|
07-01-2008, 01:18 | #1 |
Bir gezinin ardından... Anadolu diyor ki!
Dün de yazdığım gibi; İstanbul'dan başlayıp İzmit- Adapazarı, Sapanca, Akyazı, Kuzuluk, Dokurcun, Taşkesti ve Bolu/Göynük'e kadar uzanan bir haftalık gezideydim... Bu gezi, "dinlenme" amaçlı olduğu kadar, "nabız yoklama" ve "dert dinleme" vesilesi oldu benim için... Malûm, "gezi" veya "seyahat"tan dönen insanlara "yediğin-içtiğin senin olsun, hele gördüklerini anlat" derler... Biliyorum ki, sizler de bana "gördüklerimi" ve "duyduklarımı" soracaksınız... O halde, siz sormadan ben anlatayım. Efendim, dün de yazdığım gibi; "Anadolu insanı"nın "TSK" ve "Yargı"ya olan güveni "büyük bir erozyon"a uğramış durumda... Daha önceki yıllarda da görüştüğüm ve orduyu "Peygamber Ocağı" olarak görüp; aleyhte söz söyletmeyen insanlar, "TSK'nın siyasetle uğraşması"na ve en azından "siyaseti dizayn etme" girişimlerine son derece tepkili. KİM DAHA VATANSEVER? Hemen söyleyeyim; Şu yazdıklarım veya yazacaklarım; herhangi bir kurumu "yıpratma" amaçlı değil... Sadece ve sadece "TSK kurmayları halkın hissiyatını bilsin" diye yazıyorum... Yoksa, hiç kimsenin TSK ile bir alışverişi yok!.. İnsanlar; "Asker, kışlada güzel" görüşünde! "Enflasyonun yükselmesi"nden, "Borsa'nın düşmesi"nden, "faizin artması"ndan ve "dövizin yükselmesi"nden dolayı, yalnızca Ak Parti Hükümeti'ni değil, "Ak Parti Hükümeti'ni sıkboğaz ettiği"ne inandıkları "Asker"i ve "Yargı"yı da suçluyorlar!.. Kısacası; "Kötü gidişat"ın ve "krizler"in sorumlusu olarak "Asker dipçiği"ni ve "doğru tartmayan adalet terazisi"ni sorumlu görüyorlar!.. O kadar ki; Asker ve yargı mensuplarının "vatanseverlik"leri bile tartışılıyor!.. Hani, "vatan hainleri" demiyorlar ama; "Bunlar mı vatansever?" sorusunu soran çok insana rastladım. FINDIK PARASINI HâLâ ALAMAMIŞLAR! Haaa, hemen söyleyeyim: İnsanlar "TSK'nın siyaseti dizayn etmesi"ne ve "Yargı'nın da TSK'nın emrindeymiş gibi bir görüntü vermesi"ne tepik gösteriyor da, "Ak Parti Hükümeti"ne "şartsız destek" mi veriyor! Hayır!.. İnsanlar, Ak Parti Hükümeti'nin de, özellikle "ekonomik kararları"ndan son derece muzdaripler!.. Meselâ, "fındık" üreticileri!.. Adam fındığını vermiş FİSKOBİRLİK'e... Ama, aylardır parasını alamıyor!.. Fındığını "tüccar"a satan parasını almış ve hatta harcamış da, FİSKOBİRLİK'e satanlar hâlâ para bekliyor!.. "Olamaz" dedim, "ödemeleri lâzım." "Hayır" dediler; "Aylardır paralarımızı alamadığımız gibi, bir de alay edercesine, ihtiyaçlarımızı Fisko-Mar'dan karşılayabileceğimiz söyleniyor!.. Diyelim ki; 2 milyarlık alacağımız var... Fisko-Mar'a gidip, her seferinde 300-350 milyonluk alışveriş yapabileceğimiz söyleniyor!.. Yani, biz mutfak ihtiyaçlarımızı Fisko-Mar'dan karşılayacağız, o da alacağımız fındık parasından kesilecek!.. Mecbur muyuz bu alışverişe?.. Hem sonra, tek ihtiyaç gıda değil ki!.. Paralarımızı niye toptan vermeyip de, çerez parası yapıyorlar?.. FİSKOBİRLİK Genel Müdürü eğer CHP'li olsa, bize yapılan bu eziyeti anlarız... Ama bildiğimiz kadarıyla Ak Parti sempatizanı bir müdür var FİSKOBİRLİK'in başında!.. Yine bildiğimiz kadarıyla; Satın aldığı fındık miktarınca bir para FİSKOBİRLİK'in kasasına girmiş!.. İyi de; o para nereye harcandı?.. Üreticinin cebine girmediğine göre, kimin cebinde o para?" Hemen söyleyeyim; Vatandaşlar, sadece "gazeteci" olduğum için değil, biraz da "Karadenizlilerin eniştesi" olduğum için bu şikâyetlerini böylesine samimi bir üslûpla aktardılar... Ve ilâve ettiler; "Biz sıkıntımızı bir gazeteciye değil, eniştemize anlattık... Gerisini eniştemiz düşünsün!" Ben de; düşündüm, taşındım, bu meseleyi köşeme taşımaya karar verdim. Taşıdım ki; FİSKOBİRLİK Genel Müdürü duysun!.. Taşıdım ki; Ak Parti Hükümeti bilsin!.. KAMYONCULAR VE OTOBüSÇüLER Sorunları olan, elbette sadece "fındık üreticileri" değil... "Mal taşımacılığı" yapan kamyon ve TIR sahipleri de, "insan taşımacılığı" yapan otobüs sahiplerinin de sorunları var ve bu sorunlar yıllardır bir çözüme kavuşturulabilmiş değil... Onlar, özelikle Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım'a sesleniyorlar ve özetle diyorlar ki; "Nasıl ki taksilere T plâkası, minibüslere M plâkası veriliyor, biz kamyoncu ve otobüsçülere de aynı uygulama yapılsın... Ve ayrıca; bu plâkalar, nasıl ki taksi ve minibüslerin sahiplerine veriliyor, aynı işlem kamyoncu ve otobüsçülere de yapılsın!.. Oysa bu imkân, şu anda şirketlere veriliyor... Bir de, kamyon taşımacılığı yapanlardan K-1 belgesi isteniyor... Belgeyi almak neyse de; işler kötü gidip kamyonu sattığında bu belgenin süresi de bitiyor... İşler düzelip de, yeniden taşımacılığa başlayacak olsan, aynı belgeyi yeniden almak zorundasın!.. İşte buna K-1 belgesi değil, kabir azabı derler!.. Sayın Bakan'dan ve Hükümetimiz'den, taşımacılar için ÖTV'leri ve mazot fiyatlarını düşürmesini de talep ediyoruz. Ak Parti, madem ki millete dayanan bir iktidar olduğunu söylemektedir... O halde, ilk önce milletin sesine kulak vermeli ve ilk önce milletin sorunlarını çözmelidir!.. Sayın Bakanlar; derdi-tasası olmayan ve bu işlerin içinde de bulunmayan para babası şirket sahipleriyle değil, ilk önce biz kamyoncu ve otobüsçülerle görüşmelidir!.. Çünkü Ak Parti'ye oy veren para babaları değil, bizleriz!" RECEP YILDIRIM "KAHVE"LERDE Gördüğünüz gibi; Dert bir değil, elvan elvan!.. Dilerim; "fındıkçı"ların, "kamyoncu"ların ve "otobüsçü"lerin seslerine kulak verilir ve sorunlarına bir an önce çözüm bulunur. Zira, bu sorunlar; "içlerinden biri" olarak gördükleri bir "gazeteci" olarak sadece bana değil, aynı zamanda "milletvekilleri"ne ve AK Partili "yerel yönetici"lere de anlatılıyor ve onlardan acil çözüm isteniyor. Meselâ, Recep Yıldırım... Yanılmıyorsam 2 dönem "Akyazı Belediye Başkanlığı" yapan, daha sonra da Akyazı'nın tek temsilcisi olarak Sakarya'dan milletvekili seçilen Sayın Recep Yıldırım'la Kuzuluk'taki bir "kahve sohbeti"nde beraberdik. Etrafımızı çeviren vatandaşlar; bir ona sorular sordu, bir bana... Ve tabiî, sadece "soru" sormadılar, "sorun"larını da dile getirdiler. Öyle sanıyorum ki; Sayın Recep Yıldırım, bunları tek tek not etti ve yetkililerle görüşeceğini söyledi. Bunu, şunun için söylüyorum: Vatandaşların dile getirdiği, benim de yukarıda bahsettiğim dert, sıkıntı ve yakınmaların bir şahidi de Sayın Recep Yıldırım'dır... Ki, Sayın Recep Yıldırım'ın bu sorunlara çözüm bulacağına yürekten inanıyorum... Öyle ya; "dertsiz/gamsız" biri olsaydı, zaten "kahve"ye gelmez ve zaten insanlara kulak vermezdi. Tabiî, şu da var: Sorunlara çözüm bulmamış veya çözüm bulunmasında ön ayak olmamış olsaydı; zaten "iki dönem belediye başkanı" seçilemez ve "milletvekili" olamazdı. TAŞKESTİ VE GÖYNÜK'TE BİR GüN! Bu vesileyle Ak Parti Kuzuluk Belde Başkanı Bilal Soykan'a da teşekkür etmek istiyorum. İleride, kendisini "Kuzuluk Belediye Başkanı" olarak görmeyi arzuladığım Bilal Soykan, gerek vatandaşla görüşmelerimde, gerek etrafı görmemde iyi bir "rehberlik" yaptı. Ne yalan söyleyeyim; İyi bir belde başkanı... Hani, kendisinden iyi bir belediye başkanı da olur... Çünkü genç, çünkü enerjik, çünkü girgin ve samimi bir insan. Ayrıca da, sevilen bir insan. "Rehberlik" dedim de, aklıma geldi... Aile dostumuz Ali Asan'la birlikte bizi Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocası Akşemseddin Hazretleri'nin Bolu/Göynük'teki türbesine götürüp, ziyaret ve dua imkânı sağlayan, yine türbenin bahçesinde bulunduğu Gazi Süleyman Paşa Camii gibi, tam "700 yıllık bir cami"de namaz kılmamıza vesile olan, Sayın Bilal Soykan'dı... Haa, bu arada bizi Bolu'nun Taşkesti beldesine de götürüp, "Ecevit fiyaskosu"nu gösteren de oydu... Efendim; Bülent Ecevit'in; 1978 yılında "Köykent Projesi"ni ilk uygulamaya geçirdiği yer, Bolu'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti beldesiymiş... Beldeye, orman ürünlerini değerlendirecek atölye ve fabrikalar inşaa edilmiş!.. Gelin, görün ki; "İlk Köykent Projesi"nin uygulamaya geçirildiği Taşkesti'ye inşaa edilen tesisler, hiçbir işe yaramıyor, tamamen çürümeye terkedilmiş!.. Evet; Ecevit'in toprak altındaki bedeni gibi, Taşkesti'deki tesisler de çürüyor! Buna, "bir hayalin sonu" demek de mümkün, "bir maceranın sonu" demek de!.. Hani, o tesislerin içler acısı halini görünce, "Ecevit'in romantik hayali" üzerine, bir "roman" yazılsa yeridir diye düşündüm!.. BU SESE KULAK VERİN! Neyse, bugünlük de bu kadar.. Gördüğümüz ve duyduğumuz daha başka şeyleri de zaman içinde anlatırız inşaallah. Yazıya son vermeden önce, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Vatandaşın tepki cümleleri benim aktardığım kadar "nezih" ve "nazik" değil!.. Biraz incitici ve acıtıcı!.. Ama, ben normal karşıladım. Çünkü vatandaş dolu!. Boşalacak yer arıyor!.. Bu sese; özellikle "Türk Milleti Adına" karar verenlerin kulak vermesi gerekir diye düşünüyorum!.. Zira, millet patlamak üzere!.. ---------------------- CAMBAZA BAK! TSK, "akredite" ilân ettiği ve her biri "embedded gazetecilik" yapan "kartel medyası" ile ne kadar övünse ve onların yakalarına ne kadar "madalya" taksa yeridir!.. Çünkü, kartel gazeteleri, tam da "lahika" adı verilen "andıç"lara uygun hareket ediyor!.. Sadece "Kraldan fazla kralcılık" yapmakla kalmıyorlar, "kral çıplak" diyenlere de öyle bir saldırıyorlar ki, ancak bu kadar olur!.. Meselâ, "Ağlama Duvarı'ndaki komutan"ın fotoğrafını yayınlıyorsun!.. Meselâ, "İlker Başbuğ ile Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Ali Osman Paksüt'ün gizli görüşmeleri"ni deşifre ediyorsun!.. Meselâ; "Dağlıca Baskını'ndaki ihmal"leri gündeme getirip, "Madem bu baskının yapılacağı biliniyordu, o halde komutan diye düğündeydi?" diye soruyorsun!.. Vayyy, sen misin bunu soran?.. "Savunma"ya da değil, hemen "karşı saldırı"ya geçip, yaylım ateşine başlıyorlar: "Fotoğrafları kim sızdırdı?.. Gizli görüşmeleri kim deşifre etti?.. Dağlıca'daki ihmali kim duyurdu?" "Akredite" ve "embedded" olmak, galiba böyle bir şey!.. ulen, "sızdıran"larla değil de, "sızdırılanlar"la ilgilensenize!.. Hayır!.. Adamlar "hedef saptırıp" dikkatleri başka yöne çekmek için büyük çaba sarfediyor!.. "Cambaza bak" demek de, bir nevi "cambazlık" değil mi?!? Hasan KARAKAYA / VAKİT 01/08/2008
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|