05-26-2009, 10:10 | #1 |
Bir dönüm noktası nasıl karartılır / Kürşat Bumin - Yeni Şafak
Avrupa Birliği'nin felsefi gerekçeleri (bu gerekçeleri dikkate almayan tezlerin eksik olduğunu unutmayalım) üzerine kafa yoran filozoflar, söz konusu yeni oluşumun yeni tarz bir "vatanseverlik" gerektirdiği üzerinde –haklı olarak- çok dururlar. Bu yeni "vatanseverlik", her şeyden önce, önlerine "hukuksal" ya da "tarihsel" takılar alan türlerinden farklı olmalıdır. Bunun şartı da halkın, tarihi ile "özeleştiri"yi dışlamayan bir ilişki içine girebilmesidir. Çünkü modern cumhuriyetler ne kadar "evrenselci" iddialar taşıyor olsalar da, "post-nasyonal" olarak ifade edebileceğimiz bir kimlik yaratmayı başaramamışlardır. Yani, hukuk devletinin ve politik demokrasinin ilkesini, "milli-kültürel" içerikten ayıramamışlardır. Peki ya biz, bu çerçevede biz ne düşünecek, ne yapacağız? Dünkü yazıda Başbakan Erdoğan'ın bir "ilk" olarak (tabii ki bir başbakanın ağzından) selamladığımız sözleri bu çerçevede atılmış kocaman bir adımdır. Başbakan, "üzücü şeyler oldu", "istenmeyen olaylar yaşandı" vs türünden suya sabuna dokunmayan laflar etmek yerine, "Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Aklı selimle bunlar düşünülmedi. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi" diyerek "saklı tarih"in yüzündeki peçeyi kaldırıvermiştir. "Siyaset" işte bu günler için vardır; "siyaset" işte bu rolün-işlevin yerine getirilmesi için vardır. "Siyaset" işte bunun için toplumların olmazsa olmazları arasındadır… Peki, Başbakan'ın bu eşine rastlanmayan açıklamayı yapması ülkede nasıl karşılandı? "Medya"ya bakalım önce. Ülke medyası –birkaç istisna hariç- bu önemli açıklamaya "sıradan" muamelesi yapmayı seçti. Başbakan ve diğer devlet ricalinin her lafını "hermenötik" masasına yatırmayı âdet edinen medya, nedense, bu kez derin bir suskunluk içine girdi. Allahtan bir Rus zengininin Antalya'ya diktiği otel irisinin açılış töreni imdada yetişti de manşet sıkıntısı çekmediler. (Bir örnek: Hürriyet gazetesinin dünkü sayısında, Başbakan'ın sözlerine ilişkin –lehinde-aleyhinde- tek bir cümle yoktu.) Bu bilinçli "haber saklama"nın (hatta "hazine saklamanın") amacı besbelliydi: Aman konu -şöyle ya da böyle- kurcalanmasın, aman bir de bu "faşizan yaklaşım" tartışması başlamasın. Hadi diyelim ki "ülke medyası"nın tabiatı böyle; isteyince "hermenötik" allamesi kesiliyor, isteyince de "üç maymun" oynamayı tercin ediyor. Peti ya "siyaset" cenahı, Başbakan'ın açıklaması orada nasıl kabul gördü? Bu cenahta sesini yükseltenler, aslında, bu ülkenin niçin "dön baba dön" ritminden sıyrılamadığının somut delilleri olarak karşımızdaydılar. Ülkenin kendisine "sosyal demokrat" diyerek milleti aldatan partisinin genel başkan yardımcısı "Ülke topraklarından belli kimlik kökenden oldukları için çıkarılanları duymadık" diyebiliyor. "Azınlıkları kovmak bizim anayasal ve yasal sistemimize aykırı. Medeni olan ülkemizde azınlıkları kovmak diye bir şey yok" diyebiliyor. Ne talihsiz bir ülke-toplum burası. "Sosyal demokrat" bir genel başkan yardımcısı, en yakın örneği ile, muhtemelen hariciye koridorlarına adım attığı bir dönemde (1964) "Paşa"sının İstanbul'lu Rumları ceplerine 22 dolar, bavullarına 20 kilo eşya koyarak nasıl sınır dışı ettiğini hatırlamıyor mu? Bunun adı "siyaset", hem de "sosyal demokrat siyaset" mi şimdi? Bu genel başkan yardımcısının gözüne bugüne kadar İstanbul'da terk edilmiş ve sonradan "işgal edilmiş" yüzlerde apartman dairesi çalınmadı mı hiç? MHP'nin tepkisine hiç temas etmemek en iyisi belki de. Bu parti adına yapılan açıklamalar hiç mi hiç "şaşırtıcı" değil. Hakkında düzülen methiyeleri ciddiye almayın, bildiğiniz MHP o hâlâ. Düşünebiliyor musunuz; bugün (2009'un mayıs ayında) bir genel başkan yardımcısı "Türkler hiçbir zaman etnik kimlikleri dışlayan bir millet olmamışlardır" diyebiliyor. "Bu iddia tam bir yalandır" diye ısrar edebiliyor. Hızını alamayıp "Bu doğruysa Türkiye'de şu kadar etnik grup yaşıyor iddiası da yalan o zaman" diyerek toplam sayıları bugün 100 bini bulmayan gayrimüslim vatandaşı şahit olarak gösterebiliyor. Neyse işin MHP faslını daha fazla uzatmaya gerek yok. Biz asıl, "sosyal demokrat" siyasetin, erken davranıp tapusunu ele geçiren CHP'nin elinden nasıl kurtarılacağını, bu "faşizan" örgütün yerine nasıl yeni bir parti inşa edilebileceğini –artık daha da ciddi biçimde- düşünmeye koyulalım. Her şeyi Ak Parti'nin sırasında olumlu, sırasında olumsuz biçimde bizi şaşırtan genel başkanından bekleyemeyeceğimize göre, Başbakan'ın "Düzce Konuşması"nda müjdelediği türden "büyük adımlar"a anında destek çıkacak bir başka siyasal oluşuma her zamankinden daha çok ihtiyaç yok mu? Bu kadarını istemek-dilemek de mi hayalcilik bu ülkede? Kürşat Bumin - Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|