Ertuğrul ÖZGÜL
06-18-2009, 18:17
Avrupa'da Irkçı Partiler Yükseliyor
Avrupa'da yapılan seçimlerde (AP seçimleri) aşırı sağcı ve ırkçı partilerin ciddi bir yükselişi var.
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ötekine tahammülsüzlük hızla artıyor. Avrupalılar artık diğer milletler ve kültürler sözkonusu olduğunda insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri, din ve inanç özgürlüğünü göz ardı edebiliyorlar.
Bugün Avrupa’da “göçmenlerin sürülmesi”, “İslam’ın yasaklanması”, “Kuran’ların toplatılması” gerektiğini iddia eden ve bunda ısrarcı olan kesimler, partiler, organizasyonlar var.
Pek çok Avrupalı, ekonominin bozulmasını, işsizliği, hayat şartlarının zorlaşmasını, Avrupa’nın eski ihtişamını kaybetmesini, bütün olumsuzlukları göçmenlere ve yabancılara yükleme eğilimindeler. Bu yaklaşımdan dolayı da son yıllarda Avrupa’da aşırı sağcı ve ırkçı partiler yükselişteler, revaçtalar.
Yahudiler Hayatta Kalmak için Hristiyan Görünümünde Yaşadılar
Avrupa temelde ötekini dışlayan, varlık alanı bırakmayan, baskıcı, asimile edici, tahammülsüz bir gelenekten ve kültürden geliyor. Avrupa tarihi pek çok etnik temizliğe ve soykırıma şahittir. Bu sebeplerden dolayı da, Avrupa hep homojen olmuştur. Yahudiler hayatlarını koruyabilmek için Hıristiyan görünümünde yaşamışlardır. Müslümanlara ise hiç hayat hakkı tanınmamıştır.
Şu anda Avrupa’da var olan çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli hayat 20. yüzyılın, hatta 2. Dünya Savaşı sonrasının eseridir. Dolayısıyla batının, Avrupa’nın ötekine tahammül edebildiğini, başkasına “kendi olarak var olma” imkânı tanıdığını söylemek için, geçen süre yeterli değildir. Biz binlerce yıldır var olan “birlikte yaşama” tecrübesine, batı tarihinde rastlamak imkânı da yoktur.
Avrupa, Hristinyanlıkta Mezhep Farklılıklarına Bile Tahammül Edemediler
Uzun yıllar birbirini yiyen, bırakın diğer dinleri, Hıristiyanlığın mezhep ve farklılıklarına dahi tahammül edemeyen Avrupalılar aralarında büyük savaşlar yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 20 milyon, 2. Dünya Savaşı’nda 35-40 milyon civarında, pek çoğu Avrupalı insan hayatını kaybedince, her defasında ülkeler-şehirler yerle bir olunca, Avrupalılar oturup bu işe bir çözüm yolu aramışlardır. Bu gün bizim de girmeye çalıştığımız AB fikrinin nüvesi, iki büyük dünya savaşında yaşanan vahşetin, tahribatın, ölümlerin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Avrupa Değerleri Nasıl Oluştu?
Dünyanın imrendiği Avrupa değerleri, insan hakları kriterleri, özgürlükler, demokratik kriterler; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, “bir daha birbirimizle kavga etmeyelim! İnsanlarımız ölmesin! Medeniyetimiz tahrip olmasın!” diye, kendileri için buldukları ve geliştirdikleri kriterlerdir. Yoksa daha 20. yüzyılın başlarında Londra’da, Paris’te insanlar karnını doyurabilmek için, çoluk-çoçuk-kadın ailecek çalıştırılmakta idiler. 1950-1960’lara kadar zenciler beyazların otobüslerine binemez, onlarla aynı lokantada yemek yiyemezlerdi. Çalışacak sağlığı ve gücü olmayan insanlar ölüme terk edilir, üretime katkısı olmayan insanlar asalak olarak görülür ve hiçbir kıymet verilmezdi.
Bugünkü sosyal güvenlik araçları, bir üretim aracı olarak görülen insanların verimliliğini artırmak için düşünülmekteydi. Üretimin düşmemesi için sağlık tedbirleri alınmakta, fabrikalara yakın, iş kaybını önleyecek barınma imkânları tanınmaktaydı. Sosyal güvenlik fonları paylaşma amaçlı değil, servet düşmanlığını engelleme ve sosyal patlamaları önleme amaçlı oluşturuluyordu. Daha 100 yıl önce bırakın yabancıları, kendi insanları için ne özgürlükler, ne hayat standardı, ne de demokratik kriterler söz konusu idi.
Avrupa'da Irkçılık Neden Artıyor?
Avrupalıların 2. dünya savaşından sonra koydukları kriterler, kurdukları sistem 2000’li yıllara kadar problem olmadan işledi. Zira kendi refahları, huzurları ve zenginliği paylaşmaları açısından bu kriterler gerekliydi, bunlara uyulmalıydı. Problem Avrupa’nın ekonomik olarak görece zayıflamasıyla, refah düzeyinin düşmesiyle, işsizliğin artmasıyla ortaya çıktı. Pastadan kendilerine düşen pay azalmaya, gelirleri düşmeye, lüks yaşamlarından taviz vermek zorunda kalmaya başlayınca; olanı paylaşmak, kederde de ortak olmak yerine günah keçisi aramaya başladılar. Ego’yu merkez alan, sadece kendi menfaatlerine odaklanan batı insanı olanların faturasını göçmenlere, ötekine yükleme yolunu seçti. Sıkıntıları, yokluğu, yetersizi paylaşmak zorunda kalmak, geçmişinde var olan öteki düşmanlığını hortlattı.
Avrupa’nın dünyaya örnek gösterilen demokrasisi, insan hakları kriterleri belirli şartlara bağlı arızi bir durumdu. O şartlar sona erdiği için Avrupa bencilliğe, başkasına tahammülsüzlüğe, ötekine düşmanlığa geri dönüyor.
Yaşadığı 50-60 yıllık rüya bitti, Avrupa aslına dönüyor.
Avrupa'da yapılan seçimlerde (AP seçimleri) aşırı sağcı ve ırkçı partilerin ciddi bir yükselişi var.
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ötekine tahammülsüzlük hızla artıyor. Avrupalılar artık diğer milletler ve kültürler sözkonusu olduğunda insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri, din ve inanç özgürlüğünü göz ardı edebiliyorlar.
Bugün Avrupa’da “göçmenlerin sürülmesi”, “İslam’ın yasaklanması”, “Kuran’ların toplatılması” gerektiğini iddia eden ve bunda ısrarcı olan kesimler, partiler, organizasyonlar var.
Pek çok Avrupalı, ekonominin bozulmasını, işsizliği, hayat şartlarının zorlaşmasını, Avrupa’nın eski ihtişamını kaybetmesini, bütün olumsuzlukları göçmenlere ve yabancılara yükleme eğilimindeler. Bu yaklaşımdan dolayı da son yıllarda Avrupa’da aşırı sağcı ve ırkçı partiler yükselişteler, revaçtalar.
Yahudiler Hayatta Kalmak için Hristiyan Görünümünde Yaşadılar
Avrupa temelde ötekini dışlayan, varlık alanı bırakmayan, baskıcı, asimile edici, tahammülsüz bir gelenekten ve kültürden geliyor. Avrupa tarihi pek çok etnik temizliğe ve soykırıma şahittir. Bu sebeplerden dolayı da, Avrupa hep homojen olmuştur. Yahudiler hayatlarını koruyabilmek için Hıristiyan görünümünde yaşamışlardır. Müslümanlara ise hiç hayat hakkı tanınmamıştır.
Şu anda Avrupa’da var olan çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli hayat 20. yüzyılın, hatta 2. Dünya Savaşı sonrasının eseridir. Dolayısıyla batının, Avrupa’nın ötekine tahammül edebildiğini, başkasına “kendi olarak var olma” imkânı tanıdığını söylemek için, geçen süre yeterli değildir. Biz binlerce yıldır var olan “birlikte yaşama” tecrübesine, batı tarihinde rastlamak imkânı da yoktur.
Avrupa, Hristinyanlıkta Mezhep Farklılıklarına Bile Tahammül Edemediler
Uzun yıllar birbirini yiyen, bırakın diğer dinleri, Hıristiyanlığın mezhep ve farklılıklarına dahi tahammül edemeyen Avrupalılar aralarında büyük savaşlar yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 20 milyon, 2. Dünya Savaşı’nda 35-40 milyon civarında, pek çoğu Avrupalı insan hayatını kaybedince, her defasında ülkeler-şehirler yerle bir olunca, Avrupalılar oturup bu işe bir çözüm yolu aramışlardır. Bu gün bizim de girmeye çalıştığımız AB fikrinin nüvesi, iki büyük dünya savaşında yaşanan vahşetin, tahribatın, ölümlerin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Avrupa Değerleri Nasıl Oluştu?
Dünyanın imrendiği Avrupa değerleri, insan hakları kriterleri, özgürlükler, demokratik kriterler; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, “bir daha birbirimizle kavga etmeyelim! İnsanlarımız ölmesin! Medeniyetimiz tahrip olmasın!” diye, kendileri için buldukları ve geliştirdikleri kriterlerdir. Yoksa daha 20. yüzyılın başlarında Londra’da, Paris’te insanlar karnını doyurabilmek için, çoluk-çoçuk-kadın ailecek çalıştırılmakta idiler. 1950-1960’lara kadar zenciler beyazların otobüslerine binemez, onlarla aynı lokantada yemek yiyemezlerdi. Çalışacak sağlığı ve gücü olmayan insanlar ölüme terk edilir, üretime katkısı olmayan insanlar asalak olarak görülür ve hiçbir kıymet verilmezdi.
Bugünkü sosyal güvenlik araçları, bir üretim aracı olarak görülen insanların verimliliğini artırmak için düşünülmekteydi. Üretimin düşmemesi için sağlık tedbirleri alınmakta, fabrikalara yakın, iş kaybını önleyecek barınma imkânları tanınmaktaydı. Sosyal güvenlik fonları paylaşma amaçlı değil, servet düşmanlığını engelleme ve sosyal patlamaları önleme amaçlı oluşturuluyordu. Daha 100 yıl önce bırakın yabancıları, kendi insanları için ne özgürlükler, ne hayat standardı, ne de demokratik kriterler söz konusu idi.
Avrupa'da Irkçılık Neden Artıyor?
Avrupalıların 2. dünya savaşından sonra koydukları kriterler, kurdukları sistem 2000’li yıllara kadar problem olmadan işledi. Zira kendi refahları, huzurları ve zenginliği paylaşmaları açısından bu kriterler gerekliydi, bunlara uyulmalıydı. Problem Avrupa’nın ekonomik olarak görece zayıflamasıyla, refah düzeyinin düşmesiyle, işsizliğin artmasıyla ortaya çıktı. Pastadan kendilerine düşen pay azalmaya, gelirleri düşmeye, lüks yaşamlarından taviz vermek zorunda kalmaya başlayınca; olanı paylaşmak, kederde de ortak olmak yerine günah keçisi aramaya başladılar. Ego’yu merkez alan, sadece kendi menfaatlerine odaklanan batı insanı olanların faturasını göçmenlere, ötekine yükleme yolunu seçti. Sıkıntıları, yokluğu, yetersizi paylaşmak zorunda kalmak, geçmişinde var olan öteki düşmanlığını hortlattı.
Avrupa’nın dünyaya örnek gösterilen demokrasisi, insan hakları kriterleri belirli şartlara bağlı arızi bir durumdu. O şartlar sona erdiği için Avrupa bencilliğe, başkasına tahammülsüzlüğe, ötekine düşmanlığa geri dönüyor.
Yaşadığı 50-60 yıllık rüya bitti, Avrupa aslına dönüyor.