|
![]() |
#1 |
![]() Kaynak mekan ve olaylarıyla Hz Muhammed talha uğurluel pdf e kitap
Mina yakınlarında Akabe'ye gelindiğinde dağ eteklerinde karşımıza küçük fakat şirin bir yapı çıkar. Klasik bir mimari ile inşa edilmiştir yöresel izler dikkat çeker Arabistan'da Efendimiz döneminden beri mescitlerin geniş avlusu önemlidir Avlu önünde, kıbleye doğru kapalı dar bir alan olur namazlar buradan itibaren kılınır Mescidi çeviren dış duvarlarda şekilli dişler olur. Karşımızdaki mescitte bu özelliklerin tümü vardı. Mescidin adı Akabe'ydi. Tam burada Efendimiz Medinelilerle biatlaşmıştı. Mescidin etrafında bulunan birtakım kitabelerden ilk iki tanesi okunamıyor Çünkü atik yazı denilen eski, sanatlı küfi: ile yazılmış. yan duvarda Bismillahirrahmanirrahim sallallahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecma'in. Yazıyor bu mescidi buraya Abbas! Halifesi Cafer el-Mansur yaptırmış. burası Akabe ve Akabe biatının yapıldığı yer Efendimiz in Yanında amcası Hz. Abbas da vardı. Bu biatlaşma da Hz. Abbas oradakilere, neye biat ettiğinizi biliyor musunuz?" diye sorar. bu hatıra onun soyundan gelen bu halifeler tarafından yaşatılmak istenmiş ve Cafer el-Mansur tarafından Akabe Mescidi inşa edilmiştir. Bu mescidi son kez tamir ettiren İstanbul'da Ortaköy Büyük ve Küçük Mecidiye, Teşvikiye gibi camileri ve nice hayır eserini yaptıran Sultan Abdülmecid Han dır Akabe mescidi en son onun döneminde ihya edilmiştir . Mekke ve Medine de her an tefekkür içinde olmalıyız. Buranın her anı bizi alıp başka diyarlara götürür Bu tarihi ve mübarek coğrafyada ayağımzın bastığı her yerde nice hadiseler yaşanmıştır Hz.Muhammed'in izini sürmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz Peygamber Efendimizin Mirac basamağını öğrenirken Mekke çekimlerinde nereden çıktığını anlayamadığımız yaşlı bir amca Grubumuza yanaştı ve konuştular. , l7 yıldır burada yaşayan amcamızın anlattıklarım Herkese anlatılmaz," dedi. sonra "Evladım kimsiniz, nerelisiniz?" diye sorup Hocamızla, "sohbet etti buralara gelişini şöyle anlattı, "Oğlum Yalovada yaşıyordum. İçime buraların ateşi düştü. Kabe'yi görme arzum dayanılmaz bir hal aldı. paramı aldım düştüm yollara. Gölcükte param bitmişti. Kendimi camiye attım. ağlayıp Rabbime yalvarıyordum. caminin kıble duvarları açıldı. Kabe göründü ve bana seslenerek, "Seni buraya alacağız üzülme," dedi. Amcanın olayı sır kapısının aralandığı bir an gibi gözüküyor. Bu vakalar akıl gözüyle değil kalp gözüyle anlaşılır Kendisine araştırma yaptığımızı Peygamber izini sürdüğümüzü söyleyince tebessümle Bu gece Fetih Kapısı'nda size göstereceklerim var," dedi ve ayrıldı. şaşkındık. Mekke farklı bir şehir sadece Ka be ve mukaddes emanetleriyle yaşayanlarıyla da farklı bir şehir. Nice gönül ehli kişiler buralarda dolaşıyor Buralarda vakit çok hızlı geçiyor. Yatsı namazını kılınca Mescid-i Haram'da oyalanıp dışarıya çıktık. amcayla buluştuk. kendisi Mescid-i Haram'ın teknik işlerinden sorumluydu Mescid-i Haram'a girdik. Kabe'nin Yemen'e bakan köşesi (Rükn-i Yemani nin karşısındaki revaklara gittik avluda Osmanlı sütunları var burası Peygamber Efendimiz'in miraca çıktığı yer yaşlı amca Konuşmasına devam etti, "Osmanlılar burayı çok iyi biliyordu ve bu mukaddes yeri işaretleyip kırmızı mermer bir sütun diktiler Abbasi Halifesi Mehdi'den kalan revak sütunları beyaz iken osmanlı sütunları kırmızıdır," İnsanlar sütunu bilip özel ihtimam göstermesin diye sütun mermer renginde boyanmıştır altından kırmızı renkli bir mermer ortaya çıkar Bu sütun arkasındaki iki sütun da Efendimiz'in göğsü yarılmış miraca çıkmaya hazırlanmıştır," rivayetlere göre Peygamberimiz Mirac'a amcasının kızı Ümmü Hani Hz leri'nin evinde çıkmıştı. Peygamberimiz namazlarını Mescid-i Haram'da ki Rükn-i Yemani ile Hacerü'l-Esved arasında kılardı. yönünü hem Kudüs'e hem de Kabe'ye dönmüş olurdu. Ümmü Hani Hz leri, evimden, Hz. Peygamber'in namaz kılarken sesini duyuyordum," diyor. Bu yer Rükn-i Yemani'nin tam karşısı idi. iSLAM'IN iLK ŞEHiT HANIMI: Hz. SÜMEYYE Mescid-i Haram'ın dış duvarlarında Sırtımızı Safa Tepesi'ne vermiştik. Mescid-i Haram'ın dış avlusundan yol karşısında ki Karşı sırada yüksek duvarlada çevrili bir alan Hz. Sümeyye'nin kabridir bu mezar İslamiyet'in ilk şehit kadınına aittir Mekke'de ki ilk yıllarda Kabe'deki putlardan gelir elde edilir, putlara saygısızlık kabul edilmezdi Mekke'de putları kabul etmeyen, onları taş ve tahta olarak gören kişiler vardı. Onları susturmanın yolu yakalamak ve sindirmekti. Güçlü ve zengin olanlara dokunamıyorlardı güçsüz ve fakirler ezilmekteydiler hain fikirlerini uygulamaya soktular. İlk hedef Mekke'nin yoksulu Yasir ailesi oldu. Hz. Yasir, eşi Sümeyye ve oğulları Ammar'ı sürükleyerek Mekke dışındaki ıssız bir vadide işkence yapacaklardı. işkencenin en şiddetli boyutlarını uyguladılar Hz. Yasir ve eşi Hz. Sümeyye'yi şehit ettiler Hz. Sümeyye İslamiyet'in ilk şehit hanımıdır Mekke'nin her yeri tarih kaynar Hz. Muhammed'in hayatı SAV le oturup kalkmış kişilere ait hatıralar şehrin her yerinde karşımıza çıkar. onlardan biri de Kainatın Efendisi'nin mübarek eşleri Hz. Meymüne'ye aittir. Bu mübarek kabri ziyaret için Mekke'den Medineye ilerlemelisiniz. Şerahbiye Hastanesinin bir kilometre sonra solda beyaz duvarlarla çevrili bir yapı vardır Buraya Vadi-yi Serik dir vadiyi boydan boya ikiye ayıran çift şeritli yol Mekke'yi Medine'ye bağlar hacca ve umreye gelenler bu otobanı kullanarak mukaddes şehirlere yolculuk yapar. Mekke'den çıkmışsanız yol solunda, Medine'den geliyorsanız yolun sağında dört duvarla çevrili bir mekan İçinde küçük bir kabir görülür Burası Efendimiz'in eşi Hz. Meymüne'nin kabridir Hudeybiye Anlaşmasında 628 de hac yapamadan dönen Efendimiz ertesi sene Mekke'ye geldiğinde, amcası Hz. Abbas, kendisine eşinin kardeşiyle evlenmesini teklif eder kabul edilir SAV izdivacın harem hudutlarında gerçekleşmesini arzu eder Mekkeli müşriklere, izdivacın Mekke'de gerçekleşmesini istediğini, Mekke'ye yemek ziyafeti vereceğini söyler. Mekkelilerin kalplerini kazanmayı düşünür müşrikler reddeder. Efendimiz zifafını Vadi-yi Serik'te yapar gece buradaki semure ağacının altındaki çadırda geçirilir. Semure ve bu mekan Hz. Meymüne'nin kaderinde önemlidir Efendimiz'le burada zifafa giren Hz. Meymüne Hicri 51 de Hz. Muaviye'nin hilafeti döneminde buraya gelmiş hastalanarak semure ağacı altında vefat etmiştir. Kabri buraya yapılmıştır. Osmanlılar döneminde burası yeşillik ve sulak bir yerdir Eyüp Sabri Paşa'nın Miratü'l-Haremeyn eserinde Hz. Meymüne'nin kabir resmi mevcuttur kubbeli bir türbe ve sebil göze çarpar. Mekke yerlileri Hz. Meymüne'yi her sene anarlar. Safer ayı buraya toplanan halk annemiz için mevlid okutup, yemek dağıtır Kainatın Efendisi SAV in gece ibadetini kıyamını, rüku'unu, secde ve gözyaşını Hz. Meymüne annemiz den öğreniriz Efendimiz, Hz. Meymüne ile evlenince amcası Hz. Abbas'la bacanak olmuştur. Hz. Abbas'ın, Hz. Meymüne'nin ablası olan hanımından, ileride İbni Abbas dünyaya gelir. ibni Abbas, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'la arkadaştır. ibni Ömer arkadaşlıklarından bahsederken diyorki Medine sokaklarında oynarken Efendimiz'in teyzesinin eve girdiğini gören İbni Abbas, oyunu bırakır koşa koşa SAV in ardından eve girerdi. Çocuklar Efendimiz'i çok severlerdi. Peygamberimiz Hz. Meymüne'ye misafir olunca İbni Abbas fırsatı kaçırmaz teyzesinde yatardı. Her gece teheccüde kalkan yüce Peygamberi İbni Abbas sabaha kadar takip ederdi Efendimiz'in gece ibadetini bu çocuk sahabiden öğreniyoruz. • Tenim Mescidi'ni geçince bir kilometre ileride Teknoloji Koleji vardır okulun az ilerisinde duvarla çevrili bir kayalık alan görülür. burası Hz. Hubeyb'in şehit edildiği yerdir buralarda çok acılar çekilmiştir. Medine'den gül kokusu yayılırken çevre kabileler İslamiyet'i öğrenmek istiyordu. Peygamberimiz İslamiyet'i anlatması için onlara sahabeleri gönderiyordu. Uhud Savaşı bitmişti. Müslümanlan meydan savaşlarıyla yenemeyeceklerini anlayınca onları tek tek ortadan kaldırmayı düşündüler sinsi planlar tertip ettiler. Müşriklerden Beni Lihyan kabilesi, Medine'ye gelerek dini muallim talep ettiler. Peygamber Efendimiz en seçkin sahabeden 8 kişiyi onlarla gönderdi. Medine'den Mekke'ye bir haftada gittiler ve bu kabilenin topraklarındaki Reci Kuyularına geldiklerinde sahabeye pusu kurup, onları şehit ettiler. Aralarından sadece 2'sini katletmeyip Mekkeli müşriklere sattılar. Mekkeliler bu 2 güzide sahabeyi ağır işkencelerle şehit ettiler Hz. Hubeyb'e müşriklerden iki rekat namaz için izin istedi Namazım bitince nede hızlı kıldığını sordular. O da, "Ölümden korktu da namazını uzattı demeyesiniz diye böyle yaptım," cevabını verir. Müşrikler, "Senin yerinde peygamberin olmasını iste seni serbest bırakalım," dediler. Hz. Hubeyb kükrer ve, ''Değil yerimde Peygamberin olması O'nun ayağına kıymık tanesinin batınasına razı olamam," der. Üzerine mızraklar gelirken Rabbine iltica etti dedi ki "Ya Rabbi durumumu Efendim'e bildir ve selamımı O'na duyur." Ardından kayalıklarda şu nida yankılandı "Esselamu aleyke ya Resulallah O sırada Medine'de, sahabe ile halka olup sohbet eden Efendimiz birden ayağa kalkar ve, "Ve aleykum selam ya Hubeyb!" diye karşılık verir. Sahabe sorar, "Ne oldu ya Resulallah!", Efendimiz'in cevabı hüzünlü ve kısadır, "Hubeyb'i şehit ettiler." Dudaklanmız şehit sahabe için duaya açılırken onların şefaatlerini dilemeyi unutmuyoruz Mekke-Medine arası nice Peygamber hatırasını bağrında saklar. Mekke havayollarının tam karşısında ki Seniyyetü'l-Beyda dır Efendimiz Miracda birkaç yerde namaz kılar Bunlar Tur-i Sina, Beytülahim ve Medine'dir. Mekke'den Kudüs'e Burak'la gitmiştir. Kainatın Efendisi SAV Mirac'ın ertesi günü başından geçenleri Mekkelilere anlatır, "Bu yolculuğa delilin var mı?" diye sorarlar. SAV "Dönüşte Cirane de Mekke'ye 60 km kala bir kafile gördüm. Sularından içtim ... " der. Giderler ve orada kafileye gece suyunuzdan biri içti mi?" diye sorarlar. Kafile den içti," cevabını alınca inanamazlar. GIRANE mevkiinde meydana gelen diğer olay ise Huneyn ganimetIerinin dağıtılmasıdır. Ciranede Efendisimiz savaş ganimetini dağıtırken Hz. Ebubekir Hz. Ömer ve Hz. Osman ihrama girerek Mekke'ye gitmiş ve umre yaparak dönmüştür Ciranenin meşhur kuyusunda Efendimiz yere eliyle meshetmiş çok tatlı bir su çıkmıştır. Kuyu bugün kapalı olsa da, Osmanlılar restore etmiştir Mekke Medine arasında kullandığımız araba yolu haricinde, bir de Efendimiz'in hicret yolculuğunda kullandığı hicret güzergahı vardır Hicret güzergahı, Hicret'ten 8 sene sonra gerçekleşen ve Mekke'nin fethi ile neticelenen geri dönüş yolculuğunda belli. yerlerde kesişir bu yerlerden birisi de Cümum'dur. Eski adıyla Merruz zehran. Buradaki beyaz mescit Efendimize ait bir hatırayı muhafaza için yaptırılmıştır Efendimiz 630 da Mekke'nin fethi için yola çıktığında şehre girmeden iki gün önce buraya gelir. lO bin askeriyle konaklar ve her askere ateş yakma emri verir. Efendimiz Mekkelilere korku salmak ve direnme olmadan şehre girmek ister SAV in tek derdi insanların ahiretinin hayatının kurtulmasıydı hidayete ermeden ölen müşrikler olursa hayatları mahvolacaktı. Cümumda beyaz mescid Kapısı üzerinde 1997'de yenilendiğine dair inşa kitabesi var. Bu mescit, Hz. Peygamber'in Mekke'yi fethinden iki gün önce gecelediği yerdir Çadır şu an mescidin bulunduğu yere kurulmuş. Efendimiz namazlarını burada eda etmiş. bu yer kaybolmasın diye sahabe burayı belirlemiş ve üzerine mescit inşa etmişler. Mekke'nin fethi sırasında burada konaklandığı için bu mescide, "Mescidü'l-Feth" yani "Fetih Mescidi" deniliyor. mescidi, ilk kez Ömer bin Abdülaziz Hzr leri inşa ettirmiş kendisi, Medine valiliğinde Efendimiz'e ait nice hatırayı yaşatmak için hatıraların yaşandığı yeri mescitlerle donatmıştır . Cümum'dan birkaç kilometre ileride bir dar boğaza vardır. Buraya "Madiyk Boğazı" denilir Efendimiz Süfyan'ı oturtarak İslam ordusunun geçişini seyrettirmiştir. İslam ordusu, Mekke'ye bir konak mesafedeydi. O gece 10 bin ateş yakıldı. ateş gerekli etkiyi yapmış; ateşleri gören Mekkeliler, her bir ateşi on asker şeklinde hesaplayıp 100 bin asker olduğunu düşünmüştü Süfyan, Müslümanların niyetlerini öğrenmek için Cümum'a kadar geldi. Efendimiz'in amcası Hz. Abbasa giderek kendisini Hz. Muhammed'le görüştürmesini istedi. SAV bu görüşmede Süfyan'a, "hala Müslüman olmayacak mısın?" diye sordu. O biraz zaman tanı dedi Efendimiz Hz. Abbas'a, Süfyan'ı gece burada bekletmesini şehre ertesi gün göndermesini söyledi. Efendimiz Süfyana Madiyk Bağazı'ndan geçecek olan islam ordusunu gösterecek ve onun son direncini kıracaktır Süfyan Mekke'ye döndüğünde, "Öyle bir ordu geliyor böyle sadık bir ordu, hiçbir dünya melikinde yoktur. Direnmenin faydası olmayacaktır," dedi Efendimiz'in arzusu yerine gelmişti. Şehre girişte direniş olmadı 1-2 istisna dışında kan dökülmedi. İslam ordusu Mekke'ye girmeye başladı. Girişte endişe edecek bir şey olmadığı bildirildi. Kendi evinden çıkmayanlara, Kabe'ye sığınanlara ve Süfyan'ın evine girenlere dokunulmayacak!" denirken, Süfyan'ın gönlü kazanılmaya çalışıldı. Efendimiz'in şehre girdiği yer olan Hucun tarafında vukuat olmazken Şubeyke yönünden giren Hz Halid in mevkiinde küçük bir direniş oldu. her şeye rağmen şehir aen şerefli misafirine kavuştu. Mekke'de bundan böyle taştan tahtadan putlara değil, tek ve yegane hakim olan Allah'a secde edilecekti. • Yunus Emre'nin dediği gibi Efendimiz'in izini araya araya ilerliyoruz. Yolda bizi tarihi bir pazar karşılıyor. Burası Mecenne Pazarı. Buranın tam zıt istikamette Mekke'ye 40 km uzaklıkta Zü'l-Mecaz Pazarı vardı Efendimiz Mecenne Pazarı'na üç kez uğramıştır Buranın havası o yüzden çok güzel. Mekke'de sıcaktan bunalmışken şimdi yaylada dolaşır gibiyiz. Mekke'den Medine'ye hicret eden Hz. Bilal, Medine'ye geldikten sonra sıtmaya yakalanır. ateş içinde şu şiiri söyler, "Acaba birgün olur da ızhır ve celil otlarının etrafa güzel koku yaydığı bir vadide geceleyebillr miyim Mecenne'nin tatlı sularına varıp içebilir miyim bu bölge Hz. Bilal'in şiirindeki gibi pek güzel bir yermiş. ırmaklar günümüzde akmasa da yatakları hala duruyor. Bu ırmaklar mevsimlik olduğu için yıl içinde akabiliyor Mecenne Efendimiz'in hicret yolu üzerinde Mekke-Medine arasında ki uzanan asfalt yola "Hicret Yolu" dense de asıl yol Efendimiz Hz. Ebubekir'l bu yolun paralelindeki dağların arasından geçmiştir. Bu çileli yolda Mecenne'ye gelmişler Usvan-Huleyse-Kudeyd'den sonra Ümmü Mabed'in çadır kurduğu yere gitmişlerdir. Ümmü Mabed ra kocasıyla çobanlık yapan yaşlı bir kadındır telef olacak keçileri vardır Efendimiz mübarek elleriyle bu keçiye dokunduğunda keçi bolca süt vermişti yaşlı kadın şaşırmış Bu sütten içen hicret yolcuları, yolda Süraka ile karşılaşmışdır Peygamberimize ce, atına saldıran Süraka'nın, atının ayakları kumlara battığı için Süraka hiçbir şey yapamamış ve İslamiyet'le şereflenmiştir. Hicret yolu bundan sonra Cuhre'ye, Ebva'ya, sonra Herse'ye ve Bedir'e uzanmıştır . • RECİ KUYULARININ IZTIRAB içindedir İslam tarihinde önemli bir yeri vardır Efendimiz'in güzide sahabileri burada şehit edilmiştir Mekke-Medine arasındaki yolda ilerliyoruz. Mekke'den 65 km uzaklıkta ki toprak yolda ki Reci kuyularına ancak arazi arabasıyla gidilebilir yolda çukurlar ve tümsekler vardır Çöl içindeki bu seyahatte uçsuz bucaksız kum yığınları ve bir keçi çobanı dikkat çekiyor. Birkaç devesi Bu ıssız yere çadır kurmuş, onları bekliyor. Eski bir mezarlık görüyoruz. taşlar hala duruyor. Sağ ve solumuzcia tarım arazilerini görmek mümkün Recideki kuyular o günden beri hiç dokunulmamış gibi tüm orijinalliğiyle duruyor Tamamen toprakla çevrili, ve yuvarlak bir su birikintisi burası. Ama ne kadar doldurursanız doldurun alttan kaynıyor. Bu büyük kuyu etrafında 20'ye yakın küçük oyuk var. Bunların içinden su çıkıyor. Allah'ın işine bakın, bu daire içinde nereyi kazsanız su çıkıyor. Büyük kısımdan hayvanlar içtiği için sık sık bulanıyor ve insanlar su için daha küçüklerini kazıyor. pet şişemize su dolduruyoruz. Su berrak ve tadı fena değil. Kuyunun az ilerisinde taşlarla çevrili bir mescit var. taşlar yerde yan yana bir iz teşkil ediyor. Kuyunun yanında yükselen tepe şanlı sahabenin sığındığı yer. Selamlarını Ötelere Duyurabilenler" Hz. Peygambere gelen müşrikler, İslamiyet'i öğrenmek bahanesiyle muallim isterler. Efendimiz en seçkin sahabeden 8'ini gönderir Mekke yakınlarında ki Beni Lihyan kabilesi sahabeyi pusuya düşürerek öldürmek bazılarını Mekkeli müşriklere satmak ister. Medine'den Reci kuyusuna geldiklerinde pusu kurup sahabeye ok yağdırirlar. Sahabe direnir ama 6'sı şehit düşer. 2 sahabeyi esir alıp Mekkeli müşriklere satarlar Reci Kuyusu'nda ki suikastta yaşanan hadiselerden biri de şehit sahabeden birinin ölmeden önceki duasıdır duanın sahibi Asım bin Sabit ra dır, Ömer bin Abdülaziz Hz leri'nin dedesidir. Müşriklerin kendisini şehit etmesiyle vücudunu parçalayıp uzuvlannı keseceklerini tahmin ettiği için Rabbine yalvarmış ve, "Allah'ım müşriklerin vücuduma ilişmelerine izin verme," diye dua etmiştir. müşrikler Asım bin Sabit'i şehit ettikten sonra vücudunu kesrnek amacıyla niyetlendiklerinde ortalıkta bir ordu çıkmış ve onlar mübarek sahabinin naaşına ulaşamamışlardır. O gece yağan şiddetli yağmurda Asım bin Sabit'in naaşı bilinmeyen bir yere sürüklenmiş ve kaybolmuştur. Reci Kuyularından Usvan kasabasına ilerledikçe yolunuzun sağında tepeler görünür, görülmesi gereken bir tepe vardır bu tepe Üzerinde elektrik direkleri olan bir tepe, tarihte önemli bir hadiseye şahitlik etmiştir Reci'den dönüşte çıktığımız asfalt yola birkaç km uzaklıktadır burası Kürau'l Gami.m'dir. Efendimiz sahabeleri ile 628 de umre için Mekke'ye giderken Fetih Suresi burada nazil olmuştur. fethin kulaklara fısıldandığı yerdir Mekke'ye 30 km kala müşrikler Müslümanlanları şehre sokmamışlar Hudeybiye anlaşmasını imzalamışlardır Hudeybiye anlaşmayla kalpler islamiyete çok teveccüh etmiş gerçek fetih hayata geçmişt sahabeler şahit olmuştur. O günden bu yana da bu tarihi kuyuya ağızdan çıkan su manasında, "Tefle" denir. Halk arasında meşhur olan kuyunun suyu, birçok hastalığa şifadır bidonlarla taşınır. islam tarihinde Bi'r-i Tefle mevkiinin önemi sahabenin ilk kez korku namazını burada kılmışdır Onlar Mekke'ye ilerlerken Halid ra onları burada görecek Mekkelilere haber edecektir. sahabenin endişesi artınca Efendimiz burada dört bir yana haberci göndererek Mekke ve çevresindeki her şeyden haberdar olmuştur. sahabeyi teskin etmek için burada korku namazı kıldırmıştır. Rabb'lerine sığınmışlar ve kalben selamet bulmuşlardır. Bi'r-i Tefle'nin bulunduğu alan sulak yerdir çevresi yeşildir. Erak" denilen ağaç görulür Söğüde benzeyen bu ağaçta da diğer çöl ağaçları gibi geniş yaprak yoktur Buharlaşmanın çok olduğu bu topraklarda ağaç yaprakları küçük ve incedir. Rabbimiz bu iklimde yaşayabilmeleri için ağaçlara böyle bir özellik vermiştir. Erak ağacının köklerinden misvak yapılır ağaç yaprakları doğal bir doğum kontrol işlevi görür. Yapraklarını çiğneyen hanımların çocuk yapmaları gecikir Abdullah ibni Omer ra Hz leri'nin kabr-i şerifi HAYATINI SÜNNETE ODAKLAMIŞ BiR GÖNÜL İNSANI Mekke'den Zahir'i geçtikten sonra Şüheda mınıtıkasında sol taraftaki tepe eteklerinde bir mezarlık vardır mezarlığın karşısındaki evin bahçesinde büyük bir sahabi yatar. islam alimleri bu sahabi için, "Abdullah bin Ömer denildi mi herkes onun kim olduğunu bilirdi. o, Efendimiz'in sünnet çizgisinden hiçbir zaman çıkmayan Hz. Ömer'in oğlu Abdullah idi. demektedir Hz. Ömer'in birçok oğlu vardır ama Ömer'in oğlu denilince akla hemen o gelir Efendimiz'i titizlikle izlemiş, sözlerini, hareketlerini takip ederek dinin en önemli temsil ve tebliğcisi olmuştur. Hayatında Efendimiz'i öyle takip etmiştir ki hal ve hareketlerinin hiç biri abes değildir SAV gibi yaşamaya çalışmış. hacc da Arafat'ta bir taşın başında durur. Onu tamyanlar, "Abdullah, neden burada oturdun?" diye sorarlar. O da, Efendimi Veda Haccı'nda burada oturmuştu," der. kervanla yolculuk yaparken kervanı durdurur ve bir ağaca gider. Efendimiz bu ağacın altına gidip gelmişti," cevabını verir. Peygamberimiz'in yaptıklarını ölçü kabul eden ve tatbik etmekten geri durmayan güzel insan Efendimiz oturdu diye Medine'deki Akik Vadisi'nde ki semure ağacını ömrü boyunca sulamıştır. Medine'den Mekke'ye gelse, önce Bi'r-i Tuva'ya uğrar, boy abdesti alır sonra şehre girerdi. Çünkü Efendimiz aynısıni yapmıştı. Abdullah bin Ömer ra nın kabrini ziyaret esnasında onun vefatı akla geliyor Vefat öncesi ne konuşabilmekte ne de uzuvlarını hareket ettirebilmektedir. kendisine abdest aldırırlar onun Bir derdi vardır yanındakiler anlayamaz Abdullah bin Ömer'i çok iyi tanıyan arkadaşı Bir şeyler anlatmak istiyor fakat anlamıyoruz," der. Yeni giren "Siz az önce ne yaptınız?" diye sorar. "Abdest aldırdık," cevabını verirler "Peki kulağına meshetmiş miydiniz?" diye sorunca "Siz onu tanımıyor musunuz? O, hayatınca Efendimiz'in sünnetinden bir nebze sapmamıştır diyerek kulaklarına da mesh edilmesini ister. ondan sonra rahatlar lbni Ömer Haz leri sonra tebessümle vefat eder. Hac ve umre çok önemli iki ibadettir nasip meselesidir. Eskiler Çağrılmadan gidilmez," derlerdi Gitmek isteyenleri korku alır, "Acaba oralara gitmeye layık değil miyim diye!" kutsal beldelere geldiğimizde zihnde soru işareti oluşur, buraların hakkını verebiliyor muyum, buradaki ibadetim kabul görüyor mu, bu tertemiz beldelere layık mıyım yoksa varlığım buraları kirletiyor mu diye. Türkiye'den Hicaz'a gelenler Cidde'ye uçup araba yoluyla Mekke'ye geçerler ya da direkt Medine'ye uçarlar. Önce Mekke'yi ziyaret edenler, Medine'ye bazen otobüs bazen iç hat uçağı ile geçerler MEDiNE VUSLAT topraklarına gelince uçaktan inildiğinde yüze sıcak hava dalgası vurur. bu sıcak motorların havayı kızdırmasına yorulur ama uçaktan metrelerce uzaklaşıldığı halde hava serinlemez, sıcaklık Medine'nin iklimidir Burada ki her mekan, tabelaladaki her isim bize islam Tarihi'nden nice sayfayı aralar İşte havalimanı çıkışındaki tabelalar; Tebük, Yenbu, Riyad. Her birinin nice hatırası var. Efendimiz'in Tebük Seferi. .. Medinenin yeni şekillenmeye başladığı dönemde, Doğu Roma nın dev bir ordu ile ileriediğinin duyulması üzerine çıkılan zor ve çileli sefer ... • Medine'ye gelen herkes heyecanlıdır etrafı gözler. Efendimiz'in ismini Yesrib'den Medine'ye çevirdiği güzel beldeye gelinmiştir. Efendimiz'in şereflendirdiği mübarek mekanlar ve Yeşil Kubbe görünür Havalimanından çıkıp otobüsle şehre ilerleyen her kişi büyük heyecanla SAV in türbesini görecekleri anı beklemektedir eskiler, uçak ya da otobüsün olmadığı zamanlarda aylarca süren yolculukla Medine'ye gelenler şehre nasıl girmekte idi Eskiden Medine'ye yaklaşan kervanlar şehre birkaç kilometre kala at ve develerinden iner yaya olarak şehre girerdi Şehre girerken Efendimize duyulan saygıdan yalınayak yürüyenler bile olurdu Tekbirler salavatlar ve duayla adım adım Efendimiz'in mescidine türbesine MEKKE-MEDİNE ye varırlarmış. İbrahim Edhem Hz leri gibi Medine'ye yaklaştıkça her ikibadımda durup iki rekat namaz kılarak ilerleyenleri unutmamak lazım. O en güzele yaklaşmak için eskiler nice güzel davranışta bulunmuş fakat günümüzde arabayla yanına gitmekten başka çare yok. Araba içinde de olsak herkes te l aynı soru var: Efendimiz'in mescidindeki Yeşil Kubbe'yi önce kim görecek? MEDİNEDE güzeller güzeli SAV in türbesine ait mübarek kubbe görünür Dudaklardan salavat-ı şerifeler yükselir Şehre gelen gruplar önce otele yerleşir, heyecanla Mescid-i Nebevi'ye koşarlar. Bu öyle bir ilerleyiştir ki insanlar sanki uçar gibidir ayaklar yere değmez Kulaklarda kutlu insanın müjdesi yankılanır : "Kim vefatımdan sonra kabrimi ziyaret ederse beni hayattayken ziyaret etmiş gibidir Hava karanrken Medine'yi ve özellikle Mescid-i Nebevi'yi kutsi bir hava sarar. Gündüzün şiddetli sıcağı akşamın serinliği azalır ve yerini latif bir esinti alır. Buraya ilk kez gelen ve burayı önceden ziyaret etmiş olan kendilerinden geçmişvaziyette Yeşil Kubbe'ye bakarken dalıp gider Artık içeri girme vaktidir. Kral Fahd döneminde devasa boyutlarda genişletilen mescide kadınlar ve erkekler ayrı kapılardan girerler. Dışarıda hava bunaltıcı da olsa içerisi ferah ve rahatdır. Soğuk su ile serinletilmiş ve nemlendirilmiş hava her direğin dibindeki menfezlerden cami içine verilir o an kimsenin gözü camiye ait detaylan göremez akıllarda Efendimiz SAV vardır ilk gidilecek yer, SAV in kutlu mescidine ait mekanlardır. Peygamber mescidine halk arasında "Cennet Bahçesi" denir Efendimiz'in hayattayken mescit olarak kullanmış. "Minberim ile hücre-yi saadetimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir."buyurmuştur Mescid-i Nebevi'nin namaz vakitlerinde çok kalabalık bir cemaati vardır. Cennet Bahçesi hiçbir zaman boş kalmaz. kısa bir ibadet için uzun bir vakit beklemek gerekir Asr-ı Saadet'te Mescid-i Nebevinin kıbleye doğru olan sol yanında, boydan boya Efendimiz'in mübarek eşlerinin kaldığı odacıklar sıralıdır İslamiyet'in Medine'ye ait sürecinde meydana gelen her olayın ayrı bir anlamı vardır. Bu mescitteki her hadise, geleceğe aktanlmak amacıyla sütunlara not düşülmüştür. Efendimiz'in türbesi Hz. Aişe'nin kaldığı odadır. Efendimiz bu odada vefat etmiştir kabrini buradadır mescidin içine kıbleye bakan duvarlar şebekelerle çevrilidir. Mescidine bakan kısımdaki şebekelerle Hücre-yi Saadet arasında 3 adet sütun vardır. kıbleye en yakın ve en başta olanı yatak-döşek sütunudur," yazmaktadır. Hz. Peygamber itikafa çekildiğinde mescitten dışarı çıkmaz istirahatlerini bu sütunda yapardı Sütunun yanındaki perden arkası Hz. Aişe'nin odasıdır mübarek başlannı perde altından içeriye uzatır ve Hz. Aişe Efendimiz'in mübarek başını yıkardı Bazen de el ve ayaklannı uzatırdı Peygamber Efendimiz her sene Ramazanın son lO gününde bu direkte yanında yaptığı itikafta Kur'an-ı Kerim'i Cebrail as ile karşılıklı okurlardı. O güne kadar nazil olan ayetlerin kontrolü yapılan bu okumada önce Efendimiz Cebrail'e as a ardından Cebrail Efendimiz'e Kur'an-ı Kerim okurdu Efendimiz'in vefat ettiği sene, mukabele tam iki kez yapılmıştır Peygamberimiz'ın okumasına "arz", Cebrail'in okumasına ise "mukabele" denir. Biz de her sene mübarek Ramazanda mukabele okuruz Efendimi'zin güzel hatıralarını saklayan Mescidi Nebevi sütunlarından biride nöbetçilerin Peygamberimizi bekledikleri yerdir. "Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerrinden koruyacaktır, ayeti nazil olunca Peygambenmiz nöbetçitere beklememelerini söylemiştir. Bu sütunun yanındaki diger sütun Peygamberimiz'ın gelen elçiler ile görüştügü, yerdir. ayet nazil olduğunda, Efendımiz bu sütunun yanına oturur ayetleri sahabeye burada aktarırdı bilenlerin itibar ettikleri ve arkasında namaz kılmak için birbiri ile yarıştıkları bir sütun daha vardır onun üzerinde Hazret-i Aişe" sütunu yazar Hz. Aişe bu sütun ile ilgili hadisleri rivayet etmiştir Bu direk, Efendimiz'in mescidindeki mübarek mihrapların solundaki direğin hemen arkasındadır. Efendimiz "Benim mescidimin içerisinde şu sütunda öyle bir yer vardır ki insanlar o yerin kıymetini bilselerdi orada namaz kılıp dua için kura çekerlerdi.demiştir. Efendimiz buranın neresi olduğunu söylemediğinden SAV vefatı sonrasında sahabe efendilerimiz, "Bu yeri ancak Hz. Aişe bilir," demişler ve Efendimiz'in diğer eşlerinden kendisini takip etmesini istemişlerdir. Hz. Aişe namazlarını bu sütun arkasında kıldığını gördüklerinden zikredilen yerin burası olduğuna kanaat getirmişlerdir . Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret ettiğinde devesi Kusva'yı kendi haline bırakmış deve Eyyüb el-Ensari ra nın evine çökmüştür. Daha sonra kalkarak az ilerideki boş araziye bir kez daha çökmüştür. Devenin ilk çöktüğü yerde Efendimizbtam 7 ay misafir ·olmuştur. İkinci çöktüğü araziyi Hz. Ebubekir satın almış oraya Mescid-i Nebevi: ile Efendimiz'in eşlerine ait hücre-yi saadetler inşa edilmiştir. Mescid-i Nebevi:, ilk yapıldığında, etrafı duvarla çevrili, boş bir avluydu. avlu üç bölümden oluşurdu. Kıble duvarında iki sıra halinde hurma ağacı gövdelerinden sütunlar dikilmiş ve üzeri hurma dalı ve yaprakları ile örtülmüştü. Burası, Efendimiz'in sahabe ile cemaat halinde namazını eda ettikleri yerdi. Caminin arka köşesinde küçük bir gölgelik hazırlanmıştı burası da Ashab-ı Suffa'nın kaldığı gölgelikti. Mescidin arka köşesine iki küçük oda inşa edilmişti. Bu kısım Hz. Sevde ve Hz. Aişe'ye ait odalardır. Hz. Aişe bu odalardan bahsederken, "Efendimiz odama ziyarete geldiğinde -ki o her gece teheccüt namazını kılardı-namaza duracağı zaman uzandığım yerden ayaklarımı kıvırmak zorunda kalırdım," der. bu oda, bir kişi uzandığında diğeri namaz kılamayacak kadar dar namaz kılan doğrulduğunda başı tavana değecek kadar alçaktı Hicret'in 7. yılı mescit Müslümanlara dar gelmeye başlar ve Efendimiz'in emriyle genişletilir. Efendimiz dönemi Mescid-i Nebevi'de en önemli değişiklik kıblenin değişmesidir Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a yönelme sırasında kıble 180 derece döndüğü için caminin arka duvarı kıble haline getirilir. Ashab-ı Suffa'nın gölgeliği önden arkaya alınır Efendimiz'in eşlerine ait odalara dokunulmaz. mescidin kıble duvarına bitişik kalır. Efendimiz'den sonra mescit Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde tekrar genişletilir
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kaynak islam ansiklopedisi android programı
* RESULULLAH'TAN HİKAYELER ŞEHİDLERİN İSTEĞİ Abdullah ra tan rivayetle Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar (Al-i Imran Suresi) mealindeki Ayeti soruldu o, şöyle cevap verdi Onların ruhları cennette yeşil kuşlar içerisinde dilediği yere uçar Arşa asılı kandillere konarlar, ortadan perde kalkar ve Allahü Teala kendilerine hitab ederek Nimetinizi artırmamı istiyor musunuz fazlalaştırayım ? diye sorar. Onlar:* Ey Rabbimiz, neyin fazlalaştırılmasını isteyeceğiz? Cennette dilediğimiz yere uçuyoruz, diye cevap verirler.Allahü Teala ikinci defa Bir şey ziyade etmemi istiyor musunuz ki, ziyade edeyim? diye sorar Onlar, mutlaka kendilerine bir şey verilmesi arzu edildiğini anlayınca:* Allahım, ruhlarımızı bedenlerimize iade et dünyaya dönelim ve bir defa daha senin yolunda öldürülelim, derler.* ŞEHİTLİK Cabir ra ya Peygamberimiz rastlar ve Ey Cabir seni neden üzüntülü görüyorum? diye sorar Cabir ra Ey Allah'ın Resulü, babam Uhudda şehid oldu. Bir çok kız evlad ile büyük bir borç geride bıraktı, diyince Peygamberimiz buyurdu Sana Allah'ın babanı nasıl karşıladığını müjdeleyeyim mi? der Cabir ra müjdele, ey Allah'ın Resulü! deyince Peygamber SAV Allahü Teala hiç bir zaman perdesiz şekilde kimse ile konuş-mamıştır. Ancak babanı diriltip, kendisi ile perdesiz olarak konuştu Ey kulum, dilediğini dile buyurdu. Baban Ey Rabbim, beni bir defa daha dirilt senin yolunda ikinci defa öldürüleyim, dedi. Allahü Teala insanların' öldükten sonra ikinci defa dünyaya tekrar dönmeyeceklerine hükmettim, buyurdu ve Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin, onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar» (Al-i imran Suresi) nazil oldu RÜZGARDAN DA KUVVETLİ Enes ra Peygamber SAV in şöyle buyurduğunu anlatıyor Allahü Teala yeri yarattığı zaman yer hareket ediyordu Ve dağları yarattı. Dağları yer yüzüne oturtunca, yer karar buldu. Melekler dağın şiddetine hayret ettiler ve:* Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında dağlardan kuvvetli var mı? diye sordular. Allahü Teala Evet, demir, diye cevap verdi. Melekler Ey Rabbimiz, demirden kuvvetli olanı var mı? dediler.*Allahü Teala Evet, ateş, buyurdu. Bunun üzerine Melekler:* Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında ateşten kuvvetlisi var mı? deyince Allahü Teala sırasıyla rüzgar vardır rüzgardan kuvvetlisi sağ eli ile sadaka verirken sol elinden gizleyen Ademoğlu daha kuvvetlidir.* KENDİNİ TEHLİKEYE ATMAK Eşlem Nucubi ra anlatıyor Rum şehrindeydik. büyük bir asker safı çıktı. Müslümanlardan onların karşısına daha kalabalık bir saf çıktı. Şehirin başında Utbe bin Amir ra öteki topluluğun başında Fudale ra vardı. Müslümanlardan biri, safı yarıp içeri girince Rum safına hücuma geçildi insanlar:*Subhan Allah, kendisini tehlikeye atıyor! diye bağırdılar. Ebu Eyyub Ensari ra dedi ki:* Ey insanlar, elinizle kendinizi tehlikeye atmayın...» ayetini öyle anlıyorsunuz. o ayet biz Ensar cemaati ne nazil olmuştur. Allahü Teala islamı zafere erdirip, yardımcılar çoğalınca bazımız mallarımız zarara uğradı. Halbuki Allahü Teala islamı muzaffer kılmış ve yardımcıları çoğaltmıştır. mallarımızın yanında kalsak da ziyanın telafisine çalışsak!» diye söylemişti. Allah bizim düşüncemizi reddetmek üzere Resulüne «Allah yolunda mallarınızı harcayın elinizle, cimrilik ve israf yaparak kendinizi tehlikeye atmayın mücahidlere maddi ve manevi yardımda bulunun. Allah muhakkak iyilik ve ihsanda bulunanları sever» (Bakara Suresi) mealindeki Ayet-i inzal etti. Ve malların yanında kalıp ziyanı telafiye çalışmak ve savaşa katılmamak tehlike oldu.*Bundan sonra da Ebu Eyyub ra şehidliğe erip Rum memleketinde defnedilinceye kadar, Allah yolunda kendisini savaşın ön saflarına attı.* ELLİ KİŞİNİN SEVABI Ebu Ümeyye ra anlatıyor:*Ebu Sa'lebe ra Ey iman edenler, kendinize bakın doğru yolu bulunca, sapmışlar size zarar vermez.» (Maide Suresi) Ayetini sordum.*Ebu Sa'lebe ra Allah'a yeminle Peygamber SAV buyurmuştur Muhakkak iyiyi emredecek, kötüyü nehyedeceksiniz. cimri ve zalimi, insanlar arasında nefse uymanın yaygın hale geldiğini, dünyanın ahirete tercih edildiğini, herkesin yalnız kendi görüşüne hayran kaldığını görünceye kadar böyle yapmaya devam edin. Bunları gördüğünde, insanları bırak, dünya ve ahirette sana faydalı şeylerle meşgul ol haramdan uzak dur. sizden sonra öyle bir zaman gelecektir ki, dine sarılan ateşi eline almış kimse gibidir. iyi amel işleyene, sizin gibi salih amel işleyen elli adamın sevabı vardır.»* Ashabı Kiram dedi ki Ey Allah'ın Resulü, bizden elli kişinin sevabı mı, yoksa onlardan olan elli kişinin sevabı mı? Peygamber SAV sizden olan elli kişinin sevabı, buyurdu *** YAHUDİ OĞLANIN İMANI* Bir yahudinin oğlu Peygamberimize hizmetde bulundu. Bir gün hastalandı. HZ Resulullah ziyaretine gitti. Başucunda oturduk oğlana Müslüman ol! buyurdu.*oğlan babasına baktı. Babası Ebu'l Kasım'a itaat et, diyince müslüman oldu Hz Peygamber oğlanın hak dini kabulü üzerine:*oğlanı ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun! Buyurdu YAHUDİLERİN YALANI VE İTİRAF! Ebu Hureyre ra anlatıyor: Hayber fethedildiğinde Allah'ın Resulüne zehirli bir koyun getirdiler Peygamber SAV yahudileri getirin, diye emretti. Peygamber SAV Size bir şey soracağım; doğru cevap verecek misiniz? dedi. Yahudiler:*Evet, ey Ebu'l Kasım, dediler. Peygamber SAV Babanız kimdir? Yalan söylüyorsunuz, babanız o, filandır, buyurdu. Yahudiler:* Haklısın diye tasdik ettiler. Peygamber sav Kimler cehennemde kalacaklar? diye sordu. Yahudiler biz kalacağız, sonra da bizim yerimize siz geleceksiniz, dediler Peygamber SAV Orada çakılıp kalın! Allah'a yeminle ebediyyen orada sizin yanınıza gelmeyeceğiz, buyurdu.*ve dedi ki:* koyuna zehir koydunuz mu Niçin yaptınız? diye sorunca yalancı Peygamber isen senden kurtuluruz, diye düşündük. Hakiki Peygamber isen zehir sana zarar vermez, dediler.* VEBADAN KAÇMAK İbni Abbas ra anlatıyor:* Hz Ömer Şamda Serg köyüne vardı Şam'daki Emirler ve Ebu Ubeyde ile karşılaştı. Şam'da veba hastalığı oldu Hz Ömer, Bana ilk Muhacirleri çağırın dedi ve istişarede bulundu. Bir kısmı:* Sen mühim bir iş için çıkmışsın, geri dönme dediler.*Bazıları Yanında, diğer insanlarla beraber Allah'ın Resulünün sahabileri ni, vebaya arzetmenin doğru olmayacağını söylediler. Hz Ömer, Ensarla da istişarede bulundu. onlar Muhacirlerden farklı görüş beyan ettiler. Kureyş'in büyüklerini çağırdı Hepsi aynı görüşte, dediler ki İnsanlarla beraber geri dön ve halkı vebaya götürme dediler.*Hz Ömer, insanlara:* Yarın sabah Medine'ye dönüyorum, dedi Ebu Ubeyde ra Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? diye sordu. Hz Ömer:* Bunu senden değil, başkasından işitmek isterdim ey Ebu Ubeyde! dedi.* ve Evet, Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz, dedi verdi.* Abdurrahman bin Avf dedi ki:* Allah'ın Resulünü şöyle söylerken işittim:*Bir yerde veba hastalığı duydunuz mu oraya gitmeyin. Bulunduğunuz yerde veba başgösterdiğinde ondan kaçmak için o yerden de çıkmayın.»*Hz Ömer Hadis-i Şerifi işitince, Allah'a hamdetti. GÜNAHLARA KEFFARET Abdullah ra anlatıyor:* Allah'ın Resulü Çok ızdıraplıydı Dedim ki:*Ey Allah'ın Resulü! Sıtma hastalığın çok şiddetli.. Peygamber sav ben hastalandığımda duyduğum ızdırap iki kat olup sizden iki kişinin duyduğu ızdırap derecesindedir, buyurdular. Dedim ki:* Bu, sana iki kat ecir sağlamak için öyledir. buyurdular ki:* Evet, . Belaya ve diken kendisine isabet eden bir müslüman yoktur ki, bu sebepten ağaç yapraklarının döküldüğü gibi, Allahü Teala onun günahlarını bağışlamasın...* LANETLİ KADINLAR Abdullah ra anlatıyor:* Allahü Teala, dövme yapan ve yaptırmak için çabalayan, yüz kıllarını cımbızla yolan ve güzellik maksadıyla bunları yapan Allah'ın yarattığını değiştiren kadınlara lanet etsin dedi bu sözleri, Beni Eset'den daima Kur'an okuyan Ümmü Yakub isimli kadına bildirilince, kadın, Abdullah ra ya gelir ve münakaşa eder.*Abdullah ra Allah'ın Resulünün lanet ettiklerine neden lanet etmiyeyim, diyerek: bu, Allah'ın kitabında vardır, diye ilave eder. Kadın Mushaf'da senin söylediklerini görmedim, diye cevap verir Abdullah ra İyice okusaydın, görürdün. Çünkü Allahü Teala: «Peygamberin getirdiğini alın, yasakladığını yapmayın» buyuruyor, dler.*Ümmü Yakub:* söylediğin şeylerin senin zevcende de olduğunu tahmin ediyorum, deyince, Abdullah ra Git, bak, der Ümmü Yakub, Abdullah ra nın hanımında bunları göremeyince Abdullah radıyallahu anh:* Zevcemde bunlar bulunsaydı, bir arada hayat süremez, ve ayrılırdik, diye cevaplar |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Kaynak hayat us sahabe android programı
HZ MUHAMMEDİN İSLAMA DAVETİ Hz. SAV 'in Zu'l-Cevşen i İslâm'a Daveti Zu'l-Cevşen HZ Rasûl-ü Ekrem e Bedir savaşından sonra Karha isimli bir kısrak yavrusu getirdi ve dedi ki: Sana Karha'nın yavrusunu getirdim ki binek edinesin”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) ihtiyacım yok! Eğer Bedir zırhlarından en seçkinini onunla değiştirmemi istiyorsan yaparım” dedi. Zu'l-Cevşen Dedi ki: onu herhangi bir silah veya atla değiştirmek istemiyorum”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) ona ihtiyacım yok” buyurdu: “Ey Zü'l-Cevşen! Niçin müslüman olmuyorsun? Bu işin ilk ehli olursun”.“Hayır, müslüman olmam” dedim. Rasûl-ü Ekrem “niçin” diye sorunca “Kavmin senin aleyhindedir”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) Onların Bedir'de uğradıkları şeyler kulağına nasıl geldi?” diye sordu. biz sana açıklıyoruz” dedi. Ben sen Kâbe'ye galib gelip mesken edinirsen o zaman ben gelirim” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) Yaşarsan görürsün!” dedi ve “Ey Bilal! Bunun heybesini al, hurmadan ona da dedi. Rasûlullah'ın huzurundan ayrılırken arkadaşlarına bu kişi, Beni Amir suvarilerinin en iyisidir” dedi. Zu'l-Cevşen anlatmaya devam eder: Allah'a yemin olsun ki el-Ğur'da aile efradımla iken bir suvari geldi “Halk ne yaptı?” diye sorduğumda “Muhammed Kâbe'ye galib geldi ve aldı”. Kendi kendime Annem matemimi tutsun. o gün müslüman olsaydım ve Rasûlullah'tan el-Hire'yi isteseydim Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bana verirdi dedim. rivayete göre Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) Zu'l-Cevşen e Niçin müslüman olmuyorsun?” dediğinde şunları söylemiştir: Kavmin, seni yalanlıyordu. Seni memleketinden çıkartıp seninle savaştılar. onlara galip gelirsen sana iman eder, tâbi olurum. onlar seni mağlub ederlerse sana tâbi olmam Hz Peygamberin Hatim'i İslâm'a Daveti Adiy b. Hatim (r.a.) anlatıyor: “Kulağıma Rasûlullah'ın Peygamberlik haberi gelince rahatsız oldum., Rum diyarına gittim Rasûlullah'ın Peygamberliğinden hoşnutsuzluk geldi bana. vallahi keşke ona varsaydım Eğer yalancı ise bana zarar veremezdi. Eğer doğru ise bunu bilirdim” dedim. Rasûlullaha vardım. halk Adiy bin Hatim! diye bağırdı. Rasûlullah Ey Hatim'in oğlu Adiy! Müslüman ol, sağlam kal!” sözünü üç defa tekrarladı. Ben bildiğimin üzerindeyim” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Ben senin dinini senden iyi bilirim” dedi. ve devamla Sen hristiyanlık ile sabiilik arasında ki Rekusiye dininden değil misin? Buna rağmen kavminin ganimetinin dörtte birini yiyorsun” “Senin dininde bu sana helal değildir!” ben seni müslümanlıktan alıkoyanı biliyorum. düşünüyorsun ki halkın zayıfları, Muhammed'e tâbi olmuşlar, Araplar onu terketmişler! Sen el-Hire'yi biliyor musun?” dedi. işittim” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) Nefsimi elinde tutan Allah'a yeminle ki bu iş tamamlanacaktır bir kadın tek başına Hire'den çıkıp kimsenin koruması olmadan Kâbe'yi tavaf edecektir. Allah'a yemin le, Kisra b. Hürmüz'ün hazineleri müslümanlarca fethedilecektir” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) buyurdu “Allah'a and içerim ki mal o kadar çok olacaktır ki hiç kimse mal kabul etmeyecektir”. Adiy bin Hatim diyor ki: “İşte kadın Hire'den çıkıyor korumaya ihtiyaç duymadan gelip Kâbe'yi tavaf ediyor kimse ona karışmıyor. Ben Kisra'nın hazinelerini fetheden sahabîler arasında idim. Nefsimi elinde tutana yeminle, mal o kadar çoğalacaktır ki hiç kimse ona iltifat etmeyecektir. Çünkü Allah'ın Rasûlü (s.a.v)böyle söyledi Adiy bin Hatim anlatıyor: “Allah Rasûlü'nün akıncıları geldiğinde Esir edilenlerde halam da vardı. Esirler Allah Rasûlü'ne geldiler halam, Rasûl-ü Ekrem'e Ey Allah'ın Rasûlü! Yardımcı uzak çocuk yoktur. Ben yaşlıyım. hizmette bulunamam. Allah seni bağışlasın, beni bağışla” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) “Yardımcın kimdir?” dedi. Halam “Hatim'in oğlu Adiy'dir” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) “Allah ve Rasûlü'nden kaçan mı diyince Hz. Ali halama ‘Rasûl-ü Ekrem'den bir binek iste' dedi. Rasûl-ü Ekrem binek verilmesini emretti. Adiy diyor ki: “Halam bana dedi ki: “Babanın yapmadığını sen yaptın. Haydi Rasûlullah'a isteyerek veya korkarak git! Falan adam Rasûlullahdan iyilik gördü, dedi. Adiy ra Rasûlullah'a vardı yanında bir kadınla birkaç çocuk bulunuyordu. Anladım ki o ne Kisra'dır, ne Kayser'dir. Rasûl-ü Ekrem: Adiy! Seni kaçıran nedir? Lâilaheillallah demek mi seni kaçırttı'? Allah'tan başka mabud var mıdır? Seni kaçıran nedir? Allâhu Ekber demek mi seni kaçırttı? Allah'tan daha yüce birşey var mıdır?” dedi Adiy müslüman oldu Rasûl-ü Ekrem'in yüzü güldü ve “Allah'ın gazabına uğrayanlar yahudiler, sapıtanlar ise hristiyanlardır!” Adiy diyor ki Rasûlullah'tan birşeyler istediler. Hz. Peygamber (s.a.v) Allah'a hamdu senalar edip şunları söyledi: “Ey insanlar! Sizin için nafakanızdan fazla olanı vermek vardır! bir kişi bir sa' getirdi. bazıları da kabzanın yarısını getirdiler. “Kimi bir hurma, kimi hurmanın yarısını getirdi” biriniz Allah'a mülaki olduğunda Cenabı Hak soracaktır: “Seni işitir, ve görür kılmadım mı? Sana mal ve çocuk vermedim mi? Sen bana hangi azıkla geldin?” O kişi sağına-soluna bakacak, hiçbir şey görmeyecektir. yüzüyle ateşten kendisini koruyacaktır ateşten korunun bu bir hurmanın yarısıyla, olsa da. Eğer bu yoksa güzel bir konuşma ile olsun. Ben fakir olacaksınız diye korkmuyorum. Kesinlikle Allah size yardım edecek ve verecektir. Sizin için dünya hazineleri fethedilecektir. kadın tek başına Hire'den kalkıp Medine'ye veyauzak yerlere gidecektir ve hırsız ile yol kesiciden korkmayacaktır Hz. SAV 'in Muaviyeyi İslâm'a Daveti Muaviye HZ Rasûlullah'a Ey Allah'ın Rasûlü! Sana parmak boğumundan fazla gelmemye yemin etmiştim şimdi sana geldim. Allah'ın rızası adına sana yemin verdiriyorum, Rabbimiz seni hangi hususta Peygamber gönderdi?” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Beni İslâm dini ile gönderdi” deyince Muaviye sordu:“İslâm dini nedir?” Rasûl-ü Ekrem “Yüzümü Allah'a yönelttim, putlardan uzaklaştım deyip, namaz kılacak, zekâtı vereceksin. Müslümanın herşeyi diğer müslümanlara haramdır. Müslümanlar yardımlaşan iki kardeş gibidir. Müslüman olduktan sonra şirk koşanlardan biri, müşriklerden ayrılmadıkça, Allah ondan ameli kabul etmez. Sizin kemerlerinize yapışıp sizi ateşten uzaklaştıracak ben değilim. Rabbim bana ‘Kullarıma tebliğ ettin mi?' diyecek Rabbim! Ben tebliğ ettim' diyeceğim. Burada hazır olanlarınız, olmayanlara tebliğ etsin. İyi bilin ağızlarınız bağlı olduğu halde Allaha çağrılacaksınız ağızlarınız konuşmaz hale gelecek, azalarınız konuşacaktır sizi ilk ifşa eden baldır ve elleriniz olacaktır” buyurdu. Muaviye “Ey Allah'ın Rasûlü!” dedi “Bu bizim dinimiz midir? Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Bu, senin dinindir. Nerede iyilik yaparsan o sana kâfi gelir” dedi. Bu hadis Muaviye bin Hayde'nin hadisidir. Hakim Ebu Muaviye Rasûlullah'a Rabbimiz seni ne ile Peygamber (s.a.v) gönderdi?' diyince HZ RESUL buyurdu: “Allah'a kulluk yapacak, hiçbir şeyi ortak koşmayacak Namazı eda edecek, zekâtı vereceksin. Müslümanın herşeyi müslümana haramdır. İşte bu senin dinindir. Nerede olursan ol, bu sana kâfi gelir” Bir şahıs Rasûlullah'a geldi ve Sen Allah'ın Rasûlü (s.a.v) müsün diye sordu. HZ Peygamber Evet, ben Allah'ın Rasûlü (s.a.v)” deyince, Sen insanları neye davet ediyorsun'?” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) “Bir olan, sana zarar dokunduğu zaman yalvardığında senden zararı kaldıran, sana kıtlık isabet ettiği zaman sana yiyecek veren, sen yolu şaşırdığında kendisine dua ettiğinde seni doğruya götüren Allah'a davet ediyorum” dedi o kişi müslüman oldu ve şunları söyledi Ey Allah'ın Rasûlü! bana tavsiyede bulun deyince” Hz. Peygamber (s.a.v) “Sakın hiçbir şeye veya kimseye küfretme!” dedi. O kişi, Rasûlullah'ın tavsiyesiyle ne deve ne de br koyuna dahi küfretmedi. Kureyşliler çok büyük saydıkları Husayn ra geldiler ve Bizim için Rasûl u Ekremle konuş. mabudlarımıza sövüyor” dediler. Kureyşliler, Husayn ile beraber HZ. Rasûlullah'ın kapısına oturdular. Rasûl-ü Ekrem, Husayn için yer açınız!” dedi. kalabalıktı. Husayn Rasûl-ü Ekrem'e “Senden kulağımıza gelen nedir? Sen mabudlarımıza küfrediyor daima kötülükle anıyorsun. senin baban akıllı ve atalarının dinine ve saygılı Hayırlı bir insandı” dedi. Rasûl-ü Ekrem Ey Husayn! Benim babam da senin baban da ateştedir Ey Husayn! kaç mabuda tapmaktasın?” buyurdu. Husayn Yeryüzünde yedi, gökte bir olmak üzere sekiz mabuda tapıyorum dedi. Rasûl-ü Ekrem “Sana zarar dokunduğunda kime dua ediyorsun” diye sordu. Husayn “Gökteki mabuda ediyorum” diye cevap verdi. Rasûl-ü Ekrem “Malın helâk olduğu zaman kime dua ediyorsun?” Gökteki mabud tek başına sana icabet ediyor, yardımda bulunuyor sen yerdeki bâtıl mabudları O'na ortak koşuyorsun. şükür hususunda gökteki mabudu razı ettin mi seni mağlub etmesinden korkmuyor musun'?” dedi. Husayn Biliyordum ki ben Muhammed gibisiyle konuşamam”. Rasûl-ü Ekrem “Ey Husayn! Müslüman ol, sağlam kal!” dedi. Husayn kavmim ve aşiretime ne diyeceğim?” diye sordu HZ Rasûl buyurdu Ey Allah'ım! İşimin en doğrusu için senden hidayet isterim. Bana fayda verecek ilmimi artır!” Husayn Rasûlullah'ın duasını okudu ve müslüman oldu Husayn ra müslüman olup HZ Rasûlun huzurundan ayrıldı. Husayn ra nın oğlu İmran babasının başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bu manzaraya ağladı ve buyurdu: “İmran'ın yaptıklarına ağlıyorum. Husayn içeri girdiğinde kâfirdi. İmran ayağa kalkmadı. Ona bakmadı Fakat müslüman olunca babalık hakkını yerine getirdi. İşte bundan kalbime rikkat ve şefkat geldi”. Husayn, Rasûlullah'ın huzurundan ayrılınca Rasûl-ü Ekrem Kalkın, onu evine kadar götürün!” dedi. Husaynı gören Kureyşliler “Bu müslüman oldu” dediler ve herkes bir tarafa dağıldı. Hz. Ali, Rasûlullaha geldi. Hz. Peygamber'le zevcesi Hz. Hatice namaz kılıyordu. Hz. Ali “Ey Muhammed! Bu nedir?” dedi. Rasûl-ü Ekrem: Bu, Allah'ın kendisi için seçtiği dinidir. Bu dinle peygamberleri göndermiştir. Seni bir ve ortaksız Allah'a davet ediyorum. Seni ibadete davet ediyorum. Lat ve Uzza'yı inkâr etmeye davet ediyorum”. Hz. Ali “Bu işitmediğim bir şeydir. Ebu Talib'e söylemeden hiçbir şey yapamam!” dedi. Rasûl-ü Ekrem bu hususun ilanını hoş görmediği için Ey Ali! Madem müslüman olmadın, bu ikimiz arasında bir sır olarak kalsın” dedi. Hz Ali islama çağrılınca o gece durdu. Sonra Cenabı Hak, Hz. Ali'nin kalbini İslâm'a açtı. Rasûlullah'a geldi “Ey Muhammed! Dün arzettiğin bir şey vardı. dedi. Rasûl-ü Ekrem “Şahidlik edeceksin ki Allah'tan başka ilah yoktur, birdir ve ortaksızdır. Lat ve Uzza'yı inkâr edeceksin. Allah'a koşulan ortaklardan uzaklaşacaksın” buyurdu ve Hz. Ali müslüman oldu. Hz. Ali, Ebu Talib'den korktuğu halde, Rasûl-ü Ekrem'e geliyordu. O dönem İslâm gizli tutuluyordu bir gün Hz. Ali gördüm, minberde gülüyordu. Bu gülüşünden fazla güldüğü görülmemişti azı dişleri bile göründü. buyurdu ki Ebu Talib'in sözüne güldüm. Birgün ben, Rasûlullah ileydim Nahlede namaz kılıyorduk ebu Talib “Ey yeğenim! Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onu İslâm'a davet etti. Ebu Talib “Sizin yaptığınızda zarar yok. Fakat benim mak'adım hiçbir zaman benden yüksekte olmayacaktır” dedi. Hz. Ali, babasının bu sözüne gülmüştü üç defa dedi ki Yarabbi! Ben şu ümmette benden önce sana ibadet eden hiçbir kulun bilmiyorum. Ben insanların namazından Önce namaz kıldım” Hz. Osman anlatır Teyzem kızı Erva'yı ziyarete gittim. HZ Rasûl halasına geldi. Hz. Peygamber (s.a.v) dedi ki: “Ey Osman Niçin bana bakıyorsun “Sana ve aleyhinde söylenenlere hayret ediyorum dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bana “Lâilâheillallah de!” Allah biliyor ya dedi HZ OSMAN HZ Rasûlullahın her sözüne diken diken olurdu HZ Rasûlullah buyurdu Göklerde sizin rızkınız ve size va'd edilen vardır. Göklerin ve arzın rabbine yemin olsun kesinlikle o haktır” zariyat suresi Rasûlullah bunları okuyup çıktı ve HZ OSMAN müslüman oldu Hz. Peygamber Yârabbi! İslâm'ı Hattab oğlu Ömer'le veya Ebu Cehil le aziz kıl diye dua ederdi Allah Teâlâ, Rasûlünün Hz. Ömer duasını kabul etti. HZ Ömer putları yıktı. Rasûl-ü Ekrem Hz Ömer'in iki tutarak onu sarstı ve isteğin nedir? diye sordu. Hz. Ömer, Rasûl-ü Ekrem'e İnsanlara davet ettiğin i bana arzet” deyince, Rasûl-ü Ekrem Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şahidlik et” dedi. HZ Ömer aynı yerde müslüman Esleme ra anlatır: Hz. Ömer Size nasıl müslüman olduğumu anlatayım buyurdu Allah Rasûlü'nün en şiddetli düşmanıydım. Safa yanındaki bir evde Rasûlullah'a vardım gömleğime yapıştı. Ve buyurdu: Ey Hattab'ın oğlu! Müslüman ol! Yarabbi! Onu hidayet et!” Dedim ki: “Allah'tan başka mabud olmadığına şahidlik ederim. Ve yine şahidlik ederim ki Hz Muhammed SAV Allah'ın Rasûlüdür Müslüman olunca Müslümanlar tekbir getirdi ki tekbir sesleri Mekke yollarında işitildi... Hz. Ebubekir'i sıddık HZ Rasûlullah'a gidiyordu. SIDDIK Cahiliye de de peygamber dostu idi. Rasûlullaha “Ey Ebe'l-Kasım! meclislerden kayboldun Seni atalarını ayıplamakla itham ederler” dedi. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem, Ebubekir'e Ben Allah'ın Rasûlü Seni Allah'a davet ediyorum” dedi. Ebubekir Sıddık müslüman oldu. Ve Rasûl-ü Ekrem (a.s.m) in Ebu Bekir'in İslâm'ından sevindiği kadar hiç kimseden sevinmedi Hz . Ebubekir Osman Talha b. Zübeyr b. Avvam'a, Sa'd ra ya islamı etti Onlar da müslüman oldular. Maz'un, Ebu Ubeyde Abdurrahman b. Avf, Seleme Erkam da müslüman oldular. Hz Ebubekir Sıddık, Rasûlullah a “Ey Muhammed! tanrılarınızı terkedin deyip atalarımızı hiçe saydığın, doğru mu?” dedi. Rasûl-ü Ekrem “Evet, kesinlikle ben Allah'ın Rasûlü ve peygamberiyim. Allah, peygamberliği tebliğ için beni gönderdi. seni hakka ve Allah'a davet ediyorum. Allah'a yemin olsun davetim hakkadır. Ey Ebubekir seni tek olan Allah'a davet ediyorum. O'nun ortağı yoktur. O'ndan başkasına kulluk yapma. O'nun taati üzerinde devam et” dedi ve Hz. Ebubekir'e Kur'an okudu. Hz. Ebu Bekir ilk önce ne ikrar etti ne de inkâr etti Sonra müslüman oldu, putları bıraktı. Allah'a koştuğu ortakların hepsini attı. İslâm'ın doğruluğunu Tasdik eddi mümin olarak Hz. Ebubekir Rasûlullahdan ayrıldı.ve Allah'ın Rasûlü (s.a.v) buyurdu: İslâm'a davet ettiğim herkes de tereddüd, vardı ilk etapta hemen İslâm'ı kabul etmediler Ancak Ebubekir müstesnadır. Ona İslâm'ı tebliğ ettiğimde tereddüt etmedi Hz. Ebubekir, Rasûl-ü Ekrem'in peygamberlikten önce de arkadaşıydı. Rasûl-ü Ekrem'in doğruluk eminlik ve ahlâkını en iyi o biliyordu HZ SAV yalan söylemezdi Rasûl-ü Ekrem, (a.s.m) “Cenabı Hak beni Peygamber gönderdi” der demez ilk önce Hz ebubekir inandı Hiçbir tereddüd göstermedi ve hiçbir an geri kalmadı. HZ MUHAMMED SAV BUYURUYOR ki Allah beni Peygamber (s.a.v) olarak gönderdi. Siz bana yalancı dediniz. Ebubekir beni tasdik etti. Nefsiyle, malıyla yardımda bulundu. benim arkadaşımı benim için terkedip yakasını bırakır mısınız? bu sözden sonra hiç kimse Hz. Ebubekir'i rahatsız etmedi. Rasûlullah'ın sözü Hz. Ebubekir'in ilk müslüman olduğu hususunda nass gibidir. Hz. Ömer'in Bir Rahibin yanından geçerken durdu ve rahibi çağırdı ve hastalanmış, benzi beti kaçmış yorgun, biri ile karşılaştı. Onu görünce Hz. Ömer ağladı. Hz. Ömer'e onun hristiyan olduğunu, ve niçin ağladığını soranlara Bunu biliyorum. ona acıdım Cenabı Hakk'ın (Gaşiye suresinin) ayetlerini hatırladım. Onun yorgunluğuna, bitkinliğine ve ateşe girecek oluşuna acıdım” dedi. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Kaynak beyaztarih.com
Türkler Nasıl Müslüman Oldu? İnsan, ruh ve bedenden oluşur ruhun en belirgin özelliği inanmaktır. Yeryüzünde, inanmayan varlık yoktur din veya medeniyetler inanış, düşünüş ve yaşayış açısından meydana getirdiği değişiklikler sebebiyle toplumun ve tarihin en önemli hadisesidir. Türkler İslâmiyet öncesinde Şamanizm Gök Tanrı dini ile Budizm, Maniheizm, Hristiyanlık ve Musevilik gibi dinlere inanmıştır bazı Türk topluluklarının bu inançlarını günümüze kadar gelmektedir. Kırım, Litvanya ve Polonya’da ki Karaim ve Kırımçak Türkleri Museviliğe inanmaktad Çuvaşistan ve Moldovya’da ki Çuvaşlar ile Gagauzlar Hristiyan Ortodoksturlar. Güney Sibirya’daki Tuva Türkleri geleneksel dinlerine devam etrmektedirler. İslamiyet'in Yayılışı 7. yüzyıl başlarında Arabistan’da başlar İslâmiyet’le Türklerin ilk teması 7. yüzyılın ortalarındadır. Bunun öncesinde, Hz. Peygamber Türkler’den haberdar olup Buharî Müslim ve Ebû Davud da sahih hadisler zikretmiştir. Türk hükümdarına bir davet gönderdiği iddia edilir. Türklerin Müslüman Araplarla ilk temasları Hz. Ömer devrinde Nihavend Savaşı(642) sonrasındadır 642 de Ceyhun nehrini geçen İslâm komutanı Ahnef bin Kays Türklerle karşılaşmıştır. ilk seferde İslâm ordusu Hz. Ömer’in talimatıyla geri çekilmiştir. Sasanilerin yıkılışıyla yarım yüzyıl boyunca Türk-Arap mücadelesi Buhara, Semerkant, Taşkent, Beykent ve Fergana gibi şehirleri içinde barındıran Maveraünnehir(Aşağı Türkistan) da devam etmiştir. Müslüman Araplarla Maveraünnehir de Türgişler, Kafkaslarda ise Hazarlar mücadele etmişdir. 7 ve 8. yüzyıldaki ilk karşılaşma İslâm fethi ve mücadele şeklindedir Türkler Müslümanlaşmış yerel Türk hakanları İslâmiyet’i seçilmiştir Azerbaycan ve Ermeniye valisi Mervan bin Muhammed Hazar başkenti İtil’i kuşatınca Hazarlar İslâmiyet’i kabul etmek zorunda kalmış.(737) Fakat, baskı altında kabul ettiği için yeni dininden vazgeçmiştir. Emeviler devrinde(661-750) de İslâmlaşma akın ve fetih ve silahlı mücadele şeklinde olmuştur Emevi halifesi I. Velid(705-715) de Horasan fetihlerinde Kuteybe bin Müslim i (705-715), görevlendirip 710’dan sonra Irak genel valiliğine bağlı Horasan a vali tayin edilmiştir. Kuteybe devrinde İslâm dışında ki dinler yasaklanıp mabetler kapatılmış ve mescitler yapılmış fethedilen bölgelerin haracı arttırılmış Müslüman olanlardan cizye alınmıştır ancak bu kötü uygulamalar yanında Cuma namazına gelen her kişiye iki dirhem maddi destek sağlanmış Zerdüştlüğün yaygın olduğu Buhara’da halka Kur’an-ı Kerim’i öğrenene kadar namazda kendi lisanlarında ibadet imkânı tanınmış Müslüman Arap lar Buhârâ’ya yerleştirilip Buhârâ halkına ait evlerin yarısı Araplara verilmiş ve onlarla beraber oturmaları gibi hoşgörme ve gönül alma politikası uygulanmıştır Emevî halifelerinin sekizincisi ve İslâm kaynaklarında ikinci Ömer veya beşinci âdil halife olarak zikredilen, Ömer bin Abdulaziz(717-720) gayri Müslimlerin Müslüman yöneticilere yönelik şikâyetlerine kulak vererek haksız yere alınan kiliselerini, evlerini ve mallarını iade edip mağduriyetleri gidermiştir. cizye vergisi kaldırılmıştır. komşu ülkelere İslâmiyet’i tebliğ edilmiş Halife, kavmiyetçiliği ortadan kaldırmakla Berberî’ler ve Türklerden önemli bir zümreyi İslâmiyete geçirmiştir Müellefe-i kulûb yani kalbi İslâm’a ısındırılacak olan yeni Müslümanlardan alınan harac vergisi de kaldırılmıştır. Horasan Valisi Cerrah’a Müslüman olanların cizyeden muaf tutulması emredilmiş, valinin “Müslümanların sünnet olmadıklarını camiye sadece vergiden kurtulmak için geldiklerini” bildirmesiyle, ona “Allah’ın elçisi, insanları sünnet için değil, dine davet için gönderilmiştir.” diyerek haksız vergiden men etmiştir. Emevi saltanatında bir nebze de olsa kavmiyetçilik yapılması Arapların diğer Müslüman kavimlerden üstün tutulmasından dolayı Arap olmayan Müslümanlar arasında hoşnutsuzluk çıkmış Türkler, İranlılar ve Berberîler’ Emevî siyâsetini hoş karşılamamışdır Emeviler her ne fetih ve ilhak politikasıyla antipati oluştursada Abbasiler devrinde Talas Savaşı (751) İslâm-Türk ittifakıyla başlayan süreç ve Çinlilere karşı yapılan savaş sonrasında; Batı Türkistan’da Türk hakimiyeti devam etmiş, Müslüman Araplarla Türklerin diyalogları artarak türk toplulukları İslâmiyet’i kabul etmiştir özellikle Emin(809-813), Memun(813-833) ve Mutasım (833-842) devirlerinde, Türkler idarî, askerî ve siyasî kadroda aktif görev almış islama bağlılık artmıştır. Türk Devletlerinin İslâmiyet’i kabulüyle devleti oluşturan bütün tebanın islama geçmiş ilk kez islamı karahanlılalardan. Sonra , İdil Bulgar ve Büyük Selçuklu devletleri İslâmiyet’i kabul etmiştir İslâmiyet 10 ve 11. yy da Türkler arasındaki yayılmıştır Bunun ilk örneği, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Buhara ve çevresini fetheden Orta Asyanın ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar (840-1212)’dır. Satuk Buğra Han’ın vefatından(955) sonra 200 bin çadırlık Türk topluluğu Müslüman olmuştur 960 larda Volga kıyılarında kurulan İdil Bulgar Hanlığı (10-15. yüzyıllar) İslâmı kabul etmiştir. 986’da Kiev Knezi Vladimir’i İslâmiyet’e davet etmişdir. Gazneliler(963-1186) Afganistan ve İranda yayılarak Gazneli Mahmud (998-1030)’un yaptığı on yedi Hint Seferi ile Bangladeş ve Pakistan gibi Müslüman devletleri ortaya çıkarmış İslâmiyet’i kabul eden Büyük Selçuklular Dandanakan Savaşı (1040) ile Gazneliler’e son vermiş Tuğrul Bey(1040-1063) 1055 te Bağdat’a hilâfetin hamisi olmuştur. İslâm dini eski Türk inançlarına uygundu Gök Tanrı inancında da kader, ahiret, ruhun ölümsüzlüğü, dua ve ibadetler, kurban inançları ve şaman Gibi dervişler vardı savaşçı olan Türklerin ‘alp’lik özellikleri gazilikle birleşerek ilâ-yı kelimetullâh Allah’ın adının yüceltilmesi ideali Türklerin İslâmiyet’i kabulünde etkili olmuştur Ortaçağ’da Hıristiyan ve İslâmiyet’i benimseyen devletler arasında din savaşları yaşanmıştır Türklere, eski inançlarından gelen savaşçılıklarına paralel olarak gazilik ve şehitliği Birleştirmiştir.Türkler’in İslâmiyet’i kabulünde Türk topraklarında ticaret yapan Müslüman tüccarların da etkisi vardır Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklu devrinde tarikat yapılarına toprak ve vergi muafiyeti tanınarak tebliğe imkan sağlanmıştır. Orta Asya Türk Müslümanlığında eski atalar kültünün ve veli kültünün de etkisi vardır 10. yüzyıla kadar geçen dönem Türklerin İslâmiyet’le temas ettikleri, tanıştıkları ve kabule hazırlandıkları dönemdir. Bu devir 3’e ayrılabilir. Birincisi, 751 Talas Savaşı’na kadarki tanışma devri, ikincisi 868’ de Abbasiler(749-1258)’e bağlı yarı bağımsız bir devlet olan Tolunoğulları (868-905)’nın kurulmasına kadar olan ve Türklerin İslâmda görev üstlendikleri hizmet devri, üçüncüsü 10. yy ortalarında kurulan bağımsız Müslüman Türk devletleri devridir. 13 ve 14. yy da Türklerden Müslüman olanlar olmustur. Türklerin İslâmı kabulü 7. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar süren 8 yüzyıllık bir süreçtir Türklerin 7. yüzyılda başlayan İslâmlaşma süreci İslâm devletinin fetih politikası ile gerçekleşmiştir emevi I. Velid’in valilerinden Kuteybe bin Müslim ile Ömer bin Abdulaziz devrinde ki istimlak politikası ve Türklerin Abbasi ihtilalinde oynadıkları rolün etkisiyle devletin İslâmiyet’le tanışması hızlanmıştır. Türk devletlerinin kurulmasıyla da 9-11. yüzyıllarda islam inanışında önemli bir artış olmuştur. başlangıçta baskı sonucu islamı kabul eden Türk toplulukları daha sonraki süreçte İslâmiyet’i samimiyetle benimsemişlerdir Türk tarihinde ve inanç dünyalasında en önemli yeri İslâmiyete aittir Türk ile Müslüman kelimeleri birbirinin yerine kullanılır. Türkler’in İslâmiyet’i kabulü ve Türk-İslâm devletlerinin tarihte ki rolleri Hıristiyan Batı açısından dünya tarihinin en önemli olaylarıdır İsmail Hami Danişmend Eğer Oğuz Türkleri İslâmiyet’ten önce veya Müslüman olmadan Batı’ya gelmiş olsalardı, önceki Türk kitleleri gibi Hıristiyanlaşıp yok olacakdı. Oğuz Türkleri İslâmiyet’i kabulle siyasî hâkimiyeti ellerinde bulundurdular, hem de millî kimliklerini korudular. İslâmiyet bugünkü varlığını Türklere borçluysa, Türkler de millî varlıklarını İslâm’a borçludur” diyerek İslâmiyet’in Türklerin kültürel kimliklerini muhafaza etmelerinde yardımcı olduğunu belirtmiştir. Kaynak yeni şafak.com Türkler nasıl Müslüman oldu Orta Asya bozkırlarında hızla yayılan Türkler ile Arabistan çöllerinde doğup büyüyen İslam ordusu... Sınır komşusu olunca ilkin kıyasıya mücadele edmiş iki unsur arasındaki rekabet bitince dostluk başlamış türkler İslamın bayraktarı olmuştur Hz. Muhammed'in (sav) 627 de Hendek Savaşı'na hazırlandığında bir Türk çadırında oturduğu rivayet edilir. Ancak çadırın Asya'nın uzak bozkırlarından Medine'ye nasıl geldiği bilinmez. bilgi doğruysa herhalde bir Arap tüccarı görüp Medine'ye taşımıştır. O devir Arap tüccarlar İpek Yolu'ndan Çin'e gidebiliyordu. Ve Türk kabilelerle alışveriş ediyorlardı. Cahiliye dönemi şiirlerinde Türklerden bahsedilse de temasların azdır ya da Türk ülkesi uzakdır ve Türklere dair belli bir fikr yoktur Hz. Muhammed İslamı tebliğe başlayıp müşriklerle mücadele ettiği sırada (610) Orta Asya'da Türkler, Göktürklerin hâkimiyetindeydi. Ülkenin sınırları Baykal gölünden Kırım'a, Sibirya Bozkırlarından Maveraünnehir ve İpek Yolu'na uzanıyordu. Türklerin kağanı İlig Kağan Ötüken'de otururdu ve Çin'le mücadele halindeydi. Türkler, Kağanlarının Gök Tanrı tarafından “yeryüzünün işlerini düzene koyması, Türk milletinin perişan olmaması” için görevlendirildiğine, yani Tanrı tarafından “Kut” verilerek kağanlığa oturtulduğuna inanıyordu Gökteki Tanrı tekti. Herhangi bir şeye benzemiyordu; sadece Türklerin öz tanrısıydı. Türkler ölünce doğrudan cennete gitmeye hak kazanıyordu Cennet uçmak'tı ve yeri atalarının ruhlarının dolaştığı yerdi. Kağan'ın görevi Tanrı'nın Türk milleti için arzuladığı iyi işleri yapmaktı. Ama bu her zaman mümkün değildi Ülke iyi idare edilmediği ve işler bozulduğunda kağanın kut'unun elinden alındığına ya da kut'lu olmadığına inanılıyordu. o zaman “Oğlu, babası gibi kılınmamış (yaratılmamış)” yani babası gibi kut sahibi olamamış deniliyor ve kağanlığı sona eriyordu. Hz. Muhammed'in Mekke'nin fethine hazırlandığı günlerde Göktürk Kağanı İlig Kağan da babası ve dedesi gibi kılınmamış olacak ki, Çin'e karşı mağlub oldu (630). Göktürk Devleti'nin Doğu yarısı Çin hâkimiyetine girdi. Batı kısmı ancak 28 yıl ayakta kaldı 658'de Çin'e tâbi oldular. Türk kabilelerinin kimi bağımsız hareket ederken çoğunluğu Çin idaresine girdi Türkler devletsiz kaldı Müslüman fetihleri başlamış, halifeler yönünü Kuzey Suriye, İran ve Mısır'a çevirmişdi Müslümanlar yürekten savaşıyorlardı ne Bizans ne de Sasani kuvvetleri onları durdurabiliyordu. Hz. Ömer (ra) (634-644) zamanında Kadisiye ve Nihavend savaşlarıyla İslam orduları İrana ilerlemiş, Horasan ve Toharistanda Müslüman sipahiler dolaşmaya başlamıştı bunun anlamı Sasani engelinin kalkmasıyla İslam sınırlarının Türk ülkelerine dayanmış olmasıydı. Türkler yavaş yavaş islamla temasa başladı.Sasani hükümdarı Yezdicerd, Türklere kaçıp onlardan aldığı yardımla Belh'i kurtardı. Hz. Ömer'in şehadetiyle Toharistan ve Horasan'daki ayaklanmalara Türkler de karışmıştı İslam orduları Kafkaslara girince Hazarlarla komşu olunmuştu Müslümanların el-Bab'ı, yani Türklerin “Demirkapı” dediği Derbend ele geçirilince (643), Abdurrahman b. Rebia niyetinin Belencer'e akın düzenlemek olduğunu söylemişti. Belencer ve arkasındaki İtil şehri Hazarların merkezleriydi.ve İslam orduları Hazar ülkesine girdiler İslam orduları Hazar ülkesine girince ciddi bir direnişle Abdurrahman b. Rebia Belencer yakınlarındaki bir mücadelede şehit düştü. Türkler Göktürk Kağanlığı gibi büyük bir imparatorluktan yoksun olsalar da, ülkelerini zayıf değillerdi sahih olmayan hadislerden biride Türkler size ilişmedikçe, siz de ilişmeyiniz sözüdür Hz. Osman'ın (ra) şehadeti ve İslamın iç karışıklık dönemlerinde Türklerin durumu da iç açıcı değildi. Doğu Türk dünyası Çin hâkimiyetindeydi. Türklerin bu hali çok uzun sürmedi. İslam Kerbela acısıyla sarsılırken (680), Asya bozkırlarında Türkler toparlanma evresine girmişdi. Hz. Hüseyin'in (ra) şehadetinden iki yıl bgeçmemişken, Ötüken'de Kutluk Kağan Göktürk Devleti'ni yeniden kurdu (682). Asya'da yeniden yükselen güç, eski sınırlarına kavuşmak için doğuda ve batıda mücadele etti. Kutluk Kağan Türkleri yeniden toparladı ve İlteriş' unvanı ile anıldı devleti asıl gücüne kavuşturanlar kardeşi Kapgan Kağan ile oğulları Bilge ve Kültigin di. 692'de başa geçen Kapağan Kağan Kırgızları itaat altına aldı. Çin'e seferlerinde denize ulaşacaklardı. Bilge Tonyukuk Şantung'a ordu sevk ettim, denize ulaşmaya az kaldı” der. Batıda İslam sınırlarına yaklaşıldı. 701'de meşhur Demirkapı'ya, Derbend'e ulaşıldı. Güneybatıda Maveraünnehrde hâkimiyet süren Türgişler devlete bağlandı. Göktürk hâkimiyeti Maveraünnehr, Kafkaslar, Çin ve Sibiryaya dayanmıştı. Kapağan Kağan'ın sert idaresinden Göktürk Devleti 710'da büyük bir isyanla sarsıldı. Bazı Türk boyları Çin'e gitti. 710'da İslam fetihleri doğu ve batıda sürüyordu. 710'da Müslümanlar Atlas Okyanusu'na dayandı. Asya'nın en doğusunda Çin ve Türkler arasında ki çıkan karışıklıkta Afrika ve Avrupa'nın en batısında Müslümanlar nice fetihler yapıyordu Tarık b. Ziyad ordularının geri çekilmemesi için Avrupadaki bütün gemileri yaktırıp İspanya'nın fethine başladı 711'de barbar Vizigotlara karşı Kadiks Savaşı Müslümanların zaferiyle sonuçlandı Göktürkler Kırgızları kendilerine bağladı Müslümanlarla Türklerin sınırı olan Kafkaslar ve Maverünnehr'de sonu gelmez çatışmalar, zaferler ve mağlubiyetler oluyordu. Kafkaslarda, Azerbaycan'ın kuzeyinde Hazarlar, Maveraünnehr ve Cürcan'da Sûl ya da Çöl Türkleri, Sistanda Hunların Hindistan uzantısı olan Eftalitler ve Halaçlar, Badegis'te Nizek Tarhan ve Toharistan'da Karluklar vardı Maveraünnehr'e en yakın yerde Türgişler hüküm sürüyordu. Maveraünnehr'in kaderi sınır hâkimi olan Türk beyleri ile Azerbaycan ve Horasan'da Emevi valileri arasında üstünlük de bulunmuyor Şehirler ve beldeler el değiştiriyordu. Emevilerin İslamı yayma niyetlerinin olmadığı, Müslüman olmayan Türk ve yerli ahaliden cizye istedikleri yolunda güçlü rivayetler vardı Kuteybe b. Müslim'in Horasan valiliğine atanınca Maverünnehr'in kaderini değiştirdi yetti. Kuteybe b. Müslim 40'ında bile değildi. Aslen Basralı'ydı; Aylân kabilesindendi bu kabile Araplar arasında pek asil sayılmasa da o tanınan biriydi kaderi Abdullah b. Carud'un Basra'da Haccac b. Yusuf'a isyanıyla değişti. Emevilerin önemli komutanlarından Haccac kendi kabilesindendi. İsyanda ordusuyla yarar gösterdi Haccac'ın yüreğini ağzına getiren İbnü'l-Eş'aş isyanında da etkindi Haccac onu Rey valisi yaptı (702). üç yıl geçmeden Horasan valiliğine atadı (705). Kuteybenin Horasan valiliğinde Toharistan'ın merkezi Belh isyandaydı Ordusundan korkan idareciler isyana son verip bağlılık bildirdiler. Kuteybe İlerleyişine devam etti Çaganiyan şehrini ve Toharistan şehirlerinden Aherun ve Şuman'ı vergiye bağladı. O Merv'e dönerken kardeşi Salih Fergana ve Kaşan'ı aldı. Kuteybe Toharistan hükümdarı Nizek Tarhandan. kendisine bağlanıp esirleri serbest bırakmasını istedi. Nizek, onun başkent Badegis'e girmemesi şartıyla barışı kabul etti (706). barış uzun sürmedi. Kuteybe Maveraünnehr'in en önemli ticaret merkezi Baykente yürüdü. şehri teslim aldıysa da, şehir halkı orada bıraktığı kuvvetleri öldürdü. geri dönen Kuteybe şehre girip askerleri öldürdü; işe yarar kimseleri esir etti. 707 de Buhara'yı ele geçirmek üzere yola çıktı. Türklerle savaş etti Nizek Tarhan'ın yetişmesiyle galip geldi. yıpranmış ordusuyla Merv'e geri döndü. Buhara'nın fethini erteledi Buhara, Türkistan'ın en önemli şehirlerindendi Türkler ve pek çok kavim yaşıyordu bu yapı dine de yansımıştı. Mecusîlikten putperestliğe pek çok inanç vardı. Şehrin en önemli çarşısında sadece putlar satılırdı Ateşgedelere ait tapınaklar vardı. Haccac şehrin fethi konusundaki sabırsızdı Buhara stratejik açıdan önemliydi Kuteybe ancak 708/709'da Buhara'ya girebildi. Şehirdeki en önemli tapınağı camiye çevirip Cumaya geleceklere para verileceğini ilan etti. şehir ahalisinden bazıları İslama girip camiye geldiler Arapça bilmedikleri için ilk dönemler namazda Farsça, secdeye ve rükua varın” gibi uyarılar yapılıyordu. Kuteybe nin hâkimiyetini tanımış görünen Nizek Tarhan Belh, Merverruz, Talekan, Faryâb beylerinin desteği ile isyan etti. Kuteybe isyanı bastırdı, Nizek öldürüldü (710). Talekan'da katliam yapıldı. Şâş, Semerkant, Fergana ele geçirildi. Haccac'ın vefatına rağmen görevde kalan kuteybe Kâşgar'a yöneldi. Çin sınırına dayandı yolda iken emevi Halifesi Velid öldü kendisi Horasan valiliğinden alındı isyan ateşini yakınca 715'te kardeşleriyle birlikte öldürüldü. Çin sınırına kadar dayanan İslam fetihleri duraklayacaktı. 722'de Türgişlerin Horasan'daki yurtlarını alma çabaları Türklerle Araplar arasındaki mücadeleyi kızıştırdı. Horasan'ın yeni valisi Said b. Amr, Türgişlere destek veren Türklere karşı zalimce davranıyordu. 722'de gerçekleştirilen Hocent katliamı Araplara karşı kini arttırıp Türklerdeki direnişi kuvvetlendirdi Said b. Amr, Taşkent'i ele geçirmek için sefere çıktı Türgiş Kağanı Sulu Kağan onu yendi Seyhunda Türklerin kazandığı bu zafer Maveraünnehr'deki Emevi hâkimiyetini sarstı. Türkler üstün konuma geldiler. Abbasi Halifesi Hişam Türgiş Hakanı Sulu Kağan'a elçi göndererek İslama davet etti. Sulu Kağan halkını zora sokacağı gerekçesiyle reddetti. Göktürklerin kapısını da Budist rahipler çalmışlar; Bilge Kağan'ı neredeyse ikna etmişdi. Ancak vezir Tonyukuk, ağırkanlı ve hükmetme duygusu zaafa uğramış bir Budist olmayı, Türk tabiatına aykırı görerek karşı çıktı. Bu sayede Budizm kök ataları teğet geçti (724). 724 tarihlerinde Müslümanların Türklerle çatışmada olduğu bir başka bölge Kafkaslardı. Halife Velid'in kumandanlarından Mesleme 710 da Demirkapı Derbend e kadar ilerlemişti. en az iki sefer yapıldı. savaşlar netice vermediği çok sayıda Müslüman Hazarlara esir düştü. 737'de Hazarlarla yapılan savaşı İslam ordusu kazandı Hazarlar ülkelerinde İslamiyeti anlatmak üzere iki fakih görevlendirildi Hazarlar Museviliği benimsemişdi. Ülkenin Hıristiyan misyonerlerin geçiş noktasında olması sebebiyle bu din de yayılmıştı. Ahali ise eski Türk inancını muhafaza ediyordu. Ve Müslümanlık için de yeni bir yol açılmıştı Uzun savaşlar sırasında Türklerde İslamiyet yayılamadı savaşlar, akınlar, yıldırma politikaları işe yaramamış, sadece rekabeti körüklenmişti Emevilerin cizye vergisi ve Arap olmayanlara köle muamelesi yapması İslamiyetin yayılması için engeldi Türkler gayretliydi.dinamik bir hayat yaşıyor kılıç, ok, yay, mızrak gibi savaş aletlerini kardeşi gibi yanında taşıyor savaşlar, yenilgiler ve kılıç zoru türkleri yıldırmıyordu türklerin İslama geçişi 300 yıl sürdü Buharanın en önemli fatihi olan Kuteybe b. Müslim halkı İslama davet , namaza alıştırma ve Cuma namazlarına ilgiyi artırmak için kılıç yerine yumuşak yöntemler denemiştir. şehirde, evlerini Araplarla paylaşmak istemeyen Buhara eşrafının şehrin dışında yeni bir yerleşim yeri meydana getirmesine müdahale etmemiştir. Müslümanlarla Türkler arasındaki temaslar Kafkaslar ve Maveraünnehr ile sınırlı kalmışdır. Fergana, Buhara, Belh gibi şehirlere hâkim olan beyler Türgişler, Karluklar, Hazarlar gibi devletler sahip oldukları şehirleri vermek istemiyordu. İslam orduları karşısında büsbütün yenilmediler Emevi valilerine karşı üstünlükleri de oldu Hazarlar, Kıpçakların desteğiyle 723'te Emevile ağır bir yenilgiye uğratdı. birkaç yıl sonra (727) de Türgişler galibiyet aldılar. Türklerin büyük bölümü ise İslam ordularıyla karşılaşmamışlardı. Kırgızlar, Kıpçaklar, Kimekler, Tatarlar, Uygurlar ve Oğuzların İslam ile teması Emevilerden sonra Abbasiler döneminde oldu Göktürkler 745 yılına kadar hüküm sürdü Peçenekler, Uzlar, Tuna Bulgarları Karadeniz'in kuzeyinden batıya göç edip ve Hıristiyanlığa karıştılar ve Müslümanlarla hiç karşılaşmadılar. Din değiştirme uzun bir süreçtir ve türklerin bu süreci tamamlaması 300 yıl sürmüştür. Kültür değişimi yaşanmıştır Büyük buluşma: Talas savaşında olur 740'ta Hz. Ali'nin (ra) torunu İmam Zeyd, Kûfe'de öldürülünce Emevi iktidarının sonuna gelinmişti. 7 yıl sonra Horasan'da Ebu Müslim önderliğinde büyük bir ayaklanma oldu Birkaç yıl sonra Abbasi hanedanı Emevi iktidarını ortadan kaldırdı (750). Emevi ailesinin son ferdi Abdurrahman Endülüs'e kaçtı. Devlet merkezi Şam'dan Bağdat'a çekildi. yeni bir islam medeniyeti yükselirken Asyada Göktürkler sona ermiş, iktidar Uygurlara geçmişti (745). karmaşada arasında Çin, hâkimiyetini Batı'ya kaydırmaya başlamış ve İslam ordularıyla karşılaşmıştı İslam ordularına karşı başarısız olan Fergana İhşidi, 712 de Araplara karşı tang hanedanın yardım istedi ve Çin hâkimiyetine girme sözü verdi aynı teklif 726'da Buhara emiri tarafından yapıldı Semerkant ve Toharistan'dan da Çinden yardım istedi Çin cevapsız bıraktı. Türgiş Kağanı Sulu Kağan'ın 738'de vefatı ile Türgişler karıştı ve Çin harekete geçti sınırlarını İli vadisi ve Issık Gölü'ne doğru genişletip 747'de büyük bir ordu ile batıya yürüdü Abbasi ordularıyla karşı karşıya geldiler. Bu sırada Göktürkler yıkılmış Uygurlar Asya'nın hâkimi olmuştu İslamın yükselmeye başladığı sırada Araplarla Çinliler Talas Irmağında savaştı Karluklar Çin ordusuna karşı İslam ordularının yanında yer aldı Abbasi iktidarı ülkeye tam hâkimiyet kuramadığı günlerde yaşanan galibiyet, Batı Türkistan'dan Çin tehlikesini uzaklaştırdı, Türklerle Araplar arasında köprü kurdu Karluklar Batı Türkistan'da yükseldi . Türklerle Araplar mücadele eden iki unsur olmaktan uzaklaştı ticaret ve değiş- tokuş başladı Abbasi Halifesi Mansur (754-775) Türklerden devlet hizmetinde faydalandı Bağdat'ta Halife muhafızlığı yapan bu Türkler İslama giren Türklerin öncüsü oldular. Türkler çok etkili savaşçıydılar sayıları hızlıca arttı İslamı sınır boylarına, Malatya, Adana gibi garnizonlara taşıyıp. Bizans'a seferler yaptılar Halife Mehdi zamanında Karluklar İslamiyeti kabul etti. Halife Me'mun ve Mu'tasım zamanında seçkin Türk askerlerinin Abbasi başkentinde ve sınır boylarındaki etkinlikleri arttı. Türkler itibarlıydılar Bağdat'ta atlı ve silahlı gezmelerine kimse karışmazdı Maveraünnehr'in, Fergana gibi önemli şehirlerin ve bölgelerin hâkimi olan Türk beylerinin çocuklarıydı Abbasiler onlara Türkistan'dan Türk kızları getiriyor, evleninceye kadar Halife'den geçimleri için maaş alıyorlardı. Samerra şehri sırf Türkleri için kurulmuştu. Halifelik için hanedandan birinin hilafete gelmesi Türklere bağlıydı Kritik valilikler Türk kumandanlara teslim edilirdi Mısır'da kurulan Tolunoğulları ve İhşitler Türk valiler tarafından meydana çıkarıldı Türklerin fazilet savaşçılık ve üstün ahlakıı övülürdü islam ile türkler Rakip değil, müttefikti Maveraünnehr yıllarca Müslümanların elinde olan önemli bir İslam kültür merkeziydi Müslümanlarla Türkler arasındaki siyasî rekabet sona erince iki kültürün teması hızlandı. 875'te Horasan, Taberistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Maveraünnehr'e hâkim olan Samaniler, İslamiyeti Türkler arasına taşıyan en önemli unsurdu Samanilerin Özkent, Taşkent, Buhara, ve Otrar gibi Türklerin yaşadığı şehirlerde yaptırdıkları camiler İslamiyetin yayılmasında merkez oldu sufiler ve dervişler Türklere İslamiyeti anlattı Şakîk-i Belhî, İbrahim b. Edhem'in gayretleri etkisini gösterdi Müslüman tüccarlar Türk ülkelerinde seyahat ediyor türk evlerine misafir oluyordu bunların etkisiyle İtil Bulgarları arasında İslam yayıldı Bulgar hükümdarı İlteber Almış, Abbasi halifesinden İslamı öğretecek fakihlerle, cami ve kale yapımını bilen ustalar istedi (922) İbn-i Fadlan yola çıkmıştı. Maveraünnehr'in kuzeyinde Oğuzlar vardı Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve Balkanlardaki Türklerin atası Oğuzlar henüz İslamiyete girmemişdi. Bir Tanrı'ya inanıyor Teg Tengri”, yani “Tek Tanrı” diye dua veya beddua ediyorlardı. Eski inançlarına öldükten sonra cennete gideceklerine inanıyorlardı. Fadlan aralarında İslamı benimseyenler olduğuna ama kabile korkusundan kendilerini gizlediklerine şahit olmuştu. Müslümanlara karşı hassastılar, bir Müslüman tövbe ederse onlar da istiğfarda bulunuyorlardı. Fadlan'a bir Oğuz, “Tanrınızın eşi var mı?” diye sordu bu Hıristiyan bir misyonerden Baba-Oğul ve Ruhü'l-Kuds hikâyelerini dinlemişti olmalıydı. Fadlan bu soru karşısında tövbe istiğfar eddi Oğuz sorduğu sorudan pişman oldu. İbni Fadlan, Oğuzların arasından geçip Bulgar ülkesine giderken Müslüman olmayan Peçenekleri gördü Müslüman olmayan Kırgızlar, Kıpçaklar, Uzlar, Kimekler, Karluklar vardı 9. yüzyılın ortalarında Uygurlar Maniheizm'i benimsemişti. Tuna Bulgarları Hıristiyandı İslam Fatihi ise Oğuzlardı Fadlan'ın İtil Bulgarlarının ülkesine ulaştığında Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han İslamiyeti benimsedi. bu olay Asya'daki Türkler için dönüm noktasıydı. Satuk Buğra Han, Kaşgar ve Atbaşı gibi iki önemli merkezi İslamlaştırdı Karahanlı ülkesinde İslamiyetin yolunu açtı. Uygurlar hızla Müslümanlaştılar. Samani kumandanları Alp Tegin Gazneli Devleti'ni kurduğu gibi, yeni dini Hindistan'a taşıyıp yaydı. Hindistan'da da İslamlık, bu dini getiren Türklerle eşit anıldı ve yeni Müslümanlara Turuşka denildi. 11. yüzyılda Selçuklu ailesinin İslamiyeti benimsemesi Oğuz ve Türkmenlerin İslamlaşmasını hızlandırdı. Oğuzlardan 200 bin çadırlık bir grup İslamiyete girdi. bu yeni zümrenin katılımıyla Oğuzlar, islam dininin hizmetkârı savunucusu ve fatihleri oldular. Oğuzlar İran Irak, Suriye ve Anadolu'yu fethettiler. Bizans baskısıyla geri çekilen İslam gücü yeni fatihleri, yani Türkler sayesinde güçlendi Türk coğrafyasında Karadeniz'in kuzeyinde, Kıpçak bozkırlarında İslam 14. yüzyılda hâlâ yayılmaktaysı. Eski inançlarında ve Maniheizmde kararsızlık yaşayan Uygurların İslamlaşması 15. yüzyılda, uzak bozkırların atlıları Kırgızlarınki 17. yüzyılda ancak tamamlandı Türkler kılıç zoruyla Müslüman oldu” iddiası kurgudan ibarettir. Art niyetliler Türklerle İslamı yakıştırmamaktadır niyeti bozukların Türklükten uzaklaşma gibi garip iddiaları oysaki Türkler İslam ile tanışınca Araplaşmamış islam ile şerref kazanmışlar Gazneli Mahmutlar, Alparslanlar, Süleyman şahlar, Osman Gaziler, Nurettin Zengiler, Kılıç Arslanlar, Fatihler, Timurlar, Kanuniler birer Türk hakanı olmakla kalmamış İslamın sesini en uzak diyarlara taşımışlardır Türkler sayesinde İslamiyet Kafkaslarda ve Balkanlarda yayılmış Asya'nın kadim ahalisi Türkler İslam coğrafyasının hâkimi, dinîn hizmetkar ve hâdimi olmuşlardır Türkler Kanlarını islam yolunda, canlarını Allah uğurunda harcamaktan hiçbir zaman geri durmamış. Zorda kalınca islamın gücüne sığınmışlar Tıpkı Alparslan gibi Malazgirt Savaşı'nda ve nici gaza meydanında dualar etmişlerdir “Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|