![]() |
#1 |
![]() Başbakan’ın “Türkiye sivil diktatörlüğe gidiyor” iftirasını atanlar önce aynaya bi baksınlar hele, sözü doğrudur. Bu hükümeti ‘sivil diktatörlükle’ suçlayanlar, bir dönem CHP il başkanlarının, hem aynı ilin valisi hem de belediye başkanı olduğunu unutanlar! Milli Şef dönemini hafızalardan silenler... “Mini mini valimiz ne olacak halimiz!” diye kıkır kıkır gülenler. Her askeri darbeden sonra Türk bayrağı asıp sokaklarda sevinç naraları atanlar. Kurucu meclisler seçilmek için Kenan Paşa’ların önünde el ovuşturup takla atanlar. “Bu millete bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam diyeceksin...” Seçim sonuçları sonrası, “Ne olacak, cahillerin oyu aydınlardan fazla kardeşim!” deyip aceleyle evlerde toplanarak seçimle gelen hükümeti alaşağı etme planları yapacaksın, ondan sonra da “seçim sandığı kutsaldır!” diye nutuk atacaksın. Ve o seçim sandığından çıkanları “sivil diktayla” suçlayacaksın. Asıl bidon kafalı olanlar bu hafıza kaybına uğramışlar. Üstelik bidon da tenekeden yapılma; bi vuruyorsun “tın tın” ediyor! Gelelim ikinci vicdansızlığa. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ: “Allah Allah diye askerine hücum ettiren bir ordu camiye bomba atmayı nasıl düşünür? Vicdansızlıktır! Lanetliyorum!”dedi. Orgeneral Başbuğ da yerden göğe kadar haklıdır. Ama kimse, Orduyu ya da TSK’yı dipten doruğa suçlamıyor ki! Bunu yapan varsa, gerçekten vicdansızdır ve lanetlenmelidir. Ancak, emekli Orgeneral Çetin Doğan’ı da unutmayalım! Kulak verin hele: Genel Kurmay’ın 2002 yılında hazırladığı, “Bir Asker Öyküsü” adlı kitaba, Doğan Paşa karşı çıktı! Neden mi? Örneğin, kitapta “bir saatlik nöbet, yıllarca yapılan ibadete bedeldir” hadisiyle, “dini ve manevi değerlerinize sahip çıkın !” sözleri Paşayı rahatsız etti. Doğan’ı rahatsız eden bi başka bölümse, Çanakkale Savaşı’nda cephede namaza duran bir Mehmetçiğin anlatıldığı bölüm. Çetin Doğan, kitap yayınlanmadan metni okumuş, çok sert bir yazı göndermiş, bu da üst düzey komutanlar arasında soğuk duş etkisi yapmış. Fikir birliğine varılamayınca da, o bölümler çıkarılarak kitap yayınlanmış. Doğan, askerin namaz kılmasını, manevi ve dini değerler sahip çıkmasını ‘irtica’ ve ‘laiklik karşıtı’ olarak algılamış! Şimdi, ‘devletin dini yoktur’ laiklikte. Ama bireylerin dinsiz olması anlamına gelmez bu! Orgeneral İlker Başbuğ da bunu vurguluıyor zaten. Ama Çetin Doğan’a sorarsanız, ordudaki askerlerin de dini ve inancı olmaması gerekiyor, itirazları doğruysa! Dünyada herhalde, Kızıl Ordu ve benzerlerini dışında, hiç bir orduda hiçbir komutan böyle düşünmemiş, böyle yazılar yazmamıştır. Amerikalıların ünlü generalleri Eisonhower, Bradley, Patton her savaştan önce diz çöküp dua edermiş, Rommel, Guderian gibi Alman generalleri de. Hatta Sovyet mareşali Jukov, haç çıkardı diye Stalin’in hışmına uğramış, araya Savunma Bakanı Varaşilov girince rütbesini yitirmekten son anda kurtulmuştu. Ama biz boşuna yazıp çiziyoruz. Tenekeden yapılma bidon kafalılar var oldukca, saçmalamaları da sürüp gidecek. (Meraklısına Not: Sevgili cahil, tek ulus, tek şef sevdalısı kardeşlerim küfürlerinize teşekkür ederim. Ama bilesiniz, övgüler altıya bir önde. Daha fazla küfredin, belki övgülere yetişirsiniz!) Aferin belediyelere Yollar cam gibi, arabalar kayıyor, insanlar toplu taşıma araçlardan inip, tipiye yüz vererek adım adım yürüyor. Bu karın ve tipinin apansız bastırdığı ilk günden görüntüler. Pazartesi günü, Beşiktaş’tan Kartal’a 35 dakikada gittim. Hem tipi sürüyor hem de sis bastırmış ki, göz gözü görmemecesine. Ama yollar açık. Ana yollardan söz etmiyorum, ara sokaklardan da! Belediyeler, sabahın kör saatinde apartmanlara gidip tuz götürmüş, sonra da kapıcılara, tuzu nasıl yola dökeceklerini anlatmış. İşte belediyecilik bu. Büyükşehir Belediyesi de, bütün ilçe belediyeleri de arı gibi çalıştı. Hepsine candan teşekkürler. CUMHUR BEY SİİRT’TEKİ KOZMİK ODAYA NASIL GİRMİŞ 48 yıl önce, Siirt’te yayınlanan Mücadele Gazetesi’nin sahibi ve sorumlu müdürü ve dahi başyazarı Cumhur Kılıçcıoğlu, Seferberlik Tetkik Kurulu’na (Özel Harp Dairesi) girmiş. “Bina, İnönü Mahallesi, Aynasalip çeşmesinin karşısındaki Sufi Sado Konağı’nın halkevine giden yolun üzerindeki cephedeydi. O dönemde, yani 1960 İhtilali’nden sonra, bütün şeyhler, 12. Tümen Komutanlığı Gazinosu’nda toplanmış ve resim çektirmişlerdi. Rahmetli Amcam M. Emin Kılıçcıoğlu’nun saygı duyduğu Şeyh Süleyman Yüksek de vardı bunların arasında. Amcam, fotoğrafların Özel Harp Dairesi’nde olduğunu öğrenmiş. Ve komşusu Kurul Başkanı Binbaşı Hasan Tunçoğlu’ndan istemişti. Fotoğrafı almaya ben gittim. Kapıdan girdim, on basamaklı merdivenden indim, iki kırmızı aylı ‘girilmez’ levhalı odanın önünde durdum. Kapsında iki asma kilit vardı. İki rütbeli gelip, iki ayrı anahtarla bu kilitleri, açtı ve bana fotoğrafı verdiler.” Özel Harp Dairesi ya da eski adıyla Seferberlik Tetkik Kurulu, sadece “üç beş, büyük ilde vardı” diye yazanlara yanıt olsun. Yıl 1960, yer Siirt ve karşınızda çift asma kiltli, iki kırmızı aylı, ‘girilmez’ diye damgalanmış odasıyla, Sufi Sado Konağı’nı mesken tutmuş Özel Harp Dairesi. Niye şeyhler bir araya toplanmış, fotoğrafları çekilmiş sonra bu fotoğraflar niye gizli odaya konmuş, bilemem. Ama Özel Harp Dairesi’nin kuruluş nedeni, Sovyet işgali gerçekleşirse, halkı örgütleyip direnişi başlatmaktı. Sonraki olanlar, kuruluş amacıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan ‘alacakaranlık kuşağında’ dönen dolaplar sınıfına giriyor!
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|