fatih kısaparmak balon baskılı balon İnsan beşer, bazen şaşmaz ama çoğu zaman şaşar... ( MEHMET BARLAS ) - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İnsan beşer, bazen şaşmaz ama çoğu zaman şaşar... ( MEHMET BARLAS )


CeVHeR
03-26-2008, 18:53
İnsan beşer, bazen şaşmaz ama çoğu zaman şaşar...
Bu fıkrayı herhalde duymuşsunuzdur.
Afrika'nın uzak bir köşesindeki yamyam kabilesi Katolik olsun ve beslenme alışkanlıklarını değiştirsinler diye, Vatikan bir misyoneri görevlendirip, oraya göndermiş.
Aradan epeyi bir zaman geçip de misyonerden bir ses çıkmayınca, bir papaz daha gönderilmiş yamyam kabilesinin yaşadığı bölgeye. Papaz kabileyi bulmuş, onu yamyamların reisinin önüne çıkartmışlar.
Reis ona "Burada ne işin var" diye sormuş.
- Buraya bir misyoner gelmişti, onu arıyorum, demiş papaz.
Bu cevap üzerine reis gülümsemiş,
- Sizin misyoner bize o kadar çok nasihat verdi ki, sonunda sıkıldık ve yedik onu, demiş.
Aslında bu nasihat verme konusunda, herkes kendini yetkili görür.

Vehbi Koç
1980'lerin başında Koç Grubu'nun Asil Çelik şirketi zarar ettiği için, onun devlet tarafından satın alınması isteniliyordu. Rahmetli Vehbi Koç da, zararın büyüklüğünün grubu sarsacağını hesap ediyor ve endişeleniyordu.
Bir akşam Vehbi Koç bizim evimizde konukken, Asil Çelik'in iyi bir fiyat ödenerek devlet tarafından satın alındığı haberi ulaştı. Vehbi Bey'in yüzü güldü bu haberi duyunca.
Ben durumdan hemen vazife çıkartıp, Vehbi Koç'a nasihat vermeye başladım,
- Vehbi Bey, siz Türkiye'de özel girişimin simge ismi oldunuz. Şimdi bu kamulaştırma sizin imajınızı bozacak. Bence siz Asil Çelik için devletin ödediği parayı bir hayır kurumuna bağışlamalısınız, dedim.
Şöyle bir baktı bana,
- Mehmet Bey, sen hayatında hiç böyle bir büyük parayı bir hayır kurumuna bağışladın mı ki, diye sordu.
Siyaseti tribünlerden izleyen bizlerin, şu günlerde yoğun biçimde iktidara "şöyle yap, böyle yapma" diye nasihatler ettiğimizi gülümseyerek izlerken, aklıma hep rahmetli Turan Güneş'in "Biz politikacılar başka yaratıklara benzemeyiz, vücut salgılarımız diğer insanlarınkinden farklıdır" dediğini hatırlıyorum.

Seçmen ve delege
Gerçekten biz nasihatçıların sırtlarımızda yumurta küfesi yok. Ayrıca hepimizin kendimizce taraflılığımız da var.
Örneğin Tayyip Erdoğan'ın "seçmen çoğunluğu "na güvenip yanlışlar yaptığını yazıp söyleyenler, nedense Deniz Baykal'ın da "delege çoğunluğu "na güvenip yanlışlar yaptığına pek değinmiyorlar.
Bireyler olarak bizler aile içi denge hesapları yapıyoruz. Çalıştığımız işyerindeki güç dengelerini sürekli kollayıp, duygularımızı çoğu zaman bastırıyoruz. Göreceli küçük maddi çıkarlarımızı gözetirken, bunları kaybetmemek için tavizler veriyoruz.
Ama iş nasihat üretimine gelince, bunu yönlendirdiğimiz kişilerin yerinde kendimiz olsak nasıl davranırdık diye hiç düşünmüyoruz bile.
Dünyanın en zor ve en karmaşık mesleği olan siyasetçiliği seçmemiş olmamızın nedeni de, bu mesleğin içerdiği riskler ve zorluklar değil mi zaten?
Çok uzun yıllar önce annem, ev alışverişini yaptığı Ankara'nın bir mahalle pazarından gülerek dönmüştü... Pazarda bir dilenci yolunu kesmiş, "Çocuğun ölmesin, kocan hasta olmasın, evin yanmasın" içerikli yakarılar seslendirip sadaka istemiş.
Annem, "Böyle felaket tellallığı yapmak yerine iyi şeyler söyleseydin sana sadaka verirdim" diye azarlamış dilenciyi.
Bunun üzerine dilenci sinirlenmiş,
- Hanım hanım, 40 yıllık mesleğimi nasıl yapacağımı sen mi öğreteceksin bana, diyerek annemi terslemiş.

İnsanlardan bıkmak
İktidara "Şöyle yap, böyle yap. Aldığın oyu önemseme" diye nasihatler veren bizler hiç yüzde 47 oyla iktidar olabildik mi? Bırakın bizi... Sürekli "rejim tehlikede" diye uyarılar yapan Deniz Baykal yönetiminde CHP hiç yüzde 30 oy alabildi mi?
AK Parti'yi iktidarda görmek istemeyenler halktan oy alabilseler, birileri demokrasi dışı oluşumların sarmalına girer miydi? Ya da birileri "Bizim dışımızdaki bütün partiler kapatılsa ve eskisi gibi Tek Parti olarak biz kalsak" diye ellerini ovuştururlar mıydı?
Acaba biz nasihatçılar 1930'larda yaşasaydık ve mesela Serbest Fırka kapatıldığında yahut CHP'nin 6 Ok'u Anayasa'ya girdiğinde Atatürk'e "Aman bu gidiş iyi gidiş değil. Bu gidiş faşizmi getirir" benzeri nasihatler verir miydik?
Neyse... Bir yamyamı normal bir lokantada tavuk yerken görenler şaşırıp, "Burada ne işin var" diye sormuşlar.
- İnsanlardan bıktım, diye cevap vermiş yamyam.
Belki de o misyoneri yiyen yamyamlardan biri buydu...

-----

Güven krizi mi yoksa rejim krizi mi?
HERKÜL MİLLAS.
Aklına ve sağ duyusuna güvendiğim isimlerden biri Herkül Millas'tır.
Millas dünkü Zaman'da şöyle değerlendiriyordu son dönemdeki "Kriz "i:
Bu krizi aşmanın yolu adaletin 'mekanizmalarına' sımsıkı sarılmak değil hukukun özünü ve temelini sağlamlaştırmaktır. Gerekli olan ulus-devletin özünü oluşturan konsensüsün sağlanmasıdır. Bu noktada R.T.Erdoğan'a yöneltilen eleştiriyi hatırlatmak gerek. Başbakan'ın konsensüs aramadığı, toplumun her kesimi ile uzlaşmayı seçmediği söylendi. Teşhis doğru veya yanlış olabilir ama tavsiye doğruydu.
- Bu aynı uzlaşma ve hele konsensüsü sağlamak gereği hukuk alanındaki payı daha da önemlidir. Hukukun uygulayıcıları 'adalet-kamuoyu' ilişkisini görmezden gelmemeli. Çünkü uzlaşmayan başbakanı yarın yeniden seçmez, onu aşarız. Hukukla aynı şeyi yapamayız. Hukuk devletin özüdür ve araçsallaştığı görüntüsünü vermemelidir. Bu sorumluluk yalnız politikacının değildir, yargınındır da. Arzulanan saygı emirle, yasayla, tavsiye ile, arzulananı hatırlatmakla sağlanmaz. Saygı kendiliğinden oluşur. Bu saygı yoksa, birilerinin 'neden yok acaba?' diye sormasının zamanıdır.
- Herkes bu krizin aşılmasında sorumluluk taşımaktadır. Yargı siyaset yapmayarak, siyasdünya ise hoşuna gidenlere değil, çağdaş kriterlere sarılarak. Bu kavganın arkasında yalnız gereksiz fobiler ve aşılabilir sınıfsal çıkarlar varsa kriz aşılabilir, örneğin davalar düşer, insanlar temel neden yoksa süründürülmez. Aksi durumda, bu kez yalnız bir partinin kapatılmasını yaşamayabiliriz. Kriz daha da derinleşebilir.


Mehmet BARLAS / SABAH 26/03/2008