loneliness
10-26-2007, 22:37
Şimdiye kadar çıkan Ordu İI Yıllıkları'nda, diğer bir çok ansiklopedi ve popüler yayınlarda, Ordu yöresinin Fâtih Sultan Mehmed tarafından 1461 yılında Trabzon ile birlikte fethedildiği yazılıdır. Dolayısıyla araştırıcı olmayıp sadece yaşadıkları bölge hakkında bilgi edinmek isteyen ve kolayca ulaşabildiği söz konusu bu yayınları okuyan orduluların zihnine de, bu yanlış bilgi yerleşmiştir. Halbuki bölge, Osmanlılar tarafından değil, 1380'lerde, Hacıemiroğulları tarafından fethedilmiş; 1427 yılında da Osmanlılar tarafından ilhak edilmiştir.
Yanlış, sadece bölgenin fethi konusundan ibâret değildir. XIX.yüzyıldan itibaren yaşadığımız kültür değişmeleri sonucunda ülkeyi etkisi altına alan pozitivist düşüncenin yayılmasıyla, toplumumuzun tarihî kimliğini oluşturan ve onun sürekliliğini sağlayan geleneksel bilgi ilmî araştırma ve tahlillere tabi tutularak doğrusu yanlışından ayrılmaksızın toptan reddedilip yıkılmaya çalışılmış, bölgenin fethini gerçekleştiren ve mezarları yatır haline gelmiş olan tarihî şahsiyetler, yine yukarıda bahsettiğim yayınlarda boş inanlar ve hurafeler olarak nitelendirilmiştir. Böylece altı yüz yıllık Türk dönemi tarihi unutularak, Ordu bölgesi tarih dışına itilmiştir. İşte bu sebepledir ki, XIX.yüzyılda, Osmanlı Devleti'nin taşradaki nüfuzunun azalması sonucunca, Osmanlı Devleti üzerinde muhtelif siyasî emeller besleyen büyük güçlerin de destek ve yardımlarıyla, bölgeye yerleşen Rumların ve Ermenilerin Millî Mücadele öncesinde ve sırasında çıkardıkları huzursuzlukların hatıraları Türk öncesi ile bütünleştirilerek zihinler iyice bulandırılmıştır. Tarih ciddî olarak araştırılıp sorgulanmadığı, temellendirilmiş gerçeklikler açık seçik ortaya konulmadığı sürece böyle bir manzarayla karşılaşmak kadar tabiî bir şey olamaz .
***
Biz şimdi burada, bu makalenin sonunda tanıtılan Ordu bölgesi hakkındaki araştırmalar ve bazı temel kaynaklar çerçevesinde, bir iki paragraf halinde Ordu Yöresi'nin Türklerden önceki durumunu, daha geniş bir biçimde de Türklerin yöreyi nasıl fetih ve iskân ettiğini ve Osmanlılar dönemindeki genel yapısını anlatmaya çalışacağız. Bu, şüphesiz tafsilatlı ve tasviri bir tarih olmayacak, önemli bazı noktaların vurgulanmasından ibaret kalacaktır.
Yunan tarihçisi Ksenophon (d.M.Ö.431)'nun Onbinlerin Dönüşü (1962, 1984) adlı eserine göre. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde, M.Ö.400 yılında, Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler ve Tibarenler gibi, Yunan asıllı olmayan yerli halklar yaşıyordu.
M.Ö.675'lerden itibaren, bu bölgeye, sırasıyla Kimmerler, Miletoslular (Miletliler) (656'larda), Persler (M.Ö.547'de), Makedonyalı İskender (M.Ö.334'te) ve komutanları (M.Ö.312-280) hakim oluyor. Bundan sonra bölgede, yaklaşık üç buçuk asırlık bir ömür süren Pontus Devleti (M.0.280-M.S.63) gözüküyor. Bu devleti, Roma İmparatorluğu ortadan kaldırıyor ve bölgeyi 395'te Doğu Roma imparatorluğu devralıyor ve zaman içinde bölünmesine ve kendi kabuğu içine çekilerek küçülmesine rağmen Fâtih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u ve 1461'de de Trabzon'u fethine kadar varlığını korumayı başarıyor. Bu arada zikredilmesi gereken önemli bir hadise, hiç şüphesiz M.S.324 yılında bölgede hristiyanlığın yayılması olayıdır.
Bilindiği üzere 1204 yılında, İstanbul Latinler tarafından istila edilmiş, bunun üzerine, Bizans Komnenoslar hanedanından I.Andronikos'un torunları Aleksios ve David İstanbul'dan kaçarak Trabzon'a gelmişler ve Gürcü kraliçesi Tamara'nın da desteğiyle Trabzon İmparatorluğu'nu kurmuşlardır(1204-1461). Bilindiği üzere bu devlete Fâtih Sultan Mehmed son vermiştir. Ancak hemen belirtelim ki, yine bu devletin hakimiyeti altında bulunan ve Ünye'den Giresun'a kadar uzanan Orta Karadeniz Bölgesi, diğer bir ifâdeyle Ordu ve yöresi, Osmanlılar tarafından değil, 1270'lerden 1380'lere kadar uzanan uzun bir süreç içinde diğer Türk gruplarının, özellikle Hacı Emiroğullarının mücadeleleri sonucunda fethedilmiştir. Bu fetih üzerinde ciddî bir surette durulması gerekmektedir. Çünkü bu, özel orduların yerli halka boyun eğdirerek gerçekleştirdiği bir fetih değil fakat ordu biçiminde teşkilatlanmış bir uç beyliği halkının fethidir; bu fetih, söz konusu yeni halkın yeni bir toprakla bütünleşerek orayı iskân edişi ve orayı vatanlaştırması biçiminde cereyan eden bir fetih olayıdır. Osmanlı döneminde Ordu ve yöresinin sosyal tarihi, bu fetih sırasında ve sonrasında oluşan yapılanmanın devamından başka bir şey değildir. Bu sebeple, Osmanlı dönemi Ordu'nun etnik ve sosyal yapısını, siyasî, dinî ve iktisadî tarihini anlayabilmek için, fethin nasıl gerçekleştiğini ve fetih sonrasında bu bölgede nasıl bir sosyal idarî ve iktisadî yapı oluştuğunu bilmek ve anlamak gerekmektedir. Şimdi kısaca bunu görmeye çalışacağız. Ancak bundan önce, Trabzon İmparatorluğu zamanında Canik dağlarının arkasında neler olduğuna da bir göz atmak gerekmektedir.
***
Yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, XIII.yüzyıl başında, Karadeniz'in Samsun'dan Rize'ye ve Canik dağları zirvelerinden sahile uzanan bölgesinde Trabzon Devleti (1204-1461) vardı. İstanbul Latinlerin elindeydi. Batı Anadolu'da İznik Devleti kurulmuştu. Bunlar dışında bütün Anadolu Selçuklular tarafından XI. yüzyıldan bu yana Türk iskânına açılmış ve burada güçlü bir müslüman Türk medeniyeti kurulmuştu. Sinop'tan Karadeniz'e açılan Selçuklu Devleti, şüphesiz Trabzon'u tehdit ediyordu. 1223'te Selçuklular tarafından gerçekleştirilen Trabzon seferi, sonuç vermedi. Bununla birlikte, Trabzon Devleti genel olarak Selçuklulara bağımlı idi. Ne var ki, iki devlet arasındaki barış içinde bir arada yaşama süreci ancak 1243 yılında Anadolu'nun İlhanlılar tarafından istilâsına kadar devam etti.
Anadolu'daki Moğol hakimiyeti kısa sürmüş, fakat bölgenin yapısında büyük değişmelere yol açmıştı. Bu değişmenin en önemli sebebi, Moğol istilasıyla birlikte, çok sayıda Türk aşiretinin XI. yüzyılda olduğu gibi, Anadolu'ya göç etmiş olmasıydı. İlhanlılar bu aşiretleri kontrol altına almakta zorlandı. Zaten son İlhanlı vâlileri de merkeze karşı isyan ettiler. İşte bu iki sebeple, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyılın başlarında Anadolu'da bir çok Türk Beyliği kuruldu.
Son İlhanli valisi uygur kökenli Eretna, bir dizi isyandan sonra, 1341'de bağımsızlığını ilan etti. Merkezi önce Sivas sonra Kayseri olan Eretna Devleti (1335-1381), Erzincan, Ankara, Tokat, Amasya, Samsun, Niğde, Niksar ve Karahisar'ı kapsıyordu. Eretna'nın 1352'de ölümüyle, oğlu Mehmed yerine geçtiyse de devlet zayıfladı ve 1359'da onun da ölümüyle Orta Anadolu'nun birliği sona erdi. Valiler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Özelikle Hristiyanlarla olan sınır bölgelerinde yeni Türk beylikleri ortaya çıktı. Bunlar gazi Türkmen beylikleriydi.
Bu beyliklerden Trabzon Devleti'ne sınırdaş olanlar arasında, Sivas'ta Eretnalıların yerine geçen Kadı Burhaneddin Devleti, Bayburt ve Erzincan Beyleri, merkezi Milas (Mesûdiye) olan Hacı Emiroğulları Beyliği ve merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği vardır. Trabzonlular, bu devlet ve halklarla ve yine Doğu Anadolu'da bir Türk konfederasyonu olan Akkoyunlularla ilişki içindeydiler. Görüldüğü gibi Trabzon Devleti irili ufaklı bir çok Türk siyasî teşekkülü ile sarılmış vaziyette bulunuyordu.
Ordu ve çevresinin Türkler tarafından fethedildiği XIV.yüzyılda, Trabzon Devleti'nin çevresindeki Türk Beylikleriyle ilişkileri hakkında bilgi alacağımız önemli iki kaynak mevcuttur. Bunlardan biri, Trabzon Devleti'nin önemli olaylarını not eden Trabzon saray tarihçisi Panaretos'un Kronik'i, diğeri ise, Kadı Burhaneddin'in yakını olan Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi'nin Bezm u Rezm (çev.M.Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1990) adlı eseridir.
Bu kaynaklardaki verilere göre, Trabzon İmparatorluğu'nun XIV. Yüzyıl boyunca Türklerle sürekli çatışma hâlinde olduğunu, yüzyılın ilk yarısında karşılıklı baskınlarla devam eden ilişkilerin, daha sonraki dönemde Trabzon İmparatorlarının kızlarını Türk beyleriyle evlendirmek suretiyle akrabalık ilişkileri kurarak barış ortamları hazırlama biçimine girdiğini ve böylece varlıklarını koruduklarını; bununla birlikte baskın ve çatışmaların yine de devam ettiğini anlıyoruz.
Gerçekten, 1276'da Karamanlı Mehmed Bey'in Konya üzerine yürümesini fırsat bilen Trabzon İmparatoru, 1277'de denizden Sinop'a saldırmış, ancak Çepniler tarafından bozguna uğratılmıştır; bunun üzerine bazı Türk grupları Samsun sahil şeridini takiben doğuya doğru ilerlemişler; Karadeniz dağlarında yayla yapan Türk grupları ise, Harşit Deresi, Aksu, Melet Suyu, Bolaman Deresi ve benzeri vadilerden sahile doğru inmeye başlamışlardır. Yaylalardan sahile uzanan mesafe, 70-80 km civarındadır. Bu kadar kısa bir mesafe, muhtemelen arazinin dağlık olması sebebiyle, ancak 120 yıllık bir zaman dilimi içinde fethedilebilmiştir. Bu 120 yıllık süre, Trabzon İmparatorluğu ile Türk gruplar arasında mücadeleyle geçmiştir. Bunlardan bazılarını, Panaretos'un Günlüğü'nden hareketle hatırlatmak yerinde olacaktır[1].
Çepni Boyları, 1297'de Ünye'yi fethetmiş, doğuya doğru ilerleyerek Trabzon'a akın düzenlemişlerdir. Fakat bir Çepni grubu, 1301'de Giresun'da yenilgiye uğramıştır. Hacı Emiroğulları Beyliği'nin kurucusu olan Bayram Bey 1313'te, Trabzon İmparatorluğu sınırları içindeki bir pazar yerini basmıştır. 30 Agustos 1332'de Hamsiköy yakınlarına kadar gitmiş; fakat geri püskürtülmüştür.
1340'da Komnenoslar, Trabzon'un güney yaylalarındaki Akkoyunlulara saldırır. Akkoyunlular ise, 1341 ve 1343�te bir kaç defa Trabzon�a akın yaparlar. Hiç bir taraf amacına ulaşamaz ama, her iki taraf da büyük ölçüde insan ve mal kaybına uğrar.
348 Haziranında Akkoyunlu Beyi Turali Bey, Erzincan Hâkimi Gıyâseddin Ahi Ayna Bey, Bayburd Hâkimi Rikâbdâr Mehmed Bey ve Kuzey Doğu Suriye'deki Türkmen Reislerinden Bozdoğan Bey, ittifak hâlinde Trabzonu kuşatırlar; üç günlük bir savaştan sonra yenilirler ve bir çok kayıp vererek geri dönerler.
Türklerin yenilmesine rağmen, bir çok Türk boyunun birlikte Trabzon'a kadar ilerleyip şehri kuşatabilmeleri ve geri çekilebilmeleri, Komnenosları psikolojik açıdan son derece yıpratmış olmalıdır. Bu sebeple, Türklerle dostluk arayışı içine girerler. Bu amaçla, kralın kız kardeşi, Kyra Maria (Despina Hatun), 1352 yılında, Akkoyunlu Beyi Kutluğ Bey (Turali'nin oğlu) ile evlendirilir.
Ne var ki bu evlilik sürekli barış için yetmemiştir. Zira, muhtemelen güçlendiklerini zanneden Komnenoslar, Panaretos'un ifâdesiyle �şeytana uyarak� 1356 Eylülünde, Şiran'a karşı sefere çıkar ve 400 insan ve bir çok at kaybederek geri dönerler.
1357'de Komnenoslar, Giresun'da İsa'nın doğumunu ve Yosun Burnu'nda ise �Işıklar Bayramı�nı kutlarlar ve bu arada on dört Türk öldürürler. Panaretos'un bu ifâdesine göre, demek ki, Türkler bu tarihlerde sahillerde dolaşmaktadırlar.
1358'de Bayram oğlu Hacı Emir, Maçka ve çevresine bir akın düzenler ve çok sayıda ganimet elde eder. Aynı sene, kralın kızı Teodora'nın Bayramoğlu Hacı Emir ile evlendirilmesi için hazırlıklara başlanır.
1361 Temmuzunda. Maçka ve çevresine, bu sefer Bayburt Hakimi Hoca Latif seçme dört yüz askeriyle bir akın düzenler; fakat gafil avlanarak altı askeri ve kendisi öldürülür. Kesilen başlar, zafer alameti olarak, Trabzon çevresinde dolaştırılır.
Aynı yıl Bayram oğlu Hacı Emir Giresun üzerine yürümüş; Türkler yukarı Harşit vâdilerine yerleşmiş; Kürtün Beyi Melik Ahmed "Bedreme" (Bedirme)(Petroma) Hisarını" fethetmiştir. Aralık ayında, Komnenoslar kralı Halibya'ya çıkmış, karadan Giresun�a gelerek Hacı Emir'i takip etmiş ve bazı Türkleri esir almıştır.
1362 Ekiminde, Erzincan Beyi Ahi Ayna Bey, Gümüşhane'de Bahçecik (Golacha) şatosunu kuşatır. Ancak başarılı olamaz. Bütün yıl boyunca hıyarcık (adenit) hastalığı ve veba salgını bir çok insanın ölümüne sebep olur. Şiddetli yaz sıcağı da çeşitli hastalıklara ve göçlere yol açar.
Yine bu yıl Çelebi Taceddin, Kralın kızına talip olur.
1365'te kralın damadı Emir Kutluğ Bey, karısı Kyra Maria (Despina Hatun) ile birlikte Trabzon'a kayınpederini ziyarete gelir.
1369'un ocak ayında, Kılıçarslan Komnenoslar ülkesine (Chaldée) girer; Gümüşhane'nin Bahçecik (Golacha)'i Türklerin eline geçer. Yöre halkı ya carpışmalar sırasında ölür, ya da bölgenin uğursuz mağaralannda kaybolurlar.
Trabzon Kralı, 1373 yılının Ocak ayında, Şiran'a karşı sefere çıkıyor; ancak Türklerin karşı koyması ve şiddetli kış yüzünden geri dönmek zorunda kalıyorlar. Türkler yüz kırk hristiyanı öldürüyor, büyük bir bölümü de soğuktan telef oluyorlar.
Kral, kızı Eudocie'yi Ünye'ye götürerek Taceddin Çelebi ile evlendiriyor.
1380 yılının şubatında, Kral III Aleksios, Harşid deresi çevresinde bulunan Çepnilerin üzerine yürüyor. Askerleri iki koldan Petroma (Bedirme) kalesini ve yukarı Harşit bölgelerini yağmalıyor, her tarafı yıkıyor, ortalığı kan ve ateş kaplıyor. Vakfıkebir'de Türklerin eline geçmiş olan gemilerini kurtarıyor. Fakat Türkler de direnerek karşı koyuyorlar. Her iki taraftan da çok kişi yok oluyor.
1386'da Hacıemiroğulları Beyliği'nin başına geçen Süleyman Bey, 1396/7 yılında nihaî olarak Giresun'u fethediyor. Böylece, Orta Karadeniz Bölgesi Giresun'a kadar, bir daha geri dönmemek üzere Türklerin eline geçiyor.
***
Yanlış, sadece bölgenin fethi konusundan ibâret değildir. XIX.yüzyıldan itibaren yaşadığımız kültür değişmeleri sonucunda ülkeyi etkisi altına alan pozitivist düşüncenin yayılmasıyla, toplumumuzun tarihî kimliğini oluşturan ve onun sürekliliğini sağlayan geleneksel bilgi ilmî araştırma ve tahlillere tabi tutularak doğrusu yanlışından ayrılmaksızın toptan reddedilip yıkılmaya çalışılmış, bölgenin fethini gerçekleştiren ve mezarları yatır haline gelmiş olan tarihî şahsiyetler, yine yukarıda bahsettiğim yayınlarda boş inanlar ve hurafeler olarak nitelendirilmiştir. Böylece altı yüz yıllık Türk dönemi tarihi unutularak, Ordu bölgesi tarih dışına itilmiştir. İşte bu sebepledir ki, XIX.yüzyılda, Osmanlı Devleti'nin taşradaki nüfuzunun azalması sonucunca, Osmanlı Devleti üzerinde muhtelif siyasî emeller besleyen büyük güçlerin de destek ve yardımlarıyla, bölgeye yerleşen Rumların ve Ermenilerin Millî Mücadele öncesinde ve sırasında çıkardıkları huzursuzlukların hatıraları Türk öncesi ile bütünleştirilerek zihinler iyice bulandırılmıştır. Tarih ciddî olarak araştırılıp sorgulanmadığı, temellendirilmiş gerçeklikler açık seçik ortaya konulmadığı sürece böyle bir manzarayla karşılaşmak kadar tabiî bir şey olamaz .
***
Biz şimdi burada, bu makalenin sonunda tanıtılan Ordu bölgesi hakkındaki araştırmalar ve bazı temel kaynaklar çerçevesinde, bir iki paragraf halinde Ordu Yöresi'nin Türklerden önceki durumunu, daha geniş bir biçimde de Türklerin yöreyi nasıl fetih ve iskân ettiğini ve Osmanlılar dönemindeki genel yapısını anlatmaya çalışacağız. Bu, şüphesiz tafsilatlı ve tasviri bir tarih olmayacak, önemli bazı noktaların vurgulanmasından ibaret kalacaktır.
Yunan tarihçisi Ksenophon (d.M.Ö.431)'nun Onbinlerin Dönüşü (1962, 1984) adlı eserine göre. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde, M.Ö.400 yılında, Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler ve Tibarenler gibi, Yunan asıllı olmayan yerli halklar yaşıyordu.
M.Ö.675'lerden itibaren, bu bölgeye, sırasıyla Kimmerler, Miletoslular (Miletliler) (656'larda), Persler (M.Ö.547'de), Makedonyalı İskender (M.Ö.334'te) ve komutanları (M.Ö.312-280) hakim oluyor. Bundan sonra bölgede, yaklaşık üç buçuk asırlık bir ömür süren Pontus Devleti (M.0.280-M.S.63) gözüküyor. Bu devleti, Roma İmparatorluğu ortadan kaldırıyor ve bölgeyi 395'te Doğu Roma imparatorluğu devralıyor ve zaman içinde bölünmesine ve kendi kabuğu içine çekilerek küçülmesine rağmen Fâtih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u ve 1461'de de Trabzon'u fethine kadar varlığını korumayı başarıyor. Bu arada zikredilmesi gereken önemli bir hadise, hiç şüphesiz M.S.324 yılında bölgede hristiyanlığın yayılması olayıdır.
Bilindiği üzere 1204 yılında, İstanbul Latinler tarafından istila edilmiş, bunun üzerine, Bizans Komnenoslar hanedanından I.Andronikos'un torunları Aleksios ve David İstanbul'dan kaçarak Trabzon'a gelmişler ve Gürcü kraliçesi Tamara'nın da desteğiyle Trabzon İmparatorluğu'nu kurmuşlardır(1204-1461). Bilindiği üzere bu devlete Fâtih Sultan Mehmed son vermiştir. Ancak hemen belirtelim ki, yine bu devletin hakimiyeti altında bulunan ve Ünye'den Giresun'a kadar uzanan Orta Karadeniz Bölgesi, diğer bir ifâdeyle Ordu ve yöresi, Osmanlılar tarafından değil, 1270'lerden 1380'lere kadar uzanan uzun bir süreç içinde diğer Türk gruplarının, özellikle Hacı Emiroğullarının mücadeleleri sonucunda fethedilmiştir. Bu fetih üzerinde ciddî bir surette durulması gerekmektedir. Çünkü bu, özel orduların yerli halka boyun eğdirerek gerçekleştirdiği bir fetih değil fakat ordu biçiminde teşkilatlanmış bir uç beyliği halkının fethidir; bu fetih, söz konusu yeni halkın yeni bir toprakla bütünleşerek orayı iskân edişi ve orayı vatanlaştırması biçiminde cereyan eden bir fetih olayıdır. Osmanlı döneminde Ordu ve yöresinin sosyal tarihi, bu fetih sırasında ve sonrasında oluşan yapılanmanın devamından başka bir şey değildir. Bu sebeple, Osmanlı dönemi Ordu'nun etnik ve sosyal yapısını, siyasî, dinî ve iktisadî tarihini anlayabilmek için, fethin nasıl gerçekleştiğini ve fetih sonrasında bu bölgede nasıl bir sosyal idarî ve iktisadî yapı oluştuğunu bilmek ve anlamak gerekmektedir. Şimdi kısaca bunu görmeye çalışacağız. Ancak bundan önce, Trabzon İmparatorluğu zamanında Canik dağlarının arkasında neler olduğuna da bir göz atmak gerekmektedir.
***
Yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, XIII.yüzyıl başında, Karadeniz'in Samsun'dan Rize'ye ve Canik dağları zirvelerinden sahile uzanan bölgesinde Trabzon Devleti (1204-1461) vardı. İstanbul Latinlerin elindeydi. Batı Anadolu'da İznik Devleti kurulmuştu. Bunlar dışında bütün Anadolu Selçuklular tarafından XI. yüzyıldan bu yana Türk iskânına açılmış ve burada güçlü bir müslüman Türk medeniyeti kurulmuştu. Sinop'tan Karadeniz'e açılan Selçuklu Devleti, şüphesiz Trabzon'u tehdit ediyordu. 1223'te Selçuklular tarafından gerçekleştirilen Trabzon seferi, sonuç vermedi. Bununla birlikte, Trabzon Devleti genel olarak Selçuklulara bağımlı idi. Ne var ki, iki devlet arasındaki barış içinde bir arada yaşama süreci ancak 1243 yılında Anadolu'nun İlhanlılar tarafından istilâsına kadar devam etti.
Anadolu'daki Moğol hakimiyeti kısa sürmüş, fakat bölgenin yapısında büyük değişmelere yol açmıştı. Bu değişmenin en önemli sebebi, Moğol istilasıyla birlikte, çok sayıda Türk aşiretinin XI. yüzyılda olduğu gibi, Anadolu'ya göç etmiş olmasıydı. İlhanlılar bu aşiretleri kontrol altına almakta zorlandı. Zaten son İlhanlı vâlileri de merkeze karşı isyan ettiler. İşte bu iki sebeple, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyılın başlarında Anadolu'da bir çok Türk Beyliği kuruldu.
Son İlhanli valisi uygur kökenli Eretna, bir dizi isyandan sonra, 1341'de bağımsızlığını ilan etti. Merkezi önce Sivas sonra Kayseri olan Eretna Devleti (1335-1381), Erzincan, Ankara, Tokat, Amasya, Samsun, Niğde, Niksar ve Karahisar'ı kapsıyordu. Eretna'nın 1352'de ölümüyle, oğlu Mehmed yerine geçtiyse de devlet zayıfladı ve 1359'da onun da ölümüyle Orta Anadolu'nun birliği sona erdi. Valiler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Özelikle Hristiyanlarla olan sınır bölgelerinde yeni Türk beylikleri ortaya çıktı. Bunlar gazi Türkmen beylikleriydi.
Bu beyliklerden Trabzon Devleti'ne sınırdaş olanlar arasında, Sivas'ta Eretnalıların yerine geçen Kadı Burhaneddin Devleti, Bayburt ve Erzincan Beyleri, merkezi Milas (Mesûdiye) olan Hacı Emiroğulları Beyliği ve merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği vardır. Trabzonlular, bu devlet ve halklarla ve yine Doğu Anadolu'da bir Türk konfederasyonu olan Akkoyunlularla ilişki içindeydiler. Görüldüğü gibi Trabzon Devleti irili ufaklı bir çok Türk siyasî teşekkülü ile sarılmış vaziyette bulunuyordu.
Ordu ve çevresinin Türkler tarafından fethedildiği XIV.yüzyılda, Trabzon Devleti'nin çevresindeki Türk Beylikleriyle ilişkileri hakkında bilgi alacağımız önemli iki kaynak mevcuttur. Bunlardan biri, Trabzon Devleti'nin önemli olaylarını not eden Trabzon saray tarihçisi Panaretos'un Kronik'i, diğeri ise, Kadı Burhaneddin'in yakını olan Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi'nin Bezm u Rezm (çev.M.Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1990) adlı eseridir.
Bu kaynaklardaki verilere göre, Trabzon İmparatorluğu'nun XIV. Yüzyıl boyunca Türklerle sürekli çatışma hâlinde olduğunu, yüzyılın ilk yarısında karşılıklı baskınlarla devam eden ilişkilerin, daha sonraki dönemde Trabzon İmparatorlarının kızlarını Türk beyleriyle evlendirmek suretiyle akrabalık ilişkileri kurarak barış ortamları hazırlama biçimine girdiğini ve böylece varlıklarını koruduklarını; bununla birlikte baskın ve çatışmaların yine de devam ettiğini anlıyoruz.
Gerçekten, 1276'da Karamanlı Mehmed Bey'in Konya üzerine yürümesini fırsat bilen Trabzon İmparatoru, 1277'de denizden Sinop'a saldırmış, ancak Çepniler tarafından bozguna uğratılmıştır; bunun üzerine bazı Türk grupları Samsun sahil şeridini takiben doğuya doğru ilerlemişler; Karadeniz dağlarında yayla yapan Türk grupları ise, Harşit Deresi, Aksu, Melet Suyu, Bolaman Deresi ve benzeri vadilerden sahile doğru inmeye başlamışlardır. Yaylalardan sahile uzanan mesafe, 70-80 km civarındadır. Bu kadar kısa bir mesafe, muhtemelen arazinin dağlık olması sebebiyle, ancak 120 yıllık bir zaman dilimi içinde fethedilebilmiştir. Bu 120 yıllık süre, Trabzon İmparatorluğu ile Türk gruplar arasında mücadeleyle geçmiştir. Bunlardan bazılarını, Panaretos'un Günlüğü'nden hareketle hatırlatmak yerinde olacaktır[1].
Çepni Boyları, 1297'de Ünye'yi fethetmiş, doğuya doğru ilerleyerek Trabzon'a akın düzenlemişlerdir. Fakat bir Çepni grubu, 1301'de Giresun'da yenilgiye uğramıştır. Hacı Emiroğulları Beyliği'nin kurucusu olan Bayram Bey 1313'te, Trabzon İmparatorluğu sınırları içindeki bir pazar yerini basmıştır. 30 Agustos 1332'de Hamsiköy yakınlarına kadar gitmiş; fakat geri püskürtülmüştür.
1340'da Komnenoslar, Trabzon'un güney yaylalarındaki Akkoyunlulara saldırır. Akkoyunlular ise, 1341 ve 1343�te bir kaç defa Trabzon�a akın yaparlar. Hiç bir taraf amacına ulaşamaz ama, her iki taraf da büyük ölçüde insan ve mal kaybına uğrar.
348 Haziranında Akkoyunlu Beyi Turali Bey, Erzincan Hâkimi Gıyâseddin Ahi Ayna Bey, Bayburd Hâkimi Rikâbdâr Mehmed Bey ve Kuzey Doğu Suriye'deki Türkmen Reislerinden Bozdoğan Bey, ittifak hâlinde Trabzonu kuşatırlar; üç günlük bir savaştan sonra yenilirler ve bir çok kayıp vererek geri dönerler.
Türklerin yenilmesine rağmen, bir çok Türk boyunun birlikte Trabzon'a kadar ilerleyip şehri kuşatabilmeleri ve geri çekilebilmeleri, Komnenosları psikolojik açıdan son derece yıpratmış olmalıdır. Bu sebeple, Türklerle dostluk arayışı içine girerler. Bu amaçla, kralın kız kardeşi, Kyra Maria (Despina Hatun), 1352 yılında, Akkoyunlu Beyi Kutluğ Bey (Turali'nin oğlu) ile evlendirilir.
Ne var ki bu evlilik sürekli barış için yetmemiştir. Zira, muhtemelen güçlendiklerini zanneden Komnenoslar, Panaretos'un ifâdesiyle �şeytana uyarak� 1356 Eylülünde, Şiran'a karşı sefere çıkar ve 400 insan ve bir çok at kaybederek geri dönerler.
1357'de Komnenoslar, Giresun'da İsa'nın doğumunu ve Yosun Burnu'nda ise �Işıklar Bayramı�nı kutlarlar ve bu arada on dört Türk öldürürler. Panaretos'un bu ifâdesine göre, demek ki, Türkler bu tarihlerde sahillerde dolaşmaktadırlar.
1358'de Bayram oğlu Hacı Emir, Maçka ve çevresine bir akın düzenler ve çok sayıda ganimet elde eder. Aynı sene, kralın kızı Teodora'nın Bayramoğlu Hacı Emir ile evlendirilmesi için hazırlıklara başlanır.
1361 Temmuzunda. Maçka ve çevresine, bu sefer Bayburt Hakimi Hoca Latif seçme dört yüz askeriyle bir akın düzenler; fakat gafil avlanarak altı askeri ve kendisi öldürülür. Kesilen başlar, zafer alameti olarak, Trabzon çevresinde dolaştırılır.
Aynı yıl Bayram oğlu Hacı Emir Giresun üzerine yürümüş; Türkler yukarı Harşit vâdilerine yerleşmiş; Kürtün Beyi Melik Ahmed "Bedreme" (Bedirme)(Petroma) Hisarını" fethetmiştir. Aralık ayında, Komnenoslar kralı Halibya'ya çıkmış, karadan Giresun�a gelerek Hacı Emir'i takip etmiş ve bazı Türkleri esir almıştır.
1362 Ekiminde, Erzincan Beyi Ahi Ayna Bey, Gümüşhane'de Bahçecik (Golacha) şatosunu kuşatır. Ancak başarılı olamaz. Bütün yıl boyunca hıyarcık (adenit) hastalığı ve veba salgını bir çok insanın ölümüne sebep olur. Şiddetli yaz sıcağı da çeşitli hastalıklara ve göçlere yol açar.
Yine bu yıl Çelebi Taceddin, Kralın kızına talip olur.
1365'te kralın damadı Emir Kutluğ Bey, karısı Kyra Maria (Despina Hatun) ile birlikte Trabzon'a kayınpederini ziyarete gelir.
1369'un ocak ayında, Kılıçarslan Komnenoslar ülkesine (Chaldée) girer; Gümüşhane'nin Bahçecik (Golacha)'i Türklerin eline geçer. Yöre halkı ya carpışmalar sırasında ölür, ya da bölgenin uğursuz mağaralannda kaybolurlar.
Trabzon Kralı, 1373 yılının Ocak ayında, Şiran'a karşı sefere çıkıyor; ancak Türklerin karşı koyması ve şiddetli kış yüzünden geri dönmek zorunda kalıyorlar. Türkler yüz kırk hristiyanı öldürüyor, büyük bir bölümü de soğuktan telef oluyorlar.
Kral, kızı Eudocie'yi Ünye'ye götürerek Taceddin Çelebi ile evlendiriyor.
1380 yılının şubatında, Kral III Aleksios, Harşid deresi çevresinde bulunan Çepnilerin üzerine yürüyor. Askerleri iki koldan Petroma (Bedirme) kalesini ve yukarı Harşit bölgelerini yağmalıyor, her tarafı yıkıyor, ortalığı kan ve ateş kaplıyor. Vakfıkebir'de Türklerin eline geçmiş olan gemilerini kurtarıyor. Fakat Türkler de direnerek karşı koyuyorlar. Her iki taraftan da çok kişi yok oluyor.
1386'da Hacıemiroğulları Beyliği'nin başına geçen Süleyman Bey, 1396/7 yılında nihaî olarak Giresun'u fethediyor. Böylece, Orta Karadeniz Bölgesi Giresun'a kadar, bir daha geri dönmemek üzere Türklerin eline geçiyor.
***