06-11-2008, 14:34 | #1 |
BİLGİNİN VATANI YOK
BİLGİNİN VATANI YOK ALPEREN GÜRBÜZER
Üniversiteler, bilgiyi topluma ulaştırma açısından birer irfan ocaklarıdır. Popülist nutukların hiçbir değeri olmadığı dünyamızda, üniversitelerin önemi daha da artmaktadır. Üniversitelerimizin özel ve vakıf üniversitelerine dönüşmesiyle bilgi toplumu olma yönünde hızlı trendi yakalayabiliriz pekâlâ. Milletlerarası düzeyde insan yetiştirmek üniversiteleşme oranımızın yüksek seyretmesiyle mümkün. Yine de otuz-kırk yıl öncesine göre eğitim düzeyimiz çok iyi. Şimdi üzerinde durmamız gereken husus dogmatik reçete bilgilerden sıyrılıp, bilgi üretiminin gerçekleştirmek olmalı. Maalesef öğrencilere eğitim verirken, bilgiyi nasıl kullanacağını ve nasıl üreteceğinin anahtarını sunamıyoruz. Daha üniversiteye başlamadan, üniversite giriş imtihanlarında yaşanan trajedi durum bilgi üretiminden ziyade hazır bilgilere yönelmiş öğrenci topluluklarını ortaya çıkarıyor. Aynı durum öğretim görevlileri içinde söz konusu olup, araştırmaya fırsat bulamadan zamanlarının çoğunu ders vermek, okutmak ve yazmaya harcamaktadırlar. Böyle bir manzarada öğretim üyesi bilgi üretmediği gibi bilgiye de kayıtsız kalabiliyorlar da. Fikir üretiminde bulunduğumuz konum pek içi açıcı değil, tamamen fikri sefalet ve bilgi boşluğu içindeyiz. Sadece üniversiteler kurmak ve bina yapmakla bilgi üretimi gerçekleşemiyor, oysa mana da lazım. Mükemmel öğretim üyesi kadrosu yetiştirmemiz şart gibi. Çünkü öğretim üyeleri bilgiyi, birinci elden aktaran kadrolardır. İyi öğretim görevlisinin olmadığı yerde kaliteli eğitim beklemek hayal. İnsan kaynaklarımızın verimli olabilmesi için bilgi üretim alanlarımızı kaliteleştirmeli ve çağın gerçeklerine uygun tarzda dizayn etmeli. Yol yapmak, baraj inşa etmek ve fabrika kurmak güzel yatırımlardır ama, bunlardan en önemlisi eğitimdir. En büyük yatırımımız eğitim olsa idi 21. Asra girdiğimiz süreçte, şimdi meyvelerini topluyor olacaktık. Üniversite hayatını bilgi üretim mekanizmasına dönüştürmeyip, sadece geçim aracı görmek anlayışı yarınlarımızı karartmaktadır. Hatta öğrenimi ve öğrenciyi bile geçim kaynağı görüyoruz. Üniversite kapılarında biriken binlerce gencin düşünce dünyasına yerleşmiş tek olgu; “hayatını kazanma” felsefesidir. Dört yıllık bir sürecin sonunda mezun olan üniversite öğrencisi bilgi defterini kapatıp, geçim derdine düşüyorlar maalesef. Üniversitelerimiz değişim ocakları olmalıydı. Toplumda ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel alanlarda meydana gelecek farklılaşmada birinci derecede etkili üniversitelerdir. Gel gör ki şu yapımızla değişimden söz edemediğimiz gibi üniversitelerin siyasetten, toplumdan bağlarının koparılması onları statik hale getirmiş durumda. Ayrıca öğrencilerin üniversite hayatını yaşama biçimi tarzında algılayamamaları da en önemli etkenlerden sayılmalı. Mensubiyet duygusu gelişmeyince, öğrenciler bir an evvel mezun olup, başka işlerle meşgul olmak istiyorlar. İnsanlar bilgiyi üniversitelerde arama yerine dışarıda aramaya koyulunca, gündemi ister istemez paket bilgiler dolduruyor. Hele hele son gelişmeler yani bilgisayar ağları, internet bağları ve aktif televizyon bağlantıları bilginin sadece üniversitelerde olduğu düşüncesini kırmıştır. Üniversitelerimiz bir an evvel kabuğuna çekilmiş halinden sıyrılarak aktif ve toplumla karşılıklı etkileşimi sağlayacak yapılanmaya gitmelidir. Aksi takdirde kendi kendilerine yeni gelişmelerden tecrit olacaklardır... Türkiye “bilgi toplumu” yolunda yasaklayıcı bir yaklaşımı terk ederek, üniversitelerin özel ve özerk hale gelmesini temin etmelidir. Osmanlı’ya baktığımızda vakıf üniversitelerini görebiliyoruz, Türkiye Cumhuriyetinde niçin olmasın ki. Devlet yalnız ekonomi görevi ifa etmeyi biricik ülkü edinince, asli vazifesi olan eğitim, sağlık ve savunma üçlüsü ihmal ediliyor. Devlet hakemliğini kullanarak vakıf üniversitelerin ve özel üniversite girişimlerini desteklemelidir. Bir gün tek tip modelle bir yere varamayacağımızı idrak edersek, o zaman çoğulculuk içinde bilgi toplumu olmaya hak kazanırız. Tek tip üniversite anlayışı yerine rekabete açık çoğulcu üniversite şuuru yer alacaktır, dolayısıyla tatlı rekabet ortamı sayesinde, o özlediğimiz bilgi çağına erişmek hiç de zor olmayacak kanaatindeyiz. İrfan ocaklarımızda yapılan çalışmalar akademik seviyede itibar görüyor, ya da üretilen bilgiler dünyada da kullanılıyorsa bilgi toplumu olma yolundayız demektir. Öğretim elemanlarının öğrenciye kazandırdıkları ve topluma katkıları hep birer ölçüdür. Eğitimde fırsat eşitliğinden söz ederiz, ama liyakatli ve kabiliyetli öğrencileri yeteneklerine göre değerlendirdiğimiz söylenemez. Bir insan eğer başarılıysa, onu teşvik etmeli ve önünü tıkamamalıdır. Adam kayırma uygulamaları eğitimde fırsat eşitliği ilkesini zedelemektedir. Osmanlı’da lonca sistemi fırsat eşitliği açısından en iyi tipik misaldir. Lonca da adam kayırma diye bir şey yok, bilakis yetenek araştırması söz konusudur. Devletin dışında üniversitelerin kurulmasına sıcak bakmama yaklaşımı toplumu yeni arayışlara itmekte ve imkânı olanlar başka ülkelerde çocuğunu okutmak zorunda kalmaktadırlar. Bugün dışarıda kırk bini aşkın öğrencimiz var. Ne zaman ki, “en iyi üniversite öğretimi şuuruna” varırsak, o zaman önümüz açık olur. Devlet imkânı olanların vakıf ve özel üniversitelere girmesinden korkmamalı. Resmi ideoloji kaygılarını fazla abartarak “asgari üniversite” anlayışında karar kılmak yarınlarımızı gölgelemektedir. Yeterince yetişmiş insanın kıymetini bilmediğimiz için beyin göçüne yol açıyoruz. Kendi toprağın da ilgi görmeyen beyinlerimiz soluğu dışarıda alıyorlar. Kişi bazında düşünüldüğünde bilim adamlarımız mevcut. Fakat kurum bazında gerideyiz hala. Eğitime ayrılan payın öğrenci başına 30–40 dolarlarda olması dünya standartlarının çok gerisinde seyrettiğimizin delilidir Diğer ülkeler 1000 dolar’a demir atmışken, biz hala kendi kendimizi kandırıyoruz. Üniversitelerimizi araştırma merkezleri konumuna getirmek mecburiyetindeyiz. Bilgi çağına ulaşabilmek için özel üniversitelere hız verilmeli ve akademisyenlerimize gerekli bilgi artırımını sağlayacak projeleri devreye sokmalıyız. Özel üniversiteler bu konuda önemli fırsattırlar. Yeterli derecede öğrenim elemanımız ve hocamız yok bahanesiyle bu işi geçiştiremeyiz. Dünyada var olan üniversitelerle de bilgi bağları kurmalı ve iyi ilişkiler içerisine girerek akademisyenlerimizin batı öğretim elemanlarıyla tanışmasını gerçekleştirebiliriz pekâlâ. Böylece bilgi dinamiği ve bilgi talebi meydana gelecektir. Üniversite içinde birden çok üniversite de eğitim görme fırsat ve imkânlarını araştırarak bir proje dâhilinde bilgi sağlamanın yollarını açmalı. Böylece hızlı hareketlilik oluşarak bilgi üretiminde umulan noktalara gelebiliriz. Bilgi alanlarını daraltmadan donandırmalı. Bilgi ağları ne kadar geniş olursa o kadar bilgi manevrası yapma imkânına kavuşabiliriz. Bilgi ağımızı sadece kendi üniversitelerimizde kurmamalı, dışarıyı da kapsayacak bilgi ağına da ihtiyacımız var. Üniversitelerimiz yerellikten evrenselliğe, bu tür bilgi kanallarını genişletmekle insanlığa ışık saçabilirler. Böylece üniversiteler bir bakıma hem millileşecek hem de globalleşecektir. Avrupa ile ilişkilerimiz iyi netice verdiğinde görülecektir ki ortak araştırma programlarına dâhil olmuş olacağız, aynı zamanda karşılıklı öğrenci alış verişi de gerçekleşmiş olacaktır. Dünyaya kapalı üniversite anlayışı, hem kendi kendi kendimize gelin güvey olmak demek, hem de kışla anlayışında kapalı kutuya mahkûm olmak demektir. Bilginin serbest dolaştığı alanlar hem kaliteyi, hem de bilgi üretimini meydana getiriyor. Çünkü bilginin vatanı, yoktur. İlim neredeyse biz orada olmalıyız. Dahası, İlim müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursan almalı sözü Peygamber buyruğu. Dolayısıyla bu hadisi şeriften hareketle, irfan ocaklarımızı bir bir tüttürmeliyiz. Dün nasıl ki Osmanlı’ya medreseler (üniversiteler) medeniyet kazandırmışsa, bugün de bilgi ağlarıyla donanmış üniversitelerimizle, Türkiye’mizi çağlar üzerinden sıçratabiliriz pekâlâ. Velhasıl; bilginin vatanı yok, ona koşmalıyız. Vesselam.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
06-12-2008, 13:04 | #2 |
BİLGİNİN VATANI YOK
yorum yokmu
|
|
06-12-2008, 13:21 | #3 |
BİLGİNİN VATANI YOK
Yorum var.....
Arada Osmanlıya değinmişsiniz, bugünün üniversitelerinin siyasi ideolojilerle boğulduğuna, üniversite sayısı azlığına, toplumdaki yerine, üniversitelerin eğitim ve öğretimde ki fırsat eşitliği kapsamındaki önemi.... Kısacası güzel şeyler anlatılmış, sıkılmadan okudum... Elinize sağlık...+1 |
|
06-12-2008, 13:23 | #4 |
BİLGİNİN VATANI YOK
güzel bir yazı .paylaşım için teşekkür ederiz.
|
|
06-13-2008, 11:14 | #5 |
BİLGİNİN VATANI YOK
ben teşekkür ederim, yüreğnize sağlık.
|
|
06-19-2008, 13:11 | #6 |
BİLGİNİN VATANI YOK
paylaşım için sağol
|
|
06-25-2008, 07:25 | #7 |
BİLGİNİN VATANI YOK
sizde sağolun.
|
|
08-28-2009, 17:28 | #8 |
Bilgi için okyanus ötesini aşmakta güzel.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|