10-08-2007, 19:26 | #1 |
Başbuğ ve etnik milliyetçilik
KARA Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'la tanışmadım. Konuşmalarından anlıyorum ki, sosyal bilimlere büyük ilgi duyuyor. Bu da konuşmalarına zenginlik ve derinlik katıyor.
Son olarak söylediği şu sözler: "1984'ten 2007'ye, 23 yılda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu terör örgütüne katılımlar noktasında başarılı mıdır?' Hayır, başarılı olsaydık bu mücadele sürecinin bugünlere gelmemesi lazımdı... Adım atmamız gereken çok konu var." Sanıyorum kastettiği, dağa çıkacak meçhul kişileri teker teker izleyerek önleyecek sımsıkı bir güvenlik ağını kuramamak değil; dağa çıkma eğilimini, PKK'nın bir kitle üzerindeki cazibesini ortadan kaldıramamaktır! Bölgede incelemeler yapan CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu da şöyle diyor: "Maalesef bölgede Türkiye'ye aidiyet duygusu azalıyor!" İki yönlü süreç Türkiye'nin bu en zor sorunu, toplumsal dinamikler itibariyle iki yönlü bir seyir izliyor: Bir yanda geleneksel dar ve kapalı aşiret yapılarının çözülmesi, iletişim ve okullaşmanın yaygınlaşması gibi faktörlerle siyasal bir 'Kürt kimliği' gelişiyor. Okumuş sözcüleri, gizli açık kuruluşları, yayınları, edebiyatı, müziği, folkloru ve teröristleri var. Dahası, çeşitli ülkelerden ortak bir 'Kürt okumuşlar sınıfı' oluşuyor, bu sürece 'Kürt uluslaşması' diyorlar. Öbür yanda, bunun tam tersine, yine aynı sosyolojik dinamiklerle, Türkiye'de Türk-Kürt kaynaşması hızla gelişiyor: Kapalı aşiret yapılarının çözülmesi Türkiye toplumunun bütünüyle ilişkilerini artırıyor; eğitim, iletişim, iç göç, demokrasi, piyasa, girişimci orta sınıf gibi dinamikler Türklerle Kürtleri geçmiştekinden çok daha fazla iç içe geçiriyor, kaynaştırıyor. Sorunun müthiş zorluğu bu iki dinamiğin birlikte bulunmasından geliyor: Bütünlük denildiğinde birinci dinamik ayrı bir etnik ve siyasi kimlikle karşılaşıyoruz. 'Peki ayrılalım' denilse, ikinci dinamik bunu imkânsızlaştırıyor. Yeni bir üslup Sadece 23 yılda değil, 80 yılda bu meseleyi iyi yönetemedik. Sert baskılarla, dışlamalarla meseleyi çözeceğimizi zannettik. İktisat Bakanı Celal Bayar 1934'te bölgeye yaptığı gezinin ardından Atatürk ve İnönü'ye verdiği raporda, dışlayıcı tutumların ileride "aksülamel" (tepki) doğuracağını yazmıştı. Diyarbakırlı Canip Yıldırım anılarında "Çok baskı yapmasaydılar Kürt meselesi ölebilirdi" diyor. Yaşanmış 80 yıldan ve 23 yıldan dersler çıkararak bugün bazı öncelikler kendini ortaya koyuyor: # Terörle mücadelede kesin kararlılık her dakika gösterilmelidir. # Duyguların yönetimi silahlı mücadele kadar önemlidir. Kürtlük duygusuna sahip vatandaşlarımızın kendilerini dışlanmış hissedecekleri söylemlerden herkes gibi devlet ve bu arada asker de sakınmalıdır! Birleştirici ortak değerlerin neler olduğunu sosyolojik yöntemlerle araştırıp bu değerlere saygılı bir üslup resmi olarak da geliştirilmelidir. # Siyasi istikrar, demokrasi ve AB doğrultusu zaafa uğramamalıdır. # Piyasa ekonomisinin ve orta sınıf bağlarının giderek güçlenmesine özen gösterilmelidir. Aslında seçim sonuçlarına sosyolojik bir anket gibi baktığımızda da bunları okumak mümkün. Org. Başbuğ'un "Adım atmamız gereken çok konu var" sözünü son derece önemli buluyorum. taha akyol
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|