![]() |
#1 |
![]() 28 Şubat sürecinde cuntayı deşifre ettiği için yargılanan Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde hazırlandığı iddia edilen, ‘İrticayla Mücadele ve Eylem Planı' ile neyin hedeflendiği, Baykal'ın Ergenekon'a bakışı, darbe süreçlerinde medyanın rolü, Köstebek Davası, BÇG, CÇG, EMASYA, çift başlı yargı, yabancı istihbarat servislerinin faaliyetleri ve daha pek çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yener DÖNMEZ-Hasan TOSUN'un haberi... Malum sürecin en yakın tanıklarındansınız. Köstebek davasında yargılandınız ve beraat ettiniz. O dönem ile bugün arasında bir benzerlik ve bağ var mı? BÇG'nin darbe belgesini ortaya çıkardığım için yargılandım. Asıl yargılanması gereken darbeciler ellerini kollarını sallayarak dışarıda gezerken, ben Askerî Savcılığın hakkımda hazırlattığı sahte belge ile suçlandım. Kadir Sarmusak, Genelkurmay İstihbaratı tarafından gözaltına alınıyor. Tamamen hukuksuz bir gözaltı, istihbaratların operasyon yetkisi yoktur. Akılalmaz işkencelerden geçiriliyor. Fıçının içine konup elektrik verilmiş. İşkenceyle ilgili Kadir Sarmusak ‘Türk Polis Teşkilatında da işkence yapanlar oldu ama böyle bir şey görmedim' demişti. Askerî Savcılık beni suçlamak için Deniz Kuvvetleri'ne ‘Bu belgenin aynısını yapın' talimatı verdi. ‘Sahte bir belge yapın' dendi. Belgeyi yazan astsubay ‘Biz savcımızdan belge istiyoruz' dedi. Savcı ona ‘Uygun bir belge yapın' dedi. Bizi suçlamak için sahte bir belge ortaya konup, bu belge üzerinden bizlere suçlama yapılıyor. “DARBELERİN YERİNİ POSTMODERN DARBE ALDI” Sizce 28 Şubat süreci bitti mi? 28 Şubat süreci, siyasi iktidarlar gerekli tedbirleri almadıkları müddetçe bitmez. Bir de süreçler hep aynı kalmaz. Farklı farklı tezahür edebilir. Yani darbelere baktığımız zaman bir asker grubu geliyor. TRT'yi, radyoyu, postaneyi ele geçiriyor. Tanklarla yola çıkıp yönetimi ele geçiriyor. Bunun ülkeye verdiği zararlar ortada. Hayat duruyor. Artık doğrudan darbe yerine -bazı riskleri göze almadıkları için- hükümetlerin düşürülmesi için illegal bir şekilde kaos ortamı oluşturularak mevcut Cumhurbaşkanı, siyasi ve bürokratik mekanizmalar kullanılarak düşürülüyor. 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetleri bunlara bir örnektir. 28 Şubat sürecinin komutanları daha sonra ‘Demirel olmasa biz bunu başaramazdık' dediler. 28 Şubat sürecinde hükümeti düşürebilmek için inançlı birtakım insanları irticacı olarak nitelendirip, Türkiye'nin milyarlarca dolar parasını silaha yatırmak zorunda kaldığı, onbinlerce can alan ve almaya devam eden bir terör örgütünü iç tehdit sıralamasında 3. sıraya düşürüp, yerine inanan insanların inançlarını 1. tehdit olarak öne çıkardılar. Bu nedenle irtica, her zaman ülkeyi karıştırmanın bir aracı olarak kullanıldı. “ASIL BÖLÜCÜLÜK, İNSANLARI FİŞLEMEKTİR” Bu döneme de postmodern darbe dönemi diyebilir miyiz? Açıkçası bildiğimiz anlamda bir darbe değil bu. Batı Çalışma Grubu'na (BÇG) baktığımız zaman Millî Güvenlik Kurulu hepimizin bildiği gibi 28 Şubat sürecinde iç tehdit değerlendirmesini değiştirdi. Burada ülkenin inanan insanları iç tehditmiş gibi gösterildi. Bu nedenle PKK 3. sıraya düştü. Bunun sebebini Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan PKK-Ergenekon ilişkisinde görebiliriz. O zamanki Genelkurmay Adli Müşavirliği, BÇG için ‘Türkiye'deki irticai hareketi ortaya çıkarmak için kurulmuş bir çalışma grubudur' deniyordu. BÇG, Türkiye'yi ihtilal şartlarına sürüklemek amacıyla kurulmuş bir gruptu. Buna göre Valiler, Emniyet Müdürleri, okullar, gazeteler ve hatta kebapçılar bile fişleniyordu. Fişlemenin amacı ise laik-antilaik çatışmasıydı. Asıl bölücülük budur işte. Günümüze gelirsek, darbe notlarından da açıkça anlaşıldığı üzere, BÇG türü çalışmalar hala devam ediyor. Amaçları bu ülkede darbe şartlarını oluşturmaktır. “BELGEYİ ERGENEKONCULAR HAZIRLADI AMAÇLARI HÜKÜMET İLE TSK'NIN ARASINI AÇMAK” Genelkurmay Başkanı da hedef olabilir mi? Veya Genelkurmay Başkanı da yanıltılıyor mu? Bence ‘Bu imza Albay'a mı ait?' tartışması, bu işi şirazesinden çıkarır, esasından çıkarır. Böyle değerlendirirseniz; o zaman o albaya yüklenir ve esas mesele unutulur. Burada benim söylemek istediğim şey, bu belgeyi Genelkurmay içerisindeki Ergenekoncu damarın hazırladığıdır. Buna bakmak lazım. Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti gibi kafa karışıklığı oluşturmak istiyorlar. İnsanların doğru ile yanlışı karıştırması hedeflenmekte. Burada dikkat edilmesi gereken şey, Genelkurmay Başkanı'nı da bir psikolojik harekatın hedefi olduğudur. Hilmi Özkök Paşa, darbeleri önlemiş bir komutandır. Dikkat ederseniz, Büyükanıt Paşa göreve geleceği zaman bu Ergenekon çevreleri, ‘Büyükanıt Paşa geliyor. O şahin falan' diye fırsat kollamıştı. Ancak istedikleri desteği alamadılar. En son İlker Başbuğ döneminde Genelkurmay Başkanlığı'nın tavrı konusunda daha çok kafa karışıklığı oldu. Bu nedenle ben bu işin bir Ergenekon işi olduğunu düşünüyorum. Genelkurmay Başkanı Başbuğ'u kendi yanlarına çekme taktiğidir. Dikkat ederseniz, Ergenekoncular bütün operasyonlarda TSK'yı kendi yanlarına çekme stratejisi izliyorlar. Operasyonların hedefinin TSK olduğunu iddia ediyorlar. Genelkurmay içerisinde mevcut iktidarları ve milleti tehdit olarak gören Ergenekoncu yapının oyunu olduğunu düşünüyorum. Ergenekon'un stratejisi, Türkiye'nin birlik ve beraberliğini bozma üzerinedir. Hükümet ile Genelkurmay arasındaki uyumu bozmaya çalışmaktadır. Bir komutan çıkıp ‘hukuk devletine bağlıyım' diyor. Bundan Genelkurmay içerisindeki illegal çevreler rahatsız. Genelkurmay Başkanı'nın kendi çevresine çok dikkat etmesi gerekiyor. Kendisini yönlendiren gruplara dikkat etmeli. Bence Başbuğ Paşa'nın kafası karışık, net bir tavır koyamıyor. “ERGENEKONCU DAMAR SÖKÜP ATILMADAN KURTULUŞ YOK” Peki ne yapılmalı? Sözde irticai faaliyetler üzerinden darbe peşinde koşan Ergenekoncu damar bulunmalı. TSK içerisinde 28 Şubat süreciyle başlayan ve millet iradesini bir tehdit gibi gören bir damar var. Bu damarı bulup çıkarmamız lazım. Darbecilerden hesap sorulmadığı gibi, bu sürecin sivil aktörlerinden de hesap sorulmadı. Her türlü yalan haber yapıldı. Basın mensuplarına şov yapmak için tankları bile yeniden yürüttüler. Kenan Evren'in yargılanmasını isteyen Savcı Sacit Kayasu'ya deli muamelesi yaptılar. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı rezil ettiler. Kendisini Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın ve Meclis'in üstünde gören bu zihniyetten kurtulmak için bütün karar verici mekanizmaların bu organizasyonun üzerine gitmesi gerekir. Bu süreçte halk çok ciddi bir şekilde bilgilendirilmeli. Hala 28 Şubat döneminde yapılan darbeyi araştıracak, soruşturacak bir makam-mevki yok kanunlarda. İç Hizmet Kanunu'nun darbecileri cesaretlendiren maddesi ve EMASYA protokolü derhal kaldırılmalı, çift başlı yargı sorunu çözülmeli. MİT'in, Emniyet'in ve bütün kurumların içine sızmış Ergenekoncuları bulamazsak, bu iş bitmez. Ortaya çıkan raporlar var. Ortaya çıkmayan raporlar ise çok. Ergenekon tipi yapılanmaların arkası çok güçlüdür. Bu nedenle bu belgenin araştırılması için Meclis'te komisyon kurulmalı. “28 Şubat sürecinde medya darbecilere çanak tuttu” Medyanın buradaki rolünden bahseder misiniz? Postmodern darbenin en önemli ayağı zaten medyadır. Medyanın, darbenin haklı olduğunu milletin kafasına sokmak için psikolojik harekatlar yürüttüğü anlaşılıyor. 28 Şubat'ta böyle bir süreç yaşandı. İrtica tehdidi olduğunu inandırmak için kasıtlı yayınlar yaptılar. Medya Türkiye'yi bir irtica tehlikesi olduğuna inandırmaya çalıştı. 2004 yılına geldiğimiz zaman BÇG'nin yerine Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun (CÇG) olduğunu görüyoruz. Dikkat ederseniz, darbe günlüklerinde yapacakları darbeye halkın inanması için darbeci medyadan yardım istedikleri anlaşılıyor. Bununla ilgili konuşmaları var. “DARBECİLERİN YARGILANMASI İÇİN HERKES SEFERBER OLMALI” CÇG, BÇG'nin devamı mı? BÇG ve CÇG, hepsi aynı zaten. Biz şimdiye kadar BÇG olsun, CÇG olsun, bunlarla ilgili kime hesap sorduk?.. Emniyet İstihbaratı illegal faaliyetleri ortaya çıkardığı için bedel ödedi. Peki, cuntacılardan, darbecilerden hesap sorulabildi mi? Hayır sorulamadı. Peki, 28 Şubat'ın bittiğini nasıl söyleyebiliriz? Ergenekon soruşturmasında belki bu illegal güçlerin bir kısmına darbe vuruldu denebilir ama 28 Şubat sürecinde haksızlık ve hukuksuzluk yapanlara, bu ülkeyi bölmeye çalışanlara, bunları destekleyen medyaya, iş dünyasına ve sivil toplum örgütlerine hala hesap sorulmadı. 28 Şubat süreci şu an yaşadığımız darbe süreçlerinin anasıdır. Bunun sebebi de mevcut iktidarların bu tür hukuksuzluktan hesap sormamaları ve bu süreçle uzlaşmaya gitmelerinde yatıyor. 28 Şubat'ın hesabı sorulsaydı, Ergenekoncular bitebilirdi. Türkiye'de maalesef herkes TSK içerisinde kendisini Cumhurbaşkanı'ndan, Başbakan'dan ve milletten üstün gören darbeci damarı biliyor; ancak hesap sormuyor. Bir iktidarın bu illegal yapıyla tek başına mücadele etmesi zor. Bu sebeple Türkiye'de karar verici mekanizmaların hepsinin bu işin içine dahil olması lazım. ‘Baykal, Ergenekon ağzıyla konuşuyor' CHP Lideri Deniz Baykal, sizin ileri sürdüğünüz ‘PKK-Ergenekon' bağlantısını ‘çok saçma' olarak nitelendiriyor ve ‘PKK'yı bile Ergenekon'a bağlamak istiyorlar, böyle saçmalık olur mu?' diyor... Sayın Baykal aslında çizgisini bozmuyor. Yani Baykal da ‘Araştırılsın, üzerine gidilsin' diyor ama ‘Bu olayı polis yapmıştır' diye düşünüyor. O yüzden ‘Soruşturulsun' diyor. Yani nasılsa kriminal laboratuvarda fotokopi diyecekler, Genelkurmay'ın açıklaması da güven veriyor. Bu bakımdan bunu söylüyor. Baykal, Emniyet'i suçlamaya çalışıyor. TSK'yı nasıl korumamız gerekiyorsa, Emniyet teşkilatımızı da korumamız gerekir. Emniyet çok şeffaf bir teşkilattır. İçerisinde suç işleyenleri asla barındırmadı. Ben de darbeyi araştıran birisi olarak suçlandım. Bu nedenle Emniyet'teki arkadaşlara çamur atılıyor. Sayın Baykal, muhalefet partisinin başkanı. Bir örgüt ağzı ile konuşmamalı. Sanki birileri örgütün fikirlerini getiriyor, onları dile getiriyor. Ben bildiğim her şeyi çağırsalar anlatırım. Sayın Başbakan da çağırsa, Bahçeli de, Baykal da çağırsa anlatırım. Çağır, sor, doğruyu öğren. Sen nereden biliyorsun peki Ergenekon ile PKK arasında bir bağlantı olmadığını? Sen istihbaratçı mısın? Nereden aldın bu bilgiyi? Bu konuda çok ciddi deliller var. “MİLİTARİST DÜZENİ SAVUNACAĞINAKİRLİ BAĞLANTILARI ARAŞTIR” PKK kuruluşu ile ilgili olarak CIA'in 1984 yılında hazırladığı bir rapor var. Bu rapora göre İran, Irak ve Suriye'de PKK'nın nasıl kurulduğu en ince detaylarına kadar anlatılıyor. Ancak Türkiye ile ilgili 4 sayfalık bölüm karartılmış. Sayın Baykal bunu araştırıp öğrensin. İkincisi; Abdullah Öcalan'ın yargılamasında verdiği ifadeleri bir okusun. Muhalefet başkanı bunu yetkililerden alıp okuyabilir. Ergenekon'u savunmayla uğraşacağına, bunları okusun. Öcalan yakalandığında, hangi generaller, Öcalan ile ne konuştular acaba? Ergenekon soruşturmasında kaç itirafçı, Ergenekon ve Abdullah Öcalan ile ilgili bilgi vermek için sıra bekliyor. Benim yazdığım her şeyin ispatı var. Generallerin vatana ihanet kapsamında yaptıkları görüşmeleri, çağırsın anlatayım. Niye bunlarla ilgili tek bir soruşturma yapılmadı? Sayın Baykal, bir milletvekili olarak militarist bir düzeni savunmaktan çok, bu kirli bağlantıları araştırsın. CHP maalesef milletin iradesinden oy alarak geldi ama darbe ve darbeciler konusunda hep sınıfta kalmıştır. “TSK içerisindeki darbe faaliyetleri yeni değil” Gündemdeki “İrticayla Mücadele ve Eylem Planı”na gelirsek... Bakın 28 Şubat sürecinden bu yana BÇG ve CÇG'ye ait birtakım belgeler var. Hiçbiri ‘Darbe Günlükleri'nden daha az vahim değildir. 2004 yılında Eldiven, Ayışığı ve Sarıkız, bunların hepsi birer darbe girişimleridir. Şu an Ergenekon'un tutuklu sanığı Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şenel, bizim yargılandığımız mahkemeye, ‘Bunları tevkif edin' diye baskı yaptı. Evinde çıkan CD'lerde ‘Karanlık Savaş Konsepti' ve ‘Siyasal İslam'la Mücadele' diye başlayan belgeler çıktı. TSK içerisinde ve yakın çevrelerde hep bu tür şeyler konuşuluyor. Bunların hepsi araştırılmalı. ‘Ortaya çıkan İrticayla Mücadele ve Eylem Planı araştırılıyor' deniyor ama Ergenekon sanıklarından çıkan belgelere bakarsak, sanki bu Ergenekon yapılanması, TSK içerisinde kurum olduğu gibi bir şey çıkıyor. Bugüne kadar çıkan belgelerle ilgili Genelkurmay Başkanlığı, ‘Bu imzalar taklit edilmiş, kesinlikle bizde böyle şey yok' diyerek geçiştiriyor ama bu tür olaylar TSK içerisinde zaten var. “BÇG RAPORLARIYLA İRTİCA PLANI'NIN HEDEFLERİ AYNI” Belgenin sahte olabileceğini düşünüyor musunuz?.. Şimdi Genelkurmay, uyguladığı akreditasyonun çerçevesini daralttı. Akredite olmayan Zaman, Vakit ve AK Parti var. Bu son irtica ile mücadele eylem planında bu 3 grup var. Bir tarafta demokrasiye ve hukuk devletine bağlı olduğunu söyleyen bir Genelkurmay Başkanı var. Diğer tarafta ise belgenin yazıldığı iddia edilen yer, Genelkurmay'ın beyni olarak kabul ediliyor. Ayrıca ‘Bu bir fotokopidir veya sahtedir' gibi tartışmalar var. Bunlara hiç girmemek lazım. Burada esas olan; 28 Şubat'ta elde edilen bütün belgeler ile bu son belgenin hedeflerinin aynı olduğudur. BÇG ve CÇG'de olduğu gibi, son belgede de inanan insanları fişlemek ve kaos çıkartarak Türkiye'de irticai tehdidin var olduğunu ve irticai oluşumların sorumlusu olarak görülen AK Parti'nin düşürülmesi gerektiğini düşündükleri anlaşılıyor. Ayrıca bu belgeleri tek başına düşünemeyiz. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği AK Parti'nin irtica odağı olduğu yönündeki karar da var. “Yabancı servislerin hedefindeyiz, dikkat etmek lazım” Kenan Evren ve Çevik Bir, “Medyanın dolmuşuna bindik” dediler... Türkiye gibi bir ülkede herkes yabancı gizli servislerin hedefidir. Yabancı gizli servislerin çok ciddi hedefleri var. Örneğin; Almanya'yı dost biliriz. Alman vakıfları burada cirit atıyor. Alman vakıflarını kimlere, ne paralar verdiğini kim araştırdı? Bunları araştıramıyoruz; çünkü içimize kadar sızmışlar. Yabancı gizli servisler çok ciddi çalışmalar yapıyorlar. Bakın ‘Üzerime kimler gelebilir' diye bakıyorlar. Bunlar hakkında raporlar hazırlayıp üst makamlara gönderirler. Türkiye bu anlamda hedeftir. Türk milletinin milli ve manevi değerlerini kullanmak için özgürlük ve insan hakları gibi kavramlara sığınıyorlar. Birçok yabancı vakıf, demokrasi ve insan haklarıyla ilgili tez hazırlayanlara para yardımı yapıyorlar. İrtica ile uğraşanlar, bunlarla ilgili hiçbir şey yapmış mıdır? Vakıflar burada demokrasi ve insan haklarına destek veriyor. Avrupa'da ise PKK'nın faaliyetlerine destek veriyor. Bu nasıl iş? Hem ‘Türkiye'de demokrasi, özgürlük gelişsin' diye enstitüler kurmuşsun. Hem de teröristlere destek veriyorsun. Bu olmaz. Bu çifte standarttır. Bunlara dikkat etmek lazımdır. “ORTAK AMAÇLARI BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ YOK ETMEK” Faili meçhul cinayetleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdi bakın yıllarca sağ-sol çatışması oldu bu ülkede. Solcular sağcıları vurdu. Sağcılar solcuları vurdu. Sonra Kürtler devreye girdi. Kürtlere karşı ayrı grup oluşturuldu. Toplum birbiriyle çatıştırıldı. Sonra bu silahları, bir merkezin verdiği anlaşıldı. Sonra Ülkücüler çıktı ‘Biz aldatıldık' dedi. Solcular çıktı ‘Biz aldatıldık' dedi. 12 Eylül öncesi Türkiye'nin birlik ve beraberliğini bozmanın stratejisi sağ-sol çatışmasıydı. 1990'lı yıllarda ise gizli servislerin daha fazla sirayet ettiğini görüyoruz. İnsanların etnik ve dinî bakımdan kamplara bölünmesi hesap ediliyor. Faili meçhul cinayetlerin arkasında hep bu tür arayışlar var. Mesela ‘Danıştay saldırısını dinciler yaptı' dendi, altından Ergenekoncular çıktı. Ortak amaç, bizim birlik ve beraberliğimizi yok etmek. Bunu nasıl yapacaklar? Tabiî ki devlet-millet kaynaşmasını engelleyerek. Devletin, millet iradesini bir tehdit gibi algılamasını istiyorlar. Bu son operasyonlarla nifak tohumları ekmek istiyorlar. Bu, Ergenekon'un, PKK'nın ve ülkemizi bölmeyi hedefleyen yabancı derin devletlerin ortak stratejisidir. O zaman Ergenekoncuların vatanperverliği nerede kaldı? VAKİT
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|