05-18-2009, 14:46 | #1 |
Ardan ZENTÜRK "Zaman tünelinde Cindoruk anısı... "
Süleyman Demirel, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin 9’ncu cumhurbaşkanı’ sıfatını 16 Mayıs 1993 günü TürkiyeBüyük Millet Meclisi’nde yapılan oylama sonucunda aldı. Üçüncü tur oylamaya 450 üyeli mecliste 431 milletvekili katılmış, bunlardan 244’ü tercihini Demirel’den yana koymuştu.
O sırada Hüsamettin Cindoruk, meclis başkanlığı makamında oturuyor, ‘bin yıllık dava arkadaşını, bir demokrasi bayrağı olarak’ Çankaya’ya göndermenin gururunu taşıyordu. Gariptir, tam 16 yıl sonra yine bir 16 Mayıs gününde Cindoruk, bu kez, Demirel’in desteğinde Demokrat Parti’nin genel başkanı seçilmenin keyfini yaşıyordu. Merhum Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993 günü beklenmedik ölümüyle o dönemde yaşanılan zincirleme gelişmeler sırasında dört-beş yaşında birer ana kuzusu olan çocuklar bugün üniversitelerde...O nedenle yakın tarihin tanıklığını yapmakta yarar varar... Çiller’i kim getirdi... Demirel, Çankaya Köşkü’ne 16 Mayıs’ta çıkmış olduğuna göre, demek, Çankaya Köşkü ana protokol kapısı, başbakanlık konutu ve dışişleri konutu ile aynı kavşağı paylaşan meclis başkanlığı konutunun bahçesine girdiğimde takvimler, mayısın son haftasını gösteriyordu. Hüsamettin Cindoruk’un içeride çalışmalarını da sürdürdüğü konutun bahçesi, DYP’nin bu ‘iki numaralı ismi’ni genel başkanlık için ikna etmeye çalışan yakın milletvekillerinin kuşatması altındaydı. İçeri adımımı attığım anda dönemin Eskişehir milletvekili Demir Berberoğlu ile karşılaştık. ‘Ardan ikna olmuyor, nuh diyor peygamber demiyor, yolu tamamen kadına (Tansu Çiller) açıyor farkında değil, sen de bu konuyu mu konuşacaksın’ diye söze başlamış, Demirel-Cindoruk hattında hissedilen ‘soğuk rüzgarlar’ karşısındaki şaşkınlığını da vurgulamıştı... Cindoruk, beni, konutun giriş lobisinin soluna düşen küçük odada kabul etti... ‘Sayın Cindoruk, şu an sizinle yapacağım görüşmenin, genel yayın yönetmenliğini yaptığım Star televizyonu ve onun sermaye sahipleriyle hiç bir ilişkisi yoktur. Sayın Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkmasından sonra DYP’nin genel başkanlığı ve haliyle başbakanın kim olacağına ilişkin duyduğum endişeler bir dostunuz olarak beni buraya sürükledi’ diyerek başladım söze...’Bütün göstergeler, eğer siz DYP liderliğine aday olmazsanız, Çiller’in başbakanlık koltuğuna oturacağını gösteriyor. Siyaset ve haliyle devlet yönetiminde olağanüstü acemi, kadrosu olmayan ve hırslarının yeteneklerinin önünde gittiğine inandığım bir karakterin bu makama bu kadar hızlı ve hazırlıksız oturmasını ülkem açısından tehlikeli sayarım. Bu nedenle, DYP genel başkanlığı konusunda herhangi bir soru işareti taşıyorsanız,emin olunuz ki, başında bulunduğum televizyon, sizin adaylığınız konusunda en küçük bir olumsuz yaklaşım sergilemeyecek ve seçimin en bağımsız şekilde gerçekleşmesi için güçlü bir demokratik zemin olmaya çalışacaktır...’ Cindoruk’un bu sözlerimi ‘buruk’bir ruh halinde dinlediğini fark etmiştim. Nitekim, ‘Bu olmayacak sayın Zentürk’ diye yanıtlamaya başladı, ‘Sayın cumhurbaşkanı ile dün akşam Çankaya’da bir yemek yedik. Eşlerimiz de vardı. Ben bu konudaki görüşlerini sordum.Bana, bir cumhurbaşkanı seçtik, şimdi genel başkan ve başbakan seçeceğiz bir de meclis başkanlığı meselesini çıkartmayalım dedi.Yani, parti başkanlığıma sıcak bakmadığını ifade etti.Tartıştık. Ama kendilerinin tercihlerini zorlayacak bir iş yapmamayı tercih ederim.’ ‘O halde siz ve cumhurbaşkanı başbakan olacak şahsın bu ülkeye taşıyacağı riskleri bilerek bu kararı alıyorsunuz...’ ‘Zaten en fazla bir yılllık bir süreçten bahsediyoruz. Sonrasında yeniden toplanır yeni genel başkanı seçeriz. Herşey normal mecrasına girer. Hem Türkiye’nin bir yıllığına bile olsa bir kadın başbakanının olması özellikle Avrupa ile ilişkiler açısından çok iyi olacaktır...’ Hatanın bedeli... Cindoruk, 1993’te Çiller’i başbakanlığa yükselten bu hatanın bedelini ağır ödedi. Gökberk Ergenekon ile birlikte 1995 yılında Çiller’in azınlık hükümetini parti içinden bir hareketle yıkması onun da siyasi yaşamının bir süre buzdolabına konulmasına neden oldu. Çiller, Türkiye’nin Susurluk-Ergenekon hattında tartıştığı gelişmelere zemin yaratan bir pervasızlık ile Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırıp tipik bir ‘polis devleti’ne dönüştürüyordu. O dönemde bu gelişmeye karşı çıkan Cindoruk’un son dönemdeki açıklamalarını ise anlamam mümkün değil. 1993-2002 arasında Tansu Çiller-Mesut Yılmaz ikilisine ‘emanet edilen’ merkez-sağın ve tabii ki Türkiye’nin ne hale geldiği açıktır. Tarif edilemeyecek yolsuzluklar ve büyük bir yıkım!.. Cindoruk’u DP’nin başına geçmiş halde izlerken, beynimde Türkiye’nin yakın tarihinin berbat görüntüleri... star
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|