Ergenekon davasının, ‘derin devlet’ kavramının dünya ölçeğinde bir kriz geçirmekte olduğu döneme denk geldiğini görürsek, bazı gelişmeleri daha iyi anlarız sanıyorum.

Bu türden işlerin merkezinde daima bir süper devlet olarak ABD yer alır.

Şunu iddia etmek mümkün sanıyorum; Amerika Birleşik Devletleri, Bush’un iktidara gelmesiyle hızla bir ‘derin devlet’ örgütlenmesinin etki alanına girdi.

Savaşa girilmesi, terörle savaş ortamı ve bazı kuralların kolay çiğnenir olmasıyla ABD’de ‘derin devlet’ örgütlenmesinin çalışma şartları iyice kolaylaşmıştı.

Neo-con’ların bu ortamda rahat çalıştıklarını ve ‘derin devlet’ imkânlarını iyi manipüle ettiklerini söyleyebiliriz.

Amerika’daki bu ortam, ‘süper devlet’in etki alanı altındaki başka devletlerde de benzer oluşumları destekliyordu.

Ancak daha sonra bir sürpriz gelişme olmazsa yeni başkanlık seçiminde Demokrat aday Barack Obama’nın seçimi kazanması bekleniyor.

Obama kendisini, ABD’yi dünyayla barıştıracak bir başkanlık dönemine hazırlıyor.

Yani sadece savaş için örgütlenmiş ABD’nin yerine barışçı ve demokratik ilkeleri savunan, insan haklarına önem veren bir Amerika dönemine girilecek gibi gözüküyor.

Bu da herhangi bir derin devlet örgütlenmesi için hiç de hoş olabilecek bir ortam değil.

Zaten Türkiye’deki bazı oluşumların demokrasiden fazla hoşlanmamasının da nedeni bu.

Amerika’daki olası gelişmeleri gören, oradaki savaşan ‘derin devlet’ aygıtı yavaştan kendisini tasfiyeye başladı.

Bunu, ‘zorlama olmadan kendi iradeleriyle yaparlarsa, durumu daha çok kontrol altında tutarız’ diye düşünmüş olmalılar.

Amerikan derin devletinde olanlar gayet tabii ki global bir etki yarattı.

Önümüzdeki günlerde Türkiye’de olduğu gibi bazı oluşumların tasfiye edilmesi sürecine başka ülkelerde de girileceğini tahmin ediyoruz.

Zira ‘derin devlet’ sarsıntısı global düzeyde yaşanan bir dalga gibi geliyor bize.

Serdar TURGUT
akşam