![]() |
#1 |
![]() 1979 yılında İran’da bir devrim oldu ve rejim “İran İslam Cumhuriyeti” adını aldı. Humeyni liderliğinde, ŞİA esasına göre eğitim almış mollalardan oluşan bir yönetim teşekkül etti ve sistem, kurumlar “DEVRİMCİ İSLAMCI!”ların kontrolüne geçti. Devrim devletin ve hayatın her alanında kendi yapılarını kurdu, kendi elemanlarını yerleştirdi; eğitim sistemini oluşturdu. Ortaya bizdeki Kemalizm’e benzer şekilde aristokratik seçkinlerden oluşan, tek tip nesil üretmeye odaklanmış, farklı olanı iflah etmeyen otoriter, baskıcı bir yapı çıktı.
Devrim, önceleri İslam dünyasına model olma ve rejim ihraç etme sevdasında idi. Bu nedenle 1980’li yıllar boyunca İran merkezli aydınlar üretildi. İran İslam devriminin reklamını yapan pek çok eser-kitap-yayın çıkarıldı. Bu aydınlar ve eserler Müslüman yığınlara reklam edildi¸ gençlere empoze edildi. 1980’ler Müslüman dünyada İran rüzgârının estiği, insanların İran İslamına öykündüğü, entelektüellerin İran’a gıpta ile baktığı yıllardı. “İslamcı” olarak anılan bazı aydınlar İran rüzgârından epeyce etkilendiler. İran’a-Şiaya övgüler düzen yayınlar, kitaplar okudular. Batının İslam’a uyguladığı baskılar ve İslam dünyasının perişaniyeti nedeniyle İran bir süre “çıkış”, “kurtuluş” olarak görüldü. Siyasal İslamcıların İran’ı ısrarla ve sonuna kadar savunmalarında, İran’ın her hareketinde bir hikmet aramalarında bu dönemde aldıkları formasyonun ve okudukları kitapların etkili olduğu söylenebilir. Bu nedenle İran’ı sorgulayan bir yazıya bu kadar savunucunun ortaya çıkmasını yadırgamamak gerekiyor.Subjektif olabilir ve okuyucularımız katılmayabilirler; ancak İslam devriminin başka bir yerde değil de İran’da olması, bu devrimin mühendislik ürünü olabileceği noktasındaki endişelerimi artırıyor. Pehlevi dönemi İran’ı sanıldığı kadar dindar, İslami duyarlılığa sahip bir toplum değildi. Ayrıca batının, ABD’nin en önemli müttefiklerindendi; batı o zamanlar İran’da, pek çok darbe yaptığı, 28 Şubatları organize ettiği, hükümetler değiştirdiği, sistemi kontrol ettiği Türkiye kadar etkili idi. İstese idi ciddi bir toplumsal tabana sahip olmayan böylesi bir devrime asla müsaade etmeyebilir, göz yummayabilirdi. Bir süre Bursa’da ikamet eden, daha sonra Fransa’ya giden ve orada ikamet eden Humeyni’nin göstere göstere, nümayişlerle İran’a gelmesi karşısında, en küçük bir İslami hareketi imha etmek için türlü yol arayan batı dünyasının bu devrime sessiz kalması uzun erimli bir projenin sonucu gibi geliyor bana. Proje nedir? Proje; malumunuz Büyük Ortadoğu Projesi. 1970’lerin başında tasarlanmış ve batı açısından hala yürürlükte olan bir projedir. Biz bu projenin hep ekonomik taraflarına, sömürgeci yanlarına dikkat ettik. Batının petrolü nasıl sömüreceği, yer altı kaynaklarına nasıl konacağı gibi konulara odaklandık. Oysa BOP planı denilen projenin ana ekseni: “İslam dünyasını batı hedefleri ve menfaatleri doğrultusunda yeniden dizayn etmek”, “İslam’ın gelecek vadeden potansiyelini iç çatışmalarla tüketmek”tir.BOP’un,-ekonomik ve siyasi olarak zayıf olmasına rağmen- inanç sistemi olarak gücünü ve etkinliğini artıran İslam’ın geleceğini karartmak gibi hedefi vardır. Bunun için klasik, ama en etkili, tecrübeli oldukları yol olan, “kutuplaştırma, parçalama ve vuruşturma” yöntemini kullanıyorlar. Parçalamak için genelde azınlık olanlara yatırım yapılır, (Suriye’de Nusayrilerin, Türkiye’de ve pek çok ülkede kripto yapıların öne çıkarıldığı gibi) azınlıklar öne çıkarılır. Batının en ileri silahlarına, en sofistike sömürgecilik yöntemlerine karşı ayakta kalabilmiş, inanç esaslarını koruyabilmiş İSLAM, batı için hala en büyük tehditlerden birisidir. “Proje esaslı” çalışan ve sosyal bilimleri projeleri için çok iyi kullanan batı, bunun tedbirini erkenden düşündü. İslam’ın engellenmesi, batı medeniyetinin koalisyon ortağı olan Yahudilerin ve Hıristiyanların birincil amaçları arasındaydı. Bu nedenle İslam dünyası içinde %13-15 civarında olan ve geniş kitle ile bir kısım sıkıntıları bulunan İran ve Şia ana malzeme olarak seçildi. İran’da bir İslam devrimi yap(tır)ılarak İran ve onun arkasındaki Şii inanç İslam’ın temsilcisi haline getirilmeye çalışıldı. Aynı zamanda bir Şii-Sünni gerilimi oluşturuldu. Gerilimin diğer tarafı olarak da Şia düşmanı Vehhabi-Selefi Suudlular kullanıldı. Eski Irak, Suudi yönetimi ve Körfez ülkeleri İran’a rakip haline getirildi, arada husumetler oluşturuldu. Batı bu sayede bir taraftan Şiiliği yayarken, öte taraftan Şii-Sünni gerilimini artırıp Ortadoğu’da çıkartmayı hedeflediği yangına körük çekti; İran’ı ve Arapları silahlandırarak silah sanayini güçlendirdi, ekonomisine ciddi katkılar sağladı. Uzatmayalım; 1990’lardan sonra İran İslam Devrimi hem dünyada, hem de bizzat İran’da cazibesini ve etkisini kaybetmeye başladı. Mollalar sisteme devlete egemen oldular; ama topluma, gençliğe egemen olamadılar. Aynen bizdeki Kemalizm gibi zoraki marşlara, törenlere, icbari eğitime dayalı bir nesil-gençlik inşa etmeye çalıştılar; sistemi bunun emrine verdiler; ama olmadı. Gelinen noktada, İran İslam rejiminde namaz kılma oranı, dindarlık, hayatını dini esaslara göre yaşama oranı laik, Kemalist Türkiye’nin 1/10’udur. Ama, İslam dünyasının liderliğine aday gösterilen İran’da alkol, uyuşturucu tüketimi, fuhuş ve ahlaksızlık, yüz yıldır kripto ecnebilerin etkinliğindeki Türkiye’nin 10 katıdır. Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar az sayıdaki camiler, az sayıdaki cemaati ile siyasi nutukların atıldığı, dinin siyasallaştırıldığı kurumlar halindedir. Bizzat İran’a gidip orada bir süre yaşayanlar; hatta transit geçenler Şeriatla(!) yönetilen bir toplumun, dünyaya İslam ihraç etmeye çalışan bir rejimin ne kadar kokuşmuş, İslami standartlardan ve yaşamdan uzak olduğunu görecektir. İran rejiminin “İslamcılığı” yönetimde etkin aristokratik, baskıcı küçük bir zümreye münhasır kalmıştır. Bu gün eğer toplumun üzerinden rejimin baskısı ve kontrolü kalksın, İran halkı bir batı ülkesi ile kıyaslanabilecek kadar seküler, bohem bir yaşam tercihi ortaya koyacaktır. İran halkında, şekli bir hâkimiyet kurmaya çalışan Şeriat düzeninden, baskı ile ayakta durmaya çalışan molla egemenliğinden, suni düşmanlıklarla sorgulanması engellenen İslam devriminden ciddi rahatsızlık vardır. Bir önceki yazımızda da değindiğimiz üzere eğer İran ABD-İsrail ile böyle gerilimli şekilde dalaşmazsa, halkını “bütün dünya İran’a düşman”mış gibi motive etmezse, yoğun bir şekilde sorgulanacak ve devrim devrilecektir. İran Devriminin içi boşalmış, özü çürümüş, fonksiyonu bitmiştir. Devrimin sloganlar ve hamaset dışında İran toplumuna verebildiği bir şey yoktur. Hele gençlik, devrim ve onun ideallerinden-hedeflerinden vs tamamen uzak ve kopuktur. Kendi haline bırakılsa, dokunulmasa kısa süre içinde İran devrimi, molla sistemi ciddi sorgulanacak, rejim (İsrail’e-ABD’ye ihtiyaç kalmadan) bizzat halk tarafından yıkılacaktır. Bunun böyle olduğunu İsrail, ABD ve batı pekâlâ bilmektedir. Ancak BOP’un ana aktörü olarak tasarlanmış İran ve hızla kurulan Şii eksen hem İsrail’e, hem batıya lazımdır; gereklidir. Bu nedenle İran’la sürekli ve suni gerilim oluşturarak, yıkılmasına engel olmakta, İran İslam rejimine payanda olmaktadırlar…. Peki ne yapalım İran’a düşmanlık mı besleyelim? İran’la savaşa mı hazırlanalım? İran Müslüman değil mi? İran karşısında batı kulübünde mi yer alalım? İran düşman da ABD-İsrail dost mu? İran elbette Müslüman ve İran’a vuralım, İran’la savaşalım demiyoruz. ABD ve İsrail’i veya batıyı İran’a tercih edelim, (suni olduğunu düşündüğümüz) İran karşıtı koroya bizde katılalım demiyoruz. Ancak tarih boyunca çizgisi belli olan İran’ın, Suriye’de Müslüman dahi denilemeyecek Nusayrilerle Sünnilere karşı ittifak kurması ve masum Müslümanların katliamına destek vermesi, PKK ile ilişkileri, bazı krizlerde ortaya çıkan tutumları, güven vermeyen çizgisinin devam ettiğini ortaya koymaktadır. İran İslam’ı, son yıllarda ise Şiiliği etkili bir dış politika aracı olarak kullanmaktadır. Şiiliği kullanma ve şii yayılmacılığı noktasında Müslümanca değil, Persce ve mezhep odaklı; pragmatik ve oportünist davranmaktadır. İran komşumuzdur. İran, halkı içerideki Azeriler ve Kürtler itibariyle akrabamızdır. İran’la bir akraba ve komşu olarak iyi geçinmeliyiz. İlişkilerimizi dengede tutmalıyız. Ancak mevcut iktidarın yaptığı gibi kraldan fazla kralcı olarak batı karşısında İran’ı savunmanın, kendi hak ve menfaatlerimize halel getirecek kadar İran’a angaje olmanın, farklı ihtimal ve hesapları dikkate almayacak kadar İran’a güven duymanın reel politik açısından, ülke menfaatleri açısından yararlı olmadığını, bazı olaylara, gelişmelere sorgulayıcı yaklaşmak gerektiğini ifade ediyoruz. (Bu konuda “Ülke Kuşatılıyor Hükümet Gaflette” başlıklı yazımız aydınlatıcı olabilir. ) Nitekim bu inanç geleneğinin selefi Fatimiler Haçlı Seferlerinde Haçlılara değil, Müslümanlara sıkıntı çıkarmışlar, Haçlılarla işbirliği içinde olmuşlardır. Kudüs fatihi Selahaddin, Yavuz’un yaptığı gibi Fatımileri hallettikten sonra Kudüs’e girebilmiştir. Moğol saldırılarında bu inanç ekolünün benzer refleksler gösterdiğine şahit oluyoruz. Yavuz Portekiz tehdidi altında olan Hicaz’ı kurtarabilmek için önce İran’a yürümek durumunda kalmıştır. El Kaide denilen örgütün ve Üsame denilen bir figüranın “İslam”, “cihat” kisveleri altında Müslümanlara karşı korkunç şekilde kullanıldığı 21. yüzyılda İran’ın da bilerek veya bilmeyerek kullanılıyor olabileceği ihtimalini dikkatlerinize sunmak istedik. Bizimkisi okuyuculara bir zihin jimnastiği yaptırmak ve basiret, firaset kapılarını zorlamak. Buna benzer bir tez Sünni ve Türk olan Timur için de söz konusudur. Batıya karşı mücadele veren ve çok hızlı yol alan Osmanlı’nın bu ilerleyişini durdurmak için Vatikan’ın, Doğuya-Çin’e gitmek için hazırlanan Timur’u kışkırtıp, ikna edip Osmanlı üzerine yönelttiği, bunun için ciddi çaba harcadığından bahsedilir. Türkiye asla İran’la vuruşmamalı, batının yanında İran’a zarar verecek herhangi bir adım atmamalıdır. Aksine BOP denilen projenin temel hedefinin bir Şii-Sünni çatışması çıkarmak, dahası Türkiye-İran çatışması çıkarmak olduğu bilinmeli; çok daha duyarlı olunmalıdır. Ancak bu durum Şii yayılmacılığının ve İran kaynaklı tehdit ve tehlikelerin görmezden gelinmesine, buna yönelik tedbirlerin ihmaline neden olmamalıdır.. . Not: Okuyucularımızın ilgi ve yorumlarından dolayı teşekkür ederiz. “Müsademe-i efkardan Barika-i hakikat doğar.” Pek çok yorumcumuzun yaptığı gibi hakaret etmeden, cehenneme, küfre vs sokup çıkarmadan da pekâlâ burada görüşlerimizi paylaşabiliriz… Yusuf Gezgin
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() yorum beyan eden olmamış? ilginç
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Yazı güzel de ben Bop'un ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim
Bkz:http://www.youtube.com/watch?v=vLkbE...eature=related |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
BOP ne mi? Arap Baharı. ![]() Ulusaalcııııııllaar çatlasın, ulusalcılar çatlasın. ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Yusuf Gezgin kardeşimiz sorgulama yapmış elbette önemlidir lakin sorgulama yapar iken ham ve kat'i bilgilerden yararlanması daha faydalı olur kanaatindeyim en azından aktarmasa bile...!
Bu itibar ile Yusuf Gezgin kardeşimiz aynı şekilde Türkiye'yi aynı sorgulama yöntemiyle yapmasını öneririm... ! |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
![]() şehitlikten tut vatan kutsallığına kadar.. devlette itaaten tut rejimi sevmeye kadar bunların hepsi islama bağlanarak millete dayatılıyor. tabi yaa dindar olana herşey haram yasak dindar değilim diyene herşey mubah oluyor sizde haklısınız ! |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Ammar türkiye cumhuriyet islamı bir devlet olarak kurulmamış boyle bir iddiasi yok . ulus bir devlet olarak kurulmuş sonra laikligin ve demokrasinin 2 hatta 3 sınıfı bu ülkeye monte edilmiş..sahi sen ne anladın onuda anlatta bilelim..
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 | |
![]() Alıntı:
ben birşey anlamadım bu söylediğiniz iyi dedim. islami olmadığını. ulus olduğunu laik olduğunu kemlist olduğunu demokrat olduğu hatta yarım yamalak sosyal-ist olduğunu bilmek iyidir. hani bir yerde herkes müslümnadır biri dindardır. müslüman olan her haltı yer mubah olur dindar olan bir hata yapar başıan üşüşürler way efendim bide dindarım dersim falan fistan ! sanki adam müslüman olsa ben dindarım demese üzerindeki tüm vebal be yasaklar kalkmış gibi bunu hatırlattı bana... |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|