fatih kısaparmak balon baskılı balon New York Müslüman mezarlığını kuran bir sosyalist kadındı - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : New York Müslüman mezarlığını kuran bir sosyalist kadındı


novek
05-13-2010, 17:06
New York Müslüman mezarlığını kuran bir sosyalist kadındı


NURAY Mert’in, Türkiye’nin siyasi geleceğine ilişkin sözleri bazı çevrelerden acımasız tepkiler aldı. Artık, “Hedef gösteren bu zalim yayınlardan ne zaman kurtulacağız” arayışında değilim. Bu polemikler sürerken üç kadını düşündüm.

Birini belki tanıyorsunuzdur: Gazeteci Sabiha Sertel. Diğer ikisini tanımıyorsunuzdur: Biri öğretmen Macide Müstecaplıoğlu, diğeri ise ev kadını Naima Dursun. Kalemlerini işaretparmağı gibi kullanıp hedef gösterenlerin, insanların hayatlarını nasıl yok ettiğini bu üç kadının acı hikâyesiyle anlatmak istiyorum...
SABİHA Sertel, gazeteciliği meslek olarak seçmiş ilk Türk kadınıydı.
1895 Selanik doğumluydu. Terakki Mektebi’nde okudu.
İlk makalesini 17 yaşında “Sabiha Nazmi” adıyla “Genç Kalemler” ve “Yeni Felsefe” dergilerinde yazdı.
Selanik’in Yunanlılara düşmesi sonucu İstanbul’a geldiler.
Üç yıl sonra Gazeteci Zekeriya Sertel’le dünya evine girdi.http://www.hurriyet.com.tr/_np/8475/9638475.jpg
İşgal yıllarında Zekeriya Sertel tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne tıkıldı.
Sabiha Sertel, Halide Edip ile mitingden mitinge koştu. “Büyük Mecmua” dergisini çıkardı.
Dergi İngilizlerin emriyle kapatıldı.
Halide Edip, çok göz önünde olan Sertel çiftini, başlarına bir şey gelmemesi için Columbia Üniversitesi’nden bir burs sağlayarak ABD’ye gönderdi.
New York’ta boş durmadılar. Mühendis Hamdi, Salih Zeki, Naci ve Taşköprülü İsmail beylerle Türk Teavün Cemiyeti’ni (Turkish Welfare Association) kurdular.
Kurucu tek kadın Sabiha Sertel’di.
Ve cemiyetin ilk başkanı da o oldu.
Türk Teavün Cemiyeti’nin ilk faaliyeti, Anadolu’ya gönderilmek üzere para toplamak oldu.
İkincisi ise New York’a Müslüman mezarlığı açmak oldu.
ABD tarihinin ilk Müslüman mezarlığını açarak, Müslümanların buraya defnedilmesini sağlayan kişi Sabiha Sertel’di.
Mezar taşlarına birer hilal resmi koyduran da oydu.
O, Amerika’daki Türk işçilerinin bacısıydı.
İlk “sınıf” bilinci
Sabiha Sertel bir yanda Türk işçilerinin yardımına koştu diğer yanda sosyoloji öğrenimi gördü. ABD’nin en saygın sosyoloji profesörü F. H. Giddings’ten dersler aldı.
Bir başka hocası William Ogburn’un okuması için verdiği Engels’in “Ailenin Kaynağı” kitabı ufkunu açtı. A. Bebel’in “Kadın ve Sosyalizm” kitabı onda “sınıf” bilinci oluşturdu.
Ve 1923’te Ankara’ya döndüler.
Zekeriya Sertel Basın Yayın Genel Müdürü yapıldı.
Sabiha Sertel ise Çocuk Esirgeme Kurumu’nda çalışmaya başladı.
Ancak Ankara’da umduklarını bulamadılar; yeni oluşan bürokrasiye uyum sağlayamadılar. İstifa edip İstanbul’a geldiler.
1 Şubat 1924’te “Resimli Ay” dergisini çıkardılar. Çocuk ansiklopedisi hazırladılar.
Şeyh Said isyanı sırasında basına getirilen sansür sonucu, demokrasi mücadelesi veren Zekeriya Sertel Sinop’a sürgüne gönderildi. 1.5 yıl sonra afla evine dönebildi.
Bu arada Sabiha Sertel “Sevimli Ay”ı çıkardı!
1928’den sonra “Resimli Ay’ın ikinci dönemi başladı. Dergi sosyalizmi savunan yayınlar yaptı. Nâzım Hikmet, Vala Nurettin, Sabahattin Ali, Suat Derviş gibi yazarları vardı.
Putları yıkıyorlardı. Ancak put yıkmak kolay olmadı. Sabiha Sertel kimi zaman hâkim karşısına çıktı.
35 yaşındaydı ve siyasi nedenler yüzünden hâkim karşısına çıkan ilk kadın gazeteciydi.
Kimi davalarda hakkında 20 yıl hapis istendi.
Artık polis takibi altındaydı.
Ve sonuçta derginin diğer ortakları korktular; Serteller ile yollarını ayırdılar.
Linç edildiler
1934 yılında Ahmet Emin Yalman ve Halil Lütfi Dördüncü’yle birlikte Tan Gazetesi’ni çıkardılar.
Sabiha Sertel önceleri Tan’da yazdı; ancak makaleleri Yalman tarafından sansür edilince vazgeçti. Kautsky’nin “Sınıf Kavgası”; Lenin’in “Harp ve Sosyalizm”; Bebel’in “Kadın ve Sosyalizm” kitaplarını çevirdi. Kitapları kendi parasıyla bastırdı.
Bu arada çocuk yuvası/kreş açtı. “Projektör” adında dergi çıkardı.
Yalman gazeteden ayrılınca Tan’da tekrar yazmaya başladı.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler aleyhinde yazılar kaleme aldı.
Makaleleri nedeniyle yine yargılandı.
Demokrasi mücadelesi zorlukla yürüyordu.
Sabiha Sertel yılmıyordu.
Savaş sonrası Türkiye çokpartili hayata geçiş için adım attı.
Bu sayfada daha önce yazdım; “Bir parti kurmak için yola çıkan liberaller ile sosyalistleri kimler ayırdı” diye.
Demokrat Parti’nin ilk kuruluş çalışmasında Sertel çifti de vardı.
Celal Bayar ve Adnan Menderes ile “Görüşler” adlı dergi çıkardılar.
Görüşler partinin yayın organı olacaktı.
Ancak dergi bir sayı çıkabildi.
Derginin adındaki “G” harfinin orak şeklinde yazıldığı iddia edildi.
Basın bu anlamsız benzetmeyle Sertellere savaş açtı. Yazmadıklarını bırakmadılar.
Ve sonuçta 4 Aralık 1945’te “Görüşler” dergisi, Tan Gazetesi ve bunların basıldığı matbaa kışkırtılan gençler tarafından yerle bir edildi.
Sosyalistler ile liberallerin birleşip parti kurmasından çekinenler böyle bir tertibe başvurmuşlardı.
Bu olayın suçlusu olarak Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel cezaevine atıldı!
Tüm bu olanları DP’nin liberalleri korkup sadece seyretti.
Vasiyeti yerine getirilmedi
Cezaevinde dört ay yattıktan sonra “suçsuz” oldukları anlaşıldı!
Serteller zor günler geçirmeye başladılar.
Dergi, gazete çıkarmalarına izin verilmedi. İnsan Hakları Derneği kurmaya çalıştılar; yaptırmadılar.
Nâım Hikmet’e yapıldığı gibi bir yalanla yıllarca hapishaneye sokulacaklarını düşünmeye başladılar.
Yurtdışına gitmek istediler. Sabahattin Ali gibi öldürülmekten korktular. Güçlükle pasaport aldılar. 1950 Mart ayında uçakla yurtdışına çıktılar.
Sabiha Sertel’in bir daha Türkiye’ye girmesine izin vermediler.
1968’de Azerbaycan’da öldü.
Vasiyeti vardı; mezar taşına şu yazılacaktı:
“Ölürsem görmeden ümit ettiğim feyzi,
yazılsın seng-i kabrimde,
vatan mahzun, ben mahzun.”
New York’ta Müslüman mezarlığı kuran Sabiha Sertel’e bunu bile çok gördüler; yazdırmadılar...
Dün Sabiha Sertel’i linç edenlerin bugün hedefinde Nuray Mert vardır.
Bilsinler ki, ateşi sever yanmış çocuk.
BU İNTİHARDAN HEPİMİZ SORUMLUYUZ
ANKARA ’dan sessiz sedasız bir cenaze kalktı.
Naima Dursun intihar etmişti...
Turan Dursun’u tanıyor musunuz?
İmamdı, ateist oldu. Dinle ilgili makaleler, kitaplar yazdı.http://www.hurriyet.com.tr/_np/8476/9638476.jpg
4 Eylül 1990’da İstanbul’da öldürüldü.
Turan Dursun’un yazdıklarına, söylediklerine katılırsınız ya da karşı çıkarsınız.
O dönemde Turan Dursun’u eleştiren yazılar da çıktı.
Ama bir çevre vardı ki, onlar Turan Dursun’un ölümünden sorumlu oldular.
Çünkü onlar tartışmıyordu; işaretparmaklarıyla Turan Dursun’u gösteriyorlardı.
“İşaretparmakları” yerine kalemlerini kullandılar.
“Katli vacip” diye yazdılar.
Sonra...
Sonra Turan Dursun’u vurdular.
Cesedi saatlerce kaldırımda kaldı. Vatandaşlar utandı; arkası açık bir kamyona koyup hastane morguna taşıdılar.
Sonra herkes bu cinayeti unuttu.
Bir kişi hariç...
Turan Dursun’un eşi Naima Dursun.
Kabul edemedi eşinin öldürülmesini.
Bir böceğe bile kıyamayan kocasının neden öldürüldüğünü kendine anlatamadı.
Turan Dursun hayatta iken eşi hakkında şunu söylemişti:
“Eşime hep önem verdim. Hep bir şeyler vermeye çalıştım. Verebildim mi, veremedim mi bilmiyorum. Çok eksikliklerim var. Ama hiç kimsenin karısının olmadığı kadar karım bana âşık olagelmiştir. Komşularımız da şaşardı. Bana göre karı koca bu duygularını zamanla yitirirler. Karımın bu durumu sürmüştür. Onun bu duygusal yoğunlaşması, benim karıma daha da önem vermemi gerektirmiştir. Önem verdim de ne yaptım?...”
Turan Dursun kafasındaki soruların peşine düştü.
Hep araştırdı; hep yazdı.
6’ncı yüzyıl Arapçasını bilen ender din adamlarından biriydi.
Yazdıkları çok tartışılır hale gelince Ankara’dan İstanbul’a taşındı.
Eşinin ve üç çocuğunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
Biliyordu bir gün öldürüleceğini. Bunu yakın çevresine söylüyordu da.
Rahatsızdı radikal dinci yayın organlarında hakkında çıkan yazılardan.
Ama yine de yazdı, yazdı, yazdı...
Ve 4 Eylül 1990’da susturdular.
Naima Dursun o kahredici günü hiç unutmadı, unutamadı.
Ölmek istedi.
Allah’a inancı vardı; hep dua etti canını alması için.
Sonra...
20 yıl sonra...
Kendi elleriyle ölüme gitti...
Turan Dursun’u da, Naima Dursun’u da biz öldürdük.
Sorumluları vicdan azabı çekiyor mu?
Hiç sanmam.
Çünkü biliyorum ki, bu yazıyı yazdım diye, beni hedef tahtasına koyacaklar.
“Bakın, ateisti nasıl savunuyor” diyecekler.
Bilmezler ki, vicdanından korkan kimseden korkmaz...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13498944_p.asp

Hüdaverdi
05-13-2010, 17:22
Nuray mert hedef gösterilmiş ;D
Yahu,nuray mert hedef gösterildiyse,nuray mertin yaptığı nedir ?
Vakit nuray merti parmakla işare ettiyse,nuray mert Vakit'i askeriyenin kullandığı baykuş adlı harika cihazla göstermiştir o zaman :=)

Umarım hürriyetin ergenekon savcısını,TSK'nın Vakit'i hedef almasını,hürriyetin havalanında namaz kılan pilotu deşifre edip manşetten hedef göstermesi,yine doğan gazetesinin aracını kenara çeken bir vatadaşımızın namaz kılarken görüntüleyip hedef yapmasını,çamhuriyet paçavrasının başörtülü kızlarımı hedef almasını,chpli bunak koca arıyan mersinli hatunların çarşaf yırtıp hedef göstermesini,anıtkabirde kemalist şaşkınların atatürkçü ziyarete gelen başörtülüleri tekme tokat saldırıp küfür etmesini (kemalizmin özü budur),cumhuriyet mitinglerinde başörtüsü avına çıkıp başörtülüleri hedef gösteren ve sübyanların saldırmasına vesile olan kemalist büyükleri,orduyu göreve çağırıp halkın iradesine namluyu çevirmesi konusunda hedef gösteren ulusalcıları vs. vs. vs. vs. vs. hakkında da samimi yazılar yazarsın,o zaman ayakta alkışlarım seni.

Hüdaverdi
05-13-2010, 17:29
Kaynak: Soner Yalçın

Odatv.com

unnamed
05-13-2010, 18:01
novek azda olsa faydalı birşeyler oku be kardeş...sosyal yatıp, a sosyal kalkyorsun...