![]() |
#1 |
![]() Hava da bulut yok bu ne israftır… Barajlarda su yok bu ne vurdumduymazlık… Çeşmelerden su yerine hava sesi işiteceğiz yakın bir zamanda ki işitmeye başladık da azar azar…
"Global warming, küresel ısınma, kıyamet alameti" ne derseniz deyin hangi dilde söylerseniz söyleyin sonuç aynı kapıya çıkıyor: SU YOK, HAYAT YOK! 2007 yılının başından beri bas bas bağırdı uzmanlar; "dikkat edin Dünya ısınıyor" dediler… Ama gözümüzle görmeden kokusunu almadan başımıza “dank etmeden” anlamayız ya biz yine anlamadık… Sular kesilmeye başlayınca, ekinler tarlada yanınca biz de başladık o türküyü söylemeye ; " küresel ısınma türküsü"… Ya bizim penceremizden, en geniş açılı pencereden, "İslam panoramasından" nasıl görünüyor bu olaylar nasıl okunuyor ve nasıl okunmalı? De ki: "Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akarsu kaynağı getirebilir? ( Mülk Suresi/30) 14 asır evvel bugüne böyle seslenmiş Rabbimiz… Evet, eğer suyumuz yerin dibine göçüverse bize kim temiz bir su getirebilir? Kimse… Hiç kimse… Bu günlerde de bunu müşahede etmiyor muyuz zaten? Suyumuz çekiliyor ve bize kimsenin su getirecek kudreti yok... Yani kimsenin bizi yaşatacak kudreti yok demektir bu... Başka bir taraftan bakınca da en inançsız adamı bile “bizi yaşatan biri var” dedirtmeye muktedir bir imtihan vesilesi… Rahmet… Yağmur… Ve Kudret… Boşuna yağmura rahmet dememiş atalarımız… Yağmur öyle bir rahmettir ki en sıkıntılı anlarımızda yetişir, meleklerin indirdiği her bir damlada merhamet okur toprağa... Ve canlanır toprak… Nebatat da bu merhametten bir katre almak için uzatır başını rahmete doğru ve yarıp toprağı rahmete ulaşır... Toprağa ulaşan rahmet tüm mahlûkata ulaşmış olur ve küre-i arz bir merhamet denizine dönüşüverir “gören gözler için”… Atalarımız yalnızca yağmura değil Efendimize de rahmet demişlerdir... O’na “rahmet” diyeni tasdik etmişler işitmişler ve itaat etmişler… Belki de yağmurun rahmet oluşu O’nun rahmet oluşuyla alakalıdır… Merhamet bekleyen yeryüzüne, “âlemlere rahmet” olarak gönderilmesi ile “ kurumuş yapraklara, çölleşmiş topraklara” düşen yağmur gibi “kurumuş gönüllere, sararmış beyinlere, çölleşmiş düşüncelere” düşen bir rahmet oldu O… Merhamet bekleyenlere “ihtiyaçları cinsinden” rahmet gönderen Kudret Sahibinin “yağmur cinsinden” bir rahmet göndermemesinin sebebi belki de asıl ihtiyacımızın yağmur cinsinden bir rahmet olmamasıdır… Belki de asıl kuruyan, göller, akarsular değil; “Allah için akıtılması gereken gözyaşlarımızdır”.Belki de asıl çölleşen topraklarımız değil beyinlerimiz ve gönüllerimizdir… Asıl sararan ve yok olan ekinlerimiz değil “ kalbimizde olması gereken bizi ebediyete taşıyacak olan düşüncelerimizdir”. Ama derd-i maişet içindeki gafil insan, gözüyle gördüğü sararanlardan, çölleşenlerden başka, kalbindeki çölleşmiş, sararmış ve hatta kararmış manzarayı görse şimdiki ah u figan halinin en az 10 katı üstünde bir halet-i ruhiyeye bürünürdü… İşin perde arkasındaki yansımasına biraz değindik sanırım… Tekrar meselenin zahiri boyutuna dönebiliriz. Allah Vakı’a suresinin 2 ayetinde şöyle buyuruyor: Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?(56/69) Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!(56/70) Buluttan suyu kimin indirdiğini 3–4 aydır sıkı sıkı müşahede ettik ve gördük ki Kudreti ve rahmeti sonsuz bir Allah var ve ona yalvarmaktan başka çaremiz yok… 14 asır evvel bu soruyu bize soran ve bizi düşünmeye sevk eden Rabbimiz baktı ki biz bu ayeti düşünmeye pek istekli değiliz sorgulamaya ve sonucunda şükretmeye de meyilli değiliz; bizi, bu ayeti iyi anlamak ve düşünmeye sevk etmek için bize, “uygulamalı bir şekilde” ayeti adeta tatbik ettirdi ve onaylattı… Hâlâ şükretmeyecek miyiz? Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!... Evet en can alıcı noktaya ve belki de bu yazının yazılmasına vesile olan, kuraklığın sebeb-i hikmetini içinde bulunduran ayete geldik… Öyle ya rabbimiz Hâlık isminin tecellisi ile her istediğini yapabilecek kudrete sahip… Ve eğer isteseydi suyumuzu içemeyeceğimiz şekle getirirdi… Ama o bize su nimetini bol bol ihsan etti; biz ise şükürsüzlük ettik. Nimetlerin şükür ile arttığını anlamadık ve bu ayetin yaşayan örnekleri olduk; “Şükretseydik ya”… Nimet elimizde bol iken, çeşmelerimizden sular muntazam akarken şükretmezken şimdi hafta da 1 gün akınca şükretmeye başladı insanlarımız… Ne acı! Rabbim, bizi nimeti şükürle karşılayanlardan, nimete değil de "nimeti verene" şükredenlerden eylesin… Bize “muhtaç olduğumuz türden” rahmet göndersin. Rahmet hem gönüllerimize yağsın hem topraklarımıza hem nebatat yeşersin hem inançlarımız… Ve Nurullah GENÇ’İN “yağmur’undan” bir parça : Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından Hamza Agâhoğlu
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Su, suyun önemi ve Türk insanının bu ve bu gibi konularda gösterdiği sıradışı ve hiç bir yerde rastlanamayacak olan o benzersiz tepkileri çok iyi almışsın kaleme üstadım...Eline,yüreğine sağlık...
Bir şeyin son raddesine gelmeden durumun vehametini anlamakta güçlük çekiyoruz nedense. Borçlarımızı alacaklımız kapıya dayanana kadar ödemeyiz. İbadetimizi bir ayağımız çukura düşmeden yerine getirmeyiz. Sınavlara sınav öncesi akşam gelene kadar çalışmayız. ve yukarıda da belirtildiği gibi "Su tasarrufunu da "otomatiğe" bağlarız" ( tasarrıfun en güzeli su kesildiğinde olanıdır bize göre. ) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Eline Yüreğine Sağlık Güzel Yazı Olmuş.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() teşekkürler yorumlarınız için...
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Rabbim, bizi nimeti şükürle karşılayanlardan, nimete değil de "nimeti verene" şükredenlerden eylesin…
amin cok guzel olmus ellerine saglik |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|