![]() |
#1 |
![]() ATA YURT ORTA ASYA
ALPEREN GÜRBÜZER Orta Asya deyince ister istemez göçebe bozkır hayatımız akla gelir. Sadece bozkır mı? Elbette ki hayır. Ya, Seyhun ile Ceyhun adlı iki önemli ırmağın bu topraklara akıttığı ab-ı hayata ne dersiniz? Hakeza Roma kapılarına kadar dayanan Attila’yı unutmak mümkün mü? Hele hele Orta Asya’dan kanatlanarak orta çağ iklimini bir anda bertaraf eden Cengiz Han ile Emir Timur’u cümle âlem bilir. Hakeza Zerdüşt’te bu topraklarda doğdu, aynı zamanda Hint ile Helenistik kültürünün birlikte buluşmasına şahit oldu bu mekân. Hepsinden en önemlisi İslam bilginlerin doğup dal budak saldığı yer olması Orta Asya’nın önemini bin kat daha da artırıyor. Yani bu doğurgan topraklar hiç şüphe yok ki her türden fikri bağrında taşıyabilecek yetenekte olduğu tartışılmaz. Bir Alman düşünürün tarihi ipek yolu diye tanımladığı Hindistan ile Çin bağlantısının gerçekleştirildiği alana nice seyyahların ve ticari kervanların geçip eşlik ettiği güzergâhın adıdır Orta Asya. Dünyanın en köklü ticari yol üzerinde bulunması dolayısıyla dikkatleri biranda üzerine çekmiş, bu yüzden göçmen kabilelerin gözü kulağı hep buralar da olmuştur. İyi ki de öyle olmuş, büyük göçler sayesinde yerleşik hayata geçilebilmiş ve ardından medeniyetlerin buluştuğu nokta özelliği kazanmıştır. Öyle ki; bu coğrafyada imparatorluk düzeyinde ilk oluşum; İran‘da Medleri bertaraf ederek ilk olarak buralara el koyan Ahamenidler(Persler)’dir. Sonrasında İskender bastırarak buralara hâkim olmuş, hatta İskender Semerkand’la yetinmemiş Sogdiyana’ya da gözünü dikmiş ve böylece Orta Asya da beş yıl süren bir imparatorluk gerçekleştirmiştir. İskender’den sonrası malum; batılıların Ceyhun’un (Amuderya) doğusunda kalan diye tarif ettikleri Transoxiana’ya tam bir sükûnet havası siner. Büyük İskender’in ölümüyle Makedonya imparatorluğu pay edilir, öyle ki Maveraünnehir bölgesi Selevkoslara kalır, ama onlarında iktidarı zayıfladıkça bu bölgeyi önce Sakalar, sonra Çinliler, ardından Kuçanlar, derken Sasaniler ziyaret ederler. En son İran’ını hâkimiyet hevesini kursağında bırakacak bir hadise gelişir. Şöyle ki; Türklerin bu bölgeye ayak basmasıyla birlikte buraların çehresi değişmeye başlar, yani Türk-Bizans dayanışmasına sahne olur tarih. Nihayet bu ittifakın ardından İran dağılır da. Göktürkler bu işbirliğin semeresini ancak kısa bir süre devam ettirebilirler, vakta ki İlteriş’in liderliğinde yeni bir devlet kuruluncaya dek sürer bu durum. Daha sonraki yıllarda da zaten güneyden gelen Müslüman Araplar bölgeye damgasını vuracaktır. Nitekim bu Müslüman Arap dalgası karşısında Türklerin(Karahanlılar) yeni bir din ile buluşması gerçekleşecek. Türkün yapısına uygun bir izdivacına sahne olur. Böylece Türk’ün alp’i İslamiyet’in soluğu sayesinde alperen kimliğine kavuşarak Orta Asya alp erenlere bundan böyle hayat kaynağı olacaktır. Artık Türkler için Orta Asya yeni bir tebliğ yurdudur bundan böyle. Daha sonraları bu topraklar Moğollar ve Timurlular arasında el değişir, öyle ki bu el değişiminde Cengiz ve Timur Orta Asya’dan ötelere sıçrayabilmişlerdir. En nihayet Orta Asya Şeybanilerin hâkimiyeti altına geçer. Malum olduğu üzere Şeyban ismi Cengiz Han’ın torununa nispetle isim almıştır. Daha sonraları bu isim Özbek ismine terfi eder. İşte Özbek ismi köken itibarı ile buralara dayanmaktadır. Hakeza, Kazak ismi de öyle. Yani, Şeyban’dan sonra yerine geçen Ebul Hayr’ın Moğollara yenilmesiyle birlikte bir grup ayrılıp Çağataylara sığınınca ona nispetle kaçan anlamında Kazaklar denilmiş. Kelimenin tam anlamıyla Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan diye sıkça kullandığımız dört önemli isim, aslında Orta Asya Türklüğünün mekânı dediğimiz Maveraünnehir’in can damarları mesabesinde altın şehirlerimizdir. Bilindiği gibi; Orta Asya vatanının ilk temeli Hz. Osman döneminde sahabe hamuru ile yoğrulmuş, Hz. Ömer devrinde filizlenerek adeta Medine olmuş, ardından Emeviler, Abbasiler, Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklular, Harizmşahlar sıralanır, derken en nihayet Moğol kasırgasıyla birlikte Anadolu’ya göç olayı başlar. Her göçün ardından büyük bir medeniyet doğar derler ya, gerçektende öyle olmuş. Moğol kasırgasının Anadolu’ya sürüklediği Horasan Erenleri, bu seferde Anadolu kiliminin iki yakasından tutarak ileride büyük bir cihangir devletin doğmasını sağlayacaktır. Nitekim Horasan Erenlerin nefesi Osmanlıyı diriltmeye yetti bile. Hâsılı, Orta Asya bizi bir kelebek misali önce Anadolu, daha sonraki asırlarda ise Tuna boylarına kadar kanatlandırmış, kanatlandırmakla da kalmamış gittiğimiz yerlere medeniyette götürmüşüz. Her medeniyet bir ilham kaynağına dayanarak yeşerir, bizim de Orta Asya da Şah-ı Nakşibendî, Piri Türkistan Ahmet Yesevi vs. gibi manevi ışık kaynaklarımız var. Anadolu da Mevlana, Yunus, Hünkâr Hacı Bektaşi Veli vs. gibi manevi pınarlarımız başucumuzda zaten. Hakeza Balkanlarda da artık Sarı Saltuk (Muhammed Buharı) gibi manevi köprümüz var, yani doğu ile batı yakasını birleştiren manevi Mostar köprülerimiz her daim mevcut, ruhaniyetleri oralarda dün olduğu gibi bugünde hala taptaze ve diri. Bu gönül mimarlarının kıyamete kadarda devam edeceğine inancımız tam. Zaten bunca badirelerden sonra şimdiye kadar yıkılmadıysak bu inanç sayesinde değil mi? İşte, Semerkand güneşi doğudan bir güneş gibi doğarak Mostar semalarına kadar uzanıp şafakla birlikte bu şekilde sökün etmesini ancak böyle dile getirebildik. Her dilde senin adın güzel zaten. Dil bile seni anarken hicabından lal olmuş adeta, o halde fazla söze hacet yok gibi. Anlaşılan, önce gönül fethi, sonra fethi Mübin gerçekleşmiş buralarda. Vesselam
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() paylaşım için sağol
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() sizde sağolun.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() önce gönülleri fethetmeli ki dünya bizim adaletimizle nizam bulabilsin.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Orta asya buram buram aşk yeşerir.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|