Duygu'Seli~
11-02-2009, 00:11
http://www.beyazkardelen.com/sohbetb.jpg
Sohbet-i canan veya Sohbet-i nefs-
Hitabette İhlas
İnsan için iki tarz konuşma mümkündür.
İnsan ya nefsini dillendirir,
Veya “sohbet-i canan”la tesmiye edilen Allah’ı anlatır.
Peki, üçüncü bir konuşma tarzı mümkün müdür?
İnsan “nötr” cümleler söyleyebilir ama bunlar günlük hayatın mutadına ait belli bir çerçeveyle sınırlıdır.
Onun dışında bir insanın tüm güne yayılan konuşmaları, tartışmaları, yazışmaları zapt edilse yazıya dökülse ve bu cümleler tahlil edilse bu sözlerin
Ya Allah’a ait, Onu anlatan (Sohbet-i Canan) cümleleri
Veya o şahsın “Ne akıllı, ne düşünceli, ne kadar planlamacı, ne öngörülü, ne ferasetli, ne basiretli…” bir büyük şahsiyet olduğunu ya açık veya üstü kapalı bir biçimde ifade eden nefsi cümleler, “Ben dedim yaptılar, Ben söylemeseydim… Biz yaptık… Ben düzeltmeseydim… Ben demiştim…” gibi ego altyapılı firavunane teraneler olduğu görülecektir.
Hitabette ihlâs
Normal bir konuşmada insanın sürekli kendini anlatması mazur görülebilir. Psikolojik bir vaka olarak düşünülebilir. Ama bir de insanlara Allah’ı anlatırken sözlere, konuşmalara nefsini bulaştırmak var ki affedilir bir yanı yoktur. Bu nedenle hitabette ihlâsı muhafaza etmek belki de en zor iştir. (Yazmak veya hizmet için koşturmak konuşmaya oranla daha kolaydır.)
Tevhidi dillendirirken kendi ilmini pazarlama,
Hizmeti anlatırken hizmet geçmişiyle, özel menkıbeleriyle “İşte bizim zamanımızda şöyleydi…, Ben şöyle çözmüştüm…, Eskiden…, Vaktiyle…” kendini “büyük abi” olarak ambalajlama, kendini hizmetin banilerinden gösterme bir bakıma Allah’ı anlatmak için toplanan o topluluğu aldatmak, kendini Allah’a şirk koşmaktan başka bir şey değildir.
Bu nedenle en büyük ihlas sınavı konuşurken nefsini pazarlamamaktır.
“En büyük günah şirktir.”
Hizmet ederken yapılan işe nefsi söylemler bulaştırma kazanlarca “Lebenen halisen” sütten semereye bevl zifosları sıçratmaktır.
Bir kazan sütü necis etmek için bir damla necaset kâfidir.
Peki, sonra ne olur?
http://www.beyazkardelen.com/kalem12.jpg
Siz bir şair olsanız, güzel güzel şiirler yazsanız fakat görseniz ki elinizdeki kalem kendinde şuur tevehhüm ediyor ve yazdığınız şiirlere sahip çıkıyor, bu şiirleri ben yazıyorum diye düşünüyor ve diğer kalemlere caka satıyor.
Ne yaparsınız?
Yapacağınız iş o kalemi fırlatıp bir kenara atmaktır.
İnsanların kalbine “hidayet” atan Allah’tır. Hizmetin sahibi Allah’tır. Bu hidayet mevsiminin hem bestecisi hem güftecisi hem de sahibi Allah’tır. İnsanlar olsa olsa en fazla “memer” olabilir. Allah’ın lütuflarını şahsına adına, egosu namına sahiplenme sadece yapılan hizmeti baltalar. Ve Allah, lütuflarını keser.
En büyük günah şirktir. Bugün hidayet tevzii gibi ulvi bir vazifeyi yaparken tek teminatımız, yegâne gücümüz Allah’ın inayetidir.
Onun bizi hidayet tevziine vesile etmesine şükredeceğimize, teşekkür edeceğimize, şirk etmemiz sadece Allah hukukuna değil bu kutsi hizmetin tüm kadrosuna da en hafif tabiriyle zulümdür.
alıntı..
Sohbet-i canan veya Sohbet-i nefs-
Hitabette İhlas
İnsan için iki tarz konuşma mümkündür.
İnsan ya nefsini dillendirir,
Veya “sohbet-i canan”la tesmiye edilen Allah’ı anlatır.
Peki, üçüncü bir konuşma tarzı mümkün müdür?
İnsan “nötr” cümleler söyleyebilir ama bunlar günlük hayatın mutadına ait belli bir çerçeveyle sınırlıdır.
Onun dışında bir insanın tüm güne yayılan konuşmaları, tartışmaları, yazışmaları zapt edilse yazıya dökülse ve bu cümleler tahlil edilse bu sözlerin
Ya Allah’a ait, Onu anlatan (Sohbet-i Canan) cümleleri
Veya o şahsın “Ne akıllı, ne düşünceli, ne kadar planlamacı, ne öngörülü, ne ferasetli, ne basiretli…” bir büyük şahsiyet olduğunu ya açık veya üstü kapalı bir biçimde ifade eden nefsi cümleler, “Ben dedim yaptılar, Ben söylemeseydim… Biz yaptık… Ben düzeltmeseydim… Ben demiştim…” gibi ego altyapılı firavunane teraneler olduğu görülecektir.
Hitabette ihlâs
Normal bir konuşmada insanın sürekli kendini anlatması mazur görülebilir. Psikolojik bir vaka olarak düşünülebilir. Ama bir de insanlara Allah’ı anlatırken sözlere, konuşmalara nefsini bulaştırmak var ki affedilir bir yanı yoktur. Bu nedenle hitabette ihlâsı muhafaza etmek belki de en zor iştir. (Yazmak veya hizmet için koşturmak konuşmaya oranla daha kolaydır.)
Tevhidi dillendirirken kendi ilmini pazarlama,
Hizmeti anlatırken hizmet geçmişiyle, özel menkıbeleriyle “İşte bizim zamanımızda şöyleydi…, Ben şöyle çözmüştüm…, Eskiden…, Vaktiyle…” kendini “büyük abi” olarak ambalajlama, kendini hizmetin banilerinden gösterme bir bakıma Allah’ı anlatmak için toplanan o topluluğu aldatmak, kendini Allah’a şirk koşmaktan başka bir şey değildir.
Bu nedenle en büyük ihlas sınavı konuşurken nefsini pazarlamamaktır.
“En büyük günah şirktir.”
Hizmet ederken yapılan işe nefsi söylemler bulaştırma kazanlarca “Lebenen halisen” sütten semereye bevl zifosları sıçratmaktır.
Bir kazan sütü necis etmek için bir damla necaset kâfidir.
Peki, sonra ne olur?
http://www.beyazkardelen.com/kalem12.jpg
Siz bir şair olsanız, güzel güzel şiirler yazsanız fakat görseniz ki elinizdeki kalem kendinde şuur tevehhüm ediyor ve yazdığınız şiirlere sahip çıkıyor, bu şiirleri ben yazıyorum diye düşünüyor ve diğer kalemlere caka satıyor.
Ne yaparsınız?
Yapacağınız iş o kalemi fırlatıp bir kenara atmaktır.
İnsanların kalbine “hidayet” atan Allah’tır. Hizmetin sahibi Allah’tır. Bu hidayet mevsiminin hem bestecisi hem güftecisi hem de sahibi Allah’tır. İnsanlar olsa olsa en fazla “memer” olabilir. Allah’ın lütuflarını şahsına adına, egosu namına sahiplenme sadece yapılan hizmeti baltalar. Ve Allah, lütuflarını keser.
En büyük günah şirktir. Bugün hidayet tevzii gibi ulvi bir vazifeyi yaparken tek teminatımız, yegâne gücümüz Allah’ın inayetidir.
Onun bizi hidayet tevziine vesile etmesine şükredeceğimize, teşekkür edeceğimize, şirk etmemiz sadece Allah hukukuna değil bu kutsi hizmetin tüm kadrosuna da en hafif tabiriyle zulümdür.
alıntı..