fatih kısaparmak balon baskılı balon İbrahim Tatlıses’in modası geçmeyen gafı - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İbrahim Tatlıses’in modası geçmeyen gafı


Ak_Kelebek
04-11-2008, 11:10
‘Oxford üniversitesi mezunlarının hepsi Oxford muhtarlığına bağlıymışJ!’ diye mi duymuş ya da ne yapmış bilinmez; ama sağlam bir gaf yapmıştı yıllar önce İbrahim Tatlıses ve:

- Urfa’da Okusfort vardı da biz mi okumadık!

diyerek, eğitimsiz olmasını kendince sağlam bir kılıfa sokmuştu, biz de halk olarak,

- Vay anasına, ne kadar doğru söylüyor, büyük adam şu İbrahim Tatlıses!

diyerek mutlu olmuştuk.

Ara not: Bu ifadenin İbrahim Tatlıses’e ait olmadığını, Gani Müjde tarafından Tatlıses’e yakıştırılarak yazıldığını duymuştum. Ancak bu bir şeyi değiştirmez; çünkü İbrahim Tatlıses bu yakıştırmayı tekzip eden herhangi bir açıklama yapmadı hiç. Dava bile açılabilecek boyutta sarsıcı bir yakıştırmaydı bu. Abarttığımı düşünmüyorum. Az bile söylüyorum.

Şimdi,

- Urfa’nın en ünlü adamı kimdir?

diye bir soru sorulsa buna hiç şüphesiz herkes,

- İbrahim Tatlıses.

der.

- Türkiye’nin en ünlü insanı kimdir?

diye sorsak da cevap değişmez. Peki bu ‘Urfa’da Okusfort vardı da biz mi okumadık!’ ifadesinin yerine İbrahim Tatlıses,

- Oxford okumak için illa Urfa’da bir Oxford’un olması gerekmez. Okumak isteyen adam her yerde okur. Bahaneyi bırakın okumanıza bakın!

deyip, sonra da gidip dışarıdan ortaokul ve lise bitirseydi, acaba ne olurdu?

Yüz binlerce öğrenciye burs vermekten daha önemli daha anlamlı ve daha etkili yollar var. Yüz bin burs, yüz bin öğrenciyi kurtarır sadece. Daha büyük düşünmek lazım.

Madem ki sanatçılar toplumun aynasıdır; o halde sanatçılar, ünlü olan insanlar… Yani bu ülkenin değerli gördüğü muhterem zatlar bir ulusun cehaletinin faturasını sırtlarına almak istemiyorlarsa, bir kere konuşmadan önce bin kere düşünmeli ve ondan sonra konuşmalıdırlar.

Önemli not: 2004 yılı verilerine göre, hapishanelerimizde bulunan toplam 67.772 mahkumdan sadece 442 tanesi üniversite mezunudur. Bu da %1’in bile altında bir orandır. Üzgünüm.

Sıcak not: Az önce adalet bakanlığından bir dostumla konuştum, mahkum sayısı 95.000’e çıkmış son dört yılda ve oran değişmemiş. Hapishanelerde yatanların %99,5’i hala eğitimsizmiş.

Hayret verici son not: Yani herkes üniversite okumuş olsaydı şu anda hapishanelerimizdeki toplam mahkum sayısı 500 kişi civarında olacaktı. Yanlış duymuyorsun, resmen 500 kişi olacaktı hapishanelerimizde. Ve bu 500 kişinin 300’ü düşünce suçlusu olacaktı. Geriye topu topu 200 kişi cinayet, hırsızlık, tecavüz gibi adi suçlardan mahkum olacaktı ki bence bu durumda söz konusu bu 200 kişiyi hapishaneye atmak yerine kısa bir sürede tedavi edebilecektik.

Sonuç:

Her konserinde binlerce insana hitap etme şansı elde eden sanatçılarımız, onlara aşık olmayı, jilet atmayı, kahretmeyi, kabadayı olmayı öğretmek yerine; adam olmayı öğretselerdi şimdi çok daha yaşanır bir ülkede yaşıyor olacak ve yolda yürürken gece vakti arkadan gelen bir sesle irkilmeyecektik. Hayalleri olan bilmem kaç tane genç kız tecavüze uğramayacaktı. Binlerce masum insan tinercilere kurban edilmeyecekti. Ya da gazetelerin üçüncü sayfası kırmızı olmayacaktı… Vesaire vesaire…

Gerçek bir sanatçı tanımıştım

Yıllar önce Kemal Sunal’la karşılaşmıştım okulda. Eli her an selam vermekle meşguldü. Ben ünlü olmanın nasıl bir şey olduğunu o gün anlamıştım. Düşünebiliyor musun, seni gören herkes tanıyor, seviyor ve sana selam veriyor. Sen hiçbirisini tanımıyorsun. Onların hepsine gülümsüyor ve karşılık veriyorsun. Gerçekten inanılmaz bir güç bu. Bir ara fırsat buldum ve yanına yaklaştım. Yıllardır sormak istediğim bir soru vardı. Doğrusunu istersen, Kemal Sunal’a nasıl hitap etmem gerektiğini de bilmiyordum. Kemal Abi, Kemal Bey, sayın Sunal… Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kardeşim vardı yanımda. Ona sordum.

- ‘Hocam’ diye hitap edelim abi.

dedi. Evet o bir hocaydı.

- Hocam siz başlı başına bir üniversitesiniz. Çıkabileceğiniz zirvelerin hepsine çıktınız. Bu yaştan sonra okumanızın kendinizi yetiştirmekten daha başka bir anlamı olmalı.

demiştim. O da bana, ‘Okumanın yaşı yoktur!’ türünden aptal saptal bir şey söylememişti. Gülümsedi önce ve sonra tüm sanatçılara örnek olabilecek tarihi bir konuşma yaptı.

- Ben okumayı örgütlemeye çalışıyorum evlat. Benim milyonlarca hayranım var. Binlerce mektup alıyorum. ‘Okulu bırakacaktım, sizin bu yaştan sonra okuduğunuzu öğrenince, bu fikrimden utandım ve tekrar okumaya karar verdim. Çok teşekkür ederim…’ yazıyor bu mektuplarda. Ben aslında üniversiteyi değil işte bu mektupları okuyorum.

demişti. Biz de sadece ‘Vay bee’ diyebilmiştik…


Erdal Demirkıran