![]() |
#1 |
![]() ![]() CHP Lideri Deniz Baykal, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine yönelik ''Atatürk'ü, siyasetine alet ettiği'' iddialarına ''Ben kullanıyorum, gel sen de kullan'' diyerek cevap verdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasında, Türkiye'nin ekonomik bir krizin eşiğinde olduğunu öne sürerek hükümetin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıyla tarımı dışa bağımlı hale getirdiğini iddia etti. Bayal'ın çizdiğ ikaranlık tablo şöyle: BAYKAL'IN EKONOMİ TABLOSU "Kendisini kaçınılmaz bir biçimde hissettiren ve kamuoyumuzun da ilgi göstermek zorunda kaldığı ekonomik gelişmeler kaygı verici bir durumda. Geldiğimz noktada artık çok açık bir biçimde ortaya çıktı. Dünyada yaşanan sıkıntılara bağlayarak izah etmek de mümkün değil. Tamam bu bir gerçek ama Türkiye’nin durumu bu gelişmelerden farklı olarak bunun çok ötesinde olumsuz işaretlerle ortaya çıktı. Alt yapı sıkıntıları giderilemedi. Önlem alınmadı. Gelişmelerin ortaya koyduğu tablo, Türkiye’nin bir parçası olduğu yükselen ekonomiler dünyası içinde onların ortaya koyduğu başarının çok altında bir konuma sürüklenmiş durumdayız. Bu sıkıntılı dönemden en ağır darbeyi yemiş ülke konumuna dönüşmüş bulunmaktayız. Uluslar arası derecelendirme kuruluşları uzun zamandan beri ilk kez uyarı vermeye başladılar. Ekonomideki tüm tablo maalesef iyi değil. Günden güne böyle kötü bir manzaranın ortaya konması, daha önce söylenenlerin temelsiz olduğunu gösteriyor. Büyüme sürekli düşmektedir. 2004’de 9.4, 2007’de güya 4.5. yapılan açıklamaların inandırıcı olmadığını artık ifade edebilecek durumdayız. Rakamların gerçekçi olmadığı tespit edildi. Büyüme bir düşüş trendine girdi. İşsizlik artmaktadır. Her türlü makyajlama çabalarına rağmen, iş gücüne katılım oranı diye bir saptamayla yapılan çalışmalar var. Neredeyse iki katına çıkacak işsizlik. İşsizlik ciddi biçimde artıyor. Enflasyon, 2001-2002 yılında ilan edilen politika ciddi şekilde başarıldı ama onun etkisiyle yüzde onlar civarında bir kronik enflasyon noktasına gelinmiştir. Bunu düşük tutmanın başka alanlarda ciddi bedellerini ödediğimiz halde bu aşılamamıştır. Bu rakamlar istatistiki rakamlardır. Düşük gelirli kesimler için enflasyon ilan edilenin çok çok üzerindedir. Ortadaki rakamların hayali olduğu ortadadır." "Cari açık ve dış açık olağanüstü büyümektedir. Dış dünyaya ekonomimizi teslim etmişler. Kontrolümüz fiilen ortadan kalkmıştır. Olağanüstü bir şekilde yurt dışına kaynak aktarmışlardır. Bu transfer 185 milyar doların üzerinde tespit edildi. Türkiye’nin karlı kuruluşlarını satmak kolay. Bunlar bir günlük olaylardır. Zaman içinde altın yumurtlayan tavuğu kesmiş olursunuz. Artık yumurta bulamaz hale gelirsiniz. Dış ticaret açığı 15 milyar dolardı. Şimdi yıllık 65 milyar dolarlık bir açık sözkonusudur. Ekonominin temel dayanakları ile ilgili olumsuzluklar ortada. Üreticilere, çiftçilere, tarıma, sanayiye dikkat ettiğiniz zaman bunu görürsünüz. İthalatın ana malına olan bağımlılığı yüzde 70’lere çıkardılar. Kendi sanayimize parça üreten bir sanayi olmaktan çıkıyoruz. Sanayici krize giriyor. Organize sanayi merkezlerinde insanların durumu kötü. Yatırım yapma hevesi tümüyle ortadan kalktı. Tarımda aynı manzara var. Büyük tarım reformu yapıyoruz diye ortaya çıktılar, 6 yıldır nasıl bir manzara var. üretim arttı mı, çiftçinin geliri arttı mı? İhracat ithalat dengesi Türkiye lehine dönüştü mü? 6 yıllık reformun sonucu bu mu? Buğday da üretim azalması yüzde 14. Mercimekte yüzde 12.4, kuru fasülyede yüzde 21.3, tütünde yüzde 18.5, devam ediyor. Tarım ürünlerinde bir üretim kaybı içine neden girildi. çiftçinin üretimi arttırması için destek verildi mi? Gübre fiyatları yüzde 100’ün üzerinde arttı. Bunu izah edebilecek tek şey yanlış ekonomi ve tarım politikasıdır." "Tarımda, yıllardan beri söylüyoruz. Bunlar GAP ne olacak? Milyonlarca hektar arazi sulanacak. Eksikliğini hissettiğimi ürünlerin üretimini arttıracak potansiyele sahip proje. Sadece yapılacak sulama bağlantılarını tesis etmek ve tarlaya suyu ulaştırmak. 1 buçuk milyon insan tarımdan koparıldı. İşsizlik arttı. İstihdam sayısı resmi rakamlarla azalıyor. Bir buçuk milyon insan toprağından koparılıyor. Bu Türkiye’yi bir yere götürmez. Üreticinin hali bu. Tüketici de aynı sorunlarla karşı karşıya. Ayçiçeğinin fiyatı iki misline çıktı. Buğday konusunda izlenen politika tam bir başarısızlık. TMO devreden çıkarıldı. Sıkışınca fındık için devreye sokuldu. Buğday fiyatları aldı başını gidiyor. 2.5 milyon tonun üzerinde üretimi düşürdünüz. Uyarılar ortada. Hiç aldırmadılar. Buğday fiyatları iki katına çıktı. Eldeki rezerv yetmedi. Ne üreticiyi ne tüketiciyi koruyan bir politika var. Bu her alanda kendisini gösteren bir durum. Bakliyat dünyada yüzde 20 arttı. Türkiye’de yüzde 90 azaldı. Pirinç, fasulye, nohut aldı başını gidiyor. Hükümetin ekonomiyi yönetememesiyle ilgilidir bu. Zamanında gereken önlemlerin alınmaması var bunun altında. Tarımı ayak bağı sayma anlayışının sonucudur bu. Tarım hiçbir zaman önemini kaybetmedi. Ama ülkeyi yönetenler bu önemi yitirdiler, ihmal ettiler. Türkiye’yi bu noktaya sürüklediler." "Tekstil ülkesi Türkiye Yunanistan’dan ithal etmeye başladı. Pamuğun vatanı Türkiye. AB’ye giren Yunanistan Türkiye’ye pamuk satmaya başladı. Kendi üreticimizin boynu bükük. Bu iyi bir politika değil. Türkiye tekrar çiftçiliği sahiplenecek ve onun gereklerini uygulayacak. Hala bizi avutuyorlar. 3 gün pirinç almayın düşer diyorlar. Eğer ortada fiyat artışını engelleyecek bir durum varsa niye yapmıyorsunuz. Bir kaşık pilavı bulamaz hale niye düşürüyorsunuz. Vatandaşı perişan etmeye ne hakkınız var. Mazotu, gübreyi patlattınız, çiftçinin boynunu büktünüz." VE ERDOĞAN'I DİLİNE DOLADI "Geride kalan günlerde sayın başbakan önemli açıklamalar yaptı. Bunların bir kısmı polemik. Her zaman olduğu gibi gündem değiştirme, ona buna sataşma niteliğinde. İçimden bunlarla uğraşmak gelmiyor. Yakıştıramıyorum ama söylüyorum. Cevap vermemek de olmuyor. Söylemese memnun olacağım. Cevabı hak ediyor. Yine, vermiş veriştirmiş. Niye bukadar konuşuyorum diye rahatsız oluyor ve pişmanlığın ifade ediyor. Konuşma neden konuşuyorsun. Sıkıştığı her noktada CHP ve Baykal’ı zorluyor. Danıştay cinayeti ile ilgili olarak da bizi suçlamıştı. Geçen hafta getirdi 1938 yılında paralardan Atatürk’ün resminin çıkarılmasıyla bizi suçladı. Ben o zaman daha emekliyordum. Ayağa kalkmış değildim. Erken yürüdüm ama ayakta değildim o zaman. Başbakan onun hesabını soruyor, sanki sorulacak hesap var da. Ben bunlara alıştım. Başbakan biraz daha sıkışırsa Kızılderililerin katledilmesinin sorumlusu olarak da bizi gösterebilir. Başbakan yapar." "SEN DE ATATÜRK'ÜN ARKASINDAN SİYASET YAP" "İlginç şeyler söyledi. Atatürk’ün arkasına saklanmayın, politika yapmayın dedi. Biz kimsenin arkasına saklanarak politika yapmıyoruz. Kimsenin arkasına saklanmamı gerektirecek bir şaibem yok. Benim hakkımda ne diyorsunuz? Ne yalan söylemişim, ne takiye yapmışım. Ne rüşvet almışım. Alnım açık, başım dik, milletin karşısındayım. Dokunulmazlığın da arkasına saklanmıyorum. Başbakan evrakta sahtekarlıktan dosyası var. Kalpazanlıktan dosyası var. Cürüm için teşkilat kurmaktan dosyası var. Hakkımızı hukukumuzu biliyoruz, siyasetimizi de saklamıyoruz. Gel sen de Atatürk’ün arkasından siyaset yapma. ülkenin menfaatine aykırı değil. Atatürk bir siyasi şahsiyet. Ben istiyorum ki sen de onunla birlikte siyaset yap. İnançların arkasından siyaset yapılmaz. Ama Atatürk’ün arkasından siyaset yapılır. İlkeleri ve hedefleri için siyaset yapılır. Geçen haftanın en önemli olayı 10. yıl marşının AKP kongresinde söylenmesi. çok güzel bir olay. Siz şimdi diyeceksiniz ki, başsavcı iddianameyi hazırladı ondan söylüyorlar. Hayır Atatürk öyle büyük bir insan ki gücünü 80 yıl sonra bunlara bile kabul ettirdi." "Bu arada başbakan bizi Atatürk konusunda samimiyetsizlikse suçlamak için konuşuyor. Hem bizi suçluyor hem de kendi Atatürkçülüğünü bedavadan ispat etmiş oluyor. Bu olay, görüldü ki 1925-26’da Atatürk sağken Türkiye birkaç yıl daha yeni bir devlet olarak para basmamışken kararnameler çıkarılmış. Atatürkle birlikte kararlaştırılmış ki, paraların üzerinde reisicumhurun resmi olmalıdır. Yeni devlet kurduk, milli egemenliğe döndük. Cumhurbaşkanının resmi olmalıdır diye Atatürk bir başkasının değil, benim resmimi koyacaksınız demiş. Bu bizim geleneğimize uygun. Bunun kararnameleri, kanunları ortada. Hiçbir şekilde o zamanki, emeklediğim dönemdeki CHP’nin suçlanması için bir gerekçe yapmak mümkün değildir." YİNE LAİKLİK TARTIŞMASI "Son zamanlarda gerçekten önemli tartışmalar yaşandı. Başbakan önemli bazı sözler de sarfetti. Bunları fark etmek durumundayız. Laiklik tartışmasına ister istemez geliyoruz. Barosso geldi. Bu laiklik meselesi nedir? Laiklikle ilgili bir tehlike var mı yok mu? Bu konularda zaman içinde değişmeler yaşanıyor. En son fotoğraf başbakanın geçen hafta söyledikleriyle ortaya çıktı. Dedi ki: ‘Laiklik yüce meclisin iradesiyle ve milletimize benimsetilerek anayasaya konulmuştur.’ Bunlar çok önemli. Milletimize benimsetilmiş olan Atatürk ilkeleri, benimsetilmemiş ilkeler… laiklik de milletimizin benimsediği bir ilke olarak anayasaya girmiştir. Aynı şekilde milletimizin laiklikle bir sorunu yoktur. Biz de aynı görüşteyiz. Başbakan tarafından ifade edilme önemlidir. Başbakanı laikliğe sahip çıkar vaziyette olması çok önemlidir. Ama 2005 23 Nisanında demişti ki laikliği yeniden yorumlamak lazım. Yine aynı şekilde ‘tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, bu millet istedikten sonra tabi ki elden gidecek yahu’ demişti. Bunu söyleyen insan, milletimizin iradesiyle diyor. Şunu baştan söyleseydin de milletimizi bu noktaya getirmeseydin. Allah’ın bildiğini kuldan neden saklayalım. Daha ne kadar böyle konuşacaksın. Bu iş önemlidir. Laikle ilgili sorun, CHP’nin zihniyetidir diyor. Sanki CHP laiklikle ilgili bir şey söylemeze kimse şikayet etmeyecek. CHP senin gidişatını okuyor, tespit ediyor ve milleti uyarıyor. Yaptığımız bu bizim. Biz bunu söylemediğimiz zaman sen daha kolay yürüyeceksin. Bu iş çok önemli. Türkiye’nin 85 yıllık deneyiminin ve önümüzdeki 10 yıllarda ortaya çıkacak tablonun tartışılması bağlamındadır. Türkiye laik bir cumhuriyet olma yolunda karar verdi, bu şimdi tartışılıyor, ciddi bir gayret var. Bu gayretin ciddi bir dış desteği var. Türkiye milli mücadeleyi verirken hiçbir desteği yoktu. Hindistan, Pakistan’daki Müslümanlar sadece ona destek verme yaklaşımını sergilediler. Bu mücadeleyi biz kendi içimizde de dışımızda da yalnız yaptık. Neydi o mücadele? Batıya karşı düşmanca bir mücadele miydi? Batının Türkiye’yi istediği gibi şekillendirmesine karşı mücadeleydi. O iddia ile ülkemizi işgalden kurtardık. Kılık kıyafetimizi ona göre değiştirdik. Demokrasiyi biz savunduk. Biz mücadelesini verdik. Demokrasiyi de biz kurduk. Onu da yaşatacağız. Kimsenin bize bu konuda ders vermeye, ukalalık yapmaya hakkı yoktur. önümüzde engeller olabilir. Bunların hepsini aşacağız." BAYKAL YİNE ERBAKAN'A SARILDI "Türkiye bir iç çatışma yaşıyor. Bu bizim kendi kafamızda ürettiğimiz bir sorun değildir. Türkiye laik ve Müslüman bir toplum olarak yoluna devam edecek mi etmeyecek mi? Hiçbir şey için Türkiye’nin çağdaş bir laik olma iddiasından vazgeçmeyeceğiz. Laiklik ortadan kalkarsa ulusal birliğimiz de ortadan kalkar. Bunun için demokrasimize de bunların güvencesi olan laikliğimize de sahip çıkacağız. Bu konuda, bu zihniyeti benimsemediğini bildiğimiz, defalarca çeşitli tartışmalara konu olmuş bir siyasi geleneği nasıl taşıyacağız geleceğe. Laik demokratik bir anayasa sistemini hep beraber işletelim ama bu başarılamamıştır. Laiklikten vazgeçemeyiz. Kişiler gelip geçer ama Türkiye Cumhuriyetini laik ve demokratik bir ülke olmaktan vazgeçmeyecek. AKP ders almadı. Eskiden bu çizgi dünyadaki batı anlayışları ile çatışıyordu. AKP ders aldı. Dedi ki aman ha, değiştirelim. Türkiye’de karşı çıkanları hallederiz. Batılıları karşımıza almayalım. Kendi hesapları bakımından rahatlıkla Türkiye üzerinden yabancı ülkelerle işbirliği yapmayı sindirdiler. Erbakan Milli Görüşçüdür. Bu işbirlikçidir. Ebraban milli görüşçü olmanın bedelini ödedi. Bu işbirlikçi olmanın avantajını tahsil etmeye çalışıyor. Siyaset bir örgütlenme işidir, alt yapısı olacak. Öyle götüreceğiz, ellerindeki kamu yetkisini kullandılar. Gazete kurmak için, siyaseti finanse etmek için kamu kaynaklarını acımasızca kullandılar. Bir süre önce TMSF sabah ve ATV grubunun satışını yaptı. Üç müracaat yapıldı. İki firma kendi kararlarıyla bu ihaleden çekildi. Bir grup da tek başına girdi ve aldı. Teminat mektubu yine bir kamu bankası eliyle verildi. BAYKAL NEYİ KASTETTİ? "Bu teklifi veren grup, rekabetten hoşlanmıyor. Sağlam ilişkileri var. Çok başarılı bir genel müdürü var. Sayın Başbakanın damadı. 10 gün sonra paranın ödenmesi gerekiyor. İki kamu bankası teminat mektubu verme gerekli kaynak sağlama durumuna yönlendiriyor. Bu iktidarın kendilerine yandaş medya yaratma çabasını biliyoruz. Bu noktada herkes aklını başlarına almalı. Bir süre önce başbakanların ağır cezalar ödemesine neden olan olaylar benzer olaylardır. Bunun de benzer olaylar olduğunu gördüğümüzü herkesin bilmesini istiyoruz. Medyalar elinizde, güç ve olanaklar elinizde, demokrasinin icabı olacak, kullanacaksınız, ona karşı çıkmayı demokrasiye karşı çıkmak olarak göreceksiniz. Bu sorunu bir an önce çözmek gerek. Kamu bankaları böyle bir tartışmanın içinde yer alamaz." (habervaktim)
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() utanıyorum şu meslektaşlarımdan
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Tüm siyasiler bunu yapıyor Baykal Atatürk'ü Tayip Dini kulamıyor.Eni iğrenç siyaset istismar siyasetidir.Ülkemizin siyasileri bu iğrençliğe sarılıyor.Ancak şu bir gerçek din daha çok prim getiriyor.Gavur izmirlide bile..
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Demek atatürkü kullandığını itiraf etti gelişme var bu baykalda.. ;) Ne olduğunu bilmediği Milli görüşede her zaman atıfta bulunur boş boğazlığı çok seviyor baykal efendi...
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Bende izmirliyim selam olsun ama ben de gavur değilim çok şükür ki ak partili de değilim.Ama sizin gavurluktan ne anladığınız önemli benim son oyum ankarada kullandım ve Hulki Cevizoğlu na attım.ADD üyesiydim.İhraç edilidim.Hiç bir siyasi sıfatım yok.KEMALİSTİM.
Rakı şarap gavurluksa‚ Ve bir de sevişmek günün en güzel saatlerinde; Deniz gavurluksa‚ Ve karşısında batarken izlemek güneşi; Aşk gavurluksa‚ Ve sevdiceğin elini tutarak kordonda dolaşmak‚ Hatta öpüşmek herkesin önünde; Özgürlük gavurluksa‚ Ve özgürlüğe düşkün olmak‚ kimse tarafından kısıtlanmak istememek; Ben gavurun önde gideniyim‚ Ben İZMİRLİYİM Bu şiirde cevap olsun.... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Hem gavurluk o yazdıkların hemde ahlaksızlıktır,edepsizliktir,günaha seve seve sarılmaktır,şeytana uymaktır.Bunların çoğunu gavurlarda yapar.Bu yüzden gavur denmesinde bir sakınca yoktur 'benim' açımdan.
''Ve karşısında batarken izlemek güneşi; Aşk gavurluksa'' hariç. ''Özgürlük gavurluksa‚ Ve özgürlüğe düşkün olmak‚ kimse tarafından kısıtlanmak istememek;'' çelişki. Vesselam. |
|
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Sizi kendi çelişkilerinizle başbaşa bırakıytorum.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|