08-21-2009, 17:01 | #1 |
"Bana müsaade gidiyorum, hicret ediyorum"
I- Yıl 2008 aylardan Şaban-ı Şerif'ti. Adam bir bekleyişin içinde. Geçmeyen dakikalar adamın içinde. Üzerindeki bütün yüklerden tek tek arındı adam. Hadi gidiyoruz sesine ayarladı bedeninin bütün ritimlerini. Bir gece yarısı duydu sesi: "Hadi". Duyduğu gibi fırladı yerinden. Gidiyorum dedi. Hicret ediyorum. İşte size bir yıllık masrafınızı karşılayacak para. Farzedin ki ben bu dünyadan ayrıldım. Etme eyleme dediler. Dur hele. Hicret nereye. Bir Afrika ülkesine yolculuğa çıktığını sakladı adam. Dur diyenlerin durdurmalarından korkarak. Geçilecek eşiği geçitsiz kılmak için kale kadar yükselteceklerinden endişeli. Bir sır gibi sakladı nereye gittiğini. Yalnız refikasına söyledi. (Öyle. Hanımı ya da karısı, ya da eşi değil. Refikası.) Böyleyken böyle dedi. Bir şey yapmak istiyorum. Bir şey. Efendimiz'in muhabbetini kazanacak bir şey. Refikası şu kadar çocuğa burs veriyorsun ya diyemedi. Şu kadar daireni öğrenci evi olarak bağışladın ya diyemedi. Dese ne olacaktı ki zaten. Ne diyorsun, nasıl böyle konuşuyorsun diye celallenirdi. Mülk Allah'ın. Allah bize verdi biz de ihtiyacı olanlara ulaştırdık. Hani sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti. Bir kere söyledin bu sözü. İkincisi olmayacak. Beni de al diyecek oldu gözünün yaşını gönlüne akıtan kadın. Ben de seninle geleyim. Adam, yol bana yalnız göründü dedi. Bu yolculuk ya beni pişirecek ya da taş misali bir bünyeye sahip olduğumu anlayıp derdime ağlayacağım. Kadın neden bir Afrika ülkesi diye soramadı. Neden şimdi gidiyorsun diyemedi. Seni hep merak edeceğiz demek istedi de, menkıbesinin peşi sıra giden efendisi için, her sorunun bir yük olduğunu fark edip sustu. Adam gitti. Uzunca bir süre haber alınamadı. Hicret eden, gurbetini bir müddet. Yokluğun ve yoksulluğun, sıkıntının ve derdin memleketinde. Kendisini içine alacak, kendisini hizmet ehli yapacak hikaye elbet gelecekti. Beklediği hikaye tez zamanda düşsün diye kalbine, hicretin şehrinde sabah akşam dolandı adam. Sonra bir ses geldi. Kimsesizler yurdunda günde ancak bir öğün yemek yiyebilenlerin sesi. O bir öğünü de ancak gün aşırı tadabilenlerin sesi. Gün aşırı ve tadımlık. Ölmeyecek kadar. Çocukların nasibine düşen ölmeyecek kadar lokmaydı. Bir gün kızlara bir gün erkeklere gidiyordu açlıktan ölmek ile tok kalmak arasında kısacık bir mesafe oluşturan lokmalar. Menkıbesini yaşamaya giden adam, konforun ülkesinden yokluğun ülkesine gelen adam, tamam işte dedi. Buradaki çocukların hepsi benim. Benim vazifem bu çocuklara günde üç öğün yemek çıkartmak. O çocuklar işte o zamandan itibaren çocuk oldu. II- Gökyüzü neden başımızın üstünde! Yer niye çökmez bunca rüşvete ve harama karşı. Biz birbirimizin kuyusunu kazarken güçlü iş makineleri ile, Allah yine de neden vazgeçmez kulluğumuzdan. Çünkü aramızda hicret ehli olanlar var. Bütün iyilikleri sadece kendi hanesi için toplamayan. Kalbini fakirlerin gözyaşına ayarlamış. Bu hikaye binlerin içinden sadece biri. Medya bozarken her türlü değerimizi. İşte aramızda böyleleri var. Zamanı, "medya zamanı" olarak yaşamayan. Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun. Rabbim bedenimize sıhhat, gönlümüze muhabbet kalbimize imanı gark etsin. Ramazan-ı Şerif-i layıkıyla yaşayanlardan olalım inşallah. Fatma K.BARBAROSOĞLU
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
08-21-2009, 17:14 | #2 |
hz.ibrahim gibi.....
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|