![]() |
#1 |
![]() Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının tam metni..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bugün partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. Peki Erdoğan ne mesajlar verdi? İşte bu konuşmanın tam metni... Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum… Bugün ne diyeceğimiz her zamankinden daha çok önem taşıyor. Zira siyasette önemli olan, demokratik duruşunuzu sağ-sol yapmadan ortaya koymaktır. Bugünler elbette geçecektir. Türk demokrasisi, kurum ve kurallarıyla inanıyoruz ki, mevcut sorunlarını aşabilecek tecrübe ve olgunluğa sahiptir. Bugünlerden geriye sorunlar değil, onların nasıl çözümlendiği, siyasi aktörlerin bu süreçte ortaya nasıl bir duruş koydukları kalacaktır. İçinde bulunduğumuz süreç ülkemize hizmet aşkımızdan, demokrasi mücadelemizden hiçbir şey eksiltmeyecektir. Biz, “herkes için, her vatandaşımız için daha çok demokrasi, daha çok refah” ilkesiyle yola çıktık, bundan sonra da bu istikamette yürüyeceğiz. Halkımızın aklına, vicdanına, hissiyatına tercüman olmaya devam edeceğiz. Milletimize güveneceğiz ve milletimizin hukukunu sonuna kadar savunacağız. Bugüne kadar milletimize bedel ödetecek hiçbir uygulamamız olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Şunu herkes bilsin ki, sular yokuş yukarıya akmaz; Türkiye Demokrasi mecrasından geri döndürülemez. Dolayısıyla biz yine, demokrasiyi, hukuk devletini, milli menfaatlerimizi, 70 milyon insanımızın mutluluğunu, 81 vilayetin yollarını, 40 bin köyümüzün yolunu, suyunu, enerjisini şehirlerimizin mamur hale gelmesini, üretimi, istihdamı, eğitimi, rekabeti düşünmeye, halkımızın meseleleri için sağlığına varıncaya kadar çare ve çözüm üretmeye devam edeceğiz. Demokrasinin, hukuk devletinin yollarını açmayı, ülkemizin istikbalini aydınlatmayı sürdüreceğiz. Bugüne kadar kendimizi değil, ülkemizi, milletimizi düşündük, bundan sonra da aynı yolda yürüyeceğiz. Modern dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak Türkiye’nin çağdaşlaşma mücadelesini kararlılıkla sürdüreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti karakteri güçlenmeye devam edecektir. Halka güvenmeyenlerin düşünceleri farklı olabilir. Biz, halkımız gibi düşünüyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği için müzakere kararı alındığında da, milli gelirimiz ve ihracatımız üçe katlandığında da hedefimiz, Türkiye’nin aydınlık geleceğinden başka birşey değildi. Cumhuriyetimizin 100. yılına odaklanan bir iktidar partisiyiz. 70 milyonun hukukunu savunuyoruz. Bu ülkenin 80 vilayetinde milletvekili çıkardık. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün teminatı olduğumuz gibi bu iddiaya ulaşan, bu ölçekte ülkemizi bir bütün olarak temsil eden başka bir parti yoktur. Kavganın, gerilimin, öfkenin tarafı olmadık, değiliz; milletimizden yanayız ve milletimiz gibi düşünüyoruz. 22 Temmuz akşamı dediğim gibi ‘Biz yalnızca bize oy verenlerin değil, bize oy vermeyenlerin de emanetini taşıyoruz.’ Değerli arkadaşlarım... Türkiye 2002 Kasım’ından bu yana daha güçlü, daha kalkınmış bir ülke olma, daha mutlu, müreffeh yarınlara ulaşma adına doğru olanı yapıyor, doğru istikamette ilerliyor. Bu istikamet milletimizin gösterdiği istikamettir. Türkiye için yegâne doğru istikamettir. Şartlar ne olursa olsun asla dışına çıkmamamız gereken istikamettir. 2001 yılından bu yana -14 Ağustos 2001 partimizin kuruluşu- o günden bu yana milletimizin iradesi ve beklentileri doğrultusunda bir yandan Türkiye’yi yaşadığı ağır sıkıntılardan, zorluklardan çıkarmanın, bir yandan da çocuklarımıza yepyeni, aydınlık bir gelecek inşa etmenin mücadelesini veriyoruz. Bu mücadeleyi milletimizle el ele, gönül gönüle vererek, bu ülkenin gelecek hedeflerine kilitlenerek yürütüyoruz. AK Parti’nin tek gündemi budur, milletimizin de temel beklentisi bu noktadadır. Geçen zaman zarfında bir hususu çok açık ve net olarak müşahede ettik: Türkiye’nin nabzını Ankara’da oturarak tutmanın imkanı yoktur. Türkiye’nin gelecek heyecanını, çocuklarımızın taze umutlarını, insanımızın üretim azmini Ankara’da oturup sağır koridorların, aşılmaz duvarların, kapalı kapıların ardından duymak mümkün değildir. Ankara’da felaket senaryoları yazmayı, boş vehimler üretmeyi, düz giden işleri sekteye uğratmayı kendine iş edinmiş olanlar var. Eğer kendinizi bu atalete teslim ederseniz, Türkiye’nin nasıl bir azim ve heyecanla geleceğe doğru ilerlemekte olduğunu asla bilemezsiniz. Bu ülkenin bütün şehirlerinde, bütün ilçelerinde, bütün köylerinde artık büyüklüğüne yakışan bir ülke olmanın umudu, evet hayali yeşermiş durumdadır. Bu dinamizmi, bu atılım heyecanını, milletimizin yediden yetmişe her ferdinin aynı kararlılıkla sahiplendiği bu varoluş iradesini görmek için Türkiye ile kucaklaşmanız, halleşmeniz gerekir. Değerli arkadaşlarım... Hükümet olduğumuz ilk günlerden bugünlere milletimizle muhabbetimizi gevşetmemeye, muhabbetimizi soğutmamaya, bağlantımızı koparmamaya özellikle dikkat ettik, hassasiyet gösterdik. Biz siyasetini millete dayatanlardan değiliz. Biz siyasetini milletin doğrularından çıkarmaya gayret eden bir çizgiyi temsil ediyoruz. Dolayısıyla bizim milletimizden ayrı düşmemiz de, ayrı düşünmemiz de söz konusu değildir. Bakınız son bir ayda ülkemizin yoğun siyasi gündemine rağmen yine birçok ilimize, bölgemize giderek vatandaşlarımızla kucaklaşmayı, onların dertlerini, fikirlerini dinlemeyi ihmal etmedik. Bazılarının buna bir türlü vakit bulamamaları kendi yanlışlarıdır, bizim doğrumuz halkımızla irtibatı, ünsiyeti, muhabbeti asla ve asla koparmamaktır. Geçtiğimiz bir ay içinde çeşitli vesilelerle Türkiye’nin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine birçok ilimizi dolaştık, insanımızla kucaklaştık, dertlerini dinledik. Uşak’ta, İzmir’de, Manisa’da, Siirt’te, Batman’da, Şanlıurfa’da, Mardin’de, Edirne’de, Yalova’da, Malatya'da, Bursa’da, Trabzon’da, Erzurum’da milletimizin gelişme heyecanının, medeniyet aşkının ne kadar canlı olduğunu gördük ve mutlu olduk. İnsanlarımızın Türkiye’yi neyin felakete sürükleyeceğini, neyin kurtuluşa erdireceği noktasında fevkalade bilinçli olduğunu bir kere daha hamdolsun müşahede ettik. Türkiye’yi doğru okuyamayan, doğru değerlendiremeyenlerin bundan daha iki gün önce Malatya’da bizimle birlikte olmalarını isterdim, Malatya Kapalı Spor Salonu’nun önünü dolduran on binlerce insanın gelecek heyecanına tanık olmalarını isterdim. Genci yaşlısı, kadını erkeği, şehirlisi köylüsü, işçisi memuru hepsi oradaydı ve Türkiye’nin aydınlık geleceğe yaptığı yürüyüşün geri dönülmez yol olduğunu haykırıyordu. Aynı durumu Erzurum’da gördük. Aynısını Yalova’da, Edirne’de gördük, Bursa’da gördük. Nereye gidersek gittiğimiz her yerde bu coşkuyu, bu heyecanı, bu umudu, bu azim ve kararlılığı bire bir yaşıyoruz. Ankara’da kalarak değil, bizzat yerinde yaşayarak. Bu ülke kayıp yıllarını, boşa harcanmış zamanını geri kazanmakta kararlıdır ve bunu da hangi siyasi anlayışla, hangi siyasi partiyle kazanacağını çok iyi biliyor. Bu ülke demokrasi ve adaletle, huzur ve istikrarla, birlik ve beraberlikle büyümekte kararlıdır. Milletimiz de bize inanıyor, güveniyor, bizim bu ülkeye hizmet etmek dışında bir muradımız olmadığını, olamayacağını da gayet iyi biliyor. Değerli arkadaşlarım, Her zaman söyledim, söylemeye de devam ediyorum. Bizim önceliğimiz ekonomi. Bizim önceliğimiz demokrasi. Bizim önceliğimiz bir bütün olarak Türkiye’nin hukukudur. Bizim önceliğimiz, milletimizin sofrasındaki ekmeği büyütmektir. Bizim önceliğimiz, Türkiye’nin, başta işsizlik ve yoksulluk olmak üzere kronik sorunlarını tek tek çözmektir. Hamdolsun Ak Parti, geride bıraktığımız 5 buçuk yılda bu hedefe yönelik tarihi başarılar elde etti ve etmeye de devam ediyor. Şimdi, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum: Ak Parti’nin ekonomide sağladığı dönüşüm, asla ve asla gelip geçici, göstermelik, saman alevi gibi yanıp sönen bir değişim değildir. Burası çok önemli. 2003 yılında, 2004 yılında, Türkiye’nin ekonomik göstergeleri rekor seviyelerde çıktığında, bazı çevreler -arkadaşlar burayı özellikle takip edelim- bazı çevreler bu başarıya kulp takmanın çabası içindeydiler. Bazıları, eski alışkanlıklarından hareketle, bu başarıların gelip geçici olduğunu savundular. Türkiye’nin ekonomik krizden yeni çıktığını, bu nedenle göstergelerin iyiye gittiğini iddia ettiler, uluslararası konjonktürü bahane ettiler. Bu başarıların, ehil ellerdeki bir idarenin milletiyle birlikte verdiği mücadelenin eseri olduğunu söylemeye dilleri yetmedi, varmadı. Herkes şunu görmelidir… 2002 sonundan itibaren Türkiye ekonomisi çok köklü, çok sağlam ve çok sağlıklı bir dönüşüm yaşamıştır. Yıllarca yapılamayan reformları yaptık. Finansal sektörde, mali alanda, para politikalarında, makro ve mikro alanlarda on yıllardır atılamayan adımları cesaretle attık. Bakınız, şuraya lütfen dikkat ediniz. Sadece 1980 sonrasını söylüyorum. 1980’de ekonomik kriz ve hatırlayın, 24 Ocak kararları. 1986’da ekonomik kriz. 1988-1989’da kriz. 1991’de yine kriz. 1994’te kriz ve 5 Nisan kararları. 1998-99’da kriz ve 2001 krizi, diğer adıyla büyük çöküş. Bunları yaşadık mı? Yaşadık. Her 2 yılda, 3 yılda bir Türkiye ekonomik krize girmiş. Şu anda bazı böbürlenen, afra tafra yapanlar var ya, onların hepsi o dönemlerde koalisyon ortakları olarak hükümetlerde bulundular. Düşünün; her 2 yılda, 3 yılda bir Türkiye’nin dengeleri alt üst olmuş. Türkiye her krizde biraz daha yoksullaşmış, işsiz sayısı biraz daha artmış, gelir dağılımındaki eşitsizlik biraz daha açılmış. Dikkat ediniz, ortada çok açık, çok aleni bir kısır döngü var. Bu kısırdöngüden çıkış nasıl olur? Bunun da cevapları belli. Demokrasiyi güçlendireceksiniz. İnsan hak ve özgürlüklerini genişleteceksiniz. Türkiye’ye istikrarı hakim kılacak, bunu muhafaza edeceksiniz. Burada iki önemli, sihirli kelime var: Güven ve istikrar. Bu güveni ve istikrarı sağlayamaz veya kaybederseniz, bu çöküş yine başlar. Burası çok önemli. Türkiye’nin dış ticaretini artırmak için gereken temasları yapacaksınız, Ankara’da yan gelip yat, ondan sonra ihracatın artsın. Yok böyle bir şey! Kimse “Gel malını bana sat” demez. Dolaşacaksın, pazarlayacaksın, anlatacaksın, işadamlarıyla dünyayı tanıştıracaksın, özgüvenini sağlayacaksın ve ondan sonra ihracatı 36 milyar dolardan 114 milyar dolara çıkartacaksın, bu böyle olur. Diplomatik atılımları gerçekleştireceksiniz, açılımlar yapacaksınız. Allah aşkına komşu ülkeleriyle görüşemeyen, diplomatik ilişki kuramayan bir Türkiye’den, bugün komşu ülkeleriyle adeta arabulucu konuma gelen, çözüm üreten bir Türkiye var. Şimdi bu noktadayız. Şimdi onlar “Acaba bu konuda Türkiye ne yapar?” diye Türkiye ile irtibat kuruyor. Ekonominin acil ihtiyaç duyduğu reformları yapacaksınız. Cesur adımlar atacaksınız, kararlı adımlar atacaksınız. Biz işte bunları yaptık. Ama bizden öncekiler bunu yapmadılar, yapamadılar. Kriz ve kaos üreterek siyaseti tanzim etme alışkanlığından kurtulamadılar. Bu millete çok ağır bedeller ödetmek pahasına gereken reformları gerçekleştirmediler, gerçekleştiremediler. Her bir ekonomik krizde, milletin sofrasındaki ekmeği küçülttüler, haklarını ne yazık ki geri aldılar, emeğini ziyan ettiler ve bütün bunlardan önemlisi, milleti karamsar, milleti umutsuz hale getirdiler. Şimdi Ak Parti bu kısırdöngüyü kırdığı için feryat figan ediyorlar. Değerli kardeşlerim… Türkiye’nin bugün geldiği nokta, sadece rakamlarla izah edilebilecek bir nokta değildir. Bunu da defalarca ifade ettim. Demokrasi son derece önemli. İstikrar son derece önemli. Güven son derece önemli. Dünyaya açılmak, dünyayı takip etmek, rekabette ayakta kalabilmek son derece önemli. İçerde güçlü olmak için, güçlü bir ekonomi için, dışarıda da güçlü olmak, itibarlı olmak çok önemli. Bunu hiç kimse görmezden gelemez. İnsaf sahibi olan bu alandaki bütün aktörler, bunun nasıl olduğunu, nasıl gerçekleştiğini çok iyi biliyorlar. Zaman zaman -bizim yanımızda söyleyemez hale geldiler ama- bakıyorsunuz ki kendi lobilerinde “ya bunlarla biz şunu yaptık, hakikatten servetimizi bire on katladık”, bunu da söylüyorlar. Söylemeseler bile rakamlar ortada, rakamlar söylüyor. Bunlar kayıt altında. Olanları konuşuyorum, kayıt dışında olanları konuşmuyorum. Bir de işin o boyutu var. Demokrasiye giriş dersinde sürekli bütünlemeye kalarak Türkiye güçlü bir ekonomi olamaz. İşte biraz önce krizleri saydım size. İçine kapanan, içine kapanmış Türkiye’nin krizleridir bunlar. Demokrasi dersinden sınıfta kalan Türkiye’nin krizleridir bunlar. Baştan beri söylediğimiz bir şey var; diyoruz ki ekonomi, demokrasiden, özgürlüklerden, hukuktan soyutlanamaz. Demokrasi olmadan, hukukun üstünlüğü sağlanmadan, hukukun evrensel ilkeleri hayata geçirilmeden ekonomik gelişme de olmaz. Esasen milletimiz de bu durumun farkındadır. 22 Temmuz seçimlerini bu minvalde okumak gerekir; milletimiz, ekmeğiyle özgürlüğü arasındaki bağın şuurunda olarak tercihini yapmıştır. Oyunu bu şekilde vermiştir. Bunu iyi bilelim. Millet, özgürlüklerdeki genişlemenin ekonomik refahını da artırdığını bilerek karar vermiştir. Demokrasi konusundaki kıstaslarımız yerel değil, evrensel kıstaslardır. Avrupa Birliği hedefinin bizim açımızdan en önemli yanı, bu evrensel kıstaslara ulaşmamızı sağlayacak bir yol haritası sunmasıdır. Dolayısıyla bizim Avrupa Birliği hedefinde zafiyet göstermemiz asla söz konusu olamaz. Değerli Arkadaşlarım… Avrupa Birliği süreci içerisinde, Kopenhag Siyasi Kriterleri’nde verdiğimiz mücadele, Maastricht Ekonomik Kriterlerinde de aynı şekilde devam ediyor. Şu anda aynı şekilde müzakere ile fasıllarımız noktasında, bu çalışmalarımız aynı kararlılıkla devam ediyor. Ve burada bütün dönem başkanlıklarıyla, komisyonla olan görüşmelerimizi kararlı bir şekilde, görevli olan arkadaşlarımız sürdürmektedir. Gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın, gerek şahsımın, gerek Dışişleri Bakanımın ve ilgili bütün büyükelçilerimizin bu konu ile ilgili çalışmaları, görevli olan komisyonlardaki arkadaşlarımızın çalışmaları aynı kararlılıkla devam ediyor. Bir müzakere sürecinin içerisindeyiz. Artık adaylık için yol arayan bir Türkiye yok. Müzakere içerisinde olan bir Türkiye var, bunu da çok iyi bilmemiz lazım. Yani biz masada müzakere eden bir ülke konumundayız. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Tabi bu bizi asla rehavete sevk edemez. Aynı kararlılıkla bu süreci yine devam ettiriyoruz, yine devam ettireceğiz. Türkiye için Demokrasinin evrensel standartlarına ulaşmak, tam üyelik hedefinin de üzerindedir. Bunu da bilmemiz lazım. Bundan sonra yaşayacağımız süreç, hükümetimizin Avrupa Birliği hedefindeki kararlılığını bir kez daha gösterecektir. Perşembe günü Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Sayın Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Üye Olli Rehn Türkiye’ye gelecekler. Kendileriyle burada süreci değerlendirme fırsatını bulacağız. Perşembe, Cuma ülkemizde bulunacaklar ve geleceğe olan takvimi değerlendirme fırsatını da bulacağız. Nitekim, Türk demokrasisi açısından bu noktada atılan olumlu adımlarla kararlı bir şekilde yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Ancak hukukun genel ilkeleri açısından tartışmalı sonuçlara yol açan, gerek içerde gerekse dışarıda, Türk Ceza Kanununun 301.maddesinde gerekli değişiklikleri yapma yönünde şu anda biliyorsunuz bir adım atmış bulunuyoruz. Bunu, Türk demokrasisini daha da ileriye taşıyacak başka adımlar seri bir şekilde izleyecektir. Öyle zannediyorum ki komisyondaki konu ilgili çalışmalar, bu hafta içerisinde başlar ve önümüzdeki hafta içerisinde de 301. maddeyi Meclisimiz Genel Kurulu’ndan geçiririz. Değerli Arkadaşlar… Dün, partimizin MKYK toplantısında partimizin karşı karşıya bulunduğu ‘kapatma davası’ ile ilgili geniş kapsamlı değerlendirmelerde bulunduk. Bu önemli toplantıda kendi geleceğimizi değil, Türk demokrasisinin geleceğini, ülkemizin geleceğini konuştuk. Toplantımızda, bu sürecin ortaya çıkarabileceği belirsizlikler ve kamuoyunda oluşan kaygılar da çok boyutlu olarak ele alındı. Mahkeme süreci hiç şüphe yok ki, kendi doğal mecrasında ilerleyecektir. Arkadaşlarımız bu konuda gereken çalışmaları başlatmıştır. Ancak bu sürecin, ülkemiz ve milletimiz için çok ağır bazı siyasi ve ekonomik sonuçlara yol açacağını da görmezden gelemeyiz. Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuz bu sürecin ortaya çıkarabileceği siyasi ve ekonomik bedelleri milletimize ödetmemek hususunda, ülkemize ödetmemek hususunda, kararlılığını ortaya koymuştur. Milletimiz adına bu süreci yönetme sorumluluğu siyaset kurumuna aittir. Bu sürecin olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalacak olan milletimizin siyasetten beklentilerinin bu yönde olduğu açıktır. Buradaki esas mesele, davanın seyrinden ve neticesinden bağımsız olarak, bu süreç içinde siyasetin sorun çözme kapasitesini muhafaza edebilmesidir. Kamuoyumuzun talebi de bu doğrultudadır. Siyaset kurumu, varlık sebebi olan bu sorumluluğu üstlenmekten kaçamaz, kaçmamalıdır. Kaldı ki; ülkemiz ve milletimiz için ağır kayıplara yol açabilecek, siyasi ve ekonomik istikrarın bozulması, birlik ve bütünlüğümüzün zaafa uğramasıyla sonuçlanabilecek böyle bir sürece siyaset kurumunun kayıtsız kalması düşünülemez. Biz AK Parti olarak, sorumluluğumuzun idraki içinde, üzerimize düşeni yapmakta kararlıyız. Hukuk sistemimizin de, demokrasimizin de bu süreçten daha da güçlenerek çıkması için, demokratik siyaset içinde çözüm arayışımız devam edecektir. Ülke ve millet menfaatleri söz konusu olduğunda diğer siyasi partilerin de çözüm için mutabakat zemininde buluşacağını doğrusu umuyoruz. Demokratik siyaseti, çare kapısı olarak açık tutmak mecburiyetinde olduğumuzu bilhassa vurgulamak istiyorum. Ben bu inanç ile sözlerime son verirken, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve ülkemizin değişik yerlerinden bugün aramızda bulunan değerli misafirlerimizi tekrar en kalbi duygularla, saygıyla selamlıyorum. Bu haftanın yine bu çatı altında inşallah ülkemiz için, milletimiz için hayırlı kararların alınmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Sizlere selam sevgi ve saygılar sunuyorum. cafesiyaset.com
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Başbakan özetle:
Ülkemizin (şimdilik) siyasi bakımdan zorlu günlerden geçtiğini, kapatma davasını düşürmek için aceleyle hareket edilmesi durumunda ülkemizin siyasi ve ekonomik bir krizle karşılaşma ihtimalinin yüksek olduğunu, Karşı tarafa aynı şekilde karşılık verilmesi halinde oluşacak kriz ortamının millete zarar vereceğini ve bu yüzden aklı selimle düşünerek çok titiz davrandıklarını, Ama boş da durulmayacağını ve hazırlanan demokratikleşme pakediyle kapatma davasının da halline çalışılacağını belirtiyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|