![]() |
#1 |
![]() Yirmibeş yıl önce “çevrecilik”e epeyce meraklıydım. O yıllarda nükleer enerji santralleri konu edinen eleştirileri ben de paylaşıyordum. Bir ülkenin enerji üretimi için seçtiği teknoloji türünün pek çok açıdan belirleyici olduğunu tekrarlayan yorumlara katılmamak imkansızdı. Nükleer santrallere sadece herkesin malûmu olan sakıncalarından dolayı değil, kurulması ve işletilmesinde kaçınılmaz olarak devreye girecek olan “askeri-polisiye” önlemler-ilkeler açısından da karşı çıkılmalıydı. İki ay önce eşiyle birlikte hayatına son veren Andre Gorz, “politik ekoloji”nin başta gelen filozoflarından birisi olarak “tekno-faşizm” gibi yeni bir kavramdan söz ediyordu. Yani sonuç olarak –zorunlu olarak- toplumun denetiminden kaçan bir teknoloji ile karşı karşıyaydık. Sektörde örgütlenmiş bir sendikanın grev kararı alarak “şarter indirmesi”nin artık lafı bile edilemezdi.
Enerji üretimi ve toplum bahsi çerçevesinde dile getirilen ve “anarşist” olarak niteleyebileceğimiz bazı değerlendirmeler de dikkat çekiciydi. “Toplumun enerji ihtiyacının tamamı nükleer santrallerden elde edilen elekrikle sağlanacak” diye tutturan devlet karşısında kimilerinin evinin tepesine bir rüzgar gülü yerleştirerek devletle olan ilişkisini elektirik konusunda da kesmek istemesi –bugün bizi gülümsetse de- dönemin ruhuna güç veren protestolardı. Bu çerçevede birçok broşür de dolaşıyordu etrafta; “Evinize rüzgar santrali kurma kılavuzu” gibi içinde pratik bilgiler bulunan birçok yayın. Bu yayınlardan birisinden aldığım gazla 80'lerin hemen başında dönemin iyi yayınlarından olan “Somut” dergisinde bir deneme yayımladığımı da hatırlıyorum. Elimdeki broşürleri annaannemin köyünden Bekir'e de göstermiştim. Broşürlerden birisinde yer alan sistem basitliğiyle o kadar çekiciydi ki, elektrik teknisyeni olduğu için konuya zaten vakıf olan Bekir, “Ben bu santralden köye bir tane dikeceğim abi!” diyerek ayrılmıştı yanımdan. O yıllarda köşylerimizin büyük bölümüne elektrik gitmemiş olduğunu hatırlatmaya gerek yok herhalde. Bu kadar “giriş” yeter herhalde; gelelim bugüne: Biliyorsunuz, nükleer güç santrallerinin kurulması ve işletilmesine ilişkin kanun TBMM genel kurulundan da geçti. Görünen o ki, hükümet bu işte bayağı ısrarlı. İlk elde üç nükleer santralin devreye girmesini istiyor. Ve benim tahminime göre (de), hükümet bu santralleri ne yayıp edip kuracak. Zaten dikkat ederseniz, kanunun genel kurulda görüşülmesi sırasında muhalefetten gelen eleştiriler kanunun bazı maddelerindeki belirsizliklere yönelikti. Yoksa, toplumda olduğu gibi (şimdilik?),TBMM çatısı altında da nükleer enerji seçiminin karşısında kararlı bir muhalefet yok. Acıkça söylemem gerekirse, Enerji Bakanı Hilmi Güler, “Kaz Dağları'nda altın” meselesinde olduğu gibi bu dosyaya ilişkin yaptığı açıklamalarla da beni “hayal kırıklığı”na uğrattı. Şu sözlerine bakın mesela: “Bu aslında bir santral kurma meselesi gibi görülebilir, buna da müsaattir yasa... Ancak bu, bir eşiktir, bir teknoloji eşiğidir. Bölgemizde de dünyada da güçlü bir devletiz. Tarihi yapan bir milletiz. Tarihi biz yaptık. Dolayısıyla bu teknolojiye sahip olacağız. Bu teknolojiyi tıpta, mühendislikte, veterinerlikte, tarımda, sağlıkta kullanacağız. Hedeflerimiz büyük. Güvenlik de temel konumuzdur....” Bakın, haksız mıyım? Bana sorarsanız, Güler'den dinlediğimiz bu tespitler, iddialar ve “vizyon” bile, tek başına nükleer dosyasına ilişkin şüpheci bir tavır takınmamızı gerektiren cinsten. Neyse, bu konuyu (nükleer enerji) konuşacağız. Ancak daha önce, “giriş”te değindiğim “rüzgar enerjisi” konusunu gözden geçirelim. Gözden geçirmekle yetinmeyip bu konu üzerinde biraz eğlenelim hatta. Bu fasıla ilişkin olarak size bugün için şu kadarını söyleyim: “Rüzgâr enerjisi” konusu ülkemizdeki internet kullanıcıları arasında da inanılmaz bir yol katetmiş. Herkes birbirinden fikir alıyor, proje alışverişleri yapılıyor, müthiş bir hareketlilik var... Anlaşılan o ki, pek çok insan “Rüzgârın peşine düşmeyen yorulur” atasözünü kendisine rehber edinmiş... Dolayısıyla devam edeceğiz... Ama isterseniz şimdiden mırıldanmaya başlayabilirsiniz: “Havalandıran rüzgâr / Denizleri köpük köpük / Dalgarandıran rüzgâr / Gir içeri usul usul / Beni bu dertten kurtar...” Kürşat Bumin
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|