![]() |
#1 |
![]() Hikâyemize dün kaldığımız yerden devam edelim… * * * Kaotik duygular deryasında boğulmak üzereydim. Birden bir adam geldi. "Yusuf Azma Fransızlarla savaşmaya gidiyor" dedi. "Kral, ordunun dağıtılmasını emretmedi mi?" diye sordum. "Orası öyle" dedi. "E, Yusuf Azma da kralın savaş bakanı değil mi?" diye sordum. "Orası da öyle" dedi. "Peki nasıl oluyor da kralın 'savaş yok' dediği yerde kralın savaş bakanı savaşa gidiyor?" diye sordum. "Şerif Hüseyin'in oğlu Kral Faysal tacını Avrupalılara borçludur. Bu toprakların direniş geleneğinin çocuğu olan Yusuf Azma'nın ise Avrupalılara borcu yoktur. İşte böyle oluyor!" dedi. "Peki, bir Osmanlı subayı olan Yusuf Azma, Kral Faysal bin Şerif Hüseyin'in savaş bakanı olmayı niye kabul etmişti?" diye sordum. "Çünkü Kral Faysal ona Türklerle yeniden birleşip Fransızlara karşı savaşacaklarını söylemişti. Türkler 'Biz Anadolu ile çok meşgulüz, size yardım edemeyiz. Kendi istiklalinizi kendiniz kazanın, biz de kendi istiklalimizi kendimiz kazanalım, sonra istiklallerimizi federasyon veya konfederasyon çatısı altında birleştiririz' deyince, eldeki imkânlar da Fransızlarla baş etmeye el vermeyince, Kral Faysal teslim bayrağını çekti" dedi. "Peki eldeki imkânlar Fransızlarla baş etmeye el vermiyorsa, Yusuf Azma niye Fransızlarla savaşmaya gidiyor?" diye sordum. "Çünkü 'Suriye savaşmadan teslim oldu dedirtmem' diyor. Bu toprakların, bu halkın namusunu ve şerefini kurtarmak istiyor. Şehitler olsun ki insanlarımız esir de düşseler kendilerini hor görmesinler, kendilerini hor görmesinler ki istiklal davasından vazgeçmesinler, istiklal davasından vazgeçmesinler ki ufukları aydınlansın diye düşünüyor. Şimdi soru sormayı bırak da, Yusuf Azma'nın yoksul ve fakat asil ordusuna katılıp şehadet şerbetini içmeye geliyor musun gelmiyor musun, onu söyle!" dedi. Ben de "Gelmezsem Fransız olayım!" dedim. Gittik, dünyanın en güçlü ordularından biri olan Fransız ordusunu Şam'ın batısındaki Maysalun mıntıkasında kılıçlar, baltalar, kazma-kürekler ve birkaç tüfekle karşıladık. Miladi takvime göre 1920 senesinin 24 Temmuz'uydu. Ordumuzun tamamına yakını –Yusuf Azma'nın öncülüğünde- şehadet şerbetini içti. Ben de bir ayağımı kaybettim. O sayede ülkemiz bugün dimdik olmasa bile ayaktadır, elhamdülillah. Hakan ALBAYRAK yeni şafak
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|