AK Gençliğin Buluşma Noktası
Sahabiler ve Alimler Sahabilerimiz ile ilgili tüm konuları burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-04-2010, 00:59   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart Asıl Esir Yezittir !
Bismillahirrahmanirrahim…

Süslemişti Hüseyin; arş-ı âlâyı, Ali Asker’in kanıyla!
Kesmişti Abbas; Fırat’ın suyunu, kesilen kollarıyla!
Eritmişti Ali Ekber; çölün kumlarını, suret-i Peygamberle!
Yıkmıştı Kasım; ehli küfürleri, bedeninden büyük zırhıyla!
Titretmişti Rugayye; Şam’ın saraylarını, babasının aşkıyla!
Korkutmuştu Zeyneb; esir olmayı, Fatıma’nın sabrıyla!
* * *
Bugün diğer günlerden daha canlı ama buruk bir gün... Kan damara sığmıyor, göz gözyaşını saklamıyor, bütün renkler siyaha dönüyor, yer ve gök kavruluyor, devran kan ağlıyor… Milyonlarca insan sinesine vurup, ağlayarak bir yere gidiyor. “Bizde buradayız ve seni asla yalnız bırakmayacağız” demeye gidiyor. Birisine karşı her yıl biat tazelemeye gidiyor. Hüseyin’e, Hüseyin’ine gidiyor…


Hangi renge baksam matem saklı içinde…
Ne yeşiller yeşil nede maviler mavi.
Gözlerime ve yüreğime hüzün hâkim bugün.
Aniden tüm renkler siyaha dönüyor…
Ne zaman solan bir yaprak görsem susuzluk geliyor aklıma.
Sonra Ali Asker, Rugayye…
Ne zaman yalnızlık çeksem Ali geliyor aklıma.
Sonra Huseyn, Zeyneb…

1400 yıldır hiç unutmadığımız ve hep boğazımızda düğümlenip kalan bir şey var! Belki ellerimiz bağlanmamış ama dilimize hep bir şeyler bağ oluyor, esir ediyor dilimizi. Bu duygu karşısında dil aciz kalıyor çünkü hiçbir acı bu kadar kanatmıyor yüreğimizi (ne dünya kaygısı, ne ölüm korkusu). Dilimize bağ olan şey; kesinlikle acının boyutunun büyüklüğündendir. Tek söyleyebildiğimiz “Lebbeyk Ya Hüseyin” oluyor. Çünkü biliyoruz ve kesinlikle şüphe etmiyoruz; hesabı sorulacak o günün. Hiçbir bir şey ve hiç kimse yüreğimize zincir vuramadı. Hâlâ İmam Hüseyin (a.s.)’in sancağı yere düşmemiştir. Ve Allah’a and olsun ki o sancak sonsuza kadar dalgalanacaktır! O sancak; bir hayat felsefesi, bir ibadet şekli, bir kul anlayışı, bir yaşayış ve bakış biçimidir. (Hamd olsun ki; o sancakla Zeynebiye’miz onurlandı.)
Büyük bir heyecan ile Aşura’nın intikamını alacak olanı bekliyoruz. Ancak o zaman bize tebessümler yakışacak. Ceddi İmam Hüseyin (a.s.)’e gece ve gündüz kan ağlayanı bekliyoruz. Asırların imamı olan Hz. Muhammed Mehdi (a.f.)’yi bekliyoruz... Zuhur edeceğin günü sabırla bekliyoruz… (Allah zuhurunu yakın kılsın) * * *
Aşura’yı sıradan bir gün olarak görmemek için Kerbela yeterli değil midir? Kerbela’yı sıradan bir çöl olarak görmemek için İmam Hüseyin (a.s.) yeterli değil midir? İmam Hüseyin’i sıradan bir insan olarak görmemek için Hz. Muhammed (s.a.a.) yeterli değil midir?
Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir. Cennete gidecek olanların Efendisi, sözde cennete gideceklerce hunharca, vahşice ve eşi benzeri görülmemiş bir şekilde şehit edildi. Aslında benim şaşkınlığım, Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi değil. Çünkü O, yaşayışıyla en mükemmel yaşayandı ve ölümü de, en güzel ölüm olmalıydı. Allah yolunda öldürülmek…
Benim şaşkınlığım, Kerbela’ya… Nasıl oldu da, Helminnasir feryadına, Kerbela yıkılmadı, nasıl Hüseyin’in beli büküldüğünde, Abbas’ın kolları yere düştüğünde, yer yerinden oynamadı da, zalimleri yutmadı? Asıl şaşkınlığım, meleklerin feryadına nasıl oldu da gökyüzü dayandı. Beşiğine kanatlarını sürmekle övünen melekler, nasıl oldu da Futrus, o kanatlarını Hüseyin’in beşiğine sürerek geri alan, affedilen Futrus, arşı taşıyan Futrus, o arşı zalimlerin başına yıkmadı…
Fırat nasıl sel olup taşmadı, Abbas’ın gözyaşını nasıl taşıdı Fırat?
Kana boyanasın Fırat!
Akamayasın Fırat!
Hüseyin’e yar olmadın,
Ali Asker’e yar olaydın Fırat…
Şimr’in elindeki hançer! Senden yana da şikâyetim büyük… Sen nasıl erimedin, nasıl kıydın, nasıl dayandın mübarek bedenden ayırdın Hüseyin’in başını… O Peygamber öpücüklerinin üstünden nasıl geçtin?
Ey Kufe; Peygamber evlatlarına sevgi ve saygı böylemi olmalıydı? Neden susuyorsun, yoksa dilini mi mühürlediler? O hep eğlenceli ve güzel olan günlerin nerede kaldı senin? Kimlere ihanet ettiniz de bu hale düştünüz biliyorsunuz! Şimdi yerin dibine gömülüp, unutulmak vardı değil mi? Bu yüz kızarıklığınız utancınızdan ölseniz de gitmeyecek. Ey Kufe, zalim Kufe, hain Kufe; ben sana yanmam billahi, asıl yandığım Kerbela’dır…
Ey Şam; hala dimdik ayakta mı duruyorsun sen? Duvarların çatlayıp, sütunların devrilmedi mi? Zeyneb’i, Rugayye’yi ve Leyla’yı esir gördüğünde nasıl dayanıp çökmedi toprakların? Nasıl oluyor da hala saraylarından bahsediyorsun? Rugayye’nin feryadıyla, Zeyneb’in bedduasıyla yerle bir olmadı mı o yeşil renkli sarayın? Bu utançla sızlamadı mı yer ve gök küren? Âlemlerin incisinin göz nuru olan, Zeyneb’in senin yollarından elleri zincirli olarak geçmesine nasıl oldu da izin verdin? Ey Şam, beli bükülen Zeyneb’in derdi senin belini bükmedi mi?
Ey Kerbela; sende yatan canana kurban... Senden başka hangi şehre yalın ayak, göğsümüze vurarak geldik? Hangi çöl senin kadar yakıp kavurdu bedenleri? Hangi diyar senin kadar yakın oldu yüreğimize? Hangi yüzyıl senin acını kaldırabilecek güçte? Tanıklık ettiğin; o kusursuz bir şekilde dimdik duruş, bizlerin ışığı oldu bilesin…
Ey Aşura; hangi gün senin kadar elem verdi bizlere? Hangi gece senin varlığını örtüp gizleyebilirdi? Hangi şiir seni anlatmaya yetebilir? Hangi şair seni düşünüp, çıkış yolu bulabilir? Hangi gözyaşı sana layık olabilir? Hangi insan senin yaşattığın ezikliği yüreğinden söküp atabilir? Ey Aşura, hangi 10. (onuncu) gün senin kadar anlam taşıyabilir?
Ey bir yudum su; sen peygamber güllerinden daha çok kime layıksın? Kuruyup yok olasın geldi de; bir damlanı sunamadın Ali Asker’e… İçimize sinmiyorsun hiçbir zaman… Ve her su içişimizi; Selam olsun İmam Hüseyin’e, lanet olsun Yezit’e diyerek bitiriyoruz!
Ey ölüm; hiç bu kadar yenildiğini hatırlıyor musun? Aşura gününden önce, bu kadar basit olduğunu biliyor muydun? Şehadet ile gelip, adına ters bir ifade olsa da ölümsüzleşeceğini düşünmüş müydün? O soğuk yüz ifaden hiç bu kadar korkmamıştı ölüm!
* * *
Aşurada ve sonrasında hiçbir Hüseyni esir olmamıştır! Kan ile destan nasıl yazılırmış gösterdiler kâinata... Onlar; haykırışların en asiliyle, vazgeçişlerin en yüreklisiyle, ayağa kaldırdılar kadim serüvenimizin ilk cümlesini… La İlahe İllallah! Ve gelmiş geçmiş cümle mustazaf gönüllere, ezilmiş gönüllere; yüreklerini vererek su serptiler. Suskunlara inat, susuzluklarına inat!
Muaviye’nin oğlu ve yandaşları pek yakında gördüler… Asıl esir kimdir? Bedbaht olan, adamsız kalan kimdir? Kimin akıbeti hüsrandır? (Şüphesiz hepsinin cevabı Yezidilerdir)
Tarih hükmünü verdi. Zalimlerde nasıl bir inkılâpla sarsıldıklarını gördüler!
Vesselam…

Yasir TURAN

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi