AK Gençliğin Buluşma Noktası
İslami Kıssalar & Hikayeler İslami Kıssaları ve Hikayeleri burada paylaşıyoruz.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-16-2007, 11:10   #1
Kullanıcı Adı
muhammed semazen
Standart asıl iş samimiyette
[i]İstanbul’da Çinli bir kardeş, Çin’deki insanlarla internet yoluyla İslâm’ı tebliğ ederek tanışıyor. Daha sonra tanıştığı on bir kişiyi İstanbul’a davet ediyor. Bunlardan üçü önceden birbirini tanıyor, diğerleri yeni tanışıyor. Bir müddet sonra hepsi İslâmiyet’e hayran kalarak Müslüman oluyor. Güzel isimler alıyorlar. Sonra Çin’e dönmeden önce umreye gidiyorlar.[/b]

Orada henüz «Lebbeyk!» demeye bile dilleri dönmediği için sadece «Allah» diyorlar. Kâbe-i Muazzama’da namazlarını kılıyorlar. Namazları kılarken içlerinde Muhammed ismini almış biri, rükû ve secdede o kadar çok uzun duruyor ki, onların Müslümanlığına vesile olan arkadaş şaşırıyor. Namazdan sonra soruyor:

“–Sen Allah demekten başka dua bilmezsin, Rükû ve secdede ne okuyorsun da o kadar çok duruyorsun?”
O da diyor ki:
“–Eğer bana müsaade olsa bir sonraki vakit namazına kadar öylece dururum, sadece «Allah!» diyorum ama tarif edemeyeceğim bir lezzet alıyorum. Secdeden kendimi kaldıramıyorum, rükûdan doğrulamıyorum. Allah bana daha önce hiç tatmadığım hazlar tattırıyor.”

Namazlar ve dualardan sonra Mescid-i Haram’dan otellerine dönüyorlar. Hilton’un çarşısını gezerken Muhammed isimli Çinli, acaba hangi içkiler satılıyor diye araştırıyor, bulamayınca niçin içki göremediğini soruyor. Başlarındaki rehber diyor ki:
“–Burası Mekke, içki burada ne satılır ne de içilir. Çünkü haramdır.”
“–Benim Çin’de içki fabrikam var. Burada otellerde içki göremeyince düşünmüştüm ki, buraya içki pazarlayabilirim.”
“–Dediğim gibi İslâmiyet’te içki içilmesi haramdır.”
“–Peki, îmal etmek ve satmak?”
Rehber arkadaş bu sual üzerine:
“–Size namazdan sonra cevap vereyim.” diyor. Çünkü içinden şöyle düşünüyor:
“–Buna ben şimdi birden cevap versem belki İslâmiyet’ten soğuturum. Tedricî söylersem anlaması daha kolay olur.”

Namaza gidiyorlar. İmamın namazda birinci rekâtta okuduğu âyetler arasında: «Sizin içinizde gizlediklerinizi Allah biliyor.» cümlesi; ikinci rekâtta: «Sen sadece tebliğ edicisin, hidayet verecek olan benim.» beyanı geçiyor.
Selam verdikten sonra rehber, Çinli Muhammed’e diyor ki:
“–İslâmiyet’te içkiyi üretmek de satmak da haramdır.”
Çinli Muhammed de telâşla:
“–Son sünneti kılmadan hemen dışarı çıkalım.”
“–Ne oldu?”
“–Acele dışarı çıkmalıyız.”
“–Hayırdır?”
“–Hemen bir telefon bulup benim Çin’i aramam lâzım…”

Böylece dışarı çıkıp Çin’i arıyorlar. Çinli Muhammed telefonda kardeşine itiraza mahal bırakmayan bir üslûpla diyor ki:
“–Bizim içki fabrikasını acele kapat!”
Karşıdan olumsuz cevap geliyor ki, ısrar ediyor:
“–Lütfen hemen kapat!”
Kardeşi tedirgin bir şekilde uğrayacakları milyon dolarlık zararı öne sürerek yine itiraz edince Çinli Muhammed şöyle diyor:
“–Bütün zarar bana ait! Sen yeter ki kapat. Gelince hesaplaşırız.”

Böylece bir telefonla oradan içki fabrikasını kapatıyor. Huzur içinde namazlara ve diğer ibadetlere, ihlâs ve samimiyetle devam ediyor. Sonra Mekke’den Medine’ye gidiyorlar. Yolda uçakta, bir gazetede o mübârek topraklara uygun olmayan resimlerle bir şampuan reklâmı gözlerine çarpıyor. Rehber şaşırıyor:
“–Allah, Allah!”
“–Ne oldu?”
“–Yahu bunun olmaması lâzım. Çünkü kadının bir mahremiyeti ve tesettürü vardır.”
“–Nasıl?”
“–Tesettür İslâm’ın emridir. Kadınlara şu şu şekilde örtünme emri vardır. Böyle açık olmaları, mini etek giymeleri haramdır.”
Bu konuşma üzerine uçaktan iner inmez Çinli Muhammed, yine derhâl telefon edebileceği bir yer aramaya başlar.

Rehber:
“–Önce Peygamber Efendimiz’i ziyaret edelim, ondan sonra telefon edersin.” deyince de şu cevabı verir:
“–Hayır, benim Çin’e hemen telefon etmem lâzım. Bir haramı işlerken Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna çıkmaktan hayâ ederim… Benim Çin’de açık kıyafetler, minik etekler üreten konfeksiyon fabrikam var. Onu da kapatmak istiyorum.”

Çin’i arıyorlar. Yine karşı tarafın itirazlarına rağmen Çinli Muhammed kararlı bir şekilde âhiret kârını düşünerek bahsettiği fabrikanın da kapatılması talimatını veriyor. Kardeşinden «peki» sözünü aldıktan sonra huzur içinde Ravza’ya yöneliyorlar. Namazları kılarken Muhammed, yine rükûları, secdeleri uzatıyor.

Rehber Çinli Muhammed’le ilgili yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Bir sabah namazında farza durduğumuzda Muhammed sağ tarafımdaydı. Secdeye vardık. Biz imamın tekbiriyle secdeden kalkarken o secde yapmaya devam etti. Kıyama da kalkmadı. Biz ikinci rekâtı kıldık. O hâlâ secdedeydi. Selâm verdik. O yine secdedeydi. Oysa cemaatle namazda hiç böyle yapmamıştı. Hafifçe bir sesle:

«–Namaz bitti!» deyip omzuna dokundum.
O da ne? Çinli Muhammed sağ tarafa yıkılıverdi. Telâşa kapıldık. Sonra baktık ki, vefat etmiş.
Üzüntülü bir hâlde gasil işleri için hastaneye götürdük. Biz koştururken biri geldi. Bir Arap… Herkes ona saygı gösteriyor, hürmet ediyordu. Herkes elini öpüyordu. Bizim yanımıza gelip:
«–Çinli biri var mı, burada?» diye sordu.

Önce Ravza’ya gitmiş, orada aramış. Hastaneye getirildiğini duyunca yanımıza gelmiş. Dedim ki:
«–Var ama vefat etti.»
Adam hiçbir şey söylemeden mermerin üzerine secdeye kapandı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağladı, gözyaşlarıyla mermeri ıslattı. Sonra secdeden kalktı. «Niçin böyle yapıyor? Bu kim?» diye sorduk. Ravza’da yetkili bir müdür olduğunu söylediler. Sonra o anlattı:

«–Bu gece rüyamda bana Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki: ‘Çinli bir kardeşim vefat etti. Koş, onun cenazesine katıl!’ Şu an bu emri uygulamaya fırsat bulduğum ve bu kardeşimin kadrine şâhit olduğum için duygulandım.»

Ardından defin işlemlerinin hepsine katıldı, gözyaşları içinde Çinli Muhammed’i sonsuz yolculuğa uğurladık.”
Böylece Hicaz’a doğru Çinli Muhammed’le başlayan yolculuk, Türkiye’ye dönerken onsuz devam ediyor.
Bunlar masal değil, hikmetler dolu bir hakikat. Çinli kardeşimiz belki doğru-dürüst elli vakit namaz kılamadı. Ama öyle bir samimiyet ile namaza sarıldı ki sonsuz müjdelere nail oldu. Onun yeni Müslüman olmasına rağmen:

“Ben, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna tek bir haram olsa da onu işleyerek gidemem. Ben önce bu haramdan kurtulacağım, ondan sonra Kâinatın Efendisi’ni ziyaret edeceğim.” diyebilecek kıvamda gösterdiği aşk ve idrak noktasına yıllardır Müslüman olan bizler acaba ne kadar yaklaşabildik?

Gırtlağına kadar haram içinde yüzüp de; “Ben Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i seviyorum.” diyenler, ne kadar samimî?




bilalhabesi.azbuz.com

 

muhammed semazen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-17-2007, 13:34   #2
Kullanıcı Adı
HUZUR
Standart asıl iş samimiyette
ALLAH RAZI OLSUN...GÜZEL HİKAYEYDİ..
SELAM VE DUA İLE...
HUZUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




boşanma avukatı webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım