06-24-2009, 14:59 | #51 | |
Alıntı:
Belki islamla yeni tanışmıştır yada yeni keşfetmeye başlıyordur o yüzden bazı özelliklerinde vazgeçemiyordur çünkü bazı alışkanlıklardan bi anda geçilemez... öyle bıçakla keser gibi şu şunu takıyor makyaj yapmıyor ozaman iydir düzgündür yanılış bir bakış açısı olur... |
||
06-24-2009, 15:00 | #52 | |
Alıntı:
|
||
06-24-2009, 15:03 | #53 |
Ayrıca o söylemiş olduğunuz makyajlarından midem bulanıyor dediğiniz insanlar manken ve reklam için çekilmiş resimler onlar o resimleri tüm başörtülülere mal edemezsiniz açın gözünüzü artık
|
|
06-24-2009, 15:04 | #54 | |
Alıntı:
|
||
06-24-2009, 15:09 | #55 |
Belçika basınında gündem Mahinur
Mahinur Özdemir'in başörtülü olarak yemin etmesi Belçika basınında geniş yer buldu. "Le Soir" gazetesi, birinci sayfasında Özdemir'in başörtüsüyle yemin ettiği an çekilmiş yarım sayfa boyutlu fotoğrafına yer verdi ve "Dünyanın en medyatik yemin töreni" başlığını kullandı. Gazete, Brüksel parlamentosunun tarihinde böyle bir ilgi görülmediğini, Özdemir'in yoğun alkış topladığını ve oturumların olaysız geçtiğini anlattı ve "Özdemir'in başörtüsü sadece basının ilgi odağı oldu" dedi. "Le Soir", Özdemir'in, çok kültürlü Brüksel'de, "engel değil, köprü oluşturması" umut ve beklentisinin ön plana çıktığını belirtti. Gazetede yer verilen yorumlardan birinde, başörtüsüne karşı mücadelenin "siyaseti komik duruma düşüreceği" görüşü savunuldu. Bir başka yorumda da, kamu sektöründe dini sembollerin yasak olduğu, parlamentonun da bu çerçevede yer aldığı, başörtüsüne izin verilmesinin baskılara boyun eğmek ve kadın özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açmak anlamına geldiği, başörtüsünün aşırı dincilerin bir sembolü olduğu ileri sürüldü. "La Derniere Heure" gazetesi, birinci sayfasından ve fotoğraflı olarak verdiği haberde, "Parlamentodaki ilk başörtülü kadın" başlığını kullanırken, parlamentonun en yaşlı kadın üyesi Antoinette Spaak'ın, "Başörtüsü sorun olacak" görüşünü yansıttı. Gazete, Liberal Parti'nin, dini sembollerin yasaklanmasına ilişkin yasa tasarısını gündeme getirmekte olduğunu hatırlattı. Mahinur Özdemir, bu gazeteye verdiği demeçte, her değişikliğin tepkilere neden olabildiğini, kıyafetinin değil çalışmalarının değerlendirilmesi gerektiğini, zihniyetlerin gelişmesine ve korkuların giderilmesine yardımcı olacağını anlattı. Muhafazakar "La Libre Belgique" gazetesi de Özdemir'in yemin töreninden ve parlamentoya başörtüsünün sokulmasından sonra tartışmaların ve siyasi girişimlerin devam edeceğini, bu konunun gündemde kalacağını yazdı. 24.06.2009 |
|
06-25-2009, 13:00 | #56 |
Dün, bu yazıyı yazmaya başlamadan önce, niyetim Brüksel Parlamentosu’nda “başörtülü” olarak yemin edip, “Avrupa’da ilk ve tek başörtülü” milletvekili olarak tarihe geçen Mahinur Özdemir hakkında yazmaktı... Mahinur’un, “yemin ederkenki fotoğrafı”ndan hareketle “2 Mayıs 1999 gününün Türkiye’si”ne gidecek ve bir başka “fotoğraf”la ilgili düşüncelerimi açıklayacaktım... Hani, “içinin karası yüzüne vuran” Bülent Ecevit’in; Merve Kavakçı’ya hitaben “Bu hanıma haddini bildirin” derken, “kapkara” olan yüzünü hatırlatacaktım... Biliyorsunuz; Ecevit’in “haddini bildirin” şeklindeki “hedef gösterme”sine, DSP’lilerin “Dışarı!.. Dışarı!..” diye alkışla tempo tutarak karşılık vermeleri sonucu, Merve Kavakçı, “yemin edemeden Meclis’i terketmek” mecburiyetinde kalmıştı... İşte o günkü “Meclis manzarası”nı hatırlatacak ve “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” denilen Türkiye’de, “başörtülü” Merve Kavakçı yemin edemezken, “nüfusunun yüzde 99’u Hıristiyan” Belçika’nın parlamentosunda “başörtülü Mahinur Özdemir”in ne kadar rahat ve alkışlar arasında yemin ettiğini anlatacaktım.
BİR AÇIKLAMA, YAZIMI DEĞİŞTİRTTİ! |
|
06-25-2009, 14:48 | #57 |
Belçikalılar ülkelerinde BU HANIMA HADDİNİ BİLDİRİN diye höykürecek bir MÜSVETTE olmadığı için ne kadar gurur duysalar azdır.
belçikalılara tebrik ediyorum. Mahinur hanımın sözünü tekrar ediyorum: UMARIM ÜLKEM DE BAŞARIR! |
|
06-25-2009, 15:09 | #58 |
D.Mehmet Doğan - Vakit
2009-06-25 Türkiye’de yuh, Avrupa’da alkış! Elbette aklıma Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki meşhur iç karartıcı sahne geldi: Bülent Ecevit “Bu kadına haddini bildirin!” diye bas bas bağırıyor. Bayan Ecevit ve partisinin vekilleri de “dışarı! dışarı!” diye tempo tutuyor. Ecevit, “burası devlete kafa tutulacak yer değildir!” diyor, Meclis’i kastederek... Vekillerin “dışarı, dışarı” çığlıkları Meclis’in çatısını aşıyor, koridorlara, sokaklara, caddelere kadar yayılıyor... Milletin hafızasına kazınıyor. Dışarı dışarı! Haddini bildirin! Haddini bildirin! Seçilmiş, hakkıyla milletvekili olmuş bir kadına, hakkı teslim edilmiyor da haddi bildiriliyor! Hadise devletin utanç vesikası olarak kayıtlara geçiyor. Merve Kavakçı hadisesi, cumhuriyet tarihinin kadın hakları efsanesini yerle bir ediyor! 1930’larda, Türkiye Büyük Millet Meclisi kadın vekillerle tanıştı. Millî Şef, bu defa kadınların da Meclis’e girmesini uygun bulmuştu. Listeler yapıldı. Bir köylü kadının milletvekili olması için Şef bilhassa uğraştı. Bu Ankara’ya yakın bir köyde yaşıyan Satı kadındı. Meclis’te köylü kadın da olacaktı! Satı kadın köyünden alındı, kılığı kıyafeti değiştirildi; hatta adı bile değiştirildi, Satı “Hatı” oldu! Kadın veya erkek, sizin formatınıza uyuyorsa, yanaşık düzen gösteriyorsa, fark etmiyor. Seçiyorsunuz, Meclis’e sokuyorsunuz. Kararlar oybirliği ile alınmaya devam ediyor. Bu da nasılsa kadın haklarında devrim oluyor! Ama kadın kendi kimliği ile geliyorsa, kıyamet kopuyor. O zaman anlaşılıyor ki, maksat kadın hakları değildir. Türkiye’de bir kadın kendi seçtiği kıyafetle seçime girdi, halkın tasvibini aldı, Meclis’in kapısından girdi. Genelkurul salonuna kadar geldi. Fakat, bu salondan geri çevrildi! Bu işi tezgâhlayanlar, yapanlar unutulacak. O gün Meclis tarihinin utanç günü olarak asla unutulmayacak. O gece kürsünün arkasındaki “Hâkimiyet Milletindir” yazısı sapır sapır döküldü. Türkiye’de bütün kadınların değil, bazı kadınların seçme ve seçilme hakkı olduğu tescil edildi. Örtülü kadınların ise sadece seçme hakkı vardı! Dışarı! Dışarı! Dışarı! Yıl 2009. İçeride hakkını alamayan Türk kadını, dışarıda aldı! Bu sahneyi Bülent Ecevit göremedi! Görseydi, daha önce yaptığı şaklabanlıklardan ötürü pişman olur muydu dersiniz? Belçika'da en genç milletvekili olarak Meclis’e giren 26 yaşındaki Mahinur Özdemir Meclis’in kâtiplik makamına oturdu, yemin töreni için vekillerin ismini okudu. Son olarak da kendi adını okudu ve yemin etti! Kıyamet kopmadı, alkış koptu! TBMM’de tek yuhalanan örtülü kadın milletvekili idi. Belçika parlamentosunda tek alkışlanan örtülü kadın milletvekili oldu. Batıcıların kıblesi çöktü! Bizimkiler, Belçika ergenekonunun hiç olmazsa cılız bir protestosunu beklediler durdular! Heyhat! Belçika Meclisi’nde dün Ecevit yoktu! Bu sebeple örtülü bir kadının haddi bildirilemedi! Böyle işler Türkiye Ergenekon Cumhuriyeti’nde olurdu! Acaba, Türkiye’nin Meclis başkanı, bir zamanlar Meclis çatısı altında cereyan eden bu hicab verici hadise ile ilgili bir açıklama yapar mı? “O zaman yapılan bir hataydı, milletin reyleriyle seçilmiş bir temsilcinin Meclis’ten atılması kabul edilebilir bir şey değildir!” der mi? Hatta bir gün Merve Kavakçı hanımı dâvet edip, kapıda karşılayıp makamında ağırlar ve bu hatadan ötürü özür diler mi? Elbette bu, ileriyi gören ve bugünden, bugünün hâkim güçlerinden korkmayan gerçek büyük bir başkanın işi! |
|
06-25-2009, 15:14 | #59 |
İrfan Sönmez
[email protected] 2009-06-25 Brüksel'deki irtica ile mücadele eylem planı Türk asıllı türbanlı milletvekili Mahinur Özdemir Brüksel parlamentosunda yemin ederek görevine başladı. Kaç gündür darbeci medya’nın –Türbanını-çıkaracağına dair yaptığı propaganda da böylece tuzla buz oldu.Demek ki, baş örtüsüyle meclise girmek bazılarının empoze ettikleri gibi AB müktesebatına ve AİHM kararlarına aykırı değilmiş. Türban yasağına uluslar arası meşruiyet kazanmak için iki de bir AİHM kararlarına atıfta bulunanların – Leyla Şahin-kararını çarpıttıkları böylece anlaşılmış bulunuyor. O zaman da yazmıştık, AİHM’nin Leyla şahin davasında verdiği karar Türbanın yasaklanmasına dair bir karar değildi. AİHM iç hukuka bakarak böyle bir yasak getirilebileceğini, bunu bilerek yüksek öğrenime baş vuranların bunu kabullenmiş sayılacağına karar vermişti. Yani olması gerekeni değil olabilir olanı söylemişti. Yarın baş örtüsünün serbest olduğuna dair verilen bir mahkeme kararı AİHM’e gitsin mahkeme buna da –olabilir-kararı verecektir. AİHM kararını, baş örtüsü yasaklansın bu insan haklarına aykırıdır şeklinde yorumlayanlar bizdeki Kemalist Molla’lardır. Halbuki AİHM her ülke kendi iç hukukuna bağlı kalarak bu tip kararlar alabilir demiştir. Yani iç hukukun muhtariyeti yönünde bir karardır bu. Buna dayanarak anti demokratik bir karara AİHM kisvesi giydirmek, Leyla Şahin davasını yasakçılığın bir gerekçesi haline getirmek mümkün değildir. Mahinur Özdemir’in türbanıyla AB’nin merkezinde alkışlar arasında yemin etmesi bunun en açık delilidir. Özdemir’in Brüksel meclisinde türbanla yaptığı yemin AİHM’nin Türban kararından daha önemli bir özgürlük gerekçesidir. Türban bazılarının iddia ettiği gibi AB müktesebatına veya AİHM içtihatlarına aykırı olsa Brüksel parlamentosunun buna onay vermesi mümkün değildi. Bu onay Leyla Şahin kararının da yasakçılığı meşrulaştıran bir karar değil, ülkelerin iç hukuklarında hem yasakçı hem özgürlükçü düzenlemeleri yapabileceklerine dair bir karar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aslında kendimize ait bir meselede dışarıda gerekçe aramaya da gerek yok. Demokrasilerde esas olan yasaklar değil, özgürlüklerdir. Bu ülke kadınlarının çoğu baş örtüsü giymekte ve bunu inançlarının bir gereği olarak görmektedir. Laik devlet inanç dayatamayacağına göre insanların bu tip tercihlerine saygı duyması gerekir. Yasaklarla devlet tahkim edilmez. İnsanların onuruna, kişiliğine, inançlarına dokunan her karar, daha büyük maliyetlerle geri döner. Nitekim Kürtçe yasağı Kürtçülük ve bölücülük olarak daha ağır faturalar ödeterek geri dönmüştür. Dindar insanlar bu ülkenin çimentosudur. Onca haksızlığa, onca aşağılamaya, onca hukuksuzluğa rağmen reaksiyonlarını hukuk içinde tutmuş, ülkeyi hırpalayacak eylemlerden kaçınmışlardır. Belçika’nın Mahinur Özdemir’e gösterdiği saygının milyonda birini bu ülkenin sigortası olan insanlara gösteremeyenler aslında koruyup kolladıklarını sandıkları devleti tahrip etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Şeyh Edebalı, Osman Gazi’ye insanı yaşat ki devlet yaşasın demiştir. Batı, her renkten, her ırktan, her dinden insanını yaşatırken biz önümüze geleni boğmaya çalışıyoruz. Fethullah’çılar, dinciler, Ülkücüler, aleviler, solcular, Kürt’ler, Merve Kavakçılar şunlar bunlar iç düşman ilan edilmeyen kesim kaldı mı? Bu kafayla ne devlet tahkim edilir, ne de Cumhuriyet korunur. Bu kafayla ancak insanlara zulüm, milli bütünlüğümüze ihanet edilir. Yakında Brükseldeki irtica ile mücadele eylem planı diye yeni bir darbe planı ortaya çıkarsa şaşmayın. |
|
06-26-2009, 16:12 | #60 |
Merve Kavakçı - Vakit
2009-06-26 Bir yemin töreninin anatomisi Haftaya damgasını vuran gelişme; Belçika vatandaşı Mahinur Özdemir’in, Brüksel yerel meclisine seçilmesinin ardından katıldığı yemin töreni oldu. Haliyle Türkiye’de herkes, on yıl öncesine geri döndü, bu satırların yazarı üzerinden yürütülen “başörtüsüne ölüm” kampanyasını böylece hatırlamış oldu. Telefonum Washington saatiyle gece yarısından itibaren çalmaya başladı, gün boyu ve ertesi güne uzanan saatlere kadar farklı yayın organlarına demeçler sebebiyle de meşgul kaldı. On sene önce bana hiç söz hakkı vermeyen ve fakat benimle ilgili haberleri fabrike etmekte de bir an tereddüt etmeyen televizyon kanalları, bu sefer merakla ne düşündüğümü soruyorlardı. Eh, ne de olsa bana karşı, birileri adına yüklendikleri görev artık sona ermiş, sağcısıyla-solcusuyla, medyasıyla, siyasetçisiyle başörtülü milletvekilini Meclis dışında bırakmayı başarmışlar, ondan negatif bir örnekleme çıkarmak adına çoluğuma çocuğuma varana kadar linç kampanyasını geniş bir yelpazede tutmaya da özen göstermişlerdi. Parmaklarını dakikalarca çekmeden bastıkları zilimiz, gecenin sessizliğini delen bir bıçak, yüreğimize saplanan bir hançer gibiydi; o uzun, bitmez gecelerde. Güneşin hiç doğmayacağını sandığımız o kâbus gecelerinde. Kimin umrundaydı ki doksan küsur yaşında bir anneanne vardı bu evde veya zille yataklarından sıçrayan yedi ve sekiz yaşında iki ürkek yavru. Okullarında olanıysa hiç hatırlamasak daha iyi... Şimdi hepsi geride kalmıştı, onlar için de bizim için de. Bugün, on sene sonra belki de ilk defa ne düşündüğümü tarafsız, imasız soruyor, Mahinur’un yemin törenindeki hislerimi öğrenmek istiyorlardı. Ne düşünebilirdim ki? Déjà vu’nun getirdiği duygu selinin, nemli gözler eşliğinde, sevinçle hüznü gerginlikle huzuru bir arada yaşatan hisler karmaşasının kolay da bir izahı yoktu. Meclis’in en genç üyesi olan Mahinur, Meclis başkanının yanındaki yerini tören öncesinde almış, bir sorun yaşamamıştı. Ben de onun gibi TBMM’nin en genç üyesiydim ama, değil Meclis başkanının yanında bulunmak, tören başladığında genel kurulda bile değildim. Diğer 549 milletvekili gibi ben de seçilmiştim. Ben de onlar gibi mazbatamı alıp “milletvekili” ilan edilmiştim. Amma... diğer milletvekilleri gibi yemin törenine başından itibaren katılmam partim tarafından dahi uygun görülmemişti. Mahinur’la kaderimiz ilk burada ayrışmıştı... Şimdi onun önünde uzun parlak bir yol var. Yolunun açık olmasını diliyorum. Ona dua ediyorum. Demeçlerini dinledim: “Medyaya beş sene sonraya randevu verdim, bekleyin görün, beni yaptıklarımla ve yapmadıklarımla değerlendirin” diyor. O basın da, evet o Belçika basını da bunu kabul ediyor. Söylediklerini bırakıp, giydiğiyle ilgilenmiyor, sözlerinde art niyet aramıyor. Ona köstek değil, destek oluyor. İşte Belçika’yla aramızdaki fark! Bu arada bizimkiler Mahinur elini kaldırıp yemin edene kadar “ha bir gayret” diyerek kriz “umuyorlardı.” Madem Belçika basını yapmadı, biz yapalım krizi havasındaydılar. Kavgadan beslenen, onunla üreyen, hayat bulan “malum” medyamız tören öncesi “Belçika’da türban krizi” manşetleriyle verdiler haberi. Ah bir çıksa da sevinsek dercesine bıyık altından sinsi sinsi sırıtan bu felaket tellalları umduklarını bulamadılar ama. Böyle olunca da ağız birliği etmişcesine hepsi “Türban krizi aşıldı” haberini girdiler. Fesubhanallah! Türban krizi aşılmış! Hangi kriz? Onların kafalarının içindeki “kriz.” Ah keşke olsa diye el ovuşturdukları kriz. “Neden başı örtülü birinin yemin etmesine müsaade ettiniz?” diye sormak yerine veya “Başörtüye izin vermeyin!” demek, asıl niyetlerini açık açık ifşa etmek yerine münafıkça, tilki kurnazlığıyla krizin aşıldığını söylüyorlar... ağıt yakarcasına. Taa Türkiye’den ithal ettikleri türban krizi maya tutmayınca bari “aşıldı” diyelim diyorlar. Ahlak yoksunu adamlar! |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
başörtüsü, ntv, sorun |
Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir) | |
|
|