![]() |
#1 |
![]() BİR ÜLKEYİ SEVMEK
“Her dudakta aynı rezil şikayet: yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını ‘yaşanmaz’laştıranlardır. Türk aydını, ‘Kitap-ı Mukaddes’in Serseri Yahudisi… Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil Kompleksi.” (Bu Ülke, Cemil Meriç) Aslına bakarsanız çok istemiyorum bu yazıları yazmayı. Yani gündeme ilişkin… Ama bir haber dikkatimi çekti hafta sonu. İsmini bile telaffuz etmek istemem; zira bu tip insanlar… Yine de yazmayayım bir şey… Ama şu bir gerçek ki, bazı insanlar kendi kanlarında boğulmadan önce birçok masum insanın, en çok kadının ve en çok çocuğun kanını içiyor. “Barzani dişlerini yaptırmak için Avusturya’ya gitti!" Hani bir gün bir fotoğraf düşmüştü, yüreklerimizin en ince yerine ve tam da oradan kırılmıştık, hatırlarsınız: Ölmek üzere olan siyah bir çocuk ve belki ölümünü bile beklemeden onu yemeye hazırlanan bir etobur kuş, başında buz gibi hissiz bekliyordu. “Lafın tamamı aptala söylenirmiş!’ ne demek istediğimi anladınız elbette, ama bazı kendinden menkul yöneticiler, ya da kendisini bir şeylerin temsilcisi sananlar, halkı o siyah çocuk, kendisini de başında bekleyen etobur haline getirebiliyor. Dünya ise seyrediyor! Elbette bir gün bunun hesabı yapılacak! Çünkü kimse görmese de gören bir göz var… Ama ben şöyle düşünüyorum: İnsan ülkesini sevmeli. Hatta ötesine geçmeli sevmenin. Ötesi kendisine ve ülkesine inanmalı! Hatta daha ötesi kendi dini kitabını nasıl hatmediyorsa, yakın ve uzak bütün tarihini hatmetmeli. Elbette bir akıl hocalığı değil yaptığım. İnanıyorum ki bir ülkeyi sevmek yetmiyor. Şöyle ki, sevmek bir başlangıç… Her anne baba çocuğunu sever ama sevmek çocuğu büyütmüyor. Sevmek bir başlangıç, daha önemlisi onun nasıl var olabileceğini, nasıl büyüyebileceğini, nasıl daha ileri gidebileceğini düşünerek bir şeyler yapmak. Bir ülke var edemeyenlerin, bir toplumu oluşturamayanların bir diş için(!) kalkıp Avusturya’ya gitmesindeki yoksul, yoksun ve yüzsüz ruh hali bize bir şey anlatmalı. Bir ülkeyi sevmek! Bu ülkeyi sevin. Bundan kuşkum yok ama yetmesin bu sevgi size. Bu ülkenin tarihini sevin ama bu sevgi yetmesin size. Bu ülkenin iyisini, kötüsünü sevin ama yetmesin bu size. Ve Mevlana gibi bir deryayı yabancıların kaleminden okuyup anlamaya çalışmayın, ana kaynak bizde. Yunus Emre gibi bir Türkçe şelalesini, Hacı Bektaş gibi bir derinliği öğrenin. Sadece Fatih’i değil Alparslan’ı, ondan öncesini, sadece Atatürk’ü değil ondan sonrasını da okuyup öğrenin. Zira öğreneceğiniz her bir kelime ve her bir kavram ateş böcekleri gibi önünüzü aydınlatacaktır! Sakın küçümsemeyin. Yaptığınız ya da yapamadığınız şeylerden de utanmayın. İnanın, Amerika’da pompacılık yaparak, İngiltere’de çocuk bakarak öğreneceğiz şeylerin mayası bu topraklarda… İsteyen oralarda da arayabilir elbette… Yine de… Burada meslek sahibi olup… Bu ülkede yapağınız fayansçılık, bu ülkede yapacağınız marangozluk… Bu ülkede kir, yağ içinde yapacağınız oto tamirciliği… Bu ülkede yapacağınız doktorluk… Bu ülkede yapacağınız öğretmenlik… Yine bu ülkede yapacağınız yazarlık, kısacası zanaatkârlık ve sanatkârlıkla bu ülkeye katacaklarınız, düşündüklerinizden ve tahmin ettiklerinizden çok daha fazladır. Bir ülkeyi sevmek! İnanıyorum ki insan en çok sevdiği ülkede doğar ve sevdiği ülkede yaşayıp ölür. Ülke olmak, halk olmak ancak onurlu bir geçmiş ve tarih, sarsılmaz bir kültür, sağlam bir dil, sağlıklı bir bugün düşüncesi ve inanılmış bir gelecekle mümkündür. Böyle bir ülkede doğulur, yaşanır ve ölünür! Yani bu ülkede… Türkiye’de… Her şeye rağmen bu ülkede yaşayıp da açlıktan pazar yerlerinde, gece karanlığında utanarak kendisinin ve çocuklarının karnını doyuracak bir lokma arayan insan olmak, ülkesi ve halkı olmayan birisinin Avusturya’ya dişini yaptırmaya(!) gitmesinden onurludur. Zira kendi ülkesinin açıdır. Sakın ‘Bir züğürt tesellisi ya da hamaset’ diyerek, son yazdığıma dudak bükmeyin. Düşünün lütfen! Ülkesi olmayanların bu dünya üzerinde sadece bir mezarı oluyor, onu da rüzgar söküp alıyor topraktan. Ama şöyle bir baktığınızda bu ülkede rüzgarın söküp alamadığı ne kadar mezar var, üstelik yüzlerce yıldır ayaktalar! Sadece mezarlara bakmanız yeter, Edirne’den Kars’a, sadece mezarlara bakın! Ali Ulurasba
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ülkesi olmayanların bu dünya üzerinde sadece bir mezarı oluyor, onu da rüzgar söküp alıyor topraktan. Ama şöyle bir baktığınızda bu ülkede rüzgarın söküp alamadığı ne kadar mezar var, üstelik yüzlerce yıldır ayaktalar! Sadece mezarlara bakmanız yeter, Edirne’den Kars’a, sadece mezarlara bakın!
son zamanlar da " artan artık bu ülke de yaşanmaz ." tepkilerine çok güzel cevap olucak bir yazı... sağol paylaşımın için... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|