![]() |
#1 |
![]() Her evde olduğu gibi onun evinde de zaman zaman tartışmalar oluyor, bundan da ciddi şekilde huzursuzluk duyuyordu. Gerçi kendisi de bu tartışmalarda sessiz kalmıyor, diline geleni hanımına söylemekten çekinmiyordu. Ama yine de tatmin olmuyor, büyük bir haksızlığa uğradığını düşünüyordu. Hatta bunun Halife Hazret-i Ömer'e şikayet edilecek bir geçimsizlik olduğuna da inanıyordu. Yine bir gün aynı şekilde bir tartışmaya girince aklına koyduğunu hemen uygulamak isteyerek doğruca Halife'nin evinin yolunu tuttu. Maksadı belliydi. Hanımının, sabrını taşıran bu huysuzluğunu, bir bir anlatacak, böylece Halife'den gelecek ceza tavsiyesini de olanca şiddetiyle evde uygulayarak rahatlayacaktı. İşte bunun için gelmişti Hazret-i Ömer'in kapısına kadar. Ancak o sırada garip şeyler oldu. Evden sesler geliyordu. İster istemez kulağını kabartınca durumu anlamakta gecikmedi. Halife'nin hanımı da tıpkı kendi hanımı gibi şikayet dolu sözler söylüyor, Halife'ye sitemler yağdırıyordu. Herkesin titrediği koskoca Ömer de bunları sessizce dinliyor, yer yer esprili cevaplar vererek geçiştiriyor, sanki hanımının konuşarak rahatlamasını sağlamak istiyordu... Durumu anlayınca vazgeçti şikayetten. Tam geriye dönmek üzere iken açılan kapıdan Halife'nin sesi duyuldu: - Ey Allah'ın kulu! Neden geriye dönüyorsun? Ben buradayım, gel meseleni anlat! - Şeyi söyleyecektim de... - Neyi söyleyeceksen söyle, çekinme söylenmeyen söz kusulamayan yemek gibidir. İçte hep rahatsızlık meydana getirir! İster istemez açmak zorunda kaldı meselesini. - Ben de hanımı şikayete gelmiştim, dedi... Gördüm ki senin hanım da tıpkı benimki gibi çıkışlar yapıyor, sitemler yağdırıyor. Sen de ses çıkarmıyor, geçiştiriyorsun. Senin anlayışla karşıladığını anlayınca ben de vazgeçtim şikayetten. Geri dönüyordum... Hanımın üzerindeki sayısız haklarını açıklama gereği duyan Halife, şöyle cevap verdi bu şikayetçi beye: - Bak dedi, hanımımın bana yaptığı hizmet ve iyilikler, gösterdiği sabır ve tahammüller öylesine çok ki, yaratılışından gelen duygusallıklarına tepki gösterip de kızmak gelmiyor içimden... Bundan sonrasını şöyle sıraladı Hazret-i Ömer: - Benim evimi o bekliyor. Temizliği o yapıyor. Yemeğimi o hazırlıyor. Çamaşırımı o yıkıyor. Çoluk çocuğuma da o bakıyor. Beni haramlardan da o koruyor... Daha sayamayacağım nice hizmetleri, iyilikleri bırakmıyor ki, onun yaratılışından gelen titizliğine kızıp da kırıcı şekilde karşılık vereyim. Kusuruna bakıp da yuvamın huzurunu bozayım! Adalette pir saydığı Hazret-i Ömer'in sıraladığı gerçekler şimşek gibi çaktı zihninde... Düşünmeye başladı. Artık hem evine doğru yol alıyor, hem de söyleniyordu kendi kendine: - Ben Hazret-i Ömer'den daha büyük biri olamam. O böyle davranıyorsa, bana ne olmuş ki, hanımın bunca iyilik ve hizmetlerini unutuyor da, geçimsizlik sebebi olarak görüyorum kadının yaratılış gereği olan duygusal tavırlarını. O nasıl anlayış gösteriyorsa benim de benzeri şekilde anlayış göstermem gerek. Yuvamın huzuru da bunu gerektirmektedir... Daha da derinleştirdi düşüncelerini. - Demek ki beni evde öfkeyle, sabırsızlıkla doldurup kızdıran nefsimmiş. Nefsime kuvvet veren şeytanımmış ki, evimdeki huzurumu kaçırıp kötü düşünceler telkin ediyor bana. Karar verdi kendi kendine. - Ey şeytan! Bundan sonra boşuna vesvese vermeye uğraşma bana. Karar verdim uymayacağım sana. Benim artık uyacağım şaşmaz örneğim, İslam'ın adil Halifesi Hazret-i Ömer olacaktır. Ben ondan daha hiddetli ve şiddetli olamam!
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |