AK Gençliğin Buluşma Noktası
Protesto Tüm protestolarımızı burada paylaşıyoruz. Küfür ve hakaret etmek yasaktır.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-26-2010, 16:15   #11
Kullanıcı Adı
romakudüs
Standart
böyle kendini bilmezlerin söyledikleriyle üstadımız küçülmez.
romakudüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-26-2010, 16:15   #12
Kullanıcı Adı
Şuayip
Standart
Zelyut denen deyus umarım Gönülden'nin bu paylaşımlarını okurda manevi şahsiyetler hakkında zan üzerine eğri büğrü adice konuşmaz. Kendi dünyalarındaki kirleri etrafa sacmakta ar etmeyenler toplumun geniş kesimlerince kabul görmüş şahsiyetler hakkında ileri geri konuşmakta behis görmezler.
Şuayip isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-26-2010, 16:21   #13
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart
Teşekkürler Gönülden kaale bile alınmayacak kadar zelil bir mahluk Rıza Zelyut.. Ama işte cevap da vermek gerekiyor...

***

Yeni Asya yazarından Zelyut`a cevap! Güneş gazetesi yazarı Rıza Zelyut`un iki gün önce yayımlanan `Bediüzzaman değil Belaüzzaman` başlıklı hakaret dolu yazısına Yeni Asya gazetesi yazarı Faruk Çakır`dan cevap geldi. İşte o yazı:

Faruk Çakır`ın Yeni Asya Gazetesinde yayınlanan "Çamur, atanı kirletir" başlıklı yazısı:

Çamur, Atanı Kirletir

Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği Risâle-i Nur eserlerinin geniş kitlelere ulaşmış olması ve her yıl vefat yıldönümlerinde daha kalabalık dâvetlilerle yâd edilmesi bazı çevreleri rahatsız etmiş gibi görülüyor. Bediüzzaman’ın eserleriyle ve fikirleriyle mücadele edemeyenler, onun şahsına hakaret etmeyi deniyorlar.

İsmini zikretmeye bile gerek olmayan bir kişi, güya ona çamur atmayı denemiş. Sıraladığı hakaretlerin en hafifi şu şekilde: “Şu sıralarda onu, ölümünün 50. yılı diyerek tantanalarla anıyorlar.” Diğer hakaretlerini hatırlatmaya bile gerek yok. Baştan aşağı tarihî gerçeklere ve insafa aykırı iddiaların ‘köşe yazısı’ diye sıralanmış olması, Risâle-i Nur’a karşı bir planın habercisi de olabilir.


Demek ki aydınların Risâle-i Nur ve Bediüzzaman ile ilgili müsbet görüş bildirmesi, anma toplantılarının bütün Türkiye’de devam etmesi; karanlıktan hoşlananları rahatsız etmiş...


Herkesin Risâle-i Nur eserlerini okumasını ve Bediüzzaman’ı ‘Üstad’ bilmesini elbette beklemiyoruz. Tabiî ki, gönlümüz öyle olmasını arzu eder; ama bunun için sadece dua ederiz. Biliyoruz ki, Risâle-i Nurları okumak da bir nasip işidir. “Nur”dan hoşlanmayanların olması, insanların alçalabilir veya yükselebilir geniş bir fıtrata sahip olarak yaratılmış olmasının bir neticesidir.


Risâle-i Nur’da yazılanlara itiraz etmek ayrıdır, onun müellifine hakaret etmek ayrıdır. Risâle-i Nur’u ve Bediüzzaman’ı anlamadığı, bilmediği için itiraz edene meseleleri izah etmek mümkün iken, iftira atan ve hakaret edenleri muhatap almak mümkün değildir.


Çünkü, onların maksadı bir şeyi daha iyi öğrenmek değil, aksine provokasyon ile ortalığı karıştırmaktır. Bu tuzağa da düşmemek için, kem sözün sadece ve sadece sahibine ait olduğunu bilmekte fayda var.


Aslında bu iddialara ve hakaretlere en büyük tepki, bu yazıyı yayınlayan gazetenin dahil olduğu medya grubunun içinden gelmelidir. İnsaflı olan herkes bu hakaretlere karşı çıkar ve çıkmalıdır. Hakaret ederek bir yere varabileceklerini düşünüyorlarsa hata ediyorlar. Nasıl ki güneş, üflenmekle sönmez; aynı şekilde milyonların okuduğu ve istifade ettiği Risâle-i Nur’a ve müellifine hakaret ederek hiç kimse bir yere varamaz, ona karşı duyulan sevgi ve hürmeti sarsamaz.


Bediüzzaman ve Risâle-i Nur muhabbeti köklü bir sevgidir ve bunu sarsmayı deneyenlerin gayreti boşa gitmeye mahkûmdur. Bugün bu hakarete imza atanların ‘ağa-babaları’ da geçmiş yıllarda bunu denemiş, ama Risâle-i Nur’a ve Bediüzzaman’a atılan çamurlar, atanların yüzüne dönmüştü.


Hiç şüphemiz yok ki, bugün çamur atanlar da millet nezdinde kınanmayı hak ediyor. Ve yine hiç şüphemiz yok ki bu hakaretler, hakaret eden ve ettirenlerin rağmına Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’a duyulan sevgi, saygı ve muhabbeti kamçılayacak..
Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-26-2010, 16:55   #14
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Cahil insanın kinini cehaletine verip geçeceksin.Cahil insanlar ehliyet bakımından sağlam sayılmazlar!O yüzden muaf tutmak lazım..
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-26-2010, 17:22   #15
Kullanıcı Adı
Leyl-i efruz
Standart
Meyve veren ağacı taşlarlar. Bu adamda üstad'ın felsefesini anlayabilecek kapasite yok. Oraya buraya saldırmaktan baska bi işe yaramaz kendisi.. Bunun yazısını kaale alıp cvp bile vermemek gerek.Sonra kendini gerçekten adam sanar..
Leyl-i efruz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 12:46   #16
Kullanıcı Adı
hipermuhafazakar
Standart
Ayrıca şunuda yeniden hatırlamak lazım ! Buna hiç cevap verememişlerdi. Karamekmet Güneşin - Akşamın - Show TV'nin sahibiydi. Tirajı 150 binleri bulan bir paçavraya baş yazar diye bu millet düşmanını getirmeleri tesadüfi değildir. Bu rıza zelyut denen alçak hain hangi yeteneğinden ötürü başyazarlık yapmaktadır doğu perinçekin basında kaleminden hiçbir farkı yok bu alçağın.

hipermuhafazakar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 14:53   #17
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart Zelyut Haklı: Nursi Tam Bir Belaüzzaman

Hüseyin Yılmaz - Time Türk
[email protected]


Zelyut haklı: Nursi, tam bir “Belâüzzaman”!..

Cuma, 26.03.2010 - 11:00

Rıza Zelyut, bir asırdır memleketi yangın yerine çeviren Ankara menşeli ırkçı zihniyetin mahalle belâlısı; hani karşılaşmamak, hani selâm vermek mecburiyetinde kalmamak için faziletli insanlarda bir kaç sokak öteden geçme hissi uyandıranlardan. Bugüne kadar hiç karşılaşmamış bahtiyarlardanım, bu satırların sebeb-i vücudu tahkirât ve iftiranâmesinin doğurduğu mecburiyetle olmasa kalemime de malzeme teşkil etmeyecekti; mecbur kaldım, bağışlayınız...

Zelyut, Güneş Gazetesi nam mevkutede neşredilen yazısında bin küsür yılın kutup yıldızı mesabesindeki Bediüzzaman Said-i Nursî’ye zekâvetinin pırıltılı(!) bir eseri olarak “Belâüzzaman” demiş... Kelime’nin ruhumda doğurduğu inşirâh ve sevinci anlatamam; Risâle-i Nurlara talebe olma gayretime, Bediüzzaman’a duyduğum hayranlığa bin kere şükrettim. Zirâ temel vasfı Süfyan şâkirdliği olan biri, Üstad’ımı “Belâüzzaman” ilân ediyordu.

Ehl-i Cennet ile Ehl-i Cehennem aynı zaman çerçevesinde farklı zamanları yaşarlar; Cehennem ve Cennet kadar farklı iki ayrı zamanı... Mazlumlar ve ehl-i Cennet için Zebânîler de mübarek melekler iken, zâlimler ve ehl-i Cehennem için azab ve belânın ta kendisidirler. Üstâd’ım “Belaüzzaman”mış, Zelyut’a göre... Ne saâdet...

Temel iftirası, Bediüzzaman’ın hayatının bir devrinde Kürtçülük yapmış olduğu!.. Yalan!.. Fütursuzca bir yalan... Bediüzzaman, hayatındaki hiçbir fiili sahiplenmemek gibi bir zavallığının içinde asla olmamıştır: Ya doğruluğuna inanmış, hayatı pahasına tavrını müdafaa etmiştir; yahut hatalı olduğunu farketmiş, kâmil bir nedâmetle pişmanlığını dile getirmiştir. Ömrünü İttihad-ı İslâm’ın yeniden ihyası için çetin bir mücâdele ile geçirmiş, yirmi sekiz yıllık bir sürgün ve hapishâne haytı ateşini bağrında serinleterek dostları için bir bahar iklimine çevirmiş, ırkçılığın her türlüsüne “zehr-i katil” nazarıyla bakmış ve ders vermiş bir insana, ırkçı diyebilmek için iz’andan mahrum olmak kifayet etmez, ona şiddetli düşman olmayı da iktiza eder. Zelyut öyledir...

Zelyut, Bediüzzaman’ı M. Kemâl’a düşman ilân etmek için bir yalan ve iftira ile önce Kürt Teali Cemiyeti’ne dâhil ederek Kürtçülük noktasından düşmanlığını ilân ediyor. Bak Rıza, hemfikiriz: Bediüzzaman, 1922-23 yıllarında Ankara’da yaşadığı beş ay kadar bir zaman zarfında hakikî düşünce ve mahiyetine nüfuz ettiği M. Kemâl’e bir daha asla dost olmamış, asla müsamaha ve sempatiyle bakmamıştır; bunu da idamla yargılandığı mahkemelerde haykırdığı gibi, birçok eserinde de yazılı kayıt altına almış bir kahramandır. Doğru...

Ayrıldığımız nokta, Bediüzzaman’ın M. Kemâl’e duymadığı sempatinin kaynağına bir iftira ile, Türk amme efkârını iğfal etmek için Kürtçülük iftira ve isnadını koymandır. Emin ol, Bediüzzaman asla ve asla ırkçılık yapacak kadar akıl ve iz’an fukarası değildir: Eserleri, hayatı ve dâvâsı ortada ve cihânın takdirine mazhar olmuş. Ömrün vefa ederse Nurculuğun sadece Türkiye’ye değil, İslâm ve insanlık âlemine de bir bahar iklimi taşıdığını göreceksin. Ama sen düpedüz ırkçısın.. O ırkçılık sâikasıyla güya mensubu bulunduğun Alevilerin Dersim kolunun 1938’de uğradıkları şeni’ katliamı bile sahiplendin. Şimdi de bu zavallı, mazlum ve mağdur kitleye Dersim çalışmanı müjdeliyorsun!..

Eğer senasında acze düştüğün ve arkalarında dehşetli zulümlerden başka bir miras bırakmamış olan muktedirler, Türk ırkçılığı yapmayıp Bediüzzaman Said-i Nursî’nin mahza hakikat olan İslâmî ve insânî düşüncelerine kulak verselerdi, bu gün üzerinde yaşama çilesi çektiğimiz bu güzel toprakların üzerinde bin yıl birlikte yaşadığımız kardeşlerimizle gırtlak gırtlağa boğuşmaz, bu ahmakça mücâdeleye bir tiriliyon dolar parayı sarfedip açlık ve sefalete düçâr olmaz, sizce dost, bence düşmanlıkları kat’i olan Batılı hasımlarımızın kirli ekmeklerine bal-kaymak sürmezdik. Yazıklar olsun!..

İnsanlığın her sınıfından milyonlarca insanın rahle-i tedrisine oturduğu Üstâdım Bediüzzaman Said-i Nursî’nin Kur’an’ın en parlak tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı’ndan tek satır okumadığınıza, okudu iseniz bile tek kelime anlamadığınıza dünyanın şahitliğinde mübarezeye girerim. Adına enstitüler kurulan, akademik çalışmalara konu olan, her branştan profesörlerin medar-ı dikkat ve hayranlıklarını celbeden muzzam bir hakikatı karalamaya çalışırken bu fiilin kendi idraksizliğinin eseri olduğu hiç mi aklına gelmedi, bu kadarını da mı tartmaktan acizsin?..

Eminim ki, önüne bir matematik problemi gelse, çözemediğin zaman bunun bir ehlinin olduğunu düşünebilirsin... Peki, ömrünü muhalefetiyle geçirdiğin, tedrisinde bulunmadığın, beşeriyetin beşte birisinin saâdet kaynağı olmuş İslâmî hakikatlerin bu şâhikasına tırmanama acziyetinin senden kaynaklandığını niçin düşünmedin? Everest’e tırmanamayan her dağcı Everest’i inkâr etseydi Everest bugün sadece bir kaç yüz kişinin kabulü olurdu, hâlbuki bütün dünya Everest’in küremizin en yüksek zirvesi olduğundan hemfikir. Fâzilet ehli için de Risâle-i Nur ve Bediüzzaman öyle. Hadi hoşuna gidecekse, “Belaüzzaman” öyle, diye düzeltmiş olayım.

Uzatmanın âlemi yok... Ellinci vefat sene-i devriyesi münasebetiyle yazdığım makalenin âhiriyle noktalayalım:

Rahmet-i İlâhî daha şümullu, daha parlak olanına kapı aralamadığı müddetçe ümmetin kutup yıldızı Nursî, deniz feneri Kur’an’ın parlak tefsiri Risâle-i Nur’dur. Dâvâ da, hakikat de ortada... Bediüzzaman’ı bir kaç kelime ile, bir kaç makale ile ifâde etmenin imkânı yok, beyhude gayret. Güneşi bilmek isteyenlerin yapacağı doğru iş, izbe dehlizlerinden çıkıp gözlerini Güneşe açmaktır. Bediüzzaman’ı anlamak, Risâle-i Nurları okumakla kabil...

Bugün, Bediüzzaman’ın ellinci vefat sene-i devriyesi, ruhu şâd olsun... Dâvâsına hizmet edemediğim, liyâkat kesbedemediğim için şefaat niyâzında bulunmaya yüzüm yok; zelil ve mahcubum...
Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 15:02   #18
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart Haber7 Buluşturdu
Ünlü Alevi yazar Rıza Zelyut'un, 51. ölüm yıldümünde anılırken ünlü İslam alimi Bediüzzüman Said Nursi için kullandığı Belaüzzaman nitelemesi büyük tartışma doğurdu. Haber 7 yapılması gerekeni yaptı:



Mehmet Ali BULUT - Haber7

Rıza Zelyut ile 'Belauzzaman' buluşması

Rıza Zelyut, meslektaş olarak birkaç zaman değişik yerlerde karşılaşıp konuştuğum gazetecilerden. Bende bıraktığı iz, onun ‘inanan’ bir alevi olduğu! Kendince haram ve helal konularına riayet etmeye çalışan biri. Atatürkçü ama ‘Kemalistlik’ bağnazlığı yok.

Yazısını okuyunca, şaşırdım. Çünkü bu kadar basit bir konuda bu kadar büyük bir hata yapmasını ona yakıştıramadım. ‘Bu olsa olsa ısmarlama bir yazıdır’ diye düşündüm. Yahut da, birileri damarına bastı, o da esasında pek de bilmediği bir konuda çoğu gazetecinin yaptığı gibi çaldı kalemi… Üçüncü bir hal aklıma gelmedi.

O gün, gün boyunca mailler aldım, arayanlar oldu, “bir cevap yazmam’ için.

Hemen yazmak gelmedi içimden. Sabah kalkıp tepkilere bakınca, işin farklı bir boyuta doğru gitmekte olduğunu gördüm. Bir sükunet yazısı yazmaya karar verdim. Daha ancak bir iki parağraf yazmıştım ki, Haber7.com genel yayın müdürü sevgili dostum Ünal Tanık aradı. “Gel seninle Rıza Zelyut’a gidelim”, dedi. “Olur”, dedim, “konuş randevu al, gidelim”. Gittik. İyi ki de gitmişiz. (Ünal beyin konu ile ilgili röportajı sanırım Pazartesi günü yayınlanır! Detayları oradan okuyabilirsiniz!)

Onunla Bediuzzaman üzerine konuşurken, bir şeyi çok net hissettim; Zelyut, o yakıştırmayı bilinçli yapmamış. İşin bu noktaya gelmiş olmasına da üzülmüş. “Ben onun takipçilerinden özür diliyorum, bendeki Bediuzzaman bilgileri ile gerçekte olan farklı imiş, bunu öğrendim” dedi.

GEÇMİŞTEN BİR HATIRA

Onun bu sözü, yıllar önce ‘Necdet Sevinç’ –ki ağabey dediğim bir hemşerimdir- yaptığımız bir tartışmayı hatırlattı. Ortadoğu’da köşe komşusuyduk. O beni biraz ‘yeşil’ buluyor, ben de onu katı ‘al kırmızı’.
Türkiyenin, Özal’ın Kürtlere ‘federasyon’ tartışmalarıyla çalkalandığı günler. Bir gün odasına girdim. Baktım, burnundan soluyor. Beni görünce, “seninki şimdi mezarında göbek atıyordur” dedi.

“Benimki’nden kastı ‘Bediuzzaman’dı. Anlamazlıktan gelerek “Bediuzzaman mı?” dedim. O, “Said-i Kürdi”, dedi, “şimdi keyiften yıkılıyordur”.

Ona “Kesinle yanılıyorsun, bugün yaşasaydı, toplumun şu parçalanmaya gidiyormuş gibi görünen halinden en çok o acı çekerdi” dedim. Ona da Sayın Zelyut’a söylediğim gibi, ‘düşünebildiğiniz en büyük Türkçünün sevgisi ve hizmeti, Bediuzzaman’ın bu millete olan sevgisi ve hizmetinin yanında hiç kalır’ dedim. ‘İnşallah ömrünüz yeterse bunu göreceksiniz’, diye de ekledim.

Ona Bediuzzamanı’ın Prens Sabahattin ile yaptığı tartışmayı aktardım. Neden Şeyh Said’e katılmadığını, katılanları da nasıl vazgeçirmeye çalıştığını da…

“Benim tanıdığım Sait bu değildir. Resmi istihbarat belgelerinin bize aktardığı Said, hain bir Kürt’tür” dedi.

Sen Kürt Teali Cemiyeti üyesi Molla Sait ile Bediuzzaman Said Nursi’yi karıştırıyorsun. Bugün ortalama yüzde 50 Türk okurunun Said Nursi’yi aynı zamanda Şeyh Said sanması gibi…

Tartışmamız fazla sürmedi. Sevinç, araştıran biri olduğu için ben
araştıracağını biliyordum. Ona rica ettim, “kitaplarını oku, sonra karar ver”, dedim.

Odasından çıkarken faksı çaldı. Ben yerime geçtim, iki dakika sonra baktım elinde bir faks kağıdı ile yanıma geldi. “Bu faksı bana geçmelerini sen mi söyledin?” diye sordu. Bu kadar kısa sürede bunun olamayacağını bile bile.



O faksta Bediuzzaman’ın, ‘adem-i merkeziyetçiliği’ savunan Prens Sabahattin’e verdiği cevaplar vardı. Etkilenmişti fikirlerinden!
O tartışmadan sonra Necdet Sevinç’in, Said Nursi’ye karşı olan katı tutumu geçti. Kendisi araştırmaya ve tanımaya başlayınca sanırım, o menfi tutumu da kalmadı…

ALEVİLERİN İLGİSİZLİĞİ KADİRŞİNASLIĞA SIĞMAZ

Rıza Zelyut beyin yanından ayrılırken içime hâkim olan hissiyat da aynı idi. Zelyut, en kısa zamanda Bediuzzaman’ı kendi eserlerinden tanımak için harekete geçecektir. Çünkü Osmanlıcası da fena değildir. Hadise ve siyere de kayıtsız değildir…

Hem de geçmeli!

Çünkü aksi takdirde kendilerini savunun ve onları ‘ehli necat’ çizgide tutmak için çabalamış bir âlime haksızlık etmiş olurlar. Bediuzzaman ehlisünnet bir âlimi olarak, hakiki bir alevinin asla münkir olamayacağını söyler. ‘Onlardaki Ali sevgisi, onları imansızlıktan korur’ diyerek, bugüne kadar dışlanmış bir anlayışı ehl-i necat dairesine dahil etmeye çalışıyor.
O bunu yaparken, bir alevinin çıkıp onu zamanın belası diye suçlaması haksızlık. Bediuzzaman onları iman çizgisi içine çekerken, onların ona hakaret etmesi ehli beyt sevgisine ve geleneğine sığmaz!

Bediuzzaman, bugün dünyada yaşanmakta olan mücadelenin net bir şekilde iman küfür mücadelesine dönüştüğünü fark ettiği için, bir ‘camiu’l-avâlim’ olarak davranmış, zerre miktar imana sahip herkesi ve her kesimi kucaklamaya çalışmıştır.

Bu açıdan, ben gerçek Alevilerden, Bediuzzaman’a bir sahiplenme, en azından teşekkür beklerken, Zelyut gibi, kendisini ‘mümin bir alevi’ diye tanımlayan birinin Bediuzzaman’a ‘belauzzaman’ demesi haksızlıktır, talihsizliktir!

Bediuzzamanın yaklaşımlarının farkında olan Aleviler bu haksızlığı telafi etmeli!

BEDİUZZAMAN KİMİN BELASI?

Mamafih onun fikirleri bazı kesimler için bela olmuş durumda cidden! Risale-i Nur’’la bir türlü baş edemedikleri, onun fikirlerinin yayılmasını asla durduramadıkları için kahrından ölen, her yola başvurdukları halde netice alamadıkları için kahrolan bir kesim var. Bunların en başında da Zındıka Komitesi geliyor. Onlar kendilerini bilirler!

Onu bela gibi gören bir diğer kesim de ‘laikçi’ –laik demiyorum- dünya görüşüne sahip Kemalistlerdir. Onlar için Bediuzzaman hakikaten ‘bela’ sayılabilir. Hatırlayın, Firavun da Musa (as) için, ‘Sen uğursuzun tekisin. Sen ortaya çıktığından bu yana Mısır’ın başı retten kurtulmuyor, başımıza bela oldun” kabilinden şeyler söylemişti. (Araf,131).

Bu açıdan bakıldığında, evet, hakikaten milletin başına bela olmuş birlerinin belası olmuş durumda Bediuzzaman!

Kendisi öldüremediler. Fikirlerini öldüremediler. Dirisiyle baş edemediler, sonunda mezarını yok ettiler ama bu onları, korkularından koruyamadı! Dolayısıyla bugün Türkiye’nin onu tartışıyor olması, birçokları açısından ciddi bir bela.

Onu bela gören sadece Kemalistler de değil. Maalesef bu tarafta gözüküp kendi küçük hayallerinin, onun muhteşem idealleriyle boy ölçüşemediğini gören diğer bir takım cücelerin de belası oldu o. Dolayısıyla Sayın Zelyut’un o yakıştırması bek de yabana atılır değil!.

NURCULARA DÜŞEN GÖREV

Tabii Bediuzzaman’ın böyle algılanmasında nurcuların da payı olsa gerek. Yani Sayın Zelyut gibi en azından ‘ateist’ olmayan bir alevi yazara bile
Bediuzzaman’ı doğru anlatamamışlar.

Onun dünyasında Hz. Ali’nin ne kadar müstesna bir yer uttuğunu, ehli beyte duyduğu derin muhabbetini, Hz. Ali’nin, Risale-i Nur öğretisindeki özel yerini, onun, Alevileri kucaklayan yaklaşımını anlatamamışlar. Bu hadise, ‘Risale-i nur’un Alevilere anlatılması zamanı geldi’ şeklinde algılanırsa, büyük bir hayra kapı açmış olur!

Bediuzzaman, Risale-i Nur’a yönelik itirazlara karşı nasıl hareket edilmesi gerektiğini Kastamonu Lahikası’nda anlatıyor. O çerçevede bir heyet, Zelyut’u ziyaret edip, itirazlarına medeni cevaplar verebilir! Zira “medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşi barbarlar gibi icbar ile değildir”

ZELYUTUN YANILGILARI

Bu arada Sayın Zelyut’un bilmeyerek de olsa yaptığı bir iki hataya da değinmek istiyorum. Ne diyor Zelyut:

-Said Kürt’tür.

-Evet, Sait Kürtt’ür, hem de seyit bir Kürt!. Bunda ayıplanacak bir şey var mı?

-Sait Kürtçüdür.

—Hayır Sait Kürtçü değildir. Böyle bir iddia ahmakları bile güldürür. Şeytan tüm şeytanlığı ile gelse, onun Kürtçü veya Türkçü olduğunu ispat edemez.

Çünkü o yalın bir iman eridir. Üzerinde pas karar kılmaz bir elmas kılınç gibi!

-“Said Kürtlerin tealisi için çalışmış!”

—Çalışmamış olsaydı asıl o zaman dûn himmetlik ederdi. Herkesin kavmi için bir şeyler yaptığı o yıkılış hengâmesinde, o da Kürt halkının uyanması, yükselmesi ve medeni halklar içindeki yerini alması için çalışmış ve onları, uyanmaları için sarsmıştır:

“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa, sahrâ-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir.Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile, kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.” (Divan-ı Harb-i Örfi, 58)

Ne var bunda, ırkçılık mı yapmış? Hayır. Ama niyeti başka türlü olanlar, sözünün şurasına burasına bir şeyler ekleyerek onu maksatların alet etmek istiyorlar ama yapamazlar. O ne ırkçı bir Kürtçü ne de hain Kürt’tür!
O tam bir İslam hamiyetperveridir. Bütün varlığı ile bir İslam milliyetçisidir. Kürtleri sever, çünkü onların arasında çıkmıştır. Türkleri sever, çünkü onların İslamiyet’e hizmetleri çok büyüktür. Arab’ı Farsı sever, çünkü dinde öncülük etmişlerdir. Çeçeni, çerkezi, boşnağı sever, çünkü bayrağı devralmışlardır. Onun kadar Türkleri sena etmiş ve Türk milletini İslam’a hizmetlerinden dolayı yüceltmiş biri daha yoktur.

KENDİNİZİ MİLLETE SEVDİREMEDİ İSENİZ SAİD NE YAPSIN?

Başka?

-Efendim, Said Rejimi sevmiyormuş.

—Ne yani? Sevmek zorunda mıdır? Hayır. Sevmemiştir, sevmediğini de yüzlerine karşı haykırmıştır. “Ben sizin rejiminizi sevmiyorum. Ama ilişmiyorum da” demiştir. Çünkü, başlangıçta taraftar olduğu cumhuriyetçilerin gerçek niyetleriyle, onun düşündüğü anlayış örtüşmemiştir. O rejimle mücadele etmiştir ama silah kullanarak filan değil. Fikrini söylemiş ve yaymıştır. Bunu yapmaya herkesin de hakkı var. Rejimin kurucularının elinde daha büyük imkânlar vardı. Mektepler, okullar, üniversiteler, bütün bürokratik daireler, kürsüler, meydanlar.
Said’in elinde ne vardı? Onun fikrini yayabileceği yerler, hapishane koğuşları, üç beş köylü, dağ başları, kırlar, bayırlar… Bazen kuşlar gelip dinlerdi hem hemesini bazen sinekler. Yalnızdı hep. Kimse ile konuşmasına müsaade etmezlerdi. O da en çok ‘kardeşim’ dediği çınar ağacıyla hasbi hal ederdi.

Rejimin sahipleri ona nefes bile aldırmıyorlardı. 17 kere zehirlemişlerdi. Onun iliştiklerini kanun koruyordu. Onu kanun bile koruyamıyordu rejimin hışmından!

Bugün fikirleriyle milyonları etkilemişse ne günahı var? Sizin kanunlarla, dayatmalarla ayakta tutamaya çalıştığınız fikirleriniz demode olurken onun zindan odalarında tütün kâğıtlarına yazdığı fikirleri rağbet görmüşse suç onun mu?

Rejiminiz tutmadı işte, tutmuyor. Üç darbe, bir yığın muhtıraya rağmen kendinizi millete sevdiremediniz. Ne yapalım şimdi?

Bir de neymiş, “Said silahlı kalkışmanın tutmadığını görünce fikir mücadelesine başlamışmış!

—E ne güzel işte. Adam silahlı eylemlere karışmamış, kimsenin huzurunu bozmamış. Milyonlarca deli fişek talebesi varken hiç birisini hiçbir eyleme bulaştırmamış. Daha ne yapsın. Hatta onları ‘dâhilde ne adına ve kim adına olursa olsun her türlü kargaşa ve asayişsizliğin millet ve vatan aleyhine olacağını’ söyleyerek, asayiş kuvvetlerinin yanında yer almalarını istemiş.

Bu mu suç yani?

Bir de tarikatçiliği var tabii!

Bediuzzaman’a yönelik eleştiri yazanlarda, beni en çok eğlendiren ve güldüren ona yapılan ‘tarikatçi’ suçlamasıdır.

Ne tuhaf değil mi? Tarikat erbabı olanlar, onu ‘zaman tarikat zamanı değil’ dediği için eleştiriyorlar, Rıza Zelyut gibi bihaber olanlar da onu tarikatçılıkla suçluyorlar.

Sanki tarikatçılık çok kötü imiş gibi!

Laikçi olmak, Kemalist olmak, roteryen olmak, mason olmak üç kağıtçı olmak zül değil, bir tarikata mensup olmak zül, öyle mi? Keşke ben hakiki bir ehli tarik olabilseydim. O Allah dostlarının yolunda olmak ne şeref!.

Haaa Said, kendisi de 12 tarikatın virdini yaptığını söyler gerçi! Yani ona tarikatçı demek onun zoruna gitmez fakat tarikatçı değil!
Bunu bile anlatamamışlar demek ki.

Sayın Zelyut’tan başlayabilirler anlatmaya…

M. Ali Bulut - Haber 7
[email protected]
Anahtar Kelimeler

27 Mart 2010
Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2010, 15:08   #19
Kullanıcı Adı
EpiVaTeS
Standart
Forumca Ortak bir tepki metni hazırlayabiliriz...
Milli ve Manevi değerlerimize saldıran hödüklere gereken cevabı vermemiz gerektiği kanaatindeyim...
EpiVaTeS isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-28-2010, 05:48   #20
Kullanıcı Adı
unnamed
Standart
bazı insanlar vardır ki onlar laftan anlamazlar işte buda o türlerden, Allah bunları dünyada daha çok tutar öteki tarafı daha iyi hakketsinler diye, Üstad'ımızı bu adam yazdığı saçma sapan bir yazıyla kirletemez, bunun gibi kaç bit o değerli insanı kirletmeye çalıştı başaramadı, burda bize düşen en büyük görev o muazzam insanı gelecek nesillere taşımak. Cenab-ı Hak şefatlerine nail eylesin inş.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bediüzzamana hakaret, güneş rıza zelyut


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta