08-18-2008, 19:21 | #1 |
Bir Yakarış - Sızıntı Dergisi ....
Yüce Yaratıcı ki, vücudu bütün varlığın dayanağı, kudreti herşeyin güç kaynağı, iradesi eşya ve hadiselerin üzerinde akıp gittiği biricik yörünge, marifeti de canlarımızın canıdır. Vücuduyla cihanlara varlık urbası giydiren.. arzı, semayı bir meşher gibi hazırlayıp gözler önüne seren ve sergileyen.. aylarla, güneşlerle, yıldızlarla her gece ayrı bir donanma gecesi teşkil eden.. ovaları-obaları, dağları-ormanları, denizleri-ırmakları, renk, şekil, ses ve keyfiyetleriyle bir kitap gibi basiret erbabının temaşasına sunan.. sunup ötelere ait güzellikleri tedâyi ettiren.. biz fanilere, kalbin zümrüt tepelerinden cennetleri müşahede yollarını açan.. mü’minlerin sinelerini inançla inşiraha kavuşturup duygularını ibadetle aydınlatan.. kametlerini rüku ile değerler üstü değerlere ulaştırıp alınlarını secde mührüyle süsleyen.. iyilikleri lütuflarıyla derinleştirip, ihsana açık ruhları meleklerle atbaşı hale getiren.. burada ve ötede, yaramaz duyguları, yaramaz düşünceleri, yaramaz davranışları istihkaklarına bırakmayıp affıyla, rahmetiyle karşılayan.. suçluların suçunu bağışlayıp günahkarlara mehiller üstüne mehil veren., her an binbir televvün içinde, kendi büyüklüğünü, kendi ululuğunu, her şeye yettiğini, her şeyin hakkından geldiğini; bize de, kendi küçüklüğümüzü, kendi değersizliğim izi, yetersizliğimizi ve tutarsızlığımızı hatırlatarak gözlerimizdeki perdeyi aralayıp dergahına sığınma yollarını gösteren.. ömrünü dün ve bugün arasında yalpa yaparak geçiren mağmûm ruhları, önü ve sonu olmayan arzulara, varlığımızın özünden kaynaklanan isteklere, iştiyaklara uyaran ezel ve ebed aleminin biricik Hükümdarı’dır. Bu, böyle ise -ki böyle olduğuna varlık bütün zerratıyla şahittir-ey boyunlarımızın tasmalarında hala şe’n-i rubûbiyetinin izlerini görüp sezdiğimiz Sultanlar Sultanı! Bize, kulluğumuzu doyururcasına duyur, nimetlerini küstahlaşma, azgınlaşma vesilesi yapanlara da bir şeyler buyur..! Her zaman vicdanlarımızda sessiz sessiz duran ve daha Cennet’e girmeden gönüllerimize, firdevsi zevkler halinde akıp gelen rahmet ve nimet dünyasının değişik dalga boyundaki bütün televvünleri, O’nun, her an, keyfiyetler üstü ve kemmiyetleri aşan değerdeki teveccüh ve iltifatlarındandır. Eğer O’nun, insanlara karşı bu nazar ve teveccühü olmasaydı, bizlerin kasap dükkânındaki etlerden ne farkımız olurdu ki! Yeryüzünü köpüren den izlerle, kabaran buharlarla, damla damla arzın bağrına inen yağmurlarla ve çağıl çağıl akıp giden ırmaklarla hayata mazhar edip şenlendirdiği gibi, insani melekelerimizi ve gönül dünyalarımızı da, tecelli baharlarıyla rahmet elinden gelen varidat ve esintilerle ihya eden ve sonsuza açık tutan yine O’dur. Taşı toprakla, toprağı-suyu mini mini canlılarla buluşturan, buluşturup dört bir yanı Cennet bahçelerine çeviren O; etten-kemikten, kandan irinden var ettiği bir cismi, meleklerle, melekûtla, ruhanilerle buluşturup, tanıştıran, yarıştıran O’dur O’dur ki, mezbeleliklere açık dehlizlerden firdevslere, firdevslerden de Hakk cemalini müşahedeye yollar açmış, demire ve kömüre elmas olma yollarını göstermiştir. Ey taşı-toprağı hayata ulaştıran, ey şeytanlığa açık ruhları lütfedip meleklerle buluşturan Rahmet Sultanı! Bizlere, bizi aşan istidatlar ve o istidatlarda inkişaflar ver; Seni bilmez kömür ruhlara da ya elmas olma yolunu göster veya hadlerini bildir! Eğer şu anda, inananların nabzı ümitle atıyor, gönülleri mutlu geleceğin heyecanını yaşıyor, başları da ukba güzellikleriyle tutkunsa, bu vicdanlarımızda duyduğumuz O’na ait meltemlerden ve her menzilde O’nun kendisini bize hissettirmesindendir. Göklerin ve yerlerin nuru O’ndandır; dünya ve ukba hazinelerine açılan menfezler, O’nun sultanlık kapısının anahtar deliği bile olamaz. O’nun nezdindeki gerçek değerlere nisbeten, heveslerimizin ağında sürekli mıncıklayıp durduğumuz dünyanın bir sinek kanadı kadar bile kıymeti yoktur. O’nun kıymet esaslarına göre belli bir değere ulaşmış.. ve aslında bütünüyle masal olan şu cihanın bir zerresi ise ebediyetleri peylemeye yetecek bir sermayedir. Ey yokluğu, varlığıyla süsleyen, damlaya deryaların vüs’atini bahşeden, zerreye güneş olma istidadını veren Ulu Sultan! Canlı-cansız, insan hayvan, mü’min-kâfir, şuurlu-şuursuz, talihli-talihsiz herşey ve herkes Senin bayrağının altında, varlığını soluklar -o bayrağın üzerimizde dalgalanması eksik olmasın!- ve Senin varlığından nebeân eden nurların gölgesinde yaşar. Hususi tevcih ve meşîetin olmasaydı, hiçbir şey var olamaz, insanlık meydana gelemez, iman idrak edilemez, varlığın sezilemez ve imanla düşüncelerine sonsuz derinlikler kazandırdığın talihli ruhlar kendilerini aşamazdı! Yanıp-sönen bütün nurların ışık kaynağı Sensin., biz hepimiz, doğar, büyür ve ölürüz.. Sen ise kendi kendine varsın, varlığınla da zaman ve mekân üstüsün! Her an binleri, yüzbinleri var eder.. onlarla varlığını gösterir.. onlarda gözettiğin hikmetlerde meşîet ve ilmini hatırlatır.. herşeyi değiştirerek değişmezliğini iş’ar eder.. hedef eksenli yürüyenlere eşya ve hadiselerin sırrını ve yolların büyüsünü fısıldarsın! Senin adın vicdanlarımızın en aziz konuğu -O konuk gönüllerimizin sürekli mukimi olsun!- Zatın da ruhlarımızın biricik ışık kaynağıdır. Sonsuzluk duygusuna programlanmış gibi her ufukta ebediyet arayan sinelerimiz, Senin rahmetinin sınırsızlığını haykırıyor. Dünya, Senin buyruğunla iki büklüm ve bir kutlu seyahat için yaratıldığı günden beri yollarda.. dağlar, tepeler emrine amade olduklarını gösteren bir haşyetle elpençe ve kıyamda.. ırmaklar başları yerde ve Senin sübuhât-ı vechinle sermest, hayatla çalkalanmakta ve “Hayy” ismini haykırmakta.. bağlar-bahçeler, kuşlar-kuşçuklar heryerde bir nevruz canlılığıyla Senin cemalinin temaşasına koşmakta.. karlar-buzlar, dolular-fırtınalar, Senin azamet ve celalinin bestesine dem tutmakta.. gece-gündüz, yaz-kış hiç durmadan değişik lisanlarla hep Seni anmakta.. anıp anıp renk değiştirmekte; yeşermekte-solmakta, beyazlaşıp, kararmakta. Bütün bunları görüp Seni bilmemek bir körlük; her yerde ve her zaman Senin lütuflarına mazhar olup Sana kullukta bulunmamak da bir nankörlüktür. Her an Seni anmak bizim için bir kulluk borcu, her lahza ayrı bir buudda Sana koşmak ruhlarımızın -ihtiyacı, Seni tanımayanlara, Sana baş kaldıranlara gönül koymak, hatta tavır almak insan olmanın gereğidir. Evet, Seni söylemeyenlerin sözünü etmemek, Seni anmayanları bütün bütün unutmak, vicdanlarımızın sesi ve kapıkulların olmamızın gereğidir. Ey kapısının tozu-toprağı gözlerimize sürme Sultanımız.! Bizler, Senin yolunda bulunmanın şuuruna erdiğimiz -öyle zannediyor da olabiliriz-günden beri hep yollardayız.. başımız kapının eşiğinde.. gönüllerimizi mihmandarlığınla coşturduk ve her şeye rağmen misafirlerin olmaya azmettik. Teveccühlerin, gelecekteki lütuflarının referansı olarak ümit ve recalarımıza öyle bir fer verdi ki, herkese ve herşeye sırtımızı dönerek hülya/ara sığmayan beklentilerimizle Sana yöneldik.. ayaklarımızda, Efendim iz’e ait prangalar, boynumuzda meşîet tezgahından çıkmış tasmalar, saçımızın tek teline bile ağyarı dokundurmayacak kadar gayûr, kararlı ve ahd u peymanlıyız. Eğer bizler, Senin has bahçenin kumrularıysak, bize bitmeyen bir nefes, kesilmeyen bir ses lütfedip, bizi varlık ve mazhariyetlerimizin bedelini ödemeye muvaffak eyle! Sen coşturursan coşar, Sen duyurursan duyarız.. Senin semtinden kopup gelmeyenleri boş lakırdı sayar.. ve Seni anlatmayan dilden, Seni terennüm etmeyen nağmeden Sana sığınırız. Bunlar, halimizi Sana hecelemekse, dillerimizdeki ukdeyi çöz; beyanlarımızı beyanın sayesine yükselt!. Gönüllerimizi değişmezliğe ulaştır ve nefeslerimizi kudsi nefahatınla besle ve derinleştir! Sen vermezsen biz hiçbir şeye sahip olamayız.. söyletmezsen hiçbir şeyi söyleyemeyiz. Bu kol-kanat nerede, O’nun hoşnutluk ufkuna ulaşmak nerede? Bu gönül nerede, kenz-i ma’rifetine açılmak nerede? Bu dil nerede, vasfına tercüman olmak nerede...? Utandıran davranışlarımızdan, kulakları tırmalayan beyanlarımızdan hicap içinde ve iki büklümüz.. iki büklümüz ama, aynı zamanda Senin engin müsamaha ve rahmetine yönelmenin inşirahı içindeyiz. Evet günahlarımız, günahlarıyla yerin dibine batanların isyanlarına denk, uzaklığımız kahrının dolaşıp durduğu dairede.. ne var ki, affın bütün hataları aşıp eritecek enginlikte, yakınlığın da şah damarımızın berisinde.. isyanlarımız itibariyle değil, bağışlayıcı hususiyetinle, uzaklığımız cihetiyle değil, yakınlığın letafet ve sıcaklığıyla bizleri okşa ve maiyyetini vicdanlarımıza duyur; hasta gönüllerimizi teselli buyurup ruhlarımızı teveccühlerinle doyur. Önümüzdeki yollar sarp ve yokuş.. her köşe başında bir sürü gulyabani gayızla gerilmiş hücum anı ve hücum bahanesi bekliyor.. dillerinde, irtica, gericilik, teokrasi ve fundamentalizm, ellerinde gücün her çeşidi ve hayallerinde binbir entrika.. eğer biz onların dediği gibi dine, dün yaya, ilme ve gelişmeye karşı isek, Sen bizi bu sapıklıktan halas eyle..? Liyakatimiz yoksa, yolların mütedeyyin, mütemeddin, müterakki ve ilim aşığı insanlara açılması için bizleri huzuruna al ve yolları aç! Yok karşı taraf yan ılıyorsa, içlerinde salaha açık ruhlardan hidayetini esirgeme! Temerrüd ve din düşmanlığını meslek edinenlerin de birliklerini boz! Düzenlerini başlarına yık! Yurtlarına-yuvalarına feryad sal! Ve bütün inananları, bu karanlık düşünce, karanlık ruh ve kara seslerin, gayretine dokunduğuna inandığımız tecavüzlerine, tahkirlerine, tezyiflerine ve planlarına karşı kapının sadık kullarını koru...!!!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
08-18-2008, 19:35 | #2 | |
Bir Yakarış - Sızıntı Dergisi ....
Alıntı:
|
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|