ümitli_bekleyis
02-16-2008, 00:55
Özkök takımı buraya getir!
Helal sana Yalçın Doğan, bravo. Öyle bir yazı yazdın ki, dünyanın bütün Ertuğrul Özkökleri yan yana gelse böylesini yazamaz.
Didon sakalını boşa ağartmamış olduğunu şu satırların ispat etmeye yeter de artar bile:
"İSTANBUL'un orta yeri, Harbiye. /Bir kadın taksiye binmek istiyor, şoför kadına bakıyor, "abla, arabadan hemen in, senin başın açık". /Olay aynen böyle, birince elden.
İstanbul'un orta yeri, Levent'in arkası, Gültepe./ Bir adam ev kiralıyor. Aradan on gün geçiyor, aynı binadakilerden biri geliyor, "abi senin hanımın başı açık, siz bu evden taşının". Olay aynen böyle, birinci elden…"
Mevzu "birinci elden" yerine, doktordan veya "bağyandan" olsaydı daha etkileyici olabilirdi. Lakin, Hürriyet'in didon sakallı köşe yazarı ne yapsın; elinde sadece "birinci el" var.
Yalçın Doğan neyse de, taksiciye kafayı fena taktım.
Ulan İstanbul'un orta yeri Harbiye'de bir kadın taksine biniyor, başının açık olduğunu bindikten sonra mı fark ediyorsun hıyar? Bi de taksici olacaksın. İnsan biraz uyanık olur be! Bana, "Abicim, başörtülü bir şekilde taksiyi bindikten sonra aniden başını açtı yav…" deme sakın. Bak eleman ne diyor:
"Olay aynen böyle, birinci elden."
Şu Gültepe'deki lavuğa da bir çift sözüm var:
Sen nasıl adamsın birader?! Hanımı açık bir adamla aynı binada tam on gün oturuyorsun da, ruhun duymuyor!
"Abi senin hanımın başı açık, siz bu evden taşının" demek kolay. Sen önce hanımının başı açık adamla, aynı binada oturduğun günlerin hesabını ver bakalım. Sakın, "Eve taşındıklarında hanımının başörtüsü vardı, sonra açıldı…" veya "On günlüğüne cuma namazına gitmiştim, döndüm ki bi de ne göreyim!.." demeyesin, keyfini bozarım. Bak eleman ne diyor:
"Olay aynen böyle, birinci elden."
Rivayet, Sadettin Kaynak'ın yıllar yılı okunan, "Segâh Çanakkale Mersiyesi"ni AK Parti'nin ilahisi sanacak kadar birikim sahibi olan Yalçın Doğan'ın elinden-zihninden 'kaynaklansaydı', hadi neyse. Mamafih, olay "birinci elden"; kimse itiraz edemez.
Hülasa, Ertuğrul Özkök'ün takımı son günlerde, "Vur-kır- parçala, bu maçı kazan!" azmiyle oynuyor.
Oktay Ekşi, mevzunun bilinçaltına kadar inmiş vaziyette, siyasete, ikide bir 27 Mayıs'ı hatırlatarak idam sehpalarını imliyor.
Bekirim Coşkunum (köy korucusu aydınlanmacılığıyla), çağdaş uygarlık seviyesini Suudi Arabistan'a nispet ederek gün yüzüne çıkarıyor.
M. Yakup Yılmaz'ın ise, "Türbanı yüzünden okuyamayan kızların sorununu, bir rejim krizi yaratmadan nasıl çözecekti, CHP bunu açıklamalıydı" diyebilecek kadar pas yüzdesi düşük. (CHP'nin lideri, başörtüsü sorununu çözmek şöyle dursun, bu sorunu çözmeye çalışanlara, "Laiklik demokrasiyle getirilmedi… Ya idamı göze alırsın…" gibi laflarla yağlı urganı işaret ediyor, M.Yakup.Yılmaz ne diyor!)
Birand müneccimliğe soyunmuş: "Önümüzdeki 5-10 yıl içinde bambaşka bir Türkiye'de yaşamaya hazırlıklı olalım" şeklinde alarm, pardon sinyal veriyor.
Ahmet Hakan'ın kondisyonu yetersiz; orta sahada top çeviriyor. Üstelik takım ruhundan uzak; hep kendine oynuyor.
Gelgelelim, takımda aksayan bölgeler olsa da, kaptan Ertuğrul Özkök bu maçı almaya kararlı.
Kendisini izleyen yılanın bile belini kırabilecek kadar kıvrak çalımlarla atak üstüne atak tazeliyor. "Toplumsal mutabakat" dese de, M.Yakup Yılmaz gibi şaşırmış değil; CHP'den çözüm istemiyor.
Zaten çözüm istese, "toplumsal mutabakat" istemeyecek. Onun tek amacı maçı kazanmak.
Salih Tuna - Yeni Şafak
Helal sana Yalçın Doğan, bravo. Öyle bir yazı yazdın ki, dünyanın bütün Ertuğrul Özkökleri yan yana gelse böylesini yazamaz.
Didon sakalını boşa ağartmamış olduğunu şu satırların ispat etmeye yeter de artar bile:
"İSTANBUL'un orta yeri, Harbiye. /Bir kadın taksiye binmek istiyor, şoför kadına bakıyor, "abla, arabadan hemen in, senin başın açık". /Olay aynen böyle, birince elden.
İstanbul'un orta yeri, Levent'in arkası, Gültepe./ Bir adam ev kiralıyor. Aradan on gün geçiyor, aynı binadakilerden biri geliyor, "abi senin hanımın başı açık, siz bu evden taşının". Olay aynen böyle, birinci elden…"
Mevzu "birinci elden" yerine, doktordan veya "bağyandan" olsaydı daha etkileyici olabilirdi. Lakin, Hürriyet'in didon sakallı köşe yazarı ne yapsın; elinde sadece "birinci el" var.
Yalçın Doğan neyse de, taksiciye kafayı fena taktım.
Ulan İstanbul'un orta yeri Harbiye'de bir kadın taksine biniyor, başının açık olduğunu bindikten sonra mı fark ediyorsun hıyar? Bi de taksici olacaksın. İnsan biraz uyanık olur be! Bana, "Abicim, başörtülü bir şekilde taksiyi bindikten sonra aniden başını açtı yav…" deme sakın. Bak eleman ne diyor:
"Olay aynen böyle, birinci elden."
Şu Gültepe'deki lavuğa da bir çift sözüm var:
Sen nasıl adamsın birader?! Hanımı açık bir adamla aynı binada tam on gün oturuyorsun da, ruhun duymuyor!
"Abi senin hanımın başı açık, siz bu evden taşının" demek kolay. Sen önce hanımının başı açık adamla, aynı binada oturduğun günlerin hesabını ver bakalım. Sakın, "Eve taşındıklarında hanımının başörtüsü vardı, sonra açıldı…" veya "On günlüğüne cuma namazına gitmiştim, döndüm ki bi de ne göreyim!.." demeyesin, keyfini bozarım. Bak eleman ne diyor:
"Olay aynen böyle, birinci elden."
Rivayet, Sadettin Kaynak'ın yıllar yılı okunan, "Segâh Çanakkale Mersiyesi"ni AK Parti'nin ilahisi sanacak kadar birikim sahibi olan Yalçın Doğan'ın elinden-zihninden 'kaynaklansaydı', hadi neyse. Mamafih, olay "birinci elden"; kimse itiraz edemez.
Hülasa, Ertuğrul Özkök'ün takımı son günlerde, "Vur-kır- parçala, bu maçı kazan!" azmiyle oynuyor.
Oktay Ekşi, mevzunun bilinçaltına kadar inmiş vaziyette, siyasete, ikide bir 27 Mayıs'ı hatırlatarak idam sehpalarını imliyor.
Bekirim Coşkunum (köy korucusu aydınlanmacılığıyla), çağdaş uygarlık seviyesini Suudi Arabistan'a nispet ederek gün yüzüne çıkarıyor.
M. Yakup Yılmaz'ın ise, "Türbanı yüzünden okuyamayan kızların sorununu, bir rejim krizi yaratmadan nasıl çözecekti, CHP bunu açıklamalıydı" diyebilecek kadar pas yüzdesi düşük. (CHP'nin lideri, başörtüsü sorununu çözmek şöyle dursun, bu sorunu çözmeye çalışanlara, "Laiklik demokrasiyle getirilmedi… Ya idamı göze alırsın…" gibi laflarla yağlı urganı işaret ediyor, M.Yakup.Yılmaz ne diyor!)
Birand müneccimliğe soyunmuş: "Önümüzdeki 5-10 yıl içinde bambaşka bir Türkiye'de yaşamaya hazırlıklı olalım" şeklinde alarm, pardon sinyal veriyor.
Ahmet Hakan'ın kondisyonu yetersiz; orta sahada top çeviriyor. Üstelik takım ruhundan uzak; hep kendine oynuyor.
Gelgelelim, takımda aksayan bölgeler olsa da, kaptan Ertuğrul Özkök bu maçı almaya kararlı.
Kendisini izleyen yılanın bile belini kırabilecek kadar kıvrak çalımlarla atak üstüne atak tazeliyor. "Toplumsal mutabakat" dese de, M.Yakup Yılmaz gibi şaşırmış değil; CHP'den çözüm istemiyor.
Zaten çözüm istese, "toplumsal mutabakat" istemeyecek. Onun tek amacı maçı kazanmak.
Salih Tuna - Yeni Şafak