Ertuğrul ÖZGÜL
09-28-2009, 19:07
Geçtiğimiz hafta Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’un tutuklanması, en önemli gündem maddelerinden biriydi. "Yağmalamaya azmettirmek ve yasadışı örgüt üyeliği" suçlamalarıyla tutuklanan Üçok, aynı zamanda Ergenekon davasına paralel olarak yürütülen Karargah Evleri davasının da hakimiydi.
Yaptığı kirli işler karşılığında aldığı milyon dolarlar ve hayat kadınlarıyla ilişki kurmaya kadar pek çok suçtan yargılanmak üzere tutuklanan Paşa, “Türkiye’nin en önemli” kurumlarından birinde görev yapıyor. “Güvenilir ve şeffaf bir kurum” olduğu söylenen TSK’nın içinden çıkan paşaya, daha önce de hakkındaki iddialar nedeniyle açılan soruşturmalardan dolayı sadece ‘kınama’ cezası veriliyor.
Yine geçtiğimiz hafta Vakit Gazetesinde yer alan bir habere göre; evli Askeri Hakim Zekeriya Duran'ın evli bir kadınla fuhuş yaptığı iddialarından sonra istifa etmek istemesine rağmen ‘Yarbaylık'tan ‘Albay'lığa terfi ettirildiği ortaya çıkıyor.
Her yıl düzenlenen YAŞ toplantılarında binlerce masum dindar subay ve astsubay, sudan gerekçelerle ordudan uzaklaştırılırken, TSK içerisinde kirli ve karanlık işlere karışanların adeta ödüllendirilmesi vicdanlarda travmalara yol açıyor.
İşte bizim ülkemizde hiçbir vatan evladının karşılaşmak istemediği ve kabullenemediği içler acısı tablo bu.
Elbette bu tablo en çok vatanı için, milleti için gözünü kırpmadan; seve seve canını, malını feda edecek vatanperver insanımızı rahatsız edip, adeta duygularda ve gönüllerde komplikasyonlara neden oluyor.
Tarihi kayıtlarımıza baktığımız zaman, kazandığımız zaferlerin parayla pulla olmadığı, gerçek manada vatan, millet, inanç ve tarih şuurunun her şeye bedel olduğu gün yüzü gibi ortada.
Kurtuluş Savaşı’nı milletle birlikte bizzat yaşayan, cephede düşmana karşı mücadele veren vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşı birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr-u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesai"ye bağışlamıştı. Kurtuluş Savaşımız işte böyle bir hassasiyet, iman ve inançla yapıldı.
İstiklâl Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde, Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirası vardı. Millî Marş için 500 lira teklif edildiği günlerde 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik satın alınabiliyordu. Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist İstiklâl şairi, çok soğuk günlerde, arkadaşı Şefik Kolaylı'nın paltosunu ödünç alarak kullanıyordu...
Şefik Bey'in bir gün, “Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın” demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmamıştı.
Çok ötelere giderek; tarihin altın sayfalarında yerini alan hem devlet başkanı hem de ordusunun başında kumandan olarak seferlere katılan Sultan Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Sultan Yavuz’un, Sultan Fatih’in sergiledikleri o destansı duruşlara bakmamıza gerek yok.
Daha yüz yıl önce haksız eleştiri ve karalamalara maruz kalan Sultan Mehmet Reşat’ın bile, ordusunun başında kumandan olarak seferdeyken şehzade Ziyaeddin Efendi'nin doğum müjdesini aldığı zaman sevinmek yerine;
"Memleketin başına bir masraf kapısı daha açılması hoş değil..." diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyması ve Osmanlı askerinin, sefere çıktıkları yol güzergâhında “ağaçlardan kopardıkları meyveler için mendil içinde para bırakan bir hassasiyet” ne kadar anlam yüklü ise, son zamanlarda TSK içerisinde sıkça rastladığımız “nahoş görüntüler” de bir o kadar izaha muhtaç.
İşte bunun için bugünkü TSK idarecilerinin aynaya bir kez daha çok iyi bakması gerekiyor.
Çünkü aynadaki şanlı tarihimizle bağdaşmayan o “çirkin görüntüler” bu milletin vicdanını kanatıyor!
Bu görüntüler “Peygamber ocağı”na yakışmıyor!
Yaptığı kirli işler karşılığında aldığı milyon dolarlar ve hayat kadınlarıyla ilişki kurmaya kadar pek çok suçtan yargılanmak üzere tutuklanan Paşa, “Türkiye’nin en önemli” kurumlarından birinde görev yapıyor. “Güvenilir ve şeffaf bir kurum” olduğu söylenen TSK’nın içinden çıkan paşaya, daha önce de hakkındaki iddialar nedeniyle açılan soruşturmalardan dolayı sadece ‘kınama’ cezası veriliyor.
Yine geçtiğimiz hafta Vakit Gazetesinde yer alan bir habere göre; evli Askeri Hakim Zekeriya Duran'ın evli bir kadınla fuhuş yaptığı iddialarından sonra istifa etmek istemesine rağmen ‘Yarbaylık'tan ‘Albay'lığa terfi ettirildiği ortaya çıkıyor.
Her yıl düzenlenen YAŞ toplantılarında binlerce masum dindar subay ve astsubay, sudan gerekçelerle ordudan uzaklaştırılırken, TSK içerisinde kirli ve karanlık işlere karışanların adeta ödüllendirilmesi vicdanlarda travmalara yol açıyor.
İşte bizim ülkemizde hiçbir vatan evladının karşılaşmak istemediği ve kabullenemediği içler acısı tablo bu.
Elbette bu tablo en çok vatanı için, milleti için gözünü kırpmadan; seve seve canını, malını feda edecek vatanperver insanımızı rahatsız edip, adeta duygularda ve gönüllerde komplikasyonlara neden oluyor.
Tarihi kayıtlarımıza baktığımız zaman, kazandığımız zaferlerin parayla pulla olmadığı, gerçek manada vatan, millet, inanç ve tarih şuurunun her şeye bedel olduğu gün yüzü gibi ortada.
Kurtuluş Savaşı’nı milletle birlikte bizzat yaşayan, cephede düşmana karşı mücadele veren vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşı birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr-u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesai"ye bağışlamıştı. Kurtuluş Savaşımız işte böyle bir hassasiyet, iman ve inançla yapıldı.
İstiklâl Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde, Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirası vardı. Millî Marş için 500 lira teklif edildiği günlerde 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik satın alınabiliyordu. Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist İstiklâl şairi, çok soğuk günlerde, arkadaşı Şefik Kolaylı'nın paltosunu ödünç alarak kullanıyordu...
Şefik Bey'in bir gün, “Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın” demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmamıştı.
Çok ötelere giderek; tarihin altın sayfalarında yerini alan hem devlet başkanı hem de ordusunun başında kumandan olarak seferlere katılan Sultan Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Sultan Yavuz’un, Sultan Fatih’in sergiledikleri o destansı duruşlara bakmamıza gerek yok.
Daha yüz yıl önce haksız eleştiri ve karalamalara maruz kalan Sultan Mehmet Reşat’ın bile, ordusunun başında kumandan olarak seferdeyken şehzade Ziyaeddin Efendi'nin doğum müjdesini aldığı zaman sevinmek yerine;
"Memleketin başına bir masraf kapısı daha açılması hoş değil..." diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyması ve Osmanlı askerinin, sefere çıktıkları yol güzergâhında “ağaçlardan kopardıkları meyveler için mendil içinde para bırakan bir hassasiyet” ne kadar anlam yüklü ise, son zamanlarda TSK içerisinde sıkça rastladığımız “nahoş görüntüler” de bir o kadar izaha muhtaç.
İşte bunun için bugünkü TSK idarecilerinin aynaya bir kez daha çok iyi bakması gerekiyor.
Çünkü aynadaki şanlı tarihimizle bağdaşmayan o “çirkin görüntüler” bu milletin vicdanını kanatıyor!
Bu görüntüler “Peygamber ocağı”na yakışmıyor!