AK Gençliğin Buluşma Noktası
Tartışıyorum AK Partililerin, AK Parti Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-16-2011, 14:58   #71
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
Alıntı:
CennetMah+ Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Arkadaslar bazı yazıları okudum 1931 de lisede okutulan Muhammedin koydugu esaslara Kuranı kerim denir derken belkı bir hata olmus olabilir ama belkı şu denmek istenıyordur.
Vahiy yoluyla indi ve bu peygamber ve etrafındakıler tarafından düzenlendi.
Ayrıca 2004 Yılında Başında Hüseyin çelikin bulundugu Meb din kültürü kitaplarına Hz. Muhammedin resmini basıp skandal yaratmadımı
Partizanlık yapmayın lutfen ne Atatürkçü olarak nede Tayyipçi olarak.
şimdi arkadaşım...
biliyorsan konuş alim sansınlar demişler...
biliyorsanız konuşun yok bilmiyorsanız tahminlerinizle bir sonuca ulaşamayız...
öncelikle şu 2004 yılındaki söylediğiniz olayla ilgili bilgiyi paylaşalımda milletin aklında şüphe kalmasın...
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=146148

''muhammedin koyduğu esasların toplu olarak bulunduğu kitaba kuran denir'' cümlesini istediğiniz kadar uğraşın sizin söylediğiniz anlama çekemeyiz...
çünkü zaten cümlenin anlamı içerisinde açıkça ortada...

aynı kitapta muhammed mekkeden kalkıp medineye kaçtı buna hicret denir yazıyor buna ne diyelim...

''Muhammed medineye yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra mekke ile suriye arasında gidip gelen tüccar kervanlarına tecavüze başlamıştır'' cümlesinide çevirelim hadi...


  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2011, 15:17   #72
Kullanıcı Adı
CennetMah+
Standart
Alıntı:
AKıncı 34 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
şimdi arkadaşım...
biliyorsan konuş alim sansınlar demişler...
biliyorsanız konuşun yok bilmiyorsanız tahminlerinizle bir sonuca ulaşamayız...
öncelikle şu 2004 yılındaki söylediğiniz olayla ilgili bilgiyi paylaşalımda milletin aklında şüphe kalmasın...
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=146148

''muhammedin koyduğu esasların toplu olarak bulunduğu kitaba kuran denir'' cümlesini istediğiniz kadar uğraşın sizin söylediğiniz anlama çekemeyiz...
çünkü zaten cümlenin anlamı içerisinde açıkça ortada...

aynı kitapta muhammed mekkeden kalkıp medineye kaçtı buna hicret denir yazıyor buna ne diyelim...

''Muhammed medineye yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra mekke ile suriye arasında gidip gelen tüccar kervanlarına tecavüze başlamıştır'' cümlesinide çevirelim hadi...


Teşekkürler
CennetMah+ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2011, 15:31   #73
Kullanıcı Adı
Efkâr-ı Mütemadi
Standart
Atatürk İslamı yok etmek istedi ve ya istemedi, sonuç olarak yok edemedi. Neyi tartışıyorsunuz.
Efkâr-ı Mütemadi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-16-2011, 16:40   #74
Kullanıcı Adı
Eşref
Standart
Açıkçası bu konulardan sıkıldığım için yazmak pek içimden gelmedi. Yazılanların bir kısmını okudum. Merak ettiğim tek bir şey var.

Bilindiği üzere Atatürk dini daha doğru öğretmek için Cumhuriyeti ilan ettikten sonra Diyanet işlerini kurdu. Atanın kurduğu Diyanet, dini daha iyi öğretmek için 2 hedef belirledi.

Birincisi Kur'an'ı Türkçeleştirmek ve halkın anlamasını sağlamak. İkincisi de peygamberimizin sözlerini ve davranışlarını doğru bir şekilde bir araya getirip Türkçe bir hadis kitabı hazırlamak.

Diyanet işleri bu iki amacına ulaştı. Önce bir hadis kitabı yayınladı. Daha sonra Elmalılı Hamdi'nin tefsirini yayınladı. Bunların hepsi 1930'lu yıllardan sonra Atatürk ölmeden önce oldu.

2011 yılındayız. Hala Elmalılı'nın 1936'da hazırladığı Diyanet tefsiri, belkide en fazla itibar edilen, en çok ismi duyulan tefsir olma özelliğinde. Yine Atatürk zamanında hazırlanan Diyanet'in Hadisler kitabı, en fazla itibar edilen hadis kitabı.

Şimdi insan soruyor. Yahu bu nasıl olur? Atatürk din düşmanıysa nasıl Atatürk'ün kurduğu Diyanet'in o dönem ki tefsir ve hadis kitapları hala itibar edilen bir kitap olabilir?

Acaba Atatürk islamı yok etmek istedi diyenler, bu olaya nasıl bir kılıf buluyor merak ediyorum. Elmalılı'nın 1936'da yayınladığı tefsir için o günlerde bazı kesimlerin dediği gibi Elmalılı İslamı yok etme amacı güdüyor, Atatürk'ün adamı mı diyor? Yoksa Atatürk islamı yok etmek isterken, farkında olmadan İslam'a hizmet mi etti diyor? Ya da son dönemlerin popüler söylemi olan Diyanet ayrı Atatürk ayrı, Onların yazımına ve yayımlanmasına diyanet vesile oldu, Atatürk değil mi diyorsunuz?
Eşref isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 10:46   #75
Kullanıcı Adı
CennetMah+
Standart
Alıntı:
Eşref Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Açıkçası bu konulardan sıkıldığım için yazmak pek içimden gelmedi. Yazılanların bir kısmını okudum. Merak ettiğim tek bir şey var.

Bilindiği üzere Atatürk dini daha doğru öğretmek için Cumhuriyeti ilan ettikten sonra Diyanet işlerini kurdu. Atanın kurduğu Diyanet, dini daha iyi öğretmek için 2 hedef belirledi.

Birincisi Kur'an'ı Türkçeleştirmek ve halkın anlamasını sağlamak. İkincisi de peygamberimizin sözlerini ve davranışlarını doğru bir şekilde bir araya getirip Türkçe bir hadis kitabı hazırlamak.

Diyanet işleri bu iki amacına ulaştı. Önce bir hadis kitabı yayınladı. Daha sonra Elmalılı Hamdi'nin tefsirini yayınladı. Bunların hepsi 1930'lu yıllardan sonra Atatürk ölmeden önce oldu.

2011 yılındayız. Hala Elmalılı'nın 1936'da hazırladığı Diyanet tefsiri, belkide en fazla itibar edilen, en çok ismi duyulan tefsir olma özelliğinde. Yine Atatürk zamanında hazırlanan Diyanet'in Hadisler kitabı, en fazla itibar edilen hadis kitabı.

Şimdi insan soruyor. Yahu bu nasıl olur? Atatürk din düşmanıysa nasıl Atatürk'ün kurduğu Diyanet'in o dönem ki tefsir ve hadis kitapları hala itibar edilen bir kitap olabilir?

Acaba Atatürk islamı yok etmek istedi diyenler, bu olaya nasıl bir kılıf buluyor merak ediyorum. Elmalılı'nın 1936'da yayınladığı tefsir için o günlerde bazı kesimlerin dediği gibi Elmalılı İslamı yok etme amacı güdüyor, Atatürk'ün adamı mı diyor? Yoksa Atatürk islamı yok etmek isterken, farkında olmadan İslam'a hizmet mi etti diyor? Ya da son dönemlerin popüler söylemi olan Diyanet ayrı Atatürk ayrı, Onların yazımına ve yayımlanmasına diyanet vesile oldu, Atatürk değil mi diyorsunuz?
Yok 1931 Yılında Atatürk bir tarih kitabı yazmış bazı şeyler saçmalamış ondan
Yahu adam sorar o tarih kitabında yazılanlar sanki Tüm Atatürk boyuncamı yazılmıs 23-24-25-....38 e kadar hep aynı şeymı yazılmış sanki. Ayrıca Yazanda Atatürkmüymüş peh düşmanlık yapacaklarya.
CennetMah+ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 11:29   #76
Kullanıcı Adı
Katade
Standart


Atatürk'ün 1931 yılında bastırdığı tarih kitabı VE İslam hakkında el yazmaları

KABE VE SAİR MABETLER VE KAHİNLER
Arabistan'ın muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve nebat resim ve suretlerinden ibaret ağaçtan ve taştan putların muhafazasına mahsup yerler vardı. Muhammed'in neş'et etmiş olduğu Mekke'de ki Kabe denilen mabet bu yerlerin en büyüklerinden idi. Her mabet kahinler tarafından idare olunurdu. Kahinler nezirleri sadakaları kabul ve ayinler icra ederlerdi.Güya gayıptan haber verirler, rüyaları tabir ederlerdi.

Syf. 85 Kabe, mikap yani tavla zarı şeklinde demektir. Filhakika, kabe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti, duvarlar harçsız adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu, dört köşesinde dört taş vardı. Bunların en meşhuru Haceriesvet denilen bir karataştı. Kabe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arap ananesi, kabenin inşasını İbrahim peygambere atfetmektedir.
Bu mukaddes karataş ananesi aynen Frikler'de de vardı. Friklerin mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri karataş bugünkü Afyon Karahisar şimalinde kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu. Bunun kutsiyeti ananesi bu şehrin Romalılar tarafından zaptına kadar devam etmişti. Demek ki, Kabe'nin bir köşesindeki karataşın kutsiyet almasından, ziyaret tavaf edilmesinden çok evvel Friklerde karataşın mabet ve ziyaretgah esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kabe bidayette mahalli bir mabet iken Mekke ahalisi burasını bir milli mabet derecesine yükseltmişlerdi. Mekkeliler Arapları kendi mabetlerine celbedebilmek için Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mabut tanınan 360 putu Kabe'de yerleştirmişlerdi. Kabe'nin kutsiyetini Yahudi ananelerine de raptetmişlerdi. Bu uydurmalara göre İbrahim karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti. Zemzem'de onlar için fışkırmıştı. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Haceriesvedi getirmişti, bu taş sonradan günahkarların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.
Kureyşliler, Kabenin teşkilatınada ehemmiyet vermişlerdi, ayrı ayrı dini vazifeler ihdas etmişlerdi. Kabe kapıcılığı ve hacılara su temin etmek ve fakir hacılara meccanen yemek tevzi eylemek gibi Arapları celbedecek işleri görmeğe mahsus bir takım memuriyetler ihadas edilmişti. Bu itina neticesinde Kabe bütün Arabistan'ın dini ve milli bir merkezi oldu. Bundan başka Mekke'de bir panayır tesis edildi. Ticaret Kureyşliler elinde olduğundan bu panayırdan çok istifade ederlerdi. Panayırda şiir ve hitabet müsabakaları açmak sureti ile de Mekke ve havalisinin ehemmiyeti büyütülmüştü. Ticaretlerinin inkişafı ve Kabeyi ziyaret etmek üzere hacıların gelmesi için emniyet ve asayişin temini lazım olduğundan Mekke'nin etrafında

Syf. 86 muharebelerin men'i maksadı ile birtakım kaideler konmuştu. Bunların herbirine dini şekiller verilmişti. Kabe'nin İbrahim tarafından bina edilmiş olduğu söylenerek dört ay etrafında muharebe etmek men olunmuştu. Bu tedbirlerin herbiri Mekke ve Kabe'nin ehemmiyet ve şerefini arttırmıştı. Arabistan'da az çok Hristiyanlar da bulunduğundan, diğer putlar arasına elinde çocuğu İsa olduğu halde Meryem'in de resmi konulmuştu. İşte bu şeriat içinde Kabe Kureyşliler için iktisadi ve ticari menfaatler teminine yarayan bir vasıta oldu.

Syf. 90
1- Medineniler ile Mekkeliler arasında derin bir düşmanlık ta vardı. Medinelileri Muhammed'in davetine icabet etmeye sevk eden başlıca sebepler işte bunlardır. Bu anlatım, öncelikli olarak, Medinelilerin
İslam'ı kabul etmelerinin, doğrudan İslam'la bağlantılı olmadığını belirtiyor. Ayrıca, bilindiği gibi, bütün Müslümanlar, peygamberlerinden bahsederken isminin başında mutlaka yücelik ifadesi olarak Hz. sıfatını kullanırlar.
2- Muhammet te Mekke'den kalkıp Medine'ye kaçtı. Buna Hicret denildi.
Hiçbir İslami anlatımda rastlanmayacağı gibi, bir Müslüman tarafından yazılmış hiçbir tarih kitabında, Muhammed'in, Mekke'den Medine'ye kaçışı için, kaçtı ifadesi kesinlikle kullanılmamıştır.
3- Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.
İslam inanışına göre Kuran, Muhammed'in koyduğu esaslar değil, Allah'ın koyduğu hükümlerdir. Muhammed ise, bu esasları vahiy yolu ile alan peygamberdir.
4- Bu esasları ihtiva eden cümlelere ayet, ayetlerden mürekkep parçalara da sure derler. İslam an'anesinde bu ayetlerin Muhammed'e Cebrail adında bir melek vasıtası ile Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.
Buradaki ifade de görüldüğü gibi, ayetlerin Allah tarafından geldiği değil, Allah tarafından geldiğinin İslam an'anesi tarafından kabul edildiği belirtilmektedir. Böyle bir ifadeden, ancak Kuran, Allah'tan gelen bir vahiy olmasa da, İslam gürüşünün şekli budur anlamını çıkarmak mümkündür. Kuran'ın, Allah tarafından gelen bir vahiy olduğuna inanan bir Müslüman'ın, insanı düşünmeye zorlayarak, kafasında böylesine soru işaretleri bırakan bir anlatımda bulunması mümkünmüdür ?
5- Muhammet birdenbire Allah'ın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.
Vahiy insanda fikir olarak doğmaz ve bir insan hiç bir şekilde vahiy almaya karar veremez. Bir insanın kendisinde vahiy fikrinin doğması, ancak çevresine böyle bir telkinde bulunarak insanlar üzerinde etki sağlamaya çalışması fikrine kapılması şeklinde açıklanabilir. Burada da Muhammed'in aynı kavram içinde bulunduğu çok açık bir şekilde belirtilmektedir. Tenha yerlere çekilerek, yıllarca tefekkürden kastedilen Hira dağında geçirdiği zamandır.
6- Vahiy, ilham fikri Muhammetten evvel de Araplarca meçhul değildi.
Yani, Muhammed'in vahiy fikrine kapılması için, kendiliğinden böyle bir fikri bulması da gerekmiyordu. Kendisinden önce de aynı konuma gelmiş kişilerden vahiy konusunu bilmekteydi.
7- Bütün iptidai kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı.
Burada da, Muhammed'in, Arapların bu tür inançlarını, kendi vahiy inançları doğrultusunda kullanmaya çalıştığı anlatılmak istenmiştir.
Syf.91
8- Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi. Cinler güya, kahinlere gayıptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan da herzaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır.
Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır ifadesi, Muhmmed hakkındaki düşünceyi bir defa daha açık olarak vurgulamaktadır.
9- Araplar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa, dinlerine dair öğrendikleri de, kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberler de melekler vasıtası ile ilham aldıklarını söylemişlerdi.
Atatürk el yazılarında, ' Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.' demektedir. İslam'da bütün dinler kapsamındadır ve aynı yaklaşım burada da geçerlidir.
10- Muhammet başlangıçta herhalde şedit bir heyecana maruz oldu.
Muhammed'in peygamberliğine kendisinin de inandığını ancak, bunun bir heyecana kapılarak oluştuğunu düşünmektedir.
11- Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir.
Burada da, ayetlerin Muhammed tarafından söylendiği belirtilmekte.
12- Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri luzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.
Ayetlerin Muhammed'in düşüncelerinin bir mahsulü olduğunu belirten bir açık ifade daha.
13- Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur.
İifadelerden anlaşılacağı gibi, Muhammed'i harekete getiren, gerçekte Cebrail'i görmüş olması değil, bir kuvvet tarafınan tahrik edildiğini sanarak, kendi peygamberliğine inanması ve harekete geçmesidir.
Syf. 92
14- Muhammet davet ettiği dinin, kendinden evvel, Musa, İsa ve sair peygamberler tarafından davet edilen İbrahim ve Tevhid dini olduğunu söylemiştir.
Bu söylem, Kuran'da ayet olarak yer almaktadır ve dolayısı ile Allah'ın söylemidir. Ancak, burada da, Muhammed'in söylemi olarak geçmektedir.
Syf. 93
15- Caminin kıblesi Kudüs idi sonraları Mekke'ye döndürüldü. Burada, Allah'ın yanılmaz iradesine dikkat çekilmektedir. Kıble, madem ki Kabe olacaktı ki, önceleri öyledir. Sonradan Kudüs'e çevrilmiştir. Öyleyse neden daha sonra tekrar Mekke'ye çevrilerek ikide bir fikir değiştiren bir irade ortaya çıkmıştır.
Bakınız, Kıble'nin Değiştirilmesi
Syf. 94
16- Muhammet Medinede yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden tüccar kervanlarına tecavüzlere başlamıştı. Suriyeye ticaret içingitmiş bir kervan hepsi Kureyş kabilesine mensup 70 kadar suvari ile Mekke'ye dönüyordu. Bunların başında Ebu Süfyan vardı. Sahil yolu ile yürüyorlardı. Muhammet bunu haber aldı. Kervanın yanında nekadar servet olduğunu ve kuvvetlerinin azlığını da öğrenmişti. Muhammet Müslümanları topladı. Onlara vaziyeti anlattı ve bu kervanı vurmak üzere Medine'den hareket olundu.
Yukarıdaki ifadeler, açıkça bir soyguncu çetesinin yaptıklarını alatmaktadır. Bu soygunlar İslam adına yapılan talanlardır. Soyguncu çetesinin başındaki de İslam peygamberi Muhammed'dir. Konu için bakınız Seriyye. Atatürk'ün bu gerçekleri Tarih kitabına koymasındaki en büyük amaç, Türk Gençliğine İslam'ı bütün yönüyle göstermek istemesiydi hiç kuşkusuz.
Syf. 95
17- Medineye dönüldüğü zaman Müslümanlar arasında ganimetlerin taksimi yüzünden ihtilaf çıktı. Muhammet bu ihtilafı teskin için Ganaim denilen ayetleri tebliğ etti.
Dikkat edilecek olursa burada da, ayetleri tebliğ eden Allah değil, gene Muhammed'dir. Ganimetlerin dağılımı konusu ile ilgili olarak bakınız Ganimet ve Ganaim Ayetleri
Syf. 119
18- Kuran ayetlerini bir cilt halinde toplayarak, Kuran denilen kitabı ilk vücuda getiren Ebubekirdir.
Atatürk'ün, çok kitap okuyan ve kitaba karşı saygılı olan bir şahsiyet olduğu bilinir. Burada, Kuran denilen kitap ifadesi ile, Kuran'a ne kadar saygı gösterildiği meydandadır.

Alıntı

Bilerek Yazı boyutunuda büyük yaptım gözünüzün içine sokalım yoksa başka türlü anlamıyosunuz

Konu Katade tarafından (02-17-2011 Saat 11:36 ) değiştirilmiştir..
Katade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 11:42   #77
Kullanıcı Adı
CennetMah+
Standart
Alıntı:
Yetkin1st Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster


Atatürk'ün 1931 yılında bastırdığı tarih kitabı VE İslam hakkında el yazmaları

KABE VE SAİR MABETLER VE KAHİNLER
Arabistan'ın muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve nebat resim ve suretlerinden ibaret ağaçtan ve taştan putların muhafazasına mahsup yerler vardı. Muhammed'in neş'et etmiş olduğu Mekke'de ki Kabe denilen mabet bu yerlerin en büyüklerinden idi. Her mabet kahinler tarafından idare olunurdu. Kahinler nezirleri sadakaları kabul ve ayinler icra ederlerdi.Güya gayıptan haber verirler, rüyaları tabir ederlerdi.

Syf. 85 Kabe, mikap yani tavla zarı şeklinde demektir. Filhakika, kabe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti, duvarlar harçsız adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu, dört köşesinde dört taş vardı. Bunların en meşhuru Haceriesvet denilen bir karataştı. Kabe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arap ananesi, kabenin inşasını İbrahim peygambere atfetmektedir.
Bu mukaddes karataş ananesi aynen Frikler'de de vardı. Friklerin mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri karataş bugünkü Afyon Karahisar şimalinde kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu. Bunun kutsiyeti ananesi bu şehrin Romalılar tarafından zaptına kadar devam etmişti. Demek ki, Kabe'nin bir köşesindeki karataşın kutsiyet almasından, ziyaret tavaf edilmesinden çok evvel Friklerde karataşın mabet ve ziyaretgah esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kabe bidayette mahalli bir mabet iken Mekke ahalisi burasını bir milli mabet derecesine yükseltmişlerdi. Mekkeliler Arapları kendi mabetlerine celbedebilmek için Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mabut tanınan 360 putu Kabe'de yerleştirmişlerdi. Kabe'nin kutsiyetini Yahudi ananelerine de raptetmişlerdi. Bu uydurmalara göre İbrahim karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti. Zemzem'de onlar için fışkırmıştı. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Haceriesvedi getirmişti, bu taş sonradan günahkarların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.
Kureyşliler, Kabenin teşkilatınada ehemmiyet vermişlerdi, ayrı ayrı dini vazifeler ihdas etmişlerdi. Kabe kapıcılığı ve hacılara su temin etmek ve fakir hacılara meccanen yemek tevzi eylemek gibi Arapları celbedecek işleri görmeğe mahsus bir takım memuriyetler ihadas edilmişti. Bu itina neticesinde Kabe bütün Arabistan'ın dini ve milli bir merkezi oldu. Bundan başka Mekke'de bir panayır tesis edildi. Ticaret Kureyşliler elinde olduğundan bu panayırdan çok istifade ederlerdi. Panayırda şiir ve hitabet müsabakaları açmak sureti ile de Mekke ve havalisinin ehemmiyeti büyütülmüştü. Ticaretlerinin inkişafı ve Kabeyi ziyaret etmek üzere hacıların gelmesi için emniyet ve asayişin temini lazım olduğundan Mekke'nin etrafında

Syf. 86 muharebelerin men'i maksadı ile birtakım kaideler konmuştu. Bunların herbirine dini şekiller verilmişti. Kabe'nin İbrahim tarafından bina edilmiş olduğu söylenerek dört ay etrafında muharebe etmek men olunmuştu. Bu tedbirlerin herbiri Mekke ve Kabe'nin ehemmiyet ve şerefini arttırmıştı. Arabistan'da az çok Hristiyanlar da bulunduğundan, diğer putlar arasına elinde çocuğu İsa olduğu halde Meryem'in de resmi konulmuştu. İşte bu şeriat içinde Kabe Kureyşliler için iktisadi ve ticari menfaatler teminine yarayan bir vasıta oldu.

Syf. 90
1- Medineniler ile Mekkeliler arasında derin bir düşmanlık ta vardı. Medinelileri Muhammed'in davetine icabet etmeye sevk eden başlıca sebepler işte bunlardır. Bu anlatım, öncelikli olarak, Medinelilerin
İslam'ı kabul etmelerinin, doğrudan İslam'la bağlantılı olmadığını belirtiyor. Ayrıca, bilindiği gibi, bütün Müslümanlar, peygamberlerinden bahsederken isminin başında mutlaka yücelik ifadesi olarak Hz. sıfatını kullanırlar.
2- Muhammet te Mekke'den kalkıp Medine'ye kaçtı. Buna Hicret denildi.
Hiçbir İslami anlatımda rastlanmayacağı gibi, bir Müslüman tarafından yazılmış hiçbir tarih kitabında, Muhammed'in, Mekke'den Medine'ye kaçışı için, kaçtı ifadesi kesinlikle kullanılmamıştır.
3- Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.
İslam inanışına göre Kuran, Muhammed'in koyduğu esaslar değil, Allah'ın koyduğu hükümlerdir. Muhammed ise, bu esasları vahiy yolu ile alan peygamberdir.
4- Bu esasları ihtiva eden cümlelere ayet, ayetlerden mürekkep parçalara da sure derler. İslam an'anesinde bu ayetlerin Muhammed'e Cebrail adında bir melek vasıtası ile Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.
Buradaki ifade de görüldüğü gibi, ayetlerin Allah tarafından geldiği değil, Allah tarafından geldiğinin İslam an'anesi tarafından kabul edildiği belirtilmektedir. Böyle bir ifadeden, ancak Kuran, Allah'tan gelen bir vahiy olmasa da, İslam gürüşünün şekli budur anlamını çıkarmak mümkündür. Kuran'ın, Allah tarafından gelen bir vahiy olduğuna inanan bir Müslüman'ın, insanı düşünmeye zorlayarak, kafasında böylesine soru işaretleri bırakan bir anlatımda bulunması mümkünmüdür ?
5- Muhammet birdenbire Allah'ın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.
Vahiy insanda fikir olarak doğmaz ve bir insan hiç bir şekilde vahiy almaya karar veremez. Bir insanın kendisinde vahiy fikrinin doğması, ancak çevresine böyle bir telkinde bulunarak insanlar üzerinde etki sağlamaya çalışması fikrine kapılması şeklinde açıklanabilir. Burada da Muhammed'in aynı kavram içinde bulunduğu çok açık bir şekilde belirtilmektedir. Tenha yerlere çekilerek, yıllarca tefekkürden kastedilen Hira dağında geçirdiği zamandır.
6- Vahiy, ilham fikri Muhammetten evvel de Araplarca meçhul değildi.
Yani, Muhammed'in vahiy fikrine kapılması için, kendiliğinden böyle bir fikri bulması da gerekmiyordu. Kendisinden önce de aynı konuma gelmiş kişilerden vahiy konusunu bilmekteydi.
7- Bütün iptidai kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı.
Burada da, Muhammed'in, Arapların bu tür inançlarını, kendi vahiy inançları doğrultusunda kullanmaya çalıştığı anlatılmak istenmiştir.
Syf.91
8- Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi. Cinler güya, kahinlere gayıptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan da herzaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır.
Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır ifadesi, Muhmmed hakkındaki düşünceyi bir defa daha açık olarak vurgulamaktadır.
9- Araplar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa, dinlerine dair öğrendikleri de, kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberler de melekler vasıtası ile ilham aldıklarını söylemişlerdi.
Atatürk el yazılarında, ' Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.' demektedir. İslam'da bütün dinler kapsamındadır ve aynı yaklaşım burada da geçerlidir.
10- Muhammet başlangıçta herhalde şedit bir heyecana maruz oldu.
Muhammed'in peygamberliğine kendisinin de inandığını ancak, bunun bir heyecana kapılarak oluştuğunu düşünmektedir.
11- Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir.
Burada da, ayetlerin Muhammed tarafından söylendiği belirtilmekte.
12- Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri luzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.
Ayetlerin Muhammed'in düşüncelerinin bir mahsulü olduğunu belirten bir açık ifade daha.
13- Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur.
İifadelerden anlaşılacağı gibi, Muhammed'i harekete getiren, gerçekte Cebrail'i görmüş olması değil, bir kuvvet tarafınan tahrik edildiğini sanarak, kendi peygamberliğine inanması ve harekete geçmesidir.
Syf. 92
14- Muhammet davet ettiği dinin, kendinden evvel, Musa, İsa ve sair peygamberler tarafından davet edilen İbrahim ve Tevhid dini olduğunu söylemiştir.
Bu söylem, Kuran'da ayet olarak yer almaktadır ve dolayısı ile Allah'ın söylemidir. Ancak, burada da, Muhammed'in söylemi olarak geçmektedir.
Syf. 93
15- Caminin kıblesi Kudüs idi sonraları Mekke'ye döndürüldü. Burada, Allah'ın yanılmaz iradesine dikkat çekilmektedir. Kıble, madem ki Kabe olacaktı ki, önceleri öyledir. Sonradan Kudüs'e çevrilmiştir. Öyleyse neden daha sonra tekrar Mekke'ye çevrilerek ikide bir fikir değiştiren bir irade ortaya çıkmıştır.
Bakınız, Kıble'nin Değiştirilmesi
Syf. 94
16- Muhammet Medinede yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden tüccar kervanlarına tecavüzlere başlamıştı. Suriyeye ticaret içingitmiş bir kervan hepsi Kureyş kabilesine mensup 70 kadar suvari ile Mekke'ye dönüyordu. Bunların başında Ebu Süfyan vardı. Sahil yolu ile yürüyorlardı. Muhammet bunu haber aldı. Kervanın yanında nekadar servet olduğunu ve kuvvetlerinin azlığını da öğrenmişti. Muhammet Müslümanları topladı. Onlara vaziyeti anlattı ve bu kervanı vurmak üzere Medine'den hareket olundu.
Yukarıdaki ifadeler, açıkça bir soyguncu çetesinin yaptıklarını alatmaktadır. Bu soygunlar İslam adına yapılan talanlardır. Soyguncu çetesinin başındaki de İslam peygamberi Muhammed'dir. Konu için bakınız Seriyye. Atatürk'ün bu gerçekleri Tarih kitabına koymasındaki en büyük amaç, Türk Gençliğine İslam'ı bütün yönüyle göstermek istemesiydi hiç kuşkusuz.
Syf. 95
17- Medineye dönüldüğü zaman Müslümanlar arasında ganimetlerin taksimi yüzünden ihtilaf çıktı. Muhammet bu ihtilafı teskin için Ganaim denilen ayetleri tebliğ etti.
Dikkat edilecek olursa burada da, ayetleri tebliğ eden Allah değil, gene Muhammed'dir. Ganimetlerin dağılımı konusu ile ilgili olarak bakınız Ganimet ve Ganaim Ayetleri
Syf. 119
18- Kuran ayetlerini bir cilt halinde toplayarak, Kuran denilen kitabı ilk vücuda getiren Ebubekirdir.
Atatürk'ün, çok kitap okuyan ve kitaba karşı saygılı olan bir şahsiyet olduğu bilinir. Burada, Kuran denilen kitap ifadesi ile, Kuran'a ne kadar saygı gösterildiği meydandadır.

Alıntı

Bilerek Yazı boyutunuda büyük yaptım gözünüzün içine sokalım yoksa başka türlü anlamıyosunuz
Peki sen o dönemde Arapça Kurandan vazgeçmeyen Hafızlara sor bakalım Fatiha suresının anlamını bileceklermı. Yazı bi kere taraflı yazılmış Atatürk yanında Kuranı eksik etmeyen bi insandı.
CennetMah+ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 11:58   #78
Kullanıcı Adı
Katade
Standart
Alıntı:
CennetMah+ Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Peki sen o dönemde Arapça Kurandan vazgeçmeyen Hafızlara sor bakalım Fatiha suresının anlamını bileceklermı. Yazı bi kere taraflı yazılmış Atatürk yanında Kuranı eksik etmeyen bi insandı.
kimseyi karalamak gibi bir derdimiz yok dinimin düşmanı en büyük düşmanımdır .Bunlar atatürkün gerçek sözleridir araştırırsan bunlara ulaşırsın atatürkü cumhuriyet öncesi ve sonrası diye ayırmak gayet mümkün eğer o zamana bakarsak önceden belirttiğim gibi savaş zamanlarında düşünceleri bu değildi tabi 360 derece çark eden bir atatürk olduğunu çok rahat görebiliriz bazılarıda diyorki atatürk olmasaydı şuan burda olmazdık yürüyün bi gidin yaşamadınız araştırın ozaman kılıçdaroğluda burdan görmüş olsa gerek çark kemal
Katade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 12:00   #79
Kullanıcı Adı
CennetMah+
Standart
Alıntı:
Yetkin1st Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
kimseyi karalamak gibi bir derdimiz yok dinimin düşmanı en büyük düşmanımdır .Bunlar atatürkün gerçek sözleridir araştırırsan bunlara ulaşırsın atatürkü cumhuriyet öncesi ve sonrası diye ayırmak gayet mümkün eğer o zamana bakarsak önceden belirttiğim gibi savaş zamanlarında düşünceleri bu değildi tabi 360 derece çark eden bir atatürk olduğunu çok rahat görebiliriz bazılarıda diyorki atatürk olmasaydı şuan burda olmazdık yürüyün bi gidin yaşamadınız araştırın ozaman kılıçdaroğluda burdan görmüş olsa gerek
Benim için tek gerçek Müslüman Türk toplumu için çalıştıgıdır ve savaştıgıdır. Evliyanın biri mezardan kalkıp Atatürk Din düşmanıydı demedigi sürece Ben bunlara inanmam. Din lehinede o kadar yazısı var ona bakarsanız. Tövbe yaw
CennetMah+ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-17-2011, 12:01   #80
Kullanıcı Adı
depare
Standart
Alıntı:
xfce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
zaten bu yazıdan nekadar taraflı ard niyetli biri tarafından yazılan bir kaynak oldugu belli sende bunu kaynak diyemi getiriyorsun karşıma.
sana tavsiyem kuranı anlayarak oku ....
oylesine anlamadan sadece okumak için okuyanlar yuzunden halimiz bu.
Uğur Mumcu da Karabekir'in bu hatıratların dan bir kısmına kendi kitabın da yer veriyor hani siz pek seversiniz ya o bakımdan söyledim

Evet Kuranı anlayarak okuyun ve içinde ki sosyal komünist düzene ışık(!) tutan yerleri görün artık
depare isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi