Cihannur
07-02-2014, 21:11
Markar Esayan
http://imagizer.imageshack.us/v2/xq90/203/vohb.png
Darbe, tehdit fayda etmedi, Erdoğan aday...
Aslında bakmayınız, bu iş bu kadar uzamayacaktı.
Gezi krizi gökten düşen bir fırsat olmuş, Emek Sineması protestoları veya 1 Mayıs kutlamalarında aranıp da adresinde bulunamayan kaosa sonunda ulaşılmıştı. Normal şartlar altında 80 ilde birden ortaya çıkan bu kalkıştırılmanın sıradan bir hükümeti düşürmesi beklenirdi. Gittikçe ulusalcılaşan sol cenah, 1960 ve 1971'de olduğu gibi 'yeter ki devrim eksilmesin penceremden' diyerek örgütlülüklerini bu işte yine kiraya verdiler. Eski merkez medya ile, gençleri, Kürtleri ve Alevileri sokağa sürmek için gazladılar. Öyle ki, seçimlerle bileğini bükemedikleri Erdoğan hal edilsin.
Ama olmadı... Erdoğan yalnız kalsa da direndi. Hiç şansı yok dendiği anda ateş çemberinin içinden geçiverdi. Gezi gibi bir krizden bir siyasinin sağsalim çıkması karşısında, muarızlarının da çileden çıkmasını anlamak gerekiyor. Bu nedenle aksaçlı kaç tane yazar ve aydınımız infilak etti. Bizler de saflığımıza yanarak gördük ki, ister sağda, ister solda, ister demokrat görünümlü, isterse liberal, sosyalist sayılsın, hepsi birer Ertuğrul Özkök klonuymuş. Kurulan simülasyonun ana mantığı 'illaki egemenlik bizde olsun' imiş. Siyaseti de medyayı da kontrol ettiklerinden bu çok menülü simülasyonu gerçek zannetmişiz.
Lakin...
17-25 Aralık darbesinden kurtulmak gerçekten ama gerçekten imkânsızdı. Gezi'den sonra dershane krizini çıkaran paralel yapı, seneler boyu ilmek ilmek ördüğü network'ü, sadece bürokraside değil, kendi dışındaki medya ve inisiyatif alanlarındaki örgütlülüğünü de bir anda Erdoğan'ın üzerine boca etmişti. Sızdırılan tapeler, şantajlar, biriktirilmiş ses ve görüntü kayıtları, kapalı kapılar arkasında kurulmuş ittifaklar, MİT TIR'larının durdurulmasından Dışişleri'nin sağır odasının dinlenmesine kadar o kadar çok kamikaze dalışı yapılmıştı ki, 30 Mart öncesi bundan daha iyi bir strateji kurulamazdı. Gezi ve dershane krizlerinde yıprandığı düşünülen Erdoğan'ın, ABD ve AB'nin desteğini kaybettiği varsayımıyla artık daha fazla dayanmasının mümkün olmadığı düşünüldü. Ya gidecek, ya da Vesayet 2.0 ile uzlaşarak hiç olmazsa kendisini ve ailesini kurtaracaktı.
Dünkü adaylık konuşmasında Erdoğan'ın eşi Emine Hanım ve ailesine 'hakkınızı helal edin' demesi bu mânâda çok değerli. Çoğunun sindiği ve gizlendiği, çoğunun ise 'Bu kadar acı çekmeye ne gerek var uzlaşalım gitsin' diye düşündüğü, kazanmanın kaybetmekten çok daha küçük bir şansa sahip olduğu anlarda kurban vermek çok zor bir karardır. Çünkü sadece cesaret göstermek ve samimi olmak başarılı olmaya yetmez. Gücünüzü doğru hesaplamanız, muarızlarınızdan akıl olarak birkaç adım ötede olmanız, oyunu önde kurmanız gerekir.
27 Nisan muhtırasından ve 367 rezaletinden sonra gelen büyük bir başarı olarak 22 Temmuz 2007 seçimleri öne çıksa da, 30 Mart Yerel Seçimleri bir darbenin sandık yoluyla savuşturulduğu yegâne seçimdir ve bu ülke demokrasisi için büyük bir kazanım olmuştur. 27 Nisan ve 367 meselesi, hükümete cumhurbaşkanı seçtirmemek için yapılan müdahalelerdi. Ancak Gezi ve 17-25 Aralık krizleri, doğrudan Erdoğan'ı hal etmeye yönelik çok güçlü teşebbüslerdi. Ve hem 30 Mart, hem de dünkü adaylık açıklamasıyla, bu Cumhuriyet Tarihi'nin en pespaye darbesi sandıkta tecelli eden halkın iradesi ile püskürtüldü.
Bunu ilk kez yaşıyorduk.
Vesayetin son kalesi Çankaya'nın halkın iradesine geçecek olması, Erdoğan'ın dediği gibi, karanlık bir dönemin kapanması anlamına geliyor.
Erdoğan dünkü konuşmasında Ali Fuat Başgil'in 1961'de cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduktan sonra başına neler geldiğini anlattı. Gerçekten de Başgil, 24 Ekim 1961 gecesi Başbakanlıkta Milli Birlik Komitesi üyelerince ölümle tehdit edilmişti. Bunun üzerine Başgil adaylıktan ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden çekildi ve yurt dışına gitti.
Erdoğan da aslında 'Muhtar bile olamaz' denen hapislik günlerinden beri tehdit altında siyaset yapmıştır. Bu tehdit yüzünden ortam gerilmesin diye 2007'de cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmişti. Daha sonrasında ise, yoluna devam ettikçe, vesayete direndikçe, ehlileşmeden özgün siyasetine devam ettikçe ve tabii ki Çankaya yolu önünde açılınca tehditler daha da arttı. Suikast plânlarının, linç girişimlerinin hedefi oldu. Genel merkezdeki çalışma katı DHKP-C tarafından RPG ile vuruldu, köşelerden her gün bazen aba altından, bazen de açıkça sopa gösterildi. 30 Mart zaferinden sonra ise, Çankaya'ya adaylığını koyması hâlinde 2015 baharında ayaklanma çıkacağı ile tehdit edildi.
Tarih, CHP Zihniyeti açısından da tekerrür ediyordu. Tıpkı bugünün çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun gösterilmesi gibi, DP iktidarının geldiğini gören İsmet İnönü Müderris İbrahim Edhem Efendi'nin İlahiyat Profesörü oğlu Şemsettin Günaltay'ı 1949'da CHP'nin başına geçirilmişti. Maksat 'dindar ve cahil' halkı kandırıp reform sürecini önlemekti.
Olmadı. Erdoğan; Başgil gibi vazgeçmedi, Demirel gibi şapkasını alıp gitmedi, halk da 1950 yılında olduğu gibi 30 Mart'ta kendisini hor görenleri değil, saygı duyanları seçti.
Tarih, CHP ve tüm vesayetçiler için tekerrür ederken, halkın iradesini cesurca temsil edenler ve millet için tekerrür etmiyor.
Evet, karanlık bir dönem kapanıyor. Hayırlısı olsun.
Kaynak (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MarkarEsayan/darbe-tehdit-fayda-etmedi-erdogan-aday/54615)
Yeni Şafak 02.07.2014
http://imagizer.imageshack.us/v2/xq90/203/vohb.png
Darbe, tehdit fayda etmedi, Erdoğan aday...
Aslında bakmayınız, bu iş bu kadar uzamayacaktı.
Gezi krizi gökten düşen bir fırsat olmuş, Emek Sineması protestoları veya 1 Mayıs kutlamalarında aranıp da adresinde bulunamayan kaosa sonunda ulaşılmıştı. Normal şartlar altında 80 ilde birden ortaya çıkan bu kalkıştırılmanın sıradan bir hükümeti düşürmesi beklenirdi. Gittikçe ulusalcılaşan sol cenah, 1960 ve 1971'de olduğu gibi 'yeter ki devrim eksilmesin penceremden' diyerek örgütlülüklerini bu işte yine kiraya verdiler. Eski merkez medya ile, gençleri, Kürtleri ve Alevileri sokağa sürmek için gazladılar. Öyle ki, seçimlerle bileğini bükemedikleri Erdoğan hal edilsin.
Ama olmadı... Erdoğan yalnız kalsa da direndi. Hiç şansı yok dendiği anda ateş çemberinin içinden geçiverdi. Gezi gibi bir krizden bir siyasinin sağsalim çıkması karşısında, muarızlarının da çileden çıkmasını anlamak gerekiyor. Bu nedenle aksaçlı kaç tane yazar ve aydınımız infilak etti. Bizler de saflığımıza yanarak gördük ki, ister sağda, ister solda, ister demokrat görünümlü, isterse liberal, sosyalist sayılsın, hepsi birer Ertuğrul Özkök klonuymuş. Kurulan simülasyonun ana mantığı 'illaki egemenlik bizde olsun' imiş. Siyaseti de medyayı da kontrol ettiklerinden bu çok menülü simülasyonu gerçek zannetmişiz.
Lakin...
17-25 Aralık darbesinden kurtulmak gerçekten ama gerçekten imkânsızdı. Gezi'den sonra dershane krizini çıkaran paralel yapı, seneler boyu ilmek ilmek ördüğü network'ü, sadece bürokraside değil, kendi dışındaki medya ve inisiyatif alanlarındaki örgütlülüğünü de bir anda Erdoğan'ın üzerine boca etmişti. Sızdırılan tapeler, şantajlar, biriktirilmiş ses ve görüntü kayıtları, kapalı kapılar arkasında kurulmuş ittifaklar, MİT TIR'larının durdurulmasından Dışişleri'nin sağır odasının dinlenmesine kadar o kadar çok kamikaze dalışı yapılmıştı ki, 30 Mart öncesi bundan daha iyi bir strateji kurulamazdı. Gezi ve dershane krizlerinde yıprandığı düşünülen Erdoğan'ın, ABD ve AB'nin desteğini kaybettiği varsayımıyla artık daha fazla dayanmasının mümkün olmadığı düşünüldü. Ya gidecek, ya da Vesayet 2.0 ile uzlaşarak hiç olmazsa kendisini ve ailesini kurtaracaktı.
Dünkü adaylık konuşmasında Erdoğan'ın eşi Emine Hanım ve ailesine 'hakkınızı helal edin' demesi bu mânâda çok değerli. Çoğunun sindiği ve gizlendiği, çoğunun ise 'Bu kadar acı çekmeye ne gerek var uzlaşalım gitsin' diye düşündüğü, kazanmanın kaybetmekten çok daha küçük bir şansa sahip olduğu anlarda kurban vermek çok zor bir karardır. Çünkü sadece cesaret göstermek ve samimi olmak başarılı olmaya yetmez. Gücünüzü doğru hesaplamanız, muarızlarınızdan akıl olarak birkaç adım ötede olmanız, oyunu önde kurmanız gerekir.
27 Nisan muhtırasından ve 367 rezaletinden sonra gelen büyük bir başarı olarak 22 Temmuz 2007 seçimleri öne çıksa da, 30 Mart Yerel Seçimleri bir darbenin sandık yoluyla savuşturulduğu yegâne seçimdir ve bu ülke demokrasisi için büyük bir kazanım olmuştur. 27 Nisan ve 367 meselesi, hükümete cumhurbaşkanı seçtirmemek için yapılan müdahalelerdi. Ancak Gezi ve 17-25 Aralık krizleri, doğrudan Erdoğan'ı hal etmeye yönelik çok güçlü teşebbüslerdi. Ve hem 30 Mart, hem de dünkü adaylık açıklamasıyla, bu Cumhuriyet Tarihi'nin en pespaye darbesi sandıkta tecelli eden halkın iradesi ile püskürtüldü.
Bunu ilk kez yaşıyorduk.
Vesayetin son kalesi Çankaya'nın halkın iradesine geçecek olması, Erdoğan'ın dediği gibi, karanlık bir dönemin kapanması anlamına geliyor.
Erdoğan dünkü konuşmasında Ali Fuat Başgil'in 1961'de cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduktan sonra başına neler geldiğini anlattı. Gerçekten de Başgil, 24 Ekim 1961 gecesi Başbakanlıkta Milli Birlik Komitesi üyelerince ölümle tehdit edilmişti. Bunun üzerine Başgil adaylıktan ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden çekildi ve yurt dışına gitti.
Erdoğan da aslında 'Muhtar bile olamaz' denen hapislik günlerinden beri tehdit altında siyaset yapmıştır. Bu tehdit yüzünden ortam gerilmesin diye 2007'de cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmişti. Daha sonrasında ise, yoluna devam ettikçe, vesayete direndikçe, ehlileşmeden özgün siyasetine devam ettikçe ve tabii ki Çankaya yolu önünde açılınca tehditler daha da arttı. Suikast plânlarının, linç girişimlerinin hedefi oldu. Genel merkezdeki çalışma katı DHKP-C tarafından RPG ile vuruldu, köşelerden her gün bazen aba altından, bazen de açıkça sopa gösterildi. 30 Mart zaferinden sonra ise, Çankaya'ya adaylığını koyması hâlinde 2015 baharında ayaklanma çıkacağı ile tehdit edildi.
Tarih, CHP Zihniyeti açısından da tekerrür ediyordu. Tıpkı bugünün çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun gösterilmesi gibi, DP iktidarının geldiğini gören İsmet İnönü Müderris İbrahim Edhem Efendi'nin İlahiyat Profesörü oğlu Şemsettin Günaltay'ı 1949'da CHP'nin başına geçirilmişti. Maksat 'dindar ve cahil' halkı kandırıp reform sürecini önlemekti.
Olmadı. Erdoğan; Başgil gibi vazgeçmedi, Demirel gibi şapkasını alıp gitmedi, halk da 1950 yılında olduğu gibi 30 Mart'ta kendisini hor görenleri değil, saygı duyanları seçti.
Tarih, CHP ve tüm vesayetçiler için tekerrür ederken, halkın iradesini cesurca temsil edenler ve millet için tekerrür etmiyor.
Evet, karanlık bir dönem kapanıyor. Hayırlısı olsun.
Kaynak (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MarkarEsayan/darbe-tehdit-fayda-etmedi-erdogan-aday/54615)
Yeni Şafak 02.07.2014