|
![]() |
#1 |
![]() ![]() Bir zamanlar ‘İrancı’lar vardı!.. Değişen çağın işaret fişeklerinden biriydi İran İslam Devrimi. Bu devrimi akıllara işleten abiler ablalar vardı. Sahi ne oldu onlara? Nereye gittiler? Siyasal kalibreleri alabildiğine yüksek, ateşli hitabetleriyle ‘devrim’ fenomenine kurbanlar(!) hazırlayan bu ateşîn gençler, ‘İrancı’lar, bittiler mi sahi? Çağın değişimlerinden biri İran’da 1979 yılında gerçekleşen ve kimsenin gündeminde olmaksızın bombaların patladığı, ikibinbeşyüz yıllık şah rejiminin kökünden sökülüp atıldığı o eşsiz zaman dilimi üzerinde, dünyanın farklı coğrafyalarında önceleri hakim olan derin sessizlik sonraları yerini itirazlara, iftiralara, tartışmalara bırakmıştı. Öyle ki ‘dostumuz ve müttefikimiz’ ABD dahi, İran İslâm Devrimi’nin o hararetli ilk zamanlarında İran’ın şiiliğini bölge ülkelerinin ise sünniliğini stratejik önem açısından vurgulamakta sakınca görmüyordu. Bunun yanında, bölgenin önemli aktörlerinden olan Türkiye’de cereyan eden olayları sürekli sabote etmekte, sağcılık ve solculuk kavramlarını gençlerin kanları üzerinde sosyolojik tasnife tabi tutmakta idi. Değil mi ki ABD, sadece İran’ın değil, bölge ülkelerinde yaşayan halkların gözünde de ‘Büyük Şeytan’ idi. ‘İrancı’ kitaplar, dergiler Değişen zaman içinde, ABD’nin ‘Büyük Şeytan’lığı tescillenirken, İran meselesi bir türlü detaylandırılamıyordu. Şii-sünni tartışmasının yanında, dünya Müslümanları ile birlikte Türkiye cephesinde de önemli gelişmeler yaşanır olmuştu. Bölgesel bir çalışma sahası içerisinde bulunan ‘direniş kolları’, İrancı üniversite gençliğinin faaliyetlerini genişletmeleri noktasında yoğun bir gayret içerisindedir. Kültür yayıncılığı hareketlenip renklenir; Şura, Vahdet, Düşünce, Değişim, Selam, Objektif, Yeryüzü, Tevhid vb. yayın organları peşpeşe yayınlanır. ![]() Fakat bu yayınların çok öncesinde, 1986 yılında, yani İran devriminden 7 yıl sonra sessiz sedasız bir kitap yayınlanır Türkiye’de. Yazarının Zeytin Refref (Yaşar Kaplan) olduğu, Aylık dergi Yayınları’nın 14. kitabı olarak kaleme alınan ‘İran’a Nasıl Bakmalı?’ isimli kitap, uzun zaman İran bahsinde ‘cıss’ korkusuyla kitlelerin sindirildiği bir hat üzerinde, bir ilk olarak sadece İran’a münhasır yazılardan oluşmaktadır. (Gerçi, her ne kadar sessiz sedasız yayınlandığını yazmış olsak bile, zikredilen kitap 2.baskısını da yayınlandığı yılın hemen akabinde yapmıştı.) Çağ değişiyor Evet, Türkiye-İran hattında Zeytin Refref’in İran babında yazdıklarının bütün ‘cıss’çıların varlığına rağmen yeterince anlaşılmadığı kanısındayım. Özellikle taassuba dayalı bir mezhep algısının Müslüman topluluklar arasında yarattığı tahribata dikkat çeken yazar, Batılı toplulukların (ABD ve SSCB’nin o dönem İran üzerinde işbirliği yapmış olmaları hayret nidalarıyla karşılanmıştır.) Doğu merkezli sosyopolitik mühendislik faaliyetlerini, devrim sonrası akamete uğratmıştır. Bunun yanında dünyanın 1979 yılında aldığı siyasi şekil de sessiz sedasız geçiştirilen (bu gayret devrim ihracı endişesi taşıyan ülkeler tarafından özellikle benimsenen bir metod olmuştur.) İran devriminin, yüzyılın değişeceğinin de en önemli işaret fişeği olmuştur. Türkiye, İran’a döndü mü? Zeytin Refref’in şia inancına dayalı olarak mehdilik, masum imamlık, halifeler ve Gadir-i Hum mevzuunda, kardeşlik bilinci içerisinde, ümmet anlayışını yücelten ifadelerini okuyoruz. İran politikalarını yeniden gözden geçiren ülkelerin kimliklerine vurgu yapan Refref, beri yanda dünya Müslümanlarını İran’daki devrime sahip çıkmaya çağırmaktadır. Gerçi kitabın yazıldığı dönem içerisinde, laik kesimin henüz ‘İran’a mı döneceğiz, mollalar İran’a’ türünden saçmalıkları zuhur etmemiş olsa bile, sonraları ‘Türkiye İran olur mu?’ sorusunun karşılığı olarak, ‘Kardeşim İran dediğin ülke otuz yıldır Birleşmiş Milletler ambargosu altında hayat mücadelesi veriyor. Emperyalizme karşı, ABD’ye karşı, Siyonizme ve Haçlı ittifakına karşı dişe diş mücadele içerisnde İslâm’ın izzetini savunuyor. Peki sen, Türkiye olarak ABD’nin onaylamadığı bir ekonomi politikasını kendi ülkende yürütebilir misin?’ denildiğinde muhatabın sustuğu, susmak zorunda kaldığı bir dönemdir. Devrim sonrası Türkiye’de İran yazılarının toplandığı ilk kitaplar arasında yer almasıyla da önem taşıyan ‘İran’a Nasıl Bakmalı?’, bir dönem üniversite gençliği arasında fırtına gibi esen ‘İrancılar’ efsanesini doğrulayan bir kitap olarak yeniden okunabilir. Peki o ‘İrancılar’, hatasıyla sevabıyla sevdiğimiz, samimi olduklarından şüphemiz olmayan İrancı kardeşlerimiz şimdi neredeler? Bilgisi olan var mı? Bizimle paylaşır mı? Arif Akçalı sordu GYY'nin notu: İran önemli bir tecrübe idi. O tecrübe eksiği ile gediği ile devam ediyor. Türkiye tecrübesi de yine eksiği ile gediği ile bir tecrübe ve bu tecrübe de mücadeleye devam ediyor. Türkiye İslamcıları Mısır'a laiklik ihraç etmek gibi bir konuma yer yer düşerek devam ediyor yoluna ne yazık ki. Türkiye tecrübesinde dindarların sanatçılarının, entelektüellerinin, tasavvuf ehlinin, STK'larının, particilerinin, bürokrasideki dindarların, yayıncıların nasıl bir yol izlediği bol soru işareti ile gözlemlenebilir. İran dindarları, İslamcıları ile en çok nelerde sorunlar yaşıyorlar, bunu da daha iyi gözlemlemek gerekiyor. İran fıkıh, baskı, ekonomik yalnızlaştırılma ve mezhep dörtgeninde zorlu bir sınav veriyor. İran da, Türkiye de gençliğe yönelik, gençliğin dindarlaştırılmasına yönelik, sömürgeci kapitalist kültürün elinden gençleri kurtarmaya yönelik doyurucu kültür politikaları geliştirmekte sınıfta kalır bir görüntü veriyor. Bu Türkiye sufilerinin de, gelenekçilerinin de, ehli sünnetçilerinin de, İrancılarının da, selefilerinin de, büroktasisinin de (en gavuru bu sınıfımız galiba(!)) STK'larımızın da vazifesi... İran'daki İslamcıların da vazifesi bu: Gençliğe Müslümanca zengin bir kültürel hayat sunabilmek... Bunları belirttikten sonra o 80'li yılların güzel İslamcı abilerinin hala güzel işler yapanlarının ellerinden öpüyoruz. Onların kimileri partici oldu belki, belki kimisi tarikatçı oldu, belki de bireysel bir dinci entelektüele döndüler... İçlerinden kim güzel işler yapmaya devam ediyorsa onlara hürmet ediyoruz...
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() zahmet edip paylaştığım kültür sanat haberlerine biraz ilgi
belki bir şeyler öğrenebilirsiniz (: |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() babam dedi ek alan hiç bir şey iyi değildir
mesela türk'çü kürt'çü islam'cı şeriat'çı cemaat'çı hizbullah'cı ve bunları çoğaltabiliriz düşündüm uzun uzun ve gerçekten çok haklıymış babam |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Bir zamanlar Bir İmam Humeyni vardı.. Bir kutlu devrimci..
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Allah razı olsun mücahid...
sonra o 80'li yılların güzel İslamcı abilerinin hala güzel işler yapanlarının ellerinden öpüyoruz. Onların kimileri partici oldu belki, belki kimisi tarikatçı oldu, belki de bireysel bir dinci entelektüele döndüler... İçlerinden kim güzel işler yapmaya devam ediyorsa onlara hürmet ediyoruz... Budur...!!! |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|