ceyhanli
11-22-2007, 18:30
Terörle mücadelede destek ve köstek...
Terörle mücadele konusunda, yıllardan beri her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yazık ki, milli bütünlüğümüze yönelen bölücülük fitnesi karşısında; yekvücut olarak gerçekçi ve kararlı bir duruş gösterilemedi. Hemen herkes, kendi doğrularını empoze etmeye çalıştı. Mücadele yöntemindeki dağınıklık ve kafa karışıklığı sebebiyle, çeyrek asrı aşan zaman zarfında yeterli başarı sağlanamadı. Maalesef bu dağınıklık ve kararsızlıktan hep bölücüler istifade etti. Hem içerde taban bulma, hem de dışardan giderek daha geniş destek sağlama imkanı buldular!.. Şimdi çok kritik bir safhada bulunuyoruz. Galiba ilk defa Türkiye, terörle mücadelede yalnızca güvenlik boyutuyla değil, her alanda kapsamlı bir hazırlığa sahip olarak hareket ediyor. Askeri planda uzun zamandır devam eden bir hazırlık var. Diplomatik alanda, hem Avrupa Birliği, hem ABD ve hem de Orta Doğu ülkeleri nezdinde yoğun temaslarla; bölücü terör örgütünün maksadı ve faaliyetleri, herhalde ilk kez etkili biçimde anlatıldı.
Bu diplomatik çabaların sonucu olarak da, ilk defa Türkiye; başta Avrupa Birliği cephesi olmak üzere, bütün önemli dış mahfillerden, kendisini rahatsız etmeyecek şeyler duyuyor. Tam tersine, memnuniyet verici destek mesajları geliyor. Daha düne kadar, Türkiye’yi oyalamaktan başka adım atmayan Amerika; şayet devamını da getirirse, nihayet harekete geçmiş görünüyor. ABD’nin Türkiye açısından bu olumlu tavrı, derhal etkisini göstermeye başladı. Şimdiye dek bambaşka telden çalan Barzani başta olmak üzere, Talabani ve Irak’ın diğer yöneticileri, Türkiye’yi çok kızdıran o tavır ve söylemlerinden yüz seksen derece dönüş yaptılar!.. Bütün bunlar gerçekten önemli gelişmeler. Terör örgütü önemli ölçüde, yalnızlaşmış ve sıkışmış durumda. Bunu örgütün elebaşıları da saklamıyor artık.
Hal böyle iken, içerde bazı ulusalcı ve milliyetçi kesimlerden çok farklı sesler yükseliyor... Buna benzer söylemlerin, ta baştan beri ülkeye hiçbir şey kazandırmadığı ortadadır. Yani, lafla peynir gemisi yürümüyor. Lütfen bunu anlayalım artık. Geçmişte de bu milliyetçi ve ulusalcı söylemleri en ateşli biçimde sürdürenler; gün geldi Abdullah Öcalan’ın, “idam edilmemek üzere” kendilerine teslim edilmesine razı oldular. Ya da razı olmak mecburiyetinde kaldılar... Bunu hatırdan çıkarmayalım! Bu ülkeyi gerçekten seviyorsak, sen-ben kavgasını bir tarafa bırakıp, yüz yüze bulunduğumuz milli tehlikeyi bertaraf etmek için el ele vermeliyiz.
Bu çok kritik dönemde, hangi niyet ve maksatla olursa olsun, bölücü terör örgütünün işine yarayacak söylem ve eylemlerde bulunmak; telafisi imkansız zararlara yol açabilir. Bugün bazı emekli askerlerin yaptığı gibi, gelecekte de bazı siyasetçiler hatalarını itiraf etme durumunda kalmamalıdır. Nitekim, 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefetin; kısır siyasi çekişmelerin üzerine çıkıp memleketin selameti için iş birliğine yanaşmaması, Türkiye’yi nerelere sürükledi!.. O günlerin baş aktörlerinin, çeyrek asır sonra yanlışlarını kabul etmesi, kaybedilenleri geri getirmedi ne yazık ki.... Peki hâlâ daha, yanlışta ısrar etmenin manası var mı?! Geçmişten niçin ders alınmıyor? Gün, birlik ve beraberlik günüdür.
Son dönemdeki iç ve dış gelişmeler iyice gösteriyor ki, bölücü örgütün tamamen bertaraf edilmesi için; önemli bir fırsat önümüze çıkmış bulunuyor. Bu fırsatı heba edecek her türlü davranış, ülkemize çok büyük maliyetler getirebilir. Oysa Türkiye’nin böyle bir lüksü yok... Mühim noktayı tekrar vurgulayalım: Teröre karşı devlet politikasını yürüten hükümeti, “gizli mütareke” veya “ihanet”le suçlamanın hiçbir haklı ve inandırıcı tarafı olamaz. Şimdiye kadar, siyasi sorumluluk üstlenenlerin eli yeterince güçlü olmadığı için; yeri geldiğinde gerekli adımlar atılamadı. Bari bu sefer, Org. Başbuğ’un dediği gibi; “Karar vericileri rahat bırakalım...” Terörle mücadelede köstek değil, destek olalım.
Noktalar
İsmail Kapan
Terörle mücadele konusunda, yıllardan beri her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yazık ki, milli bütünlüğümüze yönelen bölücülük fitnesi karşısında; yekvücut olarak gerçekçi ve kararlı bir duruş gösterilemedi. Hemen herkes, kendi doğrularını empoze etmeye çalıştı. Mücadele yöntemindeki dağınıklık ve kafa karışıklığı sebebiyle, çeyrek asrı aşan zaman zarfında yeterli başarı sağlanamadı. Maalesef bu dağınıklık ve kararsızlıktan hep bölücüler istifade etti. Hem içerde taban bulma, hem de dışardan giderek daha geniş destek sağlama imkanı buldular!.. Şimdi çok kritik bir safhada bulunuyoruz. Galiba ilk defa Türkiye, terörle mücadelede yalnızca güvenlik boyutuyla değil, her alanda kapsamlı bir hazırlığa sahip olarak hareket ediyor. Askeri planda uzun zamandır devam eden bir hazırlık var. Diplomatik alanda, hem Avrupa Birliği, hem ABD ve hem de Orta Doğu ülkeleri nezdinde yoğun temaslarla; bölücü terör örgütünün maksadı ve faaliyetleri, herhalde ilk kez etkili biçimde anlatıldı.
Bu diplomatik çabaların sonucu olarak da, ilk defa Türkiye; başta Avrupa Birliği cephesi olmak üzere, bütün önemli dış mahfillerden, kendisini rahatsız etmeyecek şeyler duyuyor. Tam tersine, memnuniyet verici destek mesajları geliyor. Daha düne kadar, Türkiye’yi oyalamaktan başka adım atmayan Amerika; şayet devamını da getirirse, nihayet harekete geçmiş görünüyor. ABD’nin Türkiye açısından bu olumlu tavrı, derhal etkisini göstermeye başladı. Şimdiye dek bambaşka telden çalan Barzani başta olmak üzere, Talabani ve Irak’ın diğer yöneticileri, Türkiye’yi çok kızdıran o tavır ve söylemlerinden yüz seksen derece dönüş yaptılar!.. Bütün bunlar gerçekten önemli gelişmeler. Terör örgütü önemli ölçüde, yalnızlaşmış ve sıkışmış durumda. Bunu örgütün elebaşıları da saklamıyor artık.
Hal böyle iken, içerde bazı ulusalcı ve milliyetçi kesimlerden çok farklı sesler yükseliyor... Buna benzer söylemlerin, ta baştan beri ülkeye hiçbir şey kazandırmadığı ortadadır. Yani, lafla peynir gemisi yürümüyor. Lütfen bunu anlayalım artık. Geçmişte de bu milliyetçi ve ulusalcı söylemleri en ateşli biçimde sürdürenler; gün geldi Abdullah Öcalan’ın, “idam edilmemek üzere” kendilerine teslim edilmesine razı oldular. Ya da razı olmak mecburiyetinde kaldılar... Bunu hatırdan çıkarmayalım! Bu ülkeyi gerçekten seviyorsak, sen-ben kavgasını bir tarafa bırakıp, yüz yüze bulunduğumuz milli tehlikeyi bertaraf etmek için el ele vermeliyiz.
Bu çok kritik dönemde, hangi niyet ve maksatla olursa olsun, bölücü terör örgütünün işine yarayacak söylem ve eylemlerde bulunmak; telafisi imkansız zararlara yol açabilir. Bugün bazı emekli askerlerin yaptığı gibi, gelecekte de bazı siyasetçiler hatalarını itiraf etme durumunda kalmamalıdır. Nitekim, 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefetin; kısır siyasi çekişmelerin üzerine çıkıp memleketin selameti için iş birliğine yanaşmaması, Türkiye’yi nerelere sürükledi!.. O günlerin baş aktörlerinin, çeyrek asır sonra yanlışlarını kabul etmesi, kaybedilenleri geri getirmedi ne yazık ki.... Peki hâlâ daha, yanlışta ısrar etmenin manası var mı?! Geçmişten niçin ders alınmıyor? Gün, birlik ve beraberlik günüdür.
Son dönemdeki iç ve dış gelişmeler iyice gösteriyor ki, bölücü örgütün tamamen bertaraf edilmesi için; önemli bir fırsat önümüze çıkmış bulunuyor. Bu fırsatı heba edecek her türlü davranış, ülkemize çok büyük maliyetler getirebilir. Oysa Türkiye’nin böyle bir lüksü yok... Mühim noktayı tekrar vurgulayalım: Teröre karşı devlet politikasını yürüten hükümeti, “gizli mütareke” veya “ihanet”le suçlamanın hiçbir haklı ve inandırıcı tarafı olamaz. Şimdiye kadar, siyasi sorumluluk üstlenenlerin eli yeterince güçlü olmadığı için; yeri geldiğinde gerekli adımlar atılamadı. Bari bu sefer, Org. Başbuğ’un dediği gibi; “Karar vericileri rahat bırakalım...” Terörle mücadelede köstek değil, destek olalım.
Noktalar
İsmail Kapan