AK Gençliğin Buluşma Noktası
Kim? Kimdir? Biyografiler ve hayat hikayeleri.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 12-30-2007, 21:13   #1
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Attila İlhan


Attila İlhan 15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı kentlerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet şiiri göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.

CHP ŞİİR ARMAĞANI’NDA İKİNCİLİK ÖDÜLÜNÜ KAZANDI

Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü kazandı. 1946’ta mezun oldu.

İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı yayınladı.

1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gitti. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Bir kaç kez gözaltına alındı.

1950’Lİ YILLARDA ADINI DUYURDU
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris’e gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini Türkiye çapında duyurmaya başladı.

Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. 1957’de askerliğini yaptıktan sonra sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Ali Kaptanoğlu adıyla onbeşe yakın senaryo yazdı.

1960’ta Paris’e geri döndü. Babasının ölmesiyle birlikte İzmir’e döndü. Sekiz yıl İzmir’de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968’te evlendi, 15 yıl evli kaldı.

1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak’ı Ankara’da yazdı. 81’e kadar Ankara’da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşti.

‘SEKİZ SÜTUNA MANŞET’, ‘KARTALLAR YÜKSEK UÇAR’ VE ‘YARIN ARTIK BUGÜNDÜR’

İstanbul’da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi’nde sürdürmekteydi. 1970’lerde Türkiye’de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür senaryosunu yazdığı dizilerdi.

2005 yılında İstanbulda hayata gözlerini yumdu.

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 12-30-2007, 21:14   #2
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Attila İlhan
Tamam, sevdiğinizi biliyorum. Aslına bakarsanız, kişiliğini ve şiirlerini ben de en az sizin kadar seviyorum. Ama yine de onun hakkında düşündüklerimi açık yüreklilikle söylemeden edemeyeceğim: Tüm Batı karşıtlığına rağmen yaşam tarzı açısından bir "yerli" değil, bir Fransız mösyösü kadar "yersiz" idi Attila İlhan. Meriç'in ifadesiyle "müstağrip"ti.

Batı'yı eleştiriyordu, bu doğru. Fakat, bu entelektüel karşıtlık, soyut, eti kemiği olmayan, ayağı yere basmayan, daha doğrusu ne basacak bir 'ayağı' ve ne de basılacak bir 'yeri' olan, hayata dönüşmemiş bir karşıtlıktı. Çünkü yaşadığı hayat, tepeden tırnağa Batılı bir hayattı. Düşünce tezgahında "yerlilik" satmışsa da, hayatı bir "yersiz" olarak, hatta bir yabancı olarak yaşadı.

Cins kafaydı. Onun "Hangi…" ile başlayan serisini okuyanlar, ondaki cins kafayı keşfetmekte gecikmezler. Hangi Batı, Hangi Sol, Hangi Sağ, Hangi Atatürk, Hangi Seks… Yıllar, hatta on yıllar önce bunları ilk çıktıklarında okumuştum. Çok şeyler söyler gibi görünüyorlardı. Söylüyorlardı da… Fakat söz bir yere geliyor, işte tam orada Attila usta, dut yemiş bülbül kesiliyordu. Bülbül gibi şakıyan usta şair, meselenin püf noktasını hep es geçiyordu. Asıl söylenmesi gerekeni bir türlü söylemiyordu, her ne hikmetse? Bu bende, ona dair ilk sukut-ı hayal.

Tam "İşte gerçeği söyleyecek" derken, kıvrak bir reveransla çark edip işi laf kalabalığına getiren Usta karşısında, siz olsanız ne derdiniz? Ben de onu dedim her seferinde: 'Niçin'lere gelince susacaksa, 'ne' ve 'nasıl'ları konuşmanın ne yararı var? Böyle konuşmak, aslında hiç konuşmamaktır?

Onu ayıplamıyorum. Hatta, onu anladığımı sanıyorum. Çünkü, hem Batı'yı kıyasıya eleştirip hem de "Kemalist" olmak için, tam da böyle garip bir yol takip etmek gerek. Yoksa, nasıl olur bu iş? Kim, nasıl telif eder bu ikisini bir arada? Onun Batı karşıtı yazılarını topladığı eserine uygun gördüğü isim Batı'nın Deli Gömleği. Tarih atmışım bu kitaba: 18.10.1982. Alın, çizdiğim ve not düştüğüm pasajlardan birkaç satır:

"..Baksanıza herif NATO içinde Yunanlıyı bize yeğliyor. Biz NATO dışında Arapları niye İsrail'e yeğlemeyelim? İsrail de, Yunanistan da, Ortadoğu'da birer ajan devlettirler, emperyalizmin ajan devleti! Yaaa!" (s. 235)

Olmayan şapkalarımızı çıkarıp, selama duruyoruz bu asil sözler karşısında. Peki, "emperyalizmin" ajanlarına karşı haydarâne naralarla sell-i seyf eden üstat, bizzat emperyalizmin kendisine bu toprakların dümenini kırıp, bu ülkeyi onların kuyruğuna demirleyen kadrolar için ne diyor? Sorsak; "Kim giydirdi bu gömleği sırtımıza yahu?" diye.

Tısss! Yaaa!

Bir şey demediği gibi, yeri geldikçe savunuyor, toz kondurmuyor. Oldu mu ya? Attila İlhan gibi hayatında kutsala yer olmayan birinin, tarihe ilişkin "kutsallar" ihdas etmesi ne yaman çelişki değil mi? AP sağıyla CHP solunu karşılaştırıyor. Okuyun: "Oysa al birinden vur birine, tencere dibin kara, seninki benden kara, bunlar 1947'den beri içine soktukları karanlık tünelde, karşılıklı tepişerek, ülkeyi Osmanlı'nın battığı batağa sürüklüyorlar." (s. 316)

Niye "1947'den beri"? Tarih baklava tepsisi mi, öyle istediğiniz yerinden kesip alasınız? 1947'de devrim mi oldu? Kadro aynı kadro, zihniyet aynı zihniyet, kıble aynı kıble, hamam aynı hamam, tas aynı tas!

Şairliğine kim söz edebilir? Divan edebiyatıyla Türk halk edebiyatının imbiğinden damıtarak kotardığı kendine özgü şiir dilini, kaç şairde bulabiliriz? Kitaplığıma baktım, bir tek eksik kitabı yok. Şiirlerinin hepsini de titizlikle okumuş, derkenar düşmüşüm. Hey gidi usta hey! "An gelir.. Attila İlhan ölür" ha? İşte öldü. Ondan geriye ölümsüz mısralar kaldı: "hey gidi hey / 'mülk' sözde Osmanlı'nın ama / Alaman'ın elinden / İngiliz alıyor". İyi de be Usta, bunu bilen Attila İlhan, nasıl "Kemalist" olabiliyor? Koca, koskoca Osmanlı'nın yıkılışını planlayanlar, onun yerini neyin alacağını planlamayı unuttular mı dersiniz?

İlk ezanı 12 yaşındayken duymuş. Demek ki, doğduğunda Osmanlı bakiyesi ebeveyni kulağına ezan bile okutmamış. Bence o bir kurban: Garb'a karşı çıkan garbzede bir garpçı (!)

Ciddiydi. Sohbetlerinde elindeki not kağıtlarına dikkat etiniz mi? Hasta denecek kadar titiz, hassas ve gayet ciddi. Ama hangi konuda? Söz Sultan Galiyef'ten açıldığında.. Söz Allende'den açıldığında.. Söz Fransız edebiyatından açıldığında.. Hatta söz Batı'dan açıldığında.

Fakat söz Doğu'dan, haydi adınca söyleyelim, İslam'dan açıldığında o ciddiyet sizlere ömür. O tanıdık ciddiyet, yerini koyu bir cehalete bırakıyor. Bir söyleşide ayağını bastığı toprakların Kutsal Kitabı'ndan söz edecek. Diyor ki "Kur'an'da yazılıdır: Bizim oraların Hurmaları, zeytinleri iyidir…" Tamam, kestik. Hadi "tîn suresini" bilmiyor diyelim, yanında yöresinde bir Kur'an da mı yok? Başka değil, Mukaddes Metin bu!

Ahirete inandığına dair bir şey bilseydim, onun ahiretine dua ederdim. Bilmediğim için, bunu yapmam doğru olmaz. Ama görüyoruz: Karşılığını dünyada almak için yaptıklarının karşılığını fazlasıyla aldı, alıyor. Herkes onu konuşuyor. Fakat konuşulanlardan bir tek Attila İlhan çıkmıyor. İnsan ister istemez soruyor: Hangi Attila İlhan?

Mustafa İslamoğlu
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi