CeVHeR
06-25-2008, 01:49
Fethullah Gülen hocaefendi hakkındaki beraat kararı, dün Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından da onandı.
Teknik yönü karışık olduğu için, davanın geçmişini kısaca özetleyelim. Davanın geçtiği aşamalar şöyle: Ankara DGM (daha sonrasında da özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi), Gülen hocaefendi hakkında yıllar süren yargılamadan sonra beraat kararı verdi.
Malum savcılardan birisi, kararı temyiz etti. “Gülen mahkum edilmeli idi” dedi.
İddiası; akla ziyan bir iddia idi: Gülen hocaefendi terör örgütü kurmuş idi!
Yargıtay 9.Ceza Dairesi, beraat kararını onadı. “Terör örgütü iddiası doğru değildir.Beraat kararı doğrudur” dedi.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, kararı beğenmedi.. İtiraz edecek ama, Gülen’in terör örgütü kurduğuna ilişkin elinde tek somut bir delil de yok. O zaman çok iddialı bir talep yerine, daha kurnazca bir talepte bulundu: “Aslında Fethullah Gülen, terör örgütü kurmuştur. Ama eylem zamanaşımına uğramıştır.Zamanaşımı sebebi ile dava ortadan kaldırılmalı iken, beraat kararı verilmesi yanlıştır” dedi.
Yani Başsavcı da, Fethullah Gülen’in ceza almayacağını kabul ediyordu. Ama “beraat” yerine “zamanaşımı” kararı verilmesini isteyerek, Demokles’in kılıcını Gülen hocaefendinin tepesinde sürekli sallandırmak istiyordu.. Böylece mütedeyyin insanlar çekinecekler, “Her an yeni bir dava daha açılabilir, bu sefer mahkum olabiliriz. Beraat kararı verilmedi. Zamanaşımı kararı verildi. 2000 yılından önceki çalışmalarımızı tekrarladığımızda, o yıllardaki gibi benzer şekilde bir yurt açsak, bir okul açsak, bir kurs açsak, aleyhimize dava açılabilir. Bu sefer mahkum oluruz. Hocaefendi de mahkum olur” endişesi ile, yaşarken ölü gibi davranacaklar, hiçbir hizmet işine ellerini sürmeyeceklerdi. Çünkü Başsavcılık, o eylemi, “terör örgütü faaliyeti” olarak gösterecekti..
Hesap bu idi.
Dün Yargıtay Ceza Genel Kurulu, “Beraat kararı doğrudur” diyerek, Başsavcının tüm taleplerini reddetti..
Peki şimdi ne olacak?
Bir şey olmayacak, Fethullah Gülen aklanmış olacak, muhalifleri de bu insanı yıllardır üzdükleri için mahcubiyet yaşayacaklar..
Peki, işler bununla sınırlı mı?
Hayır, sınırlı değil..
Çünkü Başsavcımız, Fethullah Gülen hakkında daha bir mahkumiyet kararı ortada yokken, sanki mahkumiyet hükmü verilmiş gibi, başka davalarda onun ismini kullanmış, birçok kişiyi de bu gerekçe ile suçlamıştı.
Örnek mi?
AKParti’nin kapatılması davası.
Evet, Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara sokan o tartışmalı davada, başsavcının delillerinden birisi de, “FethullahGülen’in terör örgütü kurucusu olduğu bilindiği halde, AKPartili’lerin kendisi ile ilişki kurduğu iddiası” idi..
Buyrun buradan yakın.
Şimdi gelin hukukun iflas etmediğini söyleyin bakalım.
Şimdi gelin, bu başsavcıya en ağır eleştirilerde bulunmayın bakalım.
Şimdi gelin, bu başsavcının hemen istifa etmesi gerektiğini söylemeyin bakalım.
“Bir davada dile getirdiği talep reddedildi diye, savcılar istifa etmeye başlarsa, Türkiye’de kaç tane savcı kalır ki?” diyenler olabilir..
Evet, başsavcının sıradan bir talebi reddedilmiş olsa, haklısınız, istifası falan gerekmez. Ama, bir partinin kapatılması/halen Cumhurbaşkanı olan sayın Abdullah Gül’ün de siyasi yasaklı olması için açılan davada, delillerden birisi de terör örgütü kurucusuna yakınlık ise... Ve o iddianamede, terör örgütü kurucusu olarak gösterilen kişi şimdi beraat ediyor ise.. Artık o başsavcı, görevine nasıl devam edebilir ki?
Adam mahkum olmadan, “Bu kişi terör örgütü kurucusu” demiş.. Yetmemiş, “Terör örgütü kurucusuna, bu bakan destek olmuş. Bu bakanı da indirin aşağıya” demiş.
Sonra, bu iddiaların temeli, tümden palavra çıkmış. Şahsın terör örgütü kurucusu olmadığı kesin hükme bağlanmış. Belki açacağı dava ile, devletten trilyonlarca lira tazminat alabilecek bir hakka sahip olmuş..
Bu durumda, o başsavcı, iddianamedeki o ifadelerine rağmen, görevini nasıl sürdürebilir ki?
Bu kadar açık bir önyargısı olduğu isbatlandıktan sonra, artık ona kim güvenebilir ki?
Hırsızı masum, masumu hırsız göstermeyeceğinden artık kim emin olabilir ki?
Tekrar hatırlatıyorum, Gülen davasındaki talebi için söylemiyorum bunları..
AKParti’nin kapatılması davasında, Gülen hocaefendi için sarfettiği cümleler sebebiyle söylüyorum. Henüz mahkumiyet kararı çıkmamış bir insanı, mahkum olmuş gibi gösterdiği için söylüyorum..
Ali KARAHASANOĞLU / VAKİT 25/06/2008
Teknik yönü karışık olduğu için, davanın geçmişini kısaca özetleyelim. Davanın geçtiği aşamalar şöyle: Ankara DGM (daha sonrasında da özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi), Gülen hocaefendi hakkında yıllar süren yargılamadan sonra beraat kararı verdi.
Malum savcılardan birisi, kararı temyiz etti. “Gülen mahkum edilmeli idi” dedi.
İddiası; akla ziyan bir iddia idi: Gülen hocaefendi terör örgütü kurmuş idi!
Yargıtay 9.Ceza Dairesi, beraat kararını onadı. “Terör örgütü iddiası doğru değildir.Beraat kararı doğrudur” dedi.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, kararı beğenmedi.. İtiraz edecek ama, Gülen’in terör örgütü kurduğuna ilişkin elinde tek somut bir delil de yok. O zaman çok iddialı bir talep yerine, daha kurnazca bir talepte bulundu: “Aslında Fethullah Gülen, terör örgütü kurmuştur. Ama eylem zamanaşımına uğramıştır.Zamanaşımı sebebi ile dava ortadan kaldırılmalı iken, beraat kararı verilmesi yanlıştır” dedi.
Yani Başsavcı da, Fethullah Gülen’in ceza almayacağını kabul ediyordu. Ama “beraat” yerine “zamanaşımı” kararı verilmesini isteyerek, Demokles’in kılıcını Gülen hocaefendinin tepesinde sürekli sallandırmak istiyordu.. Böylece mütedeyyin insanlar çekinecekler, “Her an yeni bir dava daha açılabilir, bu sefer mahkum olabiliriz. Beraat kararı verilmedi. Zamanaşımı kararı verildi. 2000 yılından önceki çalışmalarımızı tekrarladığımızda, o yıllardaki gibi benzer şekilde bir yurt açsak, bir okul açsak, bir kurs açsak, aleyhimize dava açılabilir. Bu sefer mahkum oluruz. Hocaefendi de mahkum olur” endişesi ile, yaşarken ölü gibi davranacaklar, hiçbir hizmet işine ellerini sürmeyeceklerdi. Çünkü Başsavcılık, o eylemi, “terör örgütü faaliyeti” olarak gösterecekti..
Hesap bu idi.
Dün Yargıtay Ceza Genel Kurulu, “Beraat kararı doğrudur” diyerek, Başsavcının tüm taleplerini reddetti..
Peki şimdi ne olacak?
Bir şey olmayacak, Fethullah Gülen aklanmış olacak, muhalifleri de bu insanı yıllardır üzdükleri için mahcubiyet yaşayacaklar..
Peki, işler bununla sınırlı mı?
Hayır, sınırlı değil..
Çünkü Başsavcımız, Fethullah Gülen hakkında daha bir mahkumiyet kararı ortada yokken, sanki mahkumiyet hükmü verilmiş gibi, başka davalarda onun ismini kullanmış, birçok kişiyi de bu gerekçe ile suçlamıştı.
Örnek mi?
AKParti’nin kapatılması davası.
Evet, Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara sokan o tartışmalı davada, başsavcının delillerinden birisi de, “FethullahGülen’in terör örgütü kurucusu olduğu bilindiği halde, AKPartili’lerin kendisi ile ilişki kurduğu iddiası” idi..
Buyrun buradan yakın.
Şimdi gelin hukukun iflas etmediğini söyleyin bakalım.
Şimdi gelin, bu başsavcıya en ağır eleştirilerde bulunmayın bakalım.
Şimdi gelin, bu başsavcının hemen istifa etmesi gerektiğini söylemeyin bakalım.
“Bir davada dile getirdiği talep reddedildi diye, savcılar istifa etmeye başlarsa, Türkiye’de kaç tane savcı kalır ki?” diyenler olabilir..
Evet, başsavcının sıradan bir talebi reddedilmiş olsa, haklısınız, istifası falan gerekmez. Ama, bir partinin kapatılması/halen Cumhurbaşkanı olan sayın Abdullah Gül’ün de siyasi yasaklı olması için açılan davada, delillerden birisi de terör örgütü kurucusuna yakınlık ise... Ve o iddianamede, terör örgütü kurucusu olarak gösterilen kişi şimdi beraat ediyor ise.. Artık o başsavcı, görevine nasıl devam edebilir ki?
Adam mahkum olmadan, “Bu kişi terör örgütü kurucusu” demiş.. Yetmemiş, “Terör örgütü kurucusuna, bu bakan destek olmuş. Bu bakanı da indirin aşağıya” demiş.
Sonra, bu iddiaların temeli, tümden palavra çıkmış. Şahsın terör örgütü kurucusu olmadığı kesin hükme bağlanmış. Belki açacağı dava ile, devletten trilyonlarca lira tazminat alabilecek bir hakka sahip olmuş..
Bu durumda, o başsavcı, iddianamedeki o ifadelerine rağmen, görevini nasıl sürdürebilir ki?
Bu kadar açık bir önyargısı olduğu isbatlandıktan sonra, artık ona kim güvenebilir ki?
Hırsızı masum, masumu hırsız göstermeyeceğinden artık kim emin olabilir ki?
Tekrar hatırlatıyorum, Gülen davasındaki talebi için söylemiyorum bunları..
AKParti’nin kapatılması davasında, Gülen hocaefendi için sarfettiği cümleler sebebiyle söylüyorum. Henüz mahkumiyet kararı çıkmamış bir insanı, mahkum olmuş gibi gösterdiği için söylüyorum..
Ali KARAHASANOĞLU / VAKİT 25/06/2008