ÜMİT-AK
07-08-2010, 16:01
Kadın ve erkek, birbirlerini tamamlayan varlıklar olmakla beraber genel kanı, erkeklerin hayatın belli bölümünü, kadınların ise tümünü temsil ettiği şeklindedir.
Erkeklerin hayatı dışa yönelik olduğundan, fıtratları gereği "idareci" olmak zorundadırlar. Dışarıdaki sorumlulukları yanında, evi idare etmek ve "otorite"yi sağlamak da erkeğe düşmektedir.
Kadınlar ise, neslin devamını sağlamada birinci derecede gözüktükleri için taşıdıkları sorumluluklar, erkeklerinkinden daha fazladır. Ayrıca, kocasına karşı olan görevlerinin yanında, yavrusunu büyütmesi, bitmek tükenmek bilmeyen ev işlerini yürütmesi başlı başına bir meslektir. "Aslında meslekten de öte bir sanattır." Kadın, her şeyden önce bir "anne" adayıdır. Yaratılışında bulunan özveri, fedakârlık, sabır, merhamet, sevgi ve hoşgörü gibi güzel hasletler, annelik vasfıyla bütünleştiğinde, asıl değeri işte o zaman ortaya çıkıyor.
Her şeyden önce kadın, evinde eğitimcidir, pedagogdur, hemşiredir, doktordur, temizlikçidir, aşçıdır, arkadaştır, dert ortağıdır, kısaca evin hâkimidir... Allah, tüm bu özellikleri kadına vermiştir.
Bütün bu görevlerinin yanı sıra, kadının üstlendiği bir başka görevi daha vardır ki; o da ekonomik şartların doğal sonucu olarak, iş hayatına atılmasıdır. Bu durum "ev hanımı" anlayışını farklı bir alana yöneltmiştir. Kadının çalışması, ekonomik açıdan kadına bazı kolaylıklar sağlamakla birlikte, ruhsal yönden birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir.
Kadınlık sanatı nasıl öğrenilecek?
Bu iş öyle zannedildiği kadar kolay değil tabi. Çünkü ülkemizde maalesef, evlilikle ilgili ciddi anlamda kurum ve kuruluşlar bulunmamaktadır. Yeni evlenecek kişiler, bilinçlenmek istiyorlarsa kişisel çabalarıyla, kitaplardan, seminerlerden, danışmanlardan, aile içindeki anne-baba ve diğer büyüklerden faydalanabilirler.
Son dönemlerde evlilik müessesesiyle ilgili bir çok kitap yayınlandı. Ayrıca, televizyon, radyo gibi kitle iletişim araçlarıyla evlilik ve aile konularında yaygın eğitim programları yapılmakta. Bunların yanında az da olsa bazı gönüllü kuruluşların "rehberlik ve danışmanlık" servislerinden ve eğitsel konferanslarından da yararlanılabilir.
Kadın, kendi vasfına uygun görevleri öğrenirken, eşine karşı olan sorumluluklarını da öğrenmeli. Eşler arasında, "iki gücün tek güç haline gelebilmesi" için bilinçli ve tedbirli olmak, günümüz şartlarında daha da önem taşıyor.
Bir kadın, anneliğin ne kadar kutsal bir görev olduğunu kavrayamazsa, kadınlık vasfını da kavrayamaz. "Cennet annelerin ayağı altındadır" düsturu kadınlar için değil, anneler için söylenmiştir. Bu açıdan, bir kadın önce annelik duygusunu kavramalı. Zaten kadını kadın yapan bu özelliktir.
Bununla beraber cinsel konuları da kitaplardan öğrenmeyi denemeli. Bu mesele çok hassas bir mesele olduğundan bilinçli ve temkinli hareket etmek gerekiyor. Ülkemizde istismar edilen konuların başında "cinsellik" geldiğinden kadın ve erkek, kendi özel gayretiyle bu konuyu araştırıp öğrenmelidir. Bu konu ile ilgili piyasada yeterince kitaplar vardır. Kitabi bilgilerle, bu mesele halledilebilir.
Erkek, idareciliği bilmek zorunda
En kıymetli varlık olan kadın ve erkek, aynı değerlere sahip olmakla beraber, "mizaçları" bakımından farklıdırlar. Kadının fıtratından gelen yumuşak başlılık, erkekte genellikle yoktur. Dolayısıyla erkeğin sert mizacı da kadında bulunmaz. Evlilik sonrasında, sert ve yumuşak mizaçlar birleştiğinde, eşler olgunluğa ulaşır ve "orta yolu" bulurlar. Yüce dinimiz de her şeyin orta yolunu tavsiye etmiyor mu? Aşırılıklardan, ifrat ve tefritten kaçınmamızı emretmiyor mu?Erkeğin görevlerinin başında, "adil olmak" ve "dengeleri" sağlamak gelir. Dengeleri sağlayabilmek için de bir erkeğin "idareciliği" bilmesi gerekiyor. Bir erkek önce kendisini, sonra da hanımını ve aile efradını nasıl ve ne şekilde idare edeceğini öğrenmelidir. Zaten sorun çözme, aslında erkeğin fıtratından gelen bir özelliktir.
Genel olarak, kadın ve erkek her işi yapabilir. Burada önemli olan "fıtrat"a uygun işlerin yapılmasıdır. Meselâ, bir kadın ağlayan çocuğunu kolayca susturabilir. Bu kendisine yaradılıştan verilen bir özelliktir. Aynı çocuğu babası aynı kolaylıkla susturamaz. Bu yüzden kadınlık sanatı kutsal bir görevdir. Çünkü kadınlar, yaptıkları işi başkalarına beğendirme duygusu içerisinde yaparlar. Bu duygunun adı da "sanat"tır.
Sonuç itibariyle günümüzde kadın ve erkek her işi yapmaktadır. Ancak, daha güzeli yapma işlevi, mizaca göredir. Herkes kendi mizacına uygun sorumluluğunu hakkıyla yerine getirirse, görevini tam ve eksiksiz yapmış olur.
Ezbere yapılan evlilikler
Günümüzde yapılan evliliklerin çoğu, deneme-yanılma yoluyla ezbere yapılan evliliklerdir. Gençler evlenme çağına geldiklerinde, ebeveynleri çocuklarını evlendirmek ister, gençler de birbirlerini görüp beğenir ve evlenirler.
Daha sonra hem erkek, hem kadın kendine ait görevleri deneme-yanılmayla öğrenmeye çalışıyor. Bu durumda, eşlerin en verimli yılları deneme ve yanılmalarla geçip gidiyor.
Eski aile kültürümüzde, evin danışmanları konumunda olan büyükbaba, büyükanne, amca, hala, teyze gibi deneyimli insanlar vardı. Bu insanların hepsi bir arada otururlardı. Bu aile ortamı, hayata yeni atılan çiftler için büyük bir güvenceydi. Onlar, genç evlilere her konuda yardımcı olurlar, sorunları büyütülmeden aile içinde hallederlerdi.
Günümüzde ise, şartlar çok değişti. "Modern aile" denilen "çekirdek aile"nin fertleri, kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı. Bu yüzden artık evlenecek gençler, kendi ihtiyaçlarını kendileri gidermek zorundalar. Yeni nesil hayatı ve evliliği bilmediğinden devamlı arayış ve bunalımlar içerisinde bocalayıp duruyor.
Bu bağlamda, evliliğin ve ailenin ne olduğu, ailenin kutsallığının nereden geldiği, karı-koca sorumluluklarının neler olduğu, ev geçiminin nasıl sağlanacağı, çocuk eğitiminin nasıl verileceği, akrabalar arası dengelerin nasıl kurulacağı, komşuluk ilişkilerinin nasıl sürdürüleceği, kadın ve erkeğin sorumluluklarının neler olduğu, ev düzeninin nasıl olması gerektiği gibi konularda bilinçlenmeye her zaman ihtiyaçları oluyor.
MILLI GAZETE
Erkeklerin hayatı dışa yönelik olduğundan, fıtratları gereği "idareci" olmak zorundadırlar. Dışarıdaki sorumlulukları yanında, evi idare etmek ve "otorite"yi sağlamak da erkeğe düşmektedir.
Kadınlar ise, neslin devamını sağlamada birinci derecede gözüktükleri için taşıdıkları sorumluluklar, erkeklerinkinden daha fazladır. Ayrıca, kocasına karşı olan görevlerinin yanında, yavrusunu büyütmesi, bitmek tükenmek bilmeyen ev işlerini yürütmesi başlı başına bir meslektir. "Aslında meslekten de öte bir sanattır." Kadın, her şeyden önce bir "anne" adayıdır. Yaratılışında bulunan özveri, fedakârlık, sabır, merhamet, sevgi ve hoşgörü gibi güzel hasletler, annelik vasfıyla bütünleştiğinde, asıl değeri işte o zaman ortaya çıkıyor.
Her şeyden önce kadın, evinde eğitimcidir, pedagogdur, hemşiredir, doktordur, temizlikçidir, aşçıdır, arkadaştır, dert ortağıdır, kısaca evin hâkimidir... Allah, tüm bu özellikleri kadına vermiştir.
Bütün bu görevlerinin yanı sıra, kadının üstlendiği bir başka görevi daha vardır ki; o da ekonomik şartların doğal sonucu olarak, iş hayatına atılmasıdır. Bu durum "ev hanımı" anlayışını farklı bir alana yöneltmiştir. Kadının çalışması, ekonomik açıdan kadına bazı kolaylıklar sağlamakla birlikte, ruhsal yönden birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir.
Kadınlık sanatı nasıl öğrenilecek?
Bu iş öyle zannedildiği kadar kolay değil tabi. Çünkü ülkemizde maalesef, evlilikle ilgili ciddi anlamda kurum ve kuruluşlar bulunmamaktadır. Yeni evlenecek kişiler, bilinçlenmek istiyorlarsa kişisel çabalarıyla, kitaplardan, seminerlerden, danışmanlardan, aile içindeki anne-baba ve diğer büyüklerden faydalanabilirler.
Son dönemlerde evlilik müessesesiyle ilgili bir çok kitap yayınlandı. Ayrıca, televizyon, radyo gibi kitle iletişim araçlarıyla evlilik ve aile konularında yaygın eğitim programları yapılmakta. Bunların yanında az da olsa bazı gönüllü kuruluşların "rehberlik ve danışmanlık" servislerinden ve eğitsel konferanslarından da yararlanılabilir.
Kadın, kendi vasfına uygun görevleri öğrenirken, eşine karşı olan sorumluluklarını da öğrenmeli. Eşler arasında, "iki gücün tek güç haline gelebilmesi" için bilinçli ve tedbirli olmak, günümüz şartlarında daha da önem taşıyor.
Bir kadın, anneliğin ne kadar kutsal bir görev olduğunu kavrayamazsa, kadınlık vasfını da kavrayamaz. "Cennet annelerin ayağı altındadır" düsturu kadınlar için değil, anneler için söylenmiştir. Bu açıdan, bir kadın önce annelik duygusunu kavramalı. Zaten kadını kadın yapan bu özelliktir.
Bununla beraber cinsel konuları da kitaplardan öğrenmeyi denemeli. Bu mesele çok hassas bir mesele olduğundan bilinçli ve temkinli hareket etmek gerekiyor. Ülkemizde istismar edilen konuların başında "cinsellik" geldiğinden kadın ve erkek, kendi özel gayretiyle bu konuyu araştırıp öğrenmelidir. Bu konu ile ilgili piyasada yeterince kitaplar vardır. Kitabi bilgilerle, bu mesele halledilebilir.
Erkek, idareciliği bilmek zorunda
En kıymetli varlık olan kadın ve erkek, aynı değerlere sahip olmakla beraber, "mizaçları" bakımından farklıdırlar. Kadının fıtratından gelen yumuşak başlılık, erkekte genellikle yoktur. Dolayısıyla erkeğin sert mizacı da kadında bulunmaz. Evlilik sonrasında, sert ve yumuşak mizaçlar birleştiğinde, eşler olgunluğa ulaşır ve "orta yolu" bulurlar. Yüce dinimiz de her şeyin orta yolunu tavsiye etmiyor mu? Aşırılıklardan, ifrat ve tefritten kaçınmamızı emretmiyor mu?Erkeğin görevlerinin başında, "adil olmak" ve "dengeleri" sağlamak gelir. Dengeleri sağlayabilmek için de bir erkeğin "idareciliği" bilmesi gerekiyor. Bir erkek önce kendisini, sonra da hanımını ve aile efradını nasıl ve ne şekilde idare edeceğini öğrenmelidir. Zaten sorun çözme, aslında erkeğin fıtratından gelen bir özelliktir.
Genel olarak, kadın ve erkek her işi yapabilir. Burada önemli olan "fıtrat"a uygun işlerin yapılmasıdır. Meselâ, bir kadın ağlayan çocuğunu kolayca susturabilir. Bu kendisine yaradılıştan verilen bir özelliktir. Aynı çocuğu babası aynı kolaylıkla susturamaz. Bu yüzden kadınlık sanatı kutsal bir görevdir. Çünkü kadınlar, yaptıkları işi başkalarına beğendirme duygusu içerisinde yaparlar. Bu duygunun adı da "sanat"tır.
Sonuç itibariyle günümüzde kadın ve erkek her işi yapmaktadır. Ancak, daha güzeli yapma işlevi, mizaca göredir. Herkes kendi mizacına uygun sorumluluğunu hakkıyla yerine getirirse, görevini tam ve eksiksiz yapmış olur.
Ezbere yapılan evlilikler
Günümüzde yapılan evliliklerin çoğu, deneme-yanılma yoluyla ezbere yapılan evliliklerdir. Gençler evlenme çağına geldiklerinde, ebeveynleri çocuklarını evlendirmek ister, gençler de birbirlerini görüp beğenir ve evlenirler.
Daha sonra hem erkek, hem kadın kendine ait görevleri deneme-yanılmayla öğrenmeye çalışıyor. Bu durumda, eşlerin en verimli yılları deneme ve yanılmalarla geçip gidiyor.
Eski aile kültürümüzde, evin danışmanları konumunda olan büyükbaba, büyükanne, amca, hala, teyze gibi deneyimli insanlar vardı. Bu insanların hepsi bir arada otururlardı. Bu aile ortamı, hayata yeni atılan çiftler için büyük bir güvenceydi. Onlar, genç evlilere her konuda yardımcı olurlar, sorunları büyütülmeden aile içinde hallederlerdi.
Günümüzde ise, şartlar çok değişti. "Modern aile" denilen "çekirdek aile"nin fertleri, kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı. Bu yüzden artık evlenecek gençler, kendi ihtiyaçlarını kendileri gidermek zorundalar. Yeni nesil hayatı ve evliliği bilmediğinden devamlı arayış ve bunalımlar içerisinde bocalayıp duruyor.
Bu bağlamda, evliliğin ve ailenin ne olduğu, ailenin kutsallığının nereden geldiği, karı-koca sorumluluklarının neler olduğu, ev geçiminin nasıl sağlanacağı, çocuk eğitiminin nasıl verileceği, akrabalar arası dengelerin nasıl kurulacağı, komşuluk ilişkilerinin nasıl sürdürüleceği, kadın ve erkeğin sorumluluklarının neler olduğu, ev düzeninin nasıl olması gerektiği gibi konularda bilinçlenmeye her zaman ihtiyaçları oluyor.
MILLI GAZETE