10-12-2009, 00:02 | #1 |
Ashâb'ın Birincisi..İkinin İKİNCİSİ..
Çehâr-Yâr-ı Güzîn, yani Fahr-i Kâinat Efendimiz’in dört güzel dostu...
Vermez çehâr-yâr-ı güzînin misâlini Beyhûdedir ki devr ede devrân, Efendimiz Onlardı dört esâsı şerîat binâsının Sıddîk ile Alî, Ömer, Osmân Efendimiz (Faruk Kadri TİMURTAŞ) Varlığın Nûru’nun dört cihetine konmuş daha doğrusu o âteş-i aşkın çevresinde pervane olmuş dört dönen dört mir’ât-ı safâ, dört mücellâ ayna... Onlardan akseden yine O’nun nûru, O’nun güzelliği... Sıdkuna Bû Bekr şâhid, şâhid-i adlün Ömer Hilmüne Osmân şâhid, şâhid-i ilmün Alî (Nazîm) Tıpkı -aleyhissalât ü vesselâm- Efendimiz’in Cenâb-ı Hakk’ın en zirve tecellîgâhı olması gibi onlar da Fahr-i Kâinât’ın feyiz ve rûhâniyetinin mâkesleri... Onlardadır ümmet-i Muhammed’in selefi olma şerefi... Yine onlardır ALLAH Elçisi’nin hayrulhalefi... Onlardan birincisi... İkinin ikincisi... Ashâb-ı kirâmın incisi... Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ömrü boyunca sadakatle yanında ve arkasında olan bir sâdık daha doğrusu sıddîk sadîkı yani dostudur, Hazret-i Ebûbekir... Nübüvvet Güneşi -aleyhisselâm-, Nur Dağı’ndan tulû etmeye başlayıp, henüz risâlet şuâlarıyla âlemi aydınlatmaya başlamadan evvel, O’nun doğuşunu sıdk ile ilk tasdik eden bir sabah aydınlığıdır Hazret-i Ebûbekir... Mihr dirsem Rasûl lâyık idi Ana Sıddîk subh-ı sâdık idi (Nev’î) mihr: Güneş. Subh-ı sâdık: Tan yerinde ufuk boyunca görülen ve gittikçe yayılarak güneşin doğuşuna kadar kesintisiz devam eden aydınlık, hakikî fecir. En zor zamanlardan birinde, ehl-i tekzîbin «Hâlâ mı?» alaylarına sarıldığı, taze îmanların bile tereddüt depremleriyle sarsıldığı Mîrac hâdisesinden sonra; «O ne söylüyorsa doğrudur!» diyerek, «O hevâsından konuşmaz!» âyetine mâsadak olan Sıddîk-ı Ekber’dir Hazret-i Ebûbekir... Sıdkını, sıddîkıyetini tasaddukuyla da gösteren, bütün malını ALLAH yolunda infak edip, ehl ü iyâline ALLAH ve Rasûlü’nü bırakan bir zühd, tevekkül ve hizmet şâhikasıdır Hazret-i Ebûbekir... Yâr-ı evvel Hazret-i Sıddîk Ebû Bekr-i Velî Vârını bezl eyledi âhir bulup bâkî necat (Hâşimî) “Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, ulaşınca da onu geç.” buyuran, bir sabah namazında Efendimiz ashâbına sorular tevcih edince, nafile oruca niyet etmiş ve o erken saatte hem tasaddukta bulunmuş hem de hasta ziyareti yapmış olduğu anlaşılan bir hasenat insanıdır Hazret-i Ebûbekir... Evvelâ âhiret kârını gözeterek yatırımlar yapan bir tâcir, Hazret-i Bilâl gibi mazlumların imdadına koşan, servetiyle nice ALLAH kullarını, zalim efendilerin köleliğinden kurtaran bir kahramandır Hazret-i Ebûbekir... Garip Bilâl nice işkencelerle oldu yığın, Ebûbekir, koşarak zor da olsa aldı satın. Bu yolda harcadı Allâh için bütün varını, Gözetti şevk ile yalnızca âhiret kârını. Şerefle eyledi âzâd o çiğnenen köleyi, Gönül huzûruna döndürdü bitmeyen çileyi... (Seyrî) Bu kulların Rabb-i hakikîsi görür elbet bu fedakârlığı... Dört halîfenin cümlesi mübeşşer yani cennetle müjdelenmiş zatlardandır, fakat Hazret-i Peygamber’in; “Sen Allâh’ın cehennemden âzâd ettiği kimsesin.” (Tirmizî, Menâkıb, 16) iltifatına mazhar olarak Atîk lakabıyla tanınmış bir nasipdârdır Hazret-i Ebûbekir...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|