AK Gençliğin Buluşma Noktası
Tartışıyorum AK Partililerin, AK Parti Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-08-2008, 23:40   #131
Kullanıcı Adı
Müntesip
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
Kemalist59 Nickli Üyeden Alıntı
Türki ve İslami Devletlerle yapacağımız sınırlı ticari birlikler ve Şangay'a yaklaşmamız AB-ABD faşizmine karşı denge oluşturacak Güçlü Türkiye'nin hazırlayıcısı olacaktır.
evet gerçekten orjinal bir tespit,tebrik ederim :-*
Müntesip isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-08-2008, 23:40   #132
Kullanıcı Adı
fazlrahmet
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Elbette Türkiye kuracağı bu birlikle aslında islam dünyası ile avrupa arasında bir köprü olacak... böylelikle ilişkiler dahada iyileşebilir... :-*
fazlrahmet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-08-2008, 23:42   #133
Kullanıcı Adı
fazlrahmet
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
milli_mücahide Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
fazlrahmet Nickli Üyeden Alıntı
En kötü karar kararsızlıktan iyidir...Bunlar sadece AB'nin oyalama taktikleridir...Bizi hiç bir zaman o kapıdan içeriye almayacaklar...İnşAllah kendi birliğimizi kurmamız yakındır... :-*
ZAFER İNANANINDIR VE ZAFER YAKINDIR :-*
amin inşallah :-*
fazlrahmet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-08-2008, 23:42   #134
Kullanıcı Adı
fazlrahmet
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
asimov Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
Kemalist59 Nickli Üyeden Alıntı
Türki ve İslami Devletlerle yapacağımız sınırlı ticari birlikler ve Şangay'a yaklaşmamız AB-ABD faşizmine karşı denge oluşturacak Güçlü Türkiye'nin hazırlayıcısı olacaktır.
evet gerçekten orjinal bir tespit,tebrik ederim :-*
:-*
fazlrahmet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-10-2008, 22:15   #135
Kullanıcı Adı
Berika
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB’ı Hayat mı? AB’ı Zehir mi?


Geçen hafta sokakta karşılaştığım bütün tanıdıklarıma neredeyse aynı soruyu yönelttim. AB maceramız ne zaman başladı? Hemen herkez 1959 A.E.T. ye başvurduğumuz dönemden bahsetti. Arada bazıları 1996 Gümrük Birliği dedi. Asıl itibariyle iki grupta yanlış biliyor. Hatta abartıyorum yaygın medya diye tabir ettiğimiz gazete ve yayın organlarındakiler, Hatta TBMM deki sayın vekillerimizin bile pek çoğu AB maceramızın asıl başlangıç tarihinden habersizdir gibime geliyor. Aslında tarihi okuyan kişiler az çok bilir fakat sosyal bilimlerde anlam okumalar kişiye göre değiştiği için farklı yorumlarla karşılaşmak mümkündür. Vatandaş ise duyduğu yorumu gerçek addettiğinden gerçek çok hızlı bir şekilde sulara gömülmüş oluyor.
Peki AB maceramız ne zaman başladı? Sıkı durun işte asıl tarih 1814… Bu da nereden çıktı değil mi. Elbetteki birliğin bu dönemdeki adı Avrupa Birliği değildi. European Concert (Avrupa Korosu/Konseyi) adıyla Fransız devriminden sonra Bozulan Avrupa dengesini toplamak maksadıyla Viyana Kongresinde olşturulmuş bir Avrupa Güvenlik Örgütü idi. Dönemin Yazışmalarına baktığımız zaman Fransa’nın Rusya’ya yazdığı mektuplarda ve görüşmelerde Osmanlı’nın Parçalanması gerektiği ve ortak çalışırlarsa karlı çıkacakları yönündeki dileklerini görürüz. (İsteyen okurlarım için ilgili kaynakları açıklayabilirim). Bu paylaşım neticesinde Rusya’nın Avrupa’dan üstün duruma geçeceğini ve kendi ticaret yollarını kontrol edebileceğini bilen İngiltere ise Osmanlı’yı destekler gözükmüş ve Osmanlı içinde “Asılacaksan İngiliz Sicimiyle Asıl” mantığı doğmuştu. Öyleki dönemin ayrılıkçı Yunan Örgütü Filiki Eterya Rusya destekleriyle ve Rusya’ya bağlı olarak kurulmuş ama bu durum İngiltere’nin işine gelmemiştir. İngiltere Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı Osmanlının yanında gibi bir tutum sergilese dahi sonralarda gerek Mora’daki Navarin savaşıyla ve gerekse de Sinop Savaşında asıl niyetinin Parçalanan Osmanlı’dan toprak kapmak olduğunu göstermiştir. Bu durum da “Bölüneceksen İngiliz Bıçağıyla bölün” mantığını doğrurmuştur. 2. Mahmut döneminde yaşanan bu olaylar sonucunda Osmanlı çıkan ayaklanmayı bastırmıştır. Dost(!) ve Müttefik (!) İngiltere ayaklanmanın bastırıldığını gördüğünde ise Osmanlıya nota göndererek Yunanistan’dan çekilmesini istemişti. Bunu reddeden Osmanlı İngiliz-Fransız ve Rus savaş gemileri tarafından 1827 de Mora açıklarında topa tutulmuş ve 57 gemimiz batırılarak 6000 askerimiz şehit edilmiştir. Bunun üzerinde Osmanlı Yunanistandan geri çekilerek Bağımsızlığını kabul etmek zorunda bırakılmıştır. Yunanistanın ilk Kıralı OTTO ilginçtir ki Yunan bile değildir. Bavyera Kralı Kudwing’in 198 yaşındaki oğluydu. Şu anda Irak’da yaşanan olaylara ne kadar çok benziyor değil mi? Tabiiki bu aynı zamanda Avrupa Birliğine girebilmek uğruna verdiğimiz ilk ciddi kaybımızdır. Sultan 2. Mahmut’un akabinde Sultan Abdulmecit han tahta geçmiştir. Sultan Abdulmecid’inde en büyük hayali ne olursa olsun Avrupa Birliğine girmekti. Hatta bu uğurda Tanzimat Fermanları çıkartılmış ve Diplomatik Dil Fransızca olarak benimsenmiştir. 1838 Balta limanı antlaşması ile İngiliz Sanayiisi ürünlerinin ülkemize Gümrüksüz girmesi sağlanmıştır. Gümrük Birliği tarzı bir anlaşma olan Balta limanı anlaşmasıyla A.D. Noviçev isimli tarihçi Osmanlı’nın yarı Sömürgeleşme sürecine girdiğini yazar. Ayrıca dönemin İngiliz Büyükelçisi Sir G.H. Seymour Rus Çarı I. Nikola ile yaptığı görüşmelerde bunu açıkça dile getirmektedir. Amdulmecit döneminde AB uğruna kaybettiklerimiz sadece bununla sınırlı değil elbette. 1853 yılında üzerinde “Senin için Öldüler Avrupa” yazılı madalyayı Abdulmecit hanın Avrupa’da dağıtma sebebi de Sinop Deniz savaşında 2700 askerimizi şehit vermemizdir. Zira Abdulmecit han Avrupaya şirin gözükmek adına Rusya’ya savaş açmıştı. Ve yine İngiliz donanmasının donanmamızın önüne geçmesiyle 2700 şehit vermiştik. Bu durum AB uğruna Nato Barış gücü adı altında sağa sola asker göndermemizle de örtüşmüyor mu sizcede. Allah’tan Askeri güçlerimiz savaş noktasında uyanıklarda kayıp vermiyoruz. Peşine 15 Mayıs 1854 tarihinde Silistreyi kuşatan 80000 (Seksen Bin) kişilik Rus ordusunu 10000 (Onbin) kişilik Türk Ordusu durdurmuş ve Silistre savunmasını kazanmıştır. Avrupaya şirin güzükmeye çalışan Abdulmecit bu savaş içinde üzerinde “Senin için Savaştık, Senin İçin Yendik Avrupa” yazan madalyonlar bastırmış ve Avrupaya dağıtmıştı.

AB uğruna ilk borçlanmamızda yine Abdulmecit döneminde denk gelmektedir. İngiltere ve Fransa’nın öldürücü dostluğu “Kalkınma ve kaynakları kullanılır hale getirmek yoluyla servet arttırımı” adı altında ülkemizi borca sokmuştu. Hatta Kars Savunmasında Bize yardım ettikleri iddiasıyla gönderdikleri birliklerin –ki bu birliklerde müslümandır- maliyetini bizim adımıza borç hanemize yazdıklarını belirtmişler ve böylece cebren borçlandırılmamız sağlanmıştır. Bütün bu ölme, öldürme, borçlanma gibi uğraşıların ardından 1856 yılında Avrupa Devletler Konseyine kabul edilmemizi beklediğimiz dönemde Bu seferde Avrupa bizden Yabancılara toprak satışı hakkını vermemizi istemiştir. Son ıslahat fermanıyla bu istekleride gerçekleşmiş ve Osmanlı Konseye kabul edilmiştir. Fakat bu durum Sultan Abdulmecit Hanın sevinmesine fırsat bile vermeden beraberinde başka istekleri getirmiştir. Mesela İslam Halifesi ve Osmanlı Padişahı Abdulmmecidin Saint George Hristiyan tarikatına üye olması gerektiğini belirtmişlerdir. Konseye girmek için bu kadar çaba sarf eden Abdulmecit bu isteğide kabul etmiş ve İslam halifesi ünvanıyla Hristiyan tarikatına üye olmuştur. Ama Hristiyanlaştırma isteği bununla bitmemiş ve bu seferde Garter Haçlı Şövalyelerinin arasına girmesi gerektiği belirtilmiş, Abdulmecit bunu da kabul etmiş ve hatta Yemin ederken İngiliz Büyükelçiliği Başpiskoposunun “Siz bundan sonra İsa yolunda çalışacak ve Onun için her türlü özveriyi yapacak bir şövalyesiniz” demiş ve Halife Abdulmecit’de bunu kabul etmiştir. Böylece Hristiyan Tarikatına üye, Haçlı Şövalyesi ünvanını kabuleden bir halife Padişahımız da olmuş oluyordu. Elbetteki tek amaç Osmanlının toprtak bütünlüğünü sağlamaktı. Bunun için ölmüş, öldürmüş, hatta borçlanmış, haçlı şövalyesi bile olmuştuk. Hiç doymayan bir azman gibi sürekli yeni bir şeyler isteyen Avrupa doymuşmuydu. Elbetteki hayır. Bu seferde Abdulmecitin “Hristiyanlığa hizmet” sözünü yerine getirmesi istenmiş ve bu söz karşılığında Hristiyanlığa hizmet yasaları çıkartılmış Kiliselere araziler bağışlanmış ve Kiliseler yaptırılmıştı. Tıpkı Şimdiki “Cesaret Ödülü” ve ardından Ahdamar Kilisesinin onarılması örneğiyle ne kadar örtüşüyor değil mi? Bu örnekleri çoğaltmak o kadar kolayki…

George Soros’un Mart 2002 de Sabancı Üniversitesinde söylediği “Türkiye'nin en iyi ihracat ürünü ordusudur" sözleri çok büyük tepki görmüştü. Fakat Soros’dan 3 yıl kadar önce 29 Kasım 1999 da Emekli Orgeneral Çevik Bir’in bir toplantı’da Türkiye’nin görevinin Batı İçin Güvenlik Üretmek olduğunu dillendirmesinden bahseden nedense çıkmamıştı. Tarih bize gösteriyor ki Batı için Savaşmak ve Ölmek fikri bizde çok eskilerden kalma bir hastalık. Tedavi olmak vakti gelmiştir bence. Avrupa aynı Avrupa, Birlik Aynı birlik, İstekler aynı istekler, Reformlar aynı reformlar. Şimdi siz oturun karar verin Şu Avrupa Birliği AB’ı hayat mı?; AB’ı Zehir mi

Halil ÜLKER
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-10-2008, 22:20   #136
Kullanıcı Adı
Berika
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB ve Ulus Devlet (3)



Peki emperyalizme karşı mücadele açısından ulus devlet zemini dışında bir mücadele zemini var mıdır? Cumhuriyet gazetesi yazarı sayın İzettin Önder şöyle yazmaktadır:


AB’ye ciddi karşı çıkış ancak sol görüşle olasıdır. Sol görüş üzerinde yükseltilen karşı duruş sadece AB’yi değil, dünya kapitalizmini ve küreselleşmeyi de kapsar.”


Bu “karşı duruş” nasıl olacaktır? Hangi zeminde ve hangi araçlarla? Gezici kumpanyalar gibi kapitalizmin zirve toplantılarının gerçekleştirildiği dünya başkentlerini dolaşarak karşı protestolar örgütleyen yeşiller, eşcinseller, anarşistler ve kendisini “solcu” olarak tanıtan diğer “muhaliflerin” kapitalizm karşıtı mücadeleleri ile mi olacak bu karşı duruş?


Veya bir yandan Avrupa Birliği’ni savunup, Birlik’in fonlarından aldıkları paralarla faaliyetlerini sürdüren; öte yandan “ama biz emeğin Avrupası’nı savunuyoruz” kandırmacısının ardına sığınarak Avrupa burjuvazisinin himmetli kollarına kendilerini atanlar mı o karşı duruş temsil ediyorlar?


Gerçekçi olalım. Bugünün dünyasında Avrupa Birliği’ne olsun, diğer emperyalist devletlere karşı olsun, ulus devlet zemini haricinde bir mücadele zemini yoktur.


Bu zemindeki mücadelenin kimin önderliğinde olacağı, sağlıklı ve kesin bir sonuca ulaşmak bakımından önemlidir.


Öte yandan ulus devlet zemininde mücadele eden mazlumlar, dünya ölçeğinde emperyalizme karşı ortak duruşu gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu da ayrı bir konu.




LATİN AMERİKA


Bugün Latin Amerika’da olup biten nedir? Venezuela, Bolivya, Şili, Brezilya ve Arjantin’de Amerikan emperyalizmine karşı verilmekte olan mücadele hangi zeminde verilmektedir?


Bu devletlerin her birisi bir ulus devlet değil midir?


Ve buralarda, bütün solcularımızın gıptayla ve övgüyle izledikleri bu ülkelerde olup bitenlerde, ulus devletlerin, ulusal devrimciler öncülüğünde emperyalizme karşı mücadelesinden başka ne vardır?


Hugo Chavez, Venezuela’da petrolü kamulaştırdı. Solcularımızın bazıları ifadeyi pek sevmeyecekler ama başka bir ifadeyle “devletleştirdi”.


Evo Morales, seçimleri kazanmasının ardından çıktığı Avrupa seyahatinde yaptığı açıklamada, Bolivya’nın maden zenginliklerini kamulaştıracağını söyledi.


Bugün Latin Amerika’da iktidarı alan solcular, “halkçı devletçi bir ekonomi politikası” uygulamaktadırlar.


Yani 1930’lu yıllarda Kemalist iktidar tarafından Türkiye’de uygulanan politikanın Latin versiyonu ile karşı karşıyayız.


Özetle söyleyecek olursak; ulus devlet zemininde, kapitalizm sınırları içinde, anti emperyalist ve sosyalizme de açık olan bir politikadır söz konusu olan.


Dünyamızın dört bir yanında bugün emperyalizme karşı mücadelenin aldığı biçim budur. Bu mücadele gerçekçidir ve onun içindir ki başarıya ulaşmaktadır.





TÜRKİYE’DE DURUM


Türkiye’mizde durum nedir?


Avrupa Birliği’ne en baştan ve kategorik olarak karşı çıkan biricik Parti, İşçi Partisi oldu. Ama bugün Avrupa Birliği’ne karşı çıkış, sadece İşçi Partisi ile sınırlı değil.


Soldan sağa oldukça geniş bir yelpaze bugün Avrupa Birliğini sorguluyor. Avrupa Birliği’ne temelden karşı çıkanların sayısı giderek artıyor.


Avrupa Birliği yandaşları bile yaptıkları kamuoyu araştırmaları ile halk içinde AB taraftarlığının hızla azaldığını saptamaktadırlar.


AB karşıtlığının kendini tarif ettiği zemin, ulusalcılık/milliyetçilik zeminidir. Milliyet gazetesinden Abbas Güçlü’nün televizyonda yaptığı “Genç Bakış” programına katılan binlerce üniversitelinin büyük çoğunluğu, AB karşıtlığı olarak ifade ettikleri görüşlerini ulusalcı bir zemine oturtmaktadırlar.


21. yüzyılın başında bizim cevabını vermemiz gereken soru; önümüzdeki onyıllarda biz bir ulus devlet olarak olacak mıyız, olmayacak mıyız sorusudur. Bu ulus devlet sosyalistlerin yönetiminde olabilir veya sosyalist olmayan ulusalcıların yönetiminde de olabilir.


Ve görülmelidir ki genel olarak emperyalizme karşı olsun, özel olarak AB’ye karşı olsun, bundan başka bir karşı duruş yoktur.




MAJESTELERİNİN MUHALEFETİ


Yeşillerin, eşcinsellerin, anarşistlerin, “emeğin Avrupa’sı” taraftarların ve onlarla kol kola meydanlarda boy gösteren bilumum muhaliflerin sözümona AB, kapitalizm ve küreselleşme karşıtlığı, “majestelerinin muhalefeti” olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.


Aslında birazcık dikkatli bir gözlem; bütün bu “keskin” muhaliflerin Avrupa Birliği’nin yönetim çevreleri iç içe olduğunu bize gösterecektir. Joschka Fischer veya Otto Schilly bir önceki Alman hükümetinin Dış İşleri ve İç İşleri bakanlarıydı. Daha yakın bir zaman önce ise, Yeşiller’in saflarında keskin muhalif pozlarındaydılar.


Sayın İzettin Önder’in “sol adına kapitalizme, küreselleşmeye köklü karşı duruş” dediği tavrın sahipleri herhalde bunlar değil.


Peki bunlar değilse; bu “duruş,” kim tarafından, nerede ve nasıl ortaya konmaktadır veya konacaktır?


Bu soruya pratikte, hayat içinde bir cevap aramaya kalktığınız an varacağınız yer, ulus devlettir.

BEDRİ GÜLTEKİN
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-10-2008, 22:56   #137
Kullanıcı Adı
ENGİNEER
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Arkadaşlar İslam Birliğini kurarak ABD emperyalizminden kurtulmaktan bahsetmişsiniz ama zaten şu anda İslam Birliği kurabileceğimiz devletlerden Suudi Arabistan, Lübnan, Katar gibileri ABD kontrolünde; Cezayir, Tunus ve Fas gibi ülkelerde ise bizde ki laikliğin katbekat ağırı uygulanıyor...

Bir ara sanıyorum Tunus'ta başörtülü kadınların dışarı çıkması bile yasaklandı.Açılma zorunluğu getirilmişti..

Yani demek istediğim İslam Birliğ yapmamız için Müslümanların topyekün uyanması ve dizginleri ele alması lazım...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-11-2008, 19:11   #138
Kullanıcı Adı
Berika
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
İslam birliğinin kurulması avrupa birliğine girmekten daha hayalci bir durum bence...Neden Avrupa birliğine girip tüm müslümanları orada temsil etmeyelim :o
tabi alırlarsa
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-11-2008, 19:52   #139
Kullanıcı Adı
yasinarslanpay
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Bence AB'ye girilmelidir. Ancak devamlı yeni koşul yeni zorluk çıkarsa Başbakanımızın dediği gibi "AKACAK MECRA BULURUZ..
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-11-2008, 20:03   #140
Kullanıcı Adı
Demokrat
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Bir gün...
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi