fatih kısaparmak balon baskılı balon hasan cemal-demirelle dünle bugün - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : hasan cemal-demirelle dünle bugün


Meftun
09-16-2007, 13:28
Demirel'le dünle bugün!

Ankara, 1 Eylül 1990. Cumhuriyet'in Genel Yayın Yönetmeni'yim.
Sabah vakti erken Cüneyt Arcayürek'le birlikte Güniz Sokak'ta DYP lideri Demirel'in konuğuyuz.
İkinci katta Nazmiye Hanım'ın kendi eliyle hazırladığı mükellef bir kahvaltı sofrası.
Sarıkamış'tan petek bal.
Nazilli'den sarı tereyağı.
Adana'dan altı ay dursa bir şey olmaz susamlı gevrek.
Polatlı'dan karadut.
Demirel'in deyişiyle "Nazmiye Hanım'ın icadı" karadut reçeli.
Üç çeşit zeytin.
"En güzeli Aydın'dan geleni" diyor Demirel.
Sonra da ekliyor:
"Bizim bahçedeki kümesten de günlük yumurta. Hesap ettim, tanesi iki bin liraya geliyor. İzmir'den de incir... Yiyin yiyin tam zamanıdır."
Bu arada ceviz reçeli.
Şeftali reçeli...
Demirel gevrek gevrek gülüyor:
"Enteresan bir millettir, işte bizi böyle besler."
Demirel ana muhalefet lideri.
1987'deki halkoylamasında siyaset yasağından kıl payı kurtulmuş. ANAP lideri ve Başbakan Özal'ın altını oymak için de elinden geleni yapıyor.
Partisi DYP ise yükselişte.
İnce belli bardaklarda tavşan kanı çaylarımızı içerken sohbet Kürtler ve Güneydoğu'ya geliyor.
Muhalefetteki ve kapalı kapılar arkasındaki Demirel'in üslubu her zamanki gibi yine farklı.
Şöyle diyor:
"Atatürk milliyetçiliğinin şoven bir yanı yok değildir. Biraz da yer yer ırkçılık kokar. 'Ne mutlu Türküm diyene' lafı biraz da yoruma bağlıdır. Aslında Türkü esas sayar. Kültürler mozaiğidir Anadolu. Kürtler dışında yumuşaktır diğer etnik gruplar... Etnik kökeni ne olursa olsun, bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür. Etnik kökenden çok mensubiyettir önemli olan..." (*)
Demirel'in sözleri böyle.
Aradan 17 yıl geçmiş.
1990 yılı eylül ayında Demirel'in bu söylediklerinde hiç kuşkusuz gerçek payı vardı.
Ama burada bir gerçeğe daha işaret edilmesi lazım.
Demirel 1991'de Başbakan oldu.
1993'te Cumhurbaşkanı oldu.
2000'e kadar Çankaya'daydı.
Kapalı kapılar arkasında dile getirdiği bu düşüncelerini, (bir ara şöyle bir değindiği anayasal vatandaşlık konusu dışında) kamuoyu önünde hiç söylemedi.
Söylese ne değişirdi?
Ya da bir Başbakan olarak, bir Cumhurbaşkanı olarak, devletin anayasal platformlarında bu konularla ilgili tartışma alanları açabilmiş olsa, acaba Türkiye'nin Güneydoğu ve Kürt sorunu, azınlık hakları, vatandaşlık tanımı gibi barış, istikrar ve demokrasi açısından son derece hassas meseleleri daha yumuşayabilir miydi?
Bilemiyorum.
Ama bir konuyu biliyorum.
Türkiye'de bazı siyasetçilerin, bazı siyasal liderlerin kapalı kapılar arkasında, özel sohbetlerde gayet iyi bildikleri bazı sorunları, iktidar sorumluluğunu üstlendikleri vakit unutmayı yeğlediklerine çok sık tanık oldum.
Neden öyle?..
Bu soruya hepsinin elbette kendince yanıtları olabilir. Fakat açıkça itiraf etmeye yanaşmasalar bile, bu konularla ilgili olarak iktidarda geri basmalarının başlıca nedeni sır değildir:
Asker ya da asker korkusu!
Geçiyorum.
Son bir noktaya daha değinmek düşündürücü olabilir.
Demirel, 17 yıl önceki o güzel kahvaltıda söylediklerini şu dönemde kamuoyu önünde tekrarlasa, böyle bir ilginç tartışmaya öncülük etmiş olsa herhalde hayatı biraz zorlaşırdı.
'Bölücülük'ten, 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik'ten, 'Türkiye düşmanlığı'na kadar suçlanabilir, hatta hakkında -Prof. Kaboğlu ve Prof. Oran'ın başına geldiği gibi- ağır hapis istemiyle davalar da açılabilirdi.
İyi pazarlar Sayın Demirel.