|
11-22-2008, 18:52 | #1 |
Bir İngiliz tarihçisi Downey şöyle diyor:
"Osmanlı Türklerini bu kadar küçük bir başlangıçtan, o kadar elverişsiz şartlar altında, bu derece sürekli bir devlet kudretine erişmesi, cihan tarihinin en fevkalâde tezâhürlerinden biridir. İstiklâllerini kazandıkları andan itibaren, 2 asırdan biraz fazla bir zaman içinde, bütün Akdeniz medeniyetini bir imparatorlukta birleştirmeye teşebbüs edecek kudret ve kabiliyetteydiler."
Dünyanın en kudretli devletinin Osmanlı Devleti olduğunu, pek çok hristiyan yazar da yazmaktadır. Avrupa devletlerinin Türk Devleti örnek alınarak ıslah edilmesi fikri ve tecrübeleri pek çoktur. Bunun için Poncet. 1572 de müstakil bir eser kaleme almış ve Fransa Kralığı'nın Osmanlı İmparatorluğu örnek alınarak, nasıl ıslah edilebileceğini anlatmış ve 9. Charles'a bu teklifleri sunmuştur. Poncet'in Fransa Kralı'na sunduğu tekliflerin arasında şunlar mevcuttur: "İç isyanları önlemek için halka, Osmanlı'da halka sağlanan hayat şatlarını temin etmelidir. Gene hükümdara karşı baş kaldırmaları önleyebilmek için , Osmanlı'da nasıl bunu yapacak asil aileler yoksa, Fransa'da da asilzâdelerin yetkileri kral lehine büyük ölçüde kısıtlanmalıdır." Fransa'da Poncet'in bu teklifleri birçok menfaati sarstığı için tepki görmüş ve o sırada tatbik edilememiştir. Güçlü bir otorite, adaletli bir yönetim sahibi olan Osmanlı'nın asırlar boyunca iktisadî bakımdan kendi kendine yeterli, dünyanın belki de tek devleti olduğu bir gerçektir. Yine Osmanlı için Fernard Grenard'ın görüşleri şöyledir: "Osmanlı toplumunda itaat etmek bir şeref, âmirin emri altında can vermek, münâkaşa götürmez bir vazife idi." Moğollar'ın Türkistan'ı istilası sırasında, batıya doğru kaçan yüzlerce gruptan biri de; Kayı Boyu'ndan Ertuğrul Gazi'nin aşiretidir. İstiladan, Moğollar'ın henüz ulaşamadıkları Anadolu'ya gelen bu Türkmenler, Selçuklular tarafından kabul edilip batıya yerleştiriliyorlar ve başlarındaki reislerine Uç Beyi deniliyordu. Adlarına "Horasan Erenleri" denilen tarikat ehli kişiler, uç beylikleri arasında dolaşarak sohbet edip, insanları Allah'a çağırıyorlardı. Göçebe kitlelerin çoğu, bu erenlere samimiyetle bağlanıyorlardı. Şeyh Edebâli, Ahmet Yesevî Hazretleri'nin Uzakşark'ta yetiştirip, mürşid, muallim, mübelliğ olarak Batı Türklüğüne gönderdiği Horasan erenleri zincirindendir. Anadolu, bu şöhretsiz evliyaların ve Hak erenlerinin eliyle şekillendi. Devlet, onların yüzü suyu hürmetine şahlandı. Osman Bey, Şeyh Edebâli Hazretleri'ni sık sık ziyaret eder, onun tatlı sohbetlerini dinlemekten çok zevk alırdı. Edebâli Hazretleri, Allah'ın kendisine bildirmesiyle biliyordu ki; Osman Bey'in kuracağı devlet, teslim dînini tüm dünyaya yaymak için yaşayacak, âleme nizam verecek, Allah için savaşacaktı. Bu devletin temelini atma vakti geldiği zaman, Edebâli Hazretleri mübarek eliyle bizzat Osman Bey'e kılıç kuşattı ve Osman Bey adına okunan ilk hutbenin besmelesini de kendisi çekti. Bununla da kalmadı Edebali Hazretleri, dervişlerine emir verdi: "Demirci, kalaycı, örscü, marangoz ve sanat erbabı herkes köy köy dolaşacak, Türk boyları arasına dağılıp, boyları kendi içlerinden fethedecektir. Böylece yıllardır Türk boyları arasında süren kavgalar boyların Osman Bey'in buyruğu altına girmesiyle son bulacaktır." Şeyhlerinden bu emri alan dervişler Anadolu'ya dağıldılar. Sevgi dolu, kardeşlik dolu sohbetleriyle insanları Allah'a çağırdılar, bir olmaya çağırdılar. "Devlet-i Ebed-Müddet"in temelini îmânla sağlamlaştırdılar. İşte Osmanlı, temelini Allah'ın evliyasının attığı bir devlet, böyle kurulmuştu. Sultan Osman'dan başlayarak her biri mürşidlerine yüzde yüz bağlıydı. Allah'ın padişahlarının yönetimindeki Osmanlı, bir süre sonra Nizam-ı Âlem adını aldı. 400 yıl içinde, bir cihan hakimiyetini Allah'ın yardımı, erenlerin himmetiyle bu küçük beylik oluşturdu. Onlar, ortaçağdan bu çağlara doğru bütün dünyaya Allah'ı tanıttılar. Allah'ın adaletini temsil ettiler. Allah yolunda fedakarlığı öğrettiler. Osmanlı, fedakarlıkların üzerine bina edildi. Devleti Âliye, Nizam-ı Âlem devlet, o Osmanlıydı. Ve hepsi Allah'a hizmet yolunda; kadın olsun, erkek olsun el ele, gönül gönüle.... Başkalarını imrendirecek bir davranış biçimleri dizisinin sahibi oldular. Kur'ân erleriydiler, sahabe gibiydiler. Osmanlı, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahabeden sonra İslâm'ı gerçek anlamda yaşayan ikinci topluluktu. Osmanlı, Kur'ân'daki İslâm'ı yaşadı. Osmanlı, "tasavvuf'u" yaşadı. Yükselme devri boyunca padişahtan aşağıya doğru herkes, Allah'ın dostuydu. Sultan Osman'dan başlayarak hepsinin mürşidleri oldu. Görüyoruz ki; mürşide yüzde yüz bağlı olan padişah, aslında Allah'ın padişahı oluyordu. Bu dizaynın yukarıdan aşağı inen çatısına baktığımız zaman; önce Allah' ı görüyoruz, sonra Allah' a bağlı mürşid, mürşide bağlı padişah, sonra onun emrinde kim varsa hepsi Allah' a dostlar. Bu dizayn devleti nereye ulaştırdı? Osmanlı bir süre sonra Nizam-ı Âlem adını aldı. Kim Osmanlı'dan yardım istemişse, Osmanlı yardıma koşmuştur. Fransa Kralı yaptığı savaşta zor duruma düşünce, Osmanlı'ya müracaat etti. Osmanlı onu himayesine aldı. Hangi şartlarda olursa olsun, nerede İslâm'a karşı saldırı olursa, Osmanlı ordusu orada olurdu. Onlar Allah için yaşadı ve devleti idare etti Osmanlı'nın başında hep Allah'ı görüyoruz. Yeniçeri ocağına hiç bir acemi oğlan, bir mürşide bağlı olmadıkça adım atamazdı. İlk eğitimin verildiği yerde böyle bir hedefe ulaşmak için mutlaka bir mürşide tâbî olmak gerekiyordu. Allah'ın velayet mertebesine ulaşamayan, subay olamazdı. Paşalar, daimî zikir sahibiydi. Kara orduları böyle olan Osmanlı'da, deryada da aynı durum söz konusuydu. Bütün reisler Allah için savaş verirdi. 14 asır sonra İslâm'ı yaşayan topluluk Osmanlı'ydı. Esnaf da aynı standarttaydı, asırlarca evvel lonca sisteminde Allah'ın esnafı olmuşlardı. Hiç bir genç, mürşidin elini öpmedikçe çırak olamazdı, hiç kimse evliya olmadan kalfa olamazdı, daimî zikre ulaşmadan usta olunmazdı. 600-700 yıl evvelki kök boyalarının sırrı hâlâ çözülemedi. O tarihten bugüne kadar, o kumaşların boyası dün boyanmış gibi tazeliğini koruyor. Gidin müzelere dikkatle bakın. Bugün en kalite boyayı kullansanız da kumaşlarınızın boyası çıkıyor. Onların sırrı çözülemedi. 1500'lü yıllarda Piri Reis bir harita yapıyor , Grönland' ın üç adadan olduğu kesinlikle anlaşılıyor; aynı harita Kahire' den 30 km yükseklikten çekilen fotoğrafla aynı. Piri Reis nasıl yaptı bu haritayı? Nasıl oldu da Hasan Celal bundan beş yüz yıl evvel barutu macun haline getirerek füze yaptı ve onunla uçmayı başardı? Nasıl oldu da Hazerfen Ahmet Çelebi, Galata kulesinden Üsküdar'a kadar uçmayı başardı? Bunların hepsi Allah'ın yardımıyla gerçekleşen şeyler. Öyleyse, Allah'ın indinde Osmanlı Devleti'ne dikkatle bakın. Hâlâ derler ki; Osmanlı kaçırdığı çocukları sarayda eğitime tâbi tutuyordu. Hayır, öyle değil! Osmanlı'nın gittiği her yere adalet götürmesine hayran olan Batı, "Bu çocukları enderunda okutun, sizin gibi adaleti öğrensinler." diye çocuklarını getirip Osmanlı'ya teslim ediyordu. O zaman Avrupa'da asillerle halk arasında korkunç bir uçurum vardı. Bir asil, halktan birisini öldürse kimse ona hesap soramazdı. Osmanlı ise padişahını yargılıyor ve kadı, padişahı mahkum edebiliyordu. Osmanlı adaleti dünyaya örnek oldu. Sahabeden sonra İslâm'ı yaşayan en üstün topluluktu Osmanlı. Kitle halinde, ordu, donanma, esnaf ve halkın çok büyük çoğunluğu tasavvuftaydı. Bu, Osmanlı' nın dünyaya nizam veren temelini teşkil ediyordu. Adalet bütün boyutlarıyla her zaman geçerliydi. Bunun için kadıların adalet dağıtmasına gerek yoktu. Kapalıçarşı'da bir dükkan sahibi, namazdan sonra bir ihtiyacını almak üzere gelen müşterisine istediğini vermiyor ve "Şu karşıdaki dükkanda istediğin şeyden var , ondan al" diyor, adam sebebini sorduğunda ise " Ben, sabah siftahımı yaptım ama o kardeşim yapmadı" diyor ve adam gidip istediğini oradan alıyor. Yabancı olan bu kişi Osmanlı'nın bu adaletine şaşırıp kalıyordu. Köprünün altından ne kadar sular akmış. İşte Osmanlı' nın en büyük standardı kul hakkına riayet etmekti. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı harp kadırgaları, Avrupa'daki bütün kadırgalardan fazlaydı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul' u aldığında ordusu o dönemin en mütekamil ordusuydu. Son icatların hepsi ordunun içindeydi, en büyük toplar Fatih Sultan Mehmet tarafından döktürülmüştü. Osmanlı sadece Allah'ın yardımına değil, zamanın getirdiği bütün teknikleri kullanabilme stratejisine sahipti. Osmanlı, Allah'ın indinde başka ülkeleri hiçbir zaman küçük görmemiştir. Bu yüzden Avrupa tebaası Osmanlı'ya hayrandı. Yüzbinlerce akıncının herbiri en az üç lisan bilirdi. O devrin en usta kılıç kullananları onlardı. Avrupa, akıncılar denildiğinde olduğu yerde dururdu. Allah' ın düşmanları saraya girdikten sonra adım adım gerçek evliyaların yerini cinci hocalar aldı. İlk cinci hoca saraya Kösem Sultan zamanında girdi. Osmanlı'nın şaşası bir süre daha devam etti; ancak cinci hocalar evliyaların yerini alınca Allah'ın dostları devreden çıktı ve şeytanın dostları devreye girdi. Böylece Osmanlı duraklama ve gerileme devrine girdi. Dünyaya askerlik stratejisini, askerliği öğreten Osmanlı'nın yerini, yabancı ülkelerdeki harp okulları aldı ve Osmanlı da subaylarını onların okullarına göndermeye başladı. Böylece Nizam-ı Âlem olan Osmanlı'nın yerini Nizam- ı Cedit olan Osmanlı aldı. Osmanlı'yı Osmanlı yapan her devirde Allah'ın sevgisiydi, Allah' a duyulan hürmetti. Osmanlı Allah'ı sevdi, O'na aşık oldu, üst boyuta ulaştıklarında ise Allah'a hayran oldular. İnsan-ı Kâmil Osmanlı' nın içinde binlerceydi. Ordu sefere çıktığında her tarafta şenlikler yapılırdı. Sefere çıkmak, şehitlik için hazır bir sistem olarak kabul edilirdi. Herkes şehit olmak için savaş verirdi. Andrea Doria Osmanlı'dan korkmakta haklıydı." Siz hayatta kalmaya ne kadar önem veriyorsanız, onlar da savaşta ölmeye o kadar önem veriyorlar" demiştir. Osmanlı'da Allah'ın dizaynını görüyoruz, her devirde Allah'ın dostlarına yardım ettiğini görüyoruz. Öyleyse, Osmanlı'yı Osmanlı yapan, Osmanlı'yı tarihe unutulmaz insanlar olarak tanıtan kimdir? Allah. Osmanlı tüm dünyaya meydan okuyan bir Allah dostları cennetiydi. Allah dostlarının nelere kaadir olduğunu tüm dünyaya gösterdiler. Onlar Nizam-ı Âlemdi. Öyleyse Osmanlı; evde, sokakta, çarşıda, askerde tüm dünyaya hep örnek oldular. Osmanlı demek Allah'ın evliyaları demekti. . Nizam-ı Cedit; yeni nizam demek, Nizam-ı Âlem ise Âlem'e Nizam veren. Osmanlı yükselme devri boyunca Âlem'e Nizam veren muhteşem bir hüviyetteydi. Kaynağı yine bilmiyorum yine bilmiyorum..
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-25-2008, 15:41 | #2 | |
Vâr olsunlar, bir çok Türk geçinenden daha 'aydın' yabancı kalemler var.. Bu verilenler de dağın sadece görünen yüzü. Sanırım batıda da, Osmanlının ihtişamını görmemezlikten gelen yazarlardan daha çok bu gerçeği farkında olup o hayat tarzından kendisine de bir pay çıkaranların sayısı daha çok..
Bu yüzdendir ki Osmanlı ''sahiden'' ve ''son'' cihan imparatorluğu idi.. Ama Osmanlının genel bir özeti işte verilmiş : Alıntı:
... Paylaşım için teşekkürler (kaynak da verseniz gerçekten işimize de yarayacaktır. Ama yine de sağolun...) |
||
11-25-2008, 16:55 | #3 |
Kapalıçarşı'da bir dükkan sahibi, namazdan sonra bir ihtiyacını almak üzere gelen müşterisine istediğini vermiyor ve "Şu karşıdaki dükkanda istediğin şeyden var , ondan al" diyor, adam sebebini sorduğunda ise " Ben, sabah siftahımı yaptım ama o kardeşim yapmadı" diyor ve adam gidip istediğini oradan alıyor. Yabancı olan bu kişi Osmanlı'nın bu adaletine şaşırıp kalıyordu.
Rabbim bu manzaralarla bir daha karşılaşırmıyız bilemem ama...böyle bir ecdada sahip olmak bizlere gurur;emanetlerine, değerlerine layık olamamak bizleri unanç duygularına sevkediyor...bu kadar hayranlık abidesi olmak Alla'hın sevgisini yanına almadan olmaz...ecdadımız Rabbine sığınmış, ona güvenmiş...ilime, insana, ahlaka değer vermiş...bu değer de kendi değerini dünya gözünde arttırmıştır...bunu gören binlerce yabancı tarihçi var..kendi ülkemizde bu sevgiyi ve aşkı oturtacak kalıp bulamayanlara şaşıyorum... Paylaşım için teşekkürler Duygu'cum....+ |
|
11-25-2008, 19:33 | #4 |
Selamün aleyküm duyguseli. Yazını büyük bir dikkatle okudum ve gerçekten ecdatlarımız ile ne kadar gurur duysak ve onlara dua etsek azdır. Yalnız farkındamısınız bilmem ama şuan osmanlıdan daha çok yere hakim olma yolunda ilerliyoruz ve hakim olduğumuz şey gönüller. Bunlara dünyanın bir çok ülkesinde bulunan sevgi okulları ile başarma arzusundayız bizlerde osmanlı torunları olarak ve en önemlisi ALLAH kulları olarak buna destek verirsek yarım kalan bu mücadeleye ortak oluruz ve herşeyden önemlisi tüm insanlığı,doğduğu zaman fıtratı islamiyet olan insanları yüce dinimize sokarız ve kuranı öğretiriz. ALLAH Senden razı olsun böyle bir konuya değindiğin için.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|