alıntı---