Orijinalini görmek için tıklayınız : Hücrelerdeki Kalite Kontrol Sistemi
Bir fabrikada hatalı bir üretim yapılırsa bozuk olarak çıkan ürün piyasadan toplatılır, ürünün üretiminden vazgeçilir veya hatalı kısmı düzeltilip yeni şekliyle tekrar üretime geçilir.
Peki, bir fabrika gibi çalışan vücudumuzun herhangi bir kısmında hatalı bir üretim olursa ne olur?
Vücudumuzda hatalı üretim yapılmasını engelleyen bir mekanizma var mıdır?
Vücudumuzun en küçük parçası olan hücredeki üretim sistemini, dünyada henüz benzeri tesis edilememiş, son derece ileri teknolojiyle çalışan hayali bir fabrikaya benzetebiliriz. Bu hayali fabrika, çok sayıda gelişmiş birimlerden oluşan ve her birimde farklı teknolojik ürünler üreten dev bir tesistir. Yöneticiler, mühendisler, işçiler, kısacası bütün personel, görevlerini en mükemmel şekilde yerine getiren üstün nitelikli robot ve bilgisayarlardan oluşmuştur. Bu organizasyonu sağlamak için birçok denetleme sistemi ve emir-komuta zinciri kurulmuştur. Her bölüm kendisinden istenen parçayı üretir. Üstelik üretim, benzerlerine ancak bilim kurgu filmlerinde rastlayabileceğimiz düzeyde bir titizlikle yapılır. Şimdi hücrede özenle yürütülen bu kontrol sisteminin nasıl çalıştığını inceleyelim.
Birbirlerinin Görevlerini Üstlenen Proteinler
Hücreler birbirlerinden haberdar olmadan görevlerini yerine getiremezler. Bunun için özelleşmiş proteinler görev yaparlar. Bilim adamları proteinlerin birbirlerinin üretilmesini düzenlemede etkili olduklarını ve birinin mutasyona (zararlı bir değişim) uğraması durumunda diğerinin şaşırtıcı derecede üretimini arttırarak diğerinin görevini de üstlenmeye çalıştığını keşfetmişlerdir. Bu mükemmel görev üstlenme sistemi sağırlık üzerine yapılan bir çalışma sırasında ortaya çıkmıştır:
İşitme duyusu için iç kulak salyangozunda bulunan sağlıklı tüy-hücrelerine gereksinim vardır. Bu tüy hücrelerinin oluşumu için ise iki protein gerekmektedir. Bu iki protein “Connexin 26”, “Connexin 30” adını taşır. Connexin 26 ve Connexin 30 bir araya gelerek hücreden hücreye iletişimi sağlamak için aynı zamanda “Gap Junction” adı verilen küçük köprüler kurarlar. Eğer bu köprüler olmazsa duyma işlemi gerçekleşmez. Peki, bu iki proteinden biri mutasyona uğrayarak zarar görürse ne olur?
Bu durumda sonuçun sağırlık olması gerekirdi. Fakat yapılan araştırmalar Connexin 30’un olmadığı durumlarda bile Connexin 26’nın tek başına bu köprüyü kurmaya çalıştığını göstermiştir. Nitekim bilim adamları Connexin 26’yı hücreye fazla ürettirerek işitmede önemli bir nokta olan köprünün oluşmasını sağlamışlardır. Fareler üzerinde yapılan deneylerde Connexin 26 tek başına köprü kurabilmiş ve haberin iletilmesini sağlayabilmiş yani sağır farelerde duyma bu yolla tamamen düzeltilmiştir. Kuşkusuz bu durum geleceğin tıp dünyası için de umut vaad etmektedir. Çünkü bu yöntemle sağırlık tedavi edilebilecektir. Hatta bu beraberliğin göz merceğinde de bulunması pek çok göz rahatsızlığının belki de körlüğün bile tedavi edilebilmesini sağlayacaktır.
Rahman ve Rahim olan Allah, insanı ve tüm diğer canlıları kusursuzca işleyen sistemlerle yaratmıştır. İnsan vücudunda herşey mükemmel bir düzene sahiptir. Kuran’da da bildirildiği gibi Allah “…herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermş, belli bir ölçüyle takdir etmiş”tir. (Furkan Suresi, 2)
Hasarlı Üretim Olduğunda İmdat Çağrısı
Üretim için; bir fabrikaya, üretimin nasıl yapılacağına dair bilgiye ve ham maddeye ihtiyaç vardır. Bir şehre benzeyen hücrede de protein üreten bu fabrika ribozom; bilgiyi getiren, DNA’dan bilgi taşıyan molekül mRNA; ham madde taşımacılığını yapan molekül tRNA; ham madde ise amino asittir. Fabrikada protein üretilirken, ham madde taşıyan tRNA’ların zamanında amino asidi bırakmaları gerekir. Bunun için de özel moleküller tRNA’dan amino asidi kopartırlar. Eğer bu kopartma işlemi doğru yapılamazsa, eksik malzemeyle hatalı protein üretilmiş olur. İşte, DNA’daki bilgiler kullanılarak protein üretilirken denetlemede görev alan enzimlerden biri olan “Aminoaçil tRNA sentetaz” adındaki özel bir molekül bu bilgilerin doğru aktarılmasını denetler.
Denetleme İşlemi Yapılamasaydı Yaşamsal Fonksiyonumuz Nasıl Etkilenirdi?
Eğer denetleme bozulursa, protein üretilirken yanlış bir bilgi aktarılır ve protein yanlış üretilir veya hiç protein üretilememiş olurdu. Proteinin yanlış üretilmesi veya üretilmemesi ise hücrenin içinden çıkılamaz derecede karmaşık bir hale gelmesine sebep olurdu. Üretilen yanlış proteinler, hastalıklara sebep olabilir, sinirsel hasarlar oluşabilir veya hücre ölebilirdi. Hücre ölümü ise zincirleme reaksiyonlar oluşturarak ölümcül hastalıklara sebep olabilirdi.
Bilim dünyasının ortak kanaatiyle, insanoğlunun bugüne kadar karşılaştığı en kompleks yapı ünvanını koruyan hücre, hala keşfedilmemiş pek çok sırrı içinde barındırmakta ve Yüce Allah’ın yaratış sanatının, üstün aklının delillerinden birini oluşturmaktadır.
Denetlemeyi Yapan Hücreler Değil, İlmin Yegane Sahibi Olan Allah’tır
Bir hücrenin denetleme mekanizmasının olmaması hücrede oluşabilecek hataların kontrol edilememesi anlamına gelir. Hücredeki hataların denetlenememesi ise hayati bir durum oluşturur. Çünkü hata düzelmezse mutasyonlar oluşur. Mutasyonlar down sendromu (mongolizm), albinizm (deriye, saça ve gözlere renk veren melanin pigmenti yokluğundan ya da azlığından kaynaklanan bir genetik hastalık), cücelik gibi zihinsel ya da bedensel bozuklukların veya kanser gibi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan, hücreyi tahrip edici etkilerdir. Elbette zararları sadece insanları sakat bırakmak ya da hasta yapmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda hücrenin ölümünü kaçınılmaz hale getirirler ve sonuçta insan yaşamını da tehdit edecek boyuta ulaşabilirler.
Bu durumda yaşamsal fonksiyonlarımızı sürdürebilmemiz ve hastalanmamamız için vücudumuzdaki 100 trilyon hücrenin her birinin ayrı ayrı olağanüstü bir organizasyonla çalışmasının gerektiği açıktır. Oysa hücrelerin her biri bir atom yığınıdır. Peki bu atom yığınlarının karmaşık ve farklı işlemleri kusursuz ve mükemmel olarak organize edebilecek bir akılları var mıdır? Elbette yoktur. Hücrelerdeki bu akıl, onları bu işleri yapacak şekilde programlanmış olarak var eden Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a aittir. Kuran'da Yüce Allah'ın tüm varlıklar üzerindeki hakimiyeti şöyle haber verilmiştir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Bitki Hücrelerinde Koordineli Çalışan Denetim Noktaları
Toprağı yararak gün ışığına çıkan bir filiz, saatler içinde ince beyaz bir gövdeden yeşil bir renge dönüşür, bir gün sonra da yapraklar görünmeye başlar. Bitki mucizevi bir biçimde toprağın içinden çıkarak hızla renk ve şekil değiştirerek büyürken, gözle görülemeyecek kadar küçük kısımlarında ise mükemmel bir denetleme mekanizması çalışır. Çünkü bitkinin büyüyebilmesi için bütün anahtar parçaların istenen denetim noktalarına koordineli şekilde ulaştırılması gereklidir. Bu işlem şu şekilde gerçekleşir:
Yeraltı filizleri gün ışığına kavuşmaya hazır beklerlerken, kloroplast öncüsü moleküllere sahiptirler. Kloroplast, yeşil yapraklı bitkilerde, hücrenin içinde fotosentezin gerçekleştiği kısımdır. Bitkiler güneş ışığından besin üretmek için bu fabrikalarını kullanırlar. Kloroplastın kendisine ait DNA’sı vardır ve kendi proteinini kendi başına üretebilir ama yine de hücrenin DNA’sındaki bilgilerle üretilen bazı proteinler olmadan görevini yapamaz yani tek başına işlevsel değildir.
Hücrenin bu organının çevresi iki kat zarla çevrilmiştir. Dış zarı, adeta bir şehrin surları gibi organa gelen madde giriş-çıkışını kontrol eder. İçteki zar ise güneş ışığının en fazla miktarda emilmesini sağlamak için özel olarak yaratılmıştır.
Toprak altındaki filizler, ışık toplayan bu fabrikayı oluşturacak öncü molekülleri zamanı gelmeden önce bir araya getirmeyerek enerjilerini saklarlar. Kloroplast hücrenin içinden çok büyük miktarda protein almalıdır, çünkü ihtiyacı olan proteinlerin çoğunun bilgisi hücrenin ana çekirdeğinde saklanmaktadır. Hücrenin içindeki bu proteinlerin kloroplasta gelmeleri için iki zardan da geçmeleri gerekir. Özelleşmiş kapılar geçişi onaylanmış proteinlerin girişine izin verir. Örneğin, ışığa duyarlı olan proteinin kendisine özel ayrı kapısı vardır. Peki bu kapıdan girişte etkili olan bir gen mutasyona uğrarsa ne olur?
Işığa duyarlı moleküller olan plastitler (plastidler, ışık mikroskobu ile görülebilen bitki hücrelerine renk veren hücrenin organlarıdır.) kapının dışında toplanır ve içeri giremezler. Bu, bitkiye yeşil rengini veren ve fotosentezin gerçekleştiği organel olan kloroplastın da kapıdan içeri girememesi, yaprağın renginin koyudan açığa doğru kayması, pigmentlerin ışığa karşı hassas hale gelmesi ve hücrenin hızlı şekilde beyazlayarak ölmesine sebep olur.
Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 44. sayı (Şubat 2008) 54. sayfada yayınlanmıştır.
Bostancı
04-29-2008, 15:36
Evrimcilere kapak olsun bu yazı ;)
Paylaşım için teşekkürler kardeşim...
Evrimcilere kapak olsun bu yazı ;)
Paylaşım için teşekkürler kardeşim...
Bende ilginiz için teşekkür ederim.
tayyipleyiz
05-01-2008, 15:35
Bunları oku, gel de inkar et... ;)
Teşekkür ederim...+1
Bunları oku, gel de inkar et... ;)
Teşekkür ederim...+1
Rica ederim ve ilgilendiğiniz için ben de teşekkür ederim.
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2024, Jelsoft Enterprises Ltd.