|
08-11-2009, 07:42 | #1 |
Atatürk matatürk işleri... //Ahemet Kekeç-STAR-
Atatürk matatürk işleri...
Şimdi ne oluyor? Telefon açıp, “Emrinizdeyim Şener Paşam” dediğin zaman “çağdaş” olacaksın, “Atatürkçü” sayılacaksın, “ilerici” diye taltif edileceksin. Kendini benzerlerinden farklı kıldığın için, sana bir üniversite ve yetiştirmek üzere mebzul miktar öğrenci teslim edecekler. Kamu kesesinden ödenek ayıracaklar. Makam aracı tahsis edecekler. İsmini “akademisyen” yazdırdığın için, bu titr altında yürüteceksin faaliyetlerini. Fakat, akademi makademi umurunda olmayacak. Özerklik mözerklik konularına da girmeyeceksin. Egitim meğitim işlerine hiç burnunu sokmayacaksın. Bir elin siyasetin içinde olacak; “Ordu göreve” pankartlarının altında yürümek, darbecilerle kol kola girmek, hükümet devirme faaliyetlerine katılmak, gizli örgüt kurmak, gibi... Bir elin filanca derneğin içinde olacak; telefon açıp bağlılık bildirdiğin paşanın altını oyup dernek başkanlığına kurulmaya çalışmak, varlık nedeni saydığın tarihi şahsiyeti “Atatürk matatürk” diye hafife almak... Böyle demiş eski rektör. “Atatürk matatürkle dikkat çekmek istemiyorum.” Kırmızı kaşkol, kuvvacı kalpağı, tel çerçeve gözlük, ful aksesuar ekranlardan arzı endam eden bir bunak da, “Sevgiyi bilmeyen, acımayı bilmeyen, kimseye güvenmeyen, herkesi kendine karşı komplo hazırlayıcısı olarak gören, bir ‘aydınlanmamacı’ despot olan Mustafa Kemal’i hiçbir romancı ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum” diye saydırmıştı. Bir de Atatürkçü geçinirler... Demek ki, “Atatürk matatürk işleri” bunlar için bir kamuflaj malzemesi... Neyse, ettikleri hakaretin hesabını mahkemede versinler... Beni şimdilik onların Atatürkçülüğü değil, “eğitim” ve “bilimsel özerklik”ten ne anladıkları ilgilendiriyor. İntihal suçlamasıyla geçici süre meslekten men edilen bir eski rektör, “laikliğin geleceği ve kamu güvenliği için bilimsel çalışmalardan taviz verilebileceği” fetvasını vermişti, hatırlayacaksınız. O da bir Ergenekon sanığı... Bir başkası da “gerekirse birer Kubilay olacaklarını” söylemişti; söylediği şeyi “Kör testereyle kestiler, kanını da içtiler” cümlesiyle süslemeyi ihmal etmeden tabii. İddianamede onun da ismi geçiyor. Diyeceksiniz ki, “Kutsal devleti koruyacak, üstelik asıl işi bu olan başka kurumlar yok mu? Üniversiteye ne?” Haklısınız... Fakat, “soğuk savaş” alışkanlıklarından henüz kurtulamamış cennet vatanımızda “çağdaş üniversitelerimiz ve laik akademisyenlerimiz”, kendilerini resen görevli saymaktadırlar. Herşey “güvenlik” odaklı olduğu için, birinci sırayı da doğal olarak koruma kollama faaliyetleri işgal etmektedir. Peki, bu çağdaş üniversitelerin bir benzeri dünyanın neresinde var? Hangi ülkede eğitim-öğretim işlerini tedvire memur edilmiş öğretim görevlilerine “fişleme” yetkisi tanınmıştır? Hangi ülkenin çağdaş üniversitelerinde bazı netameli konularda bilimsel araştırma yapmak yasaktır? İster demokrat, ister totaliter, hangi ülkede rektörler askerden gelen “gizli yazı” ve dernek tavassutuyla tayin edilmektedir? Hangi çağdaş ülkede rektörler hükümet devirme çalışmalarına katılmaktadır? Ergenekon soruşturması, bu soruların cevabını da ortaya çıkaracak. Kim çağdaş, kim çağdışı, daha net anlaşılacak... 11 Ağustos 2009 Salı, 00:01
Konu sudaduran tarafından (08-11-2009 Saat 08:04 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
chp, deniz baykal, star, yargıtay |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|