CeVHeR
02-28-2008, 01:06
Anayasa değişikliği ile birlikte, tekrar televizyonlarda yayınlanmaya başlanan türban tartışmalarında, yasakçıların şablon bir cümlesi var: “Atatürk olmasaydı, siz burada böyle konuşamazdınız. Siz burada olamazdınız. Bu ülkenin minarelerinden ezan okunmazdı.”
Hani Atatürk ile ilgili bir tartışma olsa da, bu şablon cümle ile bir karşı tez ileri sürülmüş olsa, kendilerine hak vereceğim.
Ama damdan düşer gibi; “Yasak olmalı mı, olmamalı mı? Neyi kapsamalı, başörtü takmak bir hak mıdır, değil midir?” tartışması yapılırken, birden bire ortaya atarsanız “Atatürk olmasaydı ...” söylemini, o zaman ben de sorarım: “Siz bu tezinizde ne kadar samimisiniz?”..
Evet gençler ve dahi gençleri zehirleyen dinazorlar, “Atatürk konusunda ne kadar samimisiniz?”
Bana sorarsanız, bunların aslında Atatürk ile bir ilgileri yok..
Atatürk’ün annesinin, hatta eşinin çarşafından haberleri bile yok..
Atatürk’ün, kadın kıyafeti ile ilgili kısıtlayıcı bir kanun çıkarmadığından haberleri de yok.
Ama Atatürk istismarı ile kendi despotluklarını dayatıyorlar insanlarımıza..
Atatürk’ü istismar ederek; Atatürk’ün üzerinden, bugünkü özgürlük taleplerini kısıtlamak istiyorlar..
Atatürk’ün bu yasakçılarla ilgisi olup olmadığı tartışmasını da bir kenara bırakıp, yasakçıların kafası ile olaya yaklaşalım..
Düşünelim biraz: “Atatürk olmasaydı, (yani; onların söylemek istediği anlamda Kurtuluş Savaşı’nı Allah korusun başarı ile tamamlayamamış olsaydık) biz ne durumda olurduk?”
“Kurtuluş Savaşı’nı başarı ile bitirmemiş olsaydık” diye bir talebim yok. Böyle bir şeyi aklıma bile getirmem.. Ama yasakçıların istismar ettikleri Atatürk olmasaydı, bugün ne durumda olurduk, somut örnek vererek, yasakçıların yüzüne vurmak için, bir defa daha düşünüyorum...
Yasakçıların kafasındaki gibi, Kurtuluş Savaşı başarı ile tamamlanmasaydı, bugün İstanbul ne olurdu?
Bugünkü Batı Trakya gibi, değil mi?..
Herhalde öyle..
Peki Batı Trakya, bugün yasakçıların yaptığı, yasakçıların bize reva gördüğü gibi olumsuz uygulamaların yaşandığı bir yer mi?
örneğin, üniversitelerinde başörtülü kızların kapı önlerinde engellendiği, başlarını açmaya zorlandığı bir yer mi?
Hayır..
Gerçekten garip bir durum değil mi bu?
Atatürk’ü istismar edenler, Atatürk’ü öne çıkararak dile getirdikleri bir tabloyu, tam tersyüz etmişler..
Batı Trakya’da bile olmayan yasakçı bir uygulamayı, bize reva görüyorlar. Atatürk’ün, “Yunan işgalinde olmayalım, Yunanlılar Türk halkına zulüm yapmasın” diye kurtardığı bir ülkede, Yunan’ın bile yapmadığı haksızlığı biz kendi insanımıza reva görüyoruz!!
Hayret ki ne hayret!..
Evet; bugün İstanbul, Yunanistan’ın elinde olsaydı, İstanbul üniversitesi’nin kapısında, başörtülü kızlarımız bekleşir miydi?
Fazla düşünmeye gerek yok.
Bakarsın Yunanistan sınırları içindeki üniversitelere. Varsa öyle bir uygulama, verirsin cevabını..
“Evet, Yunanistan’ın sınırları içinde kalsaydık, İstanbul üniversitesi’ndeki bugünkü uygulamanın aynısı, o gün de uygulanıyor olurdu” derdiniz.
Ama değil.
Yunanistan sınırları içindeki üniversitelerde, yok böyle bir yasak.
Yunan askerini mağlup edip, düşmanı kovduğumuz, vatan sınırları içinde tuttuğumuz illerimizde var bu yasak!
Nasıl bir iş bu?
Söyler misiniz gençler, nasıl bir iş bu?
Yunan zulmü altında ezilmeyelim diye, savaşa giriyor, başarı ile çıkıyoruz.
Sonra Yunan’ın yapmadığı haksızlığı, kendi ülke insanımıza reva görüyoruz.
Söyleyin, bunun Atatürk’le, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ile ne ilgisi var?
Sizin bu uygulamanızın, Kurtuluş Savaşı’nın felsefesi ile ne ilgisi var?
öyle bir garip halimiz var ki; yasağın kalkmasını isteyenlerin bile büyük çoğunluğu, “Sadece üniversite ile sınırlı ama” diyorlar.
Oysa Kurtuluş Savaşı vererek, boyunduruğuna girmemek için kanımızı döktüğümüz o düşman ülkede, şu an başörtülü avukatlar mahkemelerde özgürce mesleklerini icra ediyorlar..
özgür olmak için, dinimizi özgür şekilde yaşayabilmek için canımız pahasına koruduğumuz ülkemizde ise, başörtü değil mahkemede, üniversitede bile yasak!
İhtiyarlamış emekli savcıları boşverin, gençler; siz söyleyin, “Böyle bir tezatı, nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?”
Ali KARAHASANOĞLU / VAKİT 27/02/2008
Hani Atatürk ile ilgili bir tartışma olsa da, bu şablon cümle ile bir karşı tez ileri sürülmüş olsa, kendilerine hak vereceğim.
Ama damdan düşer gibi; “Yasak olmalı mı, olmamalı mı? Neyi kapsamalı, başörtü takmak bir hak mıdır, değil midir?” tartışması yapılırken, birden bire ortaya atarsanız “Atatürk olmasaydı ...” söylemini, o zaman ben de sorarım: “Siz bu tezinizde ne kadar samimisiniz?”..
Evet gençler ve dahi gençleri zehirleyen dinazorlar, “Atatürk konusunda ne kadar samimisiniz?”
Bana sorarsanız, bunların aslında Atatürk ile bir ilgileri yok..
Atatürk’ün annesinin, hatta eşinin çarşafından haberleri bile yok..
Atatürk’ün, kadın kıyafeti ile ilgili kısıtlayıcı bir kanun çıkarmadığından haberleri de yok.
Ama Atatürk istismarı ile kendi despotluklarını dayatıyorlar insanlarımıza..
Atatürk’ü istismar ederek; Atatürk’ün üzerinden, bugünkü özgürlük taleplerini kısıtlamak istiyorlar..
Atatürk’ün bu yasakçılarla ilgisi olup olmadığı tartışmasını da bir kenara bırakıp, yasakçıların kafası ile olaya yaklaşalım..
Düşünelim biraz: “Atatürk olmasaydı, (yani; onların söylemek istediği anlamda Kurtuluş Savaşı’nı Allah korusun başarı ile tamamlayamamış olsaydık) biz ne durumda olurduk?”
“Kurtuluş Savaşı’nı başarı ile bitirmemiş olsaydık” diye bir talebim yok. Böyle bir şeyi aklıma bile getirmem.. Ama yasakçıların istismar ettikleri Atatürk olmasaydı, bugün ne durumda olurduk, somut örnek vererek, yasakçıların yüzüne vurmak için, bir defa daha düşünüyorum...
Yasakçıların kafasındaki gibi, Kurtuluş Savaşı başarı ile tamamlanmasaydı, bugün İstanbul ne olurdu?
Bugünkü Batı Trakya gibi, değil mi?..
Herhalde öyle..
Peki Batı Trakya, bugün yasakçıların yaptığı, yasakçıların bize reva gördüğü gibi olumsuz uygulamaların yaşandığı bir yer mi?
örneğin, üniversitelerinde başörtülü kızların kapı önlerinde engellendiği, başlarını açmaya zorlandığı bir yer mi?
Hayır..
Gerçekten garip bir durum değil mi bu?
Atatürk’ü istismar edenler, Atatürk’ü öne çıkararak dile getirdikleri bir tabloyu, tam tersyüz etmişler..
Batı Trakya’da bile olmayan yasakçı bir uygulamayı, bize reva görüyorlar. Atatürk’ün, “Yunan işgalinde olmayalım, Yunanlılar Türk halkına zulüm yapmasın” diye kurtardığı bir ülkede, Yunan’ın bile yapmadığı haksızlığı biz kendi insanımıza reva görüyoruz!!
Hayret ki ne hayret!..
Evet; bugün İstanbul, Yunanistan’ın elinde olsaydı, İstanbul üniversitesi’nin kapısında, başörtülü kızlarımız bekleşir miydi?
Fazla düşünmeye gerek yok.
Bakarsın Yunanistan sınırları içindeki üniversitelere. Varsa öyle bir uygulama, verirsin cevabını..
“Evet, Yunanistan’ın sınırları içinde kalsaydık, İstanbul üniversitesi’ndeki bugünkü uygulamanın aynısı, o gün de uygulanıyor olurdu” derdiniz.
Ama değil.
Yunanistan sınırları içindeki üniversitelerde, yok böyle bir yasak.
Yunan askerini mağlup edip, düşmanı kovduğumuz, vatan sınırları içinde tuttuğumuz illerimizde var bu yasak!
Nasıl bir iş bu?
Söyler misiniz gençler, nasıl bir iş bu?
Yunan zulmü altında ezilmeyelim diye, savaşa giriyor, başarı ile çıkıyoruz.
Sonra Yunan’ın yapmadığı haksızlığı, kendi ülke insanımıza reva görüyoruz.
Söyleyin, bunun Atatürk’le, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ile ne ilgisi var?
Sizin bu uygulamanızın, Kurtuluş Savaşı’nın felsefesi ile ne ilgisi var?
öyle bir garip halimiz var ki; yasağın kalkmasını isteyenlerin bile büyük çoğunluğu, “Sadece üniversite ile sınırlı ama” diyorlar.
Oysa Kurtuluş Savaşı vererek, boyunduruğuna girmemek için kanımızı döktüğümüz o düşman ülkede, şu an başörtülü avukatlar mahkemelerde özgürce mesleklerini icra ediyorlar..
özgür olmak için, dinimizi özgür şekilde yaşayabilmek için canımız pahasına koruduğumuz ülkemizde ise, başörtü değil mahkemede, üniversitede bile yasak!
İhtiyarlamış emekli savcıları boşverin, gençler; siz söyleyin, “Böyle bir tezatı, nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?”
Ali KARAHASANOĞLU / VAKİT 27/02/2008