|
03-22-2009, 05:56 | #1 |
Askerler, siyasetten elini çekmeli artık
Serdar Demirel - Vakit [email protected] Askerler, siyasetten elini çekmeli artık Gündeme bomba gibi düşen ses kayıtlarını, günlük ve belgeleri ibretle takip ediyoruz. Ülke, bir ateş çukurunun kenarından dönmüş resmen. Bence, ülkenin birinci gündemi bu mesele olmalı. Tâ ki; karanlık geçmişimizle ve karanlık niyetli kişilerle hukuk önünde hesaplaşılsın ve hukukun üstünlüğü tesis edilsin. Böylece hukukun suç işleyenler sıradan vatandaş olunca işe yarayan bir kurallar sistemi olmadığı ve kafasına esenin ülkede kargaşa çıkaramayacağı sâbite hâline dönüşsün. Ülkenin bütünlüğü de buna bağlı, sosyal barışı da. Bölgemizde sözü dinlenir bir ülke olmak da buna bağlı, yeniden şekillenecek dünya düzeninde etkin bir güç olmak da. Kendi iktidar ihtiraslarını tatmin için “rejim tehlikede” bahanesiyle “irtica öcüsü”nü halka göstererek, bu ülkenin yıllarını kimsenin çalamayacağı konusunda, toplumsal bir konsensus oluşsun. Şu keyfiliğe bakın. 28 Şubat postmodern darbesinin açtığı sosyal ve ekonomik yaralar hâlâ sarılmamışken, bundan tatmin olmamış darbeciler, birkaç defa daha darbe girişiminde bulunmuşlar. 2003-2004 yıllarında başarıya ulaşamayan darbe girişimleri ya hedefine varsaydı, acaba ne olurdu? Sonucun vahim olacağı gâyet net. Balbay’ın günlüklerinden anlıyoruz ki; darbeyi planlayanlar, parlamenter sistemi ilga edip, 10-15 yıl sürekli iktidarda kalmayı düşlüyorlarmış. Nedeni de, 2-3 yıllık bir süre istediklerini elde etmek için kâfi değilmiş. Yani 2000’li yılların dünyasında, Türkiye’de Saddam rejimini hortlatacaklarmış bizim Baascılar... Halkın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verdiği yetkiyi, silahı ve itibarı Baascı emelleri için kullanmaktan hiç yüksünmemiş darbeciler. Kimin cumhurbaşkanı olacağına, kimin olamayacağına, iç ve dış siyasete müdahale etmişler. Ordu adına eğitim sistemine karışmışlar. Medyada, kimini dost kimini düşman ilan etmişler. Ekonomiden YÖK üyelik atamalarına, rektör seçimlerine ve yargıya varana kadar siyasi alana taalluk eden ne varsa dayatmalarda bulunmuşlar. Öyle ki, sıradan vatandaşları dahi fişleyebilmişler. Sözün özü, Anayasa ile çerçevesi çizilen görev alanlarını yıllarca ihlal ederek, anayasal suç işlemişler namlunun gücüne güvenerek... Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in ‘darbe günlükleri’nde bu tehlikeli kalkışma karşımıza bütün çıplaklığıyla çıkar. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na atandığında; “Anlaşılan bundan sonra bahriye işlerinden çok siyasi meseleleri konuşacağız” notunu düşmüş günlüğüne. Bu not aslında darbe süreçlerinin bütün serencamını da anlatmaya muktedir. Anayasal görev alanının dışına çıkıp, halkın iradesinin tecellisi olan hükümeti devirmenin faturasını yine millete çıkaracaklardı. Sadece 28 Şubat döneminde hortumlanan 60 milyar dolar civarındaki hırsızlığın yol açtığı ekonomik kriz bile, insana, ülkenin ne tür bir cinnet ortamına sürüklenmek istendiği hakkında çok net bir fikir verebiliyor. Günlüklerde ismi geçen kuvvet komutanları, kurmay ekipleriyle 21. yüzyılda nasıl güçlü bir ordu oluşturabiliriz hususunda stratejik öngörüler üzerine çalışmak yerine, iç siyaseti dizaynla meşgul olmuşlar. Öyle ki; darbe başarıya ulaşırsa, kimin başbakan ve kimin bakan olacağını karara bağlayacak kadar iktidar şehveti ile yanıp tutuşmuşlar. Emeklilik dönemlerinde de boş durmamış, akla ziyan kumpasların içine girmişler. Durum böyle olunca, siz ülke güvenliğinden endişe duymaz mısınız? Doğrusu ben duydum. Ve TBMM eski Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın; “İyi ki bunların döneminde ülke bir savaşa girmemiş” meâlindeki sözüne, sonuna kadar hak verdim. Zira, ordu, disipliniyle ayakta duran bir kurumdur. Ordu içi hiyerarşiyi altüst etmek o ordunun ciddiyetini yok eder, vatan savunmasını zaafa uğratır. Günlükler, ordu hiyerarşisinin nasıl berhava edildiğini fâş ediyor. Alt rütbeliler üstlerine ağıza alınamayacak hakaretlerde bulunuyor. Yapılan analizlerin seviyesi ise, “Eyvah!” dedirtecek düzeyde sığ. Türkiye’nin hârici düşmanları var ise eğer, onlar, bu yaşananlardan ne tür notlar alıyorlardır acaba? Böyle bir kurumun caydırıcılık gücü ne kadar inandırıcı olur? Olayın vahâmetinden dolayı bir daha altını çizelim. TSK içinde karanlık bir şebeke, milletin bu kuruma verdiği yetkiyi, Anayasa’ya aykırı olarak millet iradesini bastırmaya yönelik kullanmış. Bu da her şeyden önce ülke adına bir “güvenlik sorunu” oluşturmaktadır. Bunu kabûllenmesi ve bu realiteyle yüzleşmesi gereken kurum da evvelemirde ordu olmalı ve yargıya gerekli desteği göstermelidir. Darbeciler; gerek askerî gerekse sivil uzantılarıyla mutlaka yargılanmalı... Eğer birileri “devletin âli menfaatleri”nden söz ederek, olayın ciddiyetini savsaklamak istiyorsa, darbecilerden kurtulmaktan daha âli bir menfaatin olmadığını hep beraber haykırmalıyız. Halkın iradesine paralel düşmeyen bir devlet menfaati hikâyesine, hukuk devletinde ve demokrasilerde yer yoktur. Kendisini her şeyin üstünde gören jakobenler de bunu anlamalı artık.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|