AK Gençliğin Buluşma Noktası
Önden Giden Atlılar Önlerinde okyanus, Kızgın bir çöl arkada, Asıl içlerindedir, Zaptedilmez bir deniz, Önden giden atlılar...



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 09-28-2009, 00:09   #1
Kullanıcı Adı
Asuman Arslan İleri
Standart Bediüzzaman `Al-i Beyt`ten midir?
Ehl-i Beyt, yahut Al-i Beyt, terim olarak `ev halkı, hane halkı` demektir. Ancak, bu terim ve tabir, hassaten Hz. Peygamber`in (asm) yakınları için kullanılmaktadır. Yani, Al-i Beyt denince, evvel emirde Hz. Muhammed Aleyhisselatü Vesselamın hane halkı, yakın akrabaları ve bilhassa onun mübarek neslinden gelen seyyidler ve şerifler akla gelir. Hz. Peygamber (asm), kendi neslinin aynı zamanda damadı olan `Ali`nin nesli` olduğunu söylemiştir ki, bu sözüyle torunları Hz. Hasan (ra) ile Hz. Hüseyin`in (ra) neslinden gelecek olan nurani silsileyi kast etmiştir. Bu mübarek silsileden olanlara, ayrıca `Evlad-ı Resul` da denilmektedir. Başlangıçta `Evlad-ı Resul` olanlara, yani Hz. Peygamber`in (asm) soyundan gelenlere sadece `seyyid` denilmekte iken, bilahare Hz. Hüseyin`in (r.a) neslinden gelenlere de seyyid, Hz. Hasan`ın (r.a) soyundan gelenlere ise şerif denilmeye başlandı. Seyyidlik, Araplara mahsus değil Seyyidlik, ırki manada bir neslin, bir milletin adı değildir. Seyyidler, Hz. Peygamber`in (asm) soyundan geldikleri için, seyyidlik de, mübarek bir neslin, mukaddes bir milliyetin adıdır. Buna göre, seyyidlerin illa da Arap olması gerekmiyor. Nitekim, başka unsurların içinde de çoklukla seyyid olan kimseler ve aileler var. Dolayısıyla, unsuriyet itibariyle Türk, Kürt, Acem veya Çerkez oldukları halde, aynı millet veya topluluğun içinde seyyidler ve şerifler de bulunuyor. Hz. Peygamber`in (asm) erkek evlatları yaşayamadı. Küçük yaşlarda vefat ettiler. Onun kızı olan Hz. Fatıma (ra) ise, Hz. Ali (ra) ile evlendi. Böylelikle, Resulullah`ın nesli kız evladından çoğalmaya başladı. Kız evladı cenahıyla çoğalan bir nesil ise, etnik, yani yaygın anlamıyla ırki olmaktan çıkar. Bir başka mahiyet kazanır. İşte, Hz. Fatıma`dan çoğalarak `Evlad-ı Resul`den sayılanlar, mübarek bir nesil, nurani bir silsile hüviyetini, yahut bir `mukaddes milliyet` mahiyetini kazanmış oldular. Emirdağ Lahikası isimli eserinde (s. 233) yer alan bir mektubunda, manen `Ben de Al-i Beytten sayılabildim` diyen Üstad Bediüzzaman, seyyidlerin kuvvet ve ehemmiyetinden şöyle söz eder: `Bugün tarih-i alemde hiçbir nesil yoktur ki, Al-i Beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun.` (Mektubat, s. 426.) (Devamı var) Günün Tarihi 1 Aralık 1925: Fes ve sarık gibi giysilerle dolaşma yasağı yurt genelinde yaygınlaşmasıyla, huzursusluk had safhaya çıktı. Bu arada, `şapka inkılabı`na karşı büyüyen tepkiler ise, en şiddetli cezalandırma yöntemleriyle karşılık görmeye başladı. Mesela, Sivas, Erzurum, Maraş ve Rize gibi vilayetlerde, şapka aleyhinde peşpeşe büyük kıpırdanmalar yaşandı. Ancak, bu hareketler zor kullanılarak bastırılması cihetine gidildi. Pekçok vatandaş ölüm cezasına çarptırıldı. Bir gün önce, Millet Meclisinde seçimle değil, tayinle oturan sözde temsilciler tarafından tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılması kararının alınması, zaten yürekleri burkmuş, milletin öfkesini burnuna getirmişti. Bununla eş zamanlı olarak, sarıkla gezmenin yasaklanması ve şapka giyme mecburiyetinin yurt genelinde yaygınlaştırılmaya başlaması, kendi yurdunda `parya` muamelesi gören vatandaş ekseriyetini hem üzdü, hem de huzursuz etti. Ne var ki, geçen zaman içinde, vaktiyle yaşanan bütün bu baskı ve dayatmaların anlamsız, yersiz, gereksiz ve geçersiz olduğu ortaya çıktı. Şimdi, dün köşemizde yer darlığı sebebiyle yayınlayamadığımız diğer bazı yasak ve dayatmalarla ilgili konuya geçelim. * * * 30 Kasım 1925: Meclis`te kabul edilen yeni bir kanun maddesiyle, tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına, türbedarlıklar ile benzer birtakım dini ünvanların yasaklanmasına karar verildi. Aynı gün, sarık ve benzeri `ruhani kıyafet` giyenlere ait uygulanacak ceza kanunu da Meclis`te kabul edildi. Ne gariptir ki, bu Müslüman milletin yüzde doksanının fikren, manen ve hukuken dışlanmış olduğu aynı gün içinde, Meclis kürsüsünün duvarına `Hakimiyet milletindir` yazılı levha asıldı. Bu nasıl bir hakimiyetse... Türbelerin yeniden ziyarete açılması, 1950`den sonraki DP iktidarı döneminde gerçekleşti. * * * Yıllarca süren yasak ve dayatmalara rağmen, bu Müslüman millet, yine de kendi ulvi, kutsi ve harsi değerlerinden kopmadı. Milletimiz, manevi değerlerine bugün dünden daha çok bağlanmış durumda

 

Asuman Arslan İleri isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi