![]() |
#1 |
![]() BİTKİ EKOLOJİSİ
ALPEREN GÜRBÜZER Bilindiği üzere bitki âlemi ilgili bölüm botanik bilimidir. Biyolojinin önemli kolu olan botanik bile kendi içerisinde genel botanik, sistematik botanik ve uygulamalı botanik diye üç başlıkta incelenmektedir. Konumuzun gereği biz daha çok sistematik botanik ile ilgileneceğiz. Çünkü bitkilerin iç ve dış yapısını, bir takım fiziksel ve kimyasal özelliklerini, üreme organları ve orjinleri itibariyle kendi aralarındaki benzerlik ve farklılıklara göre tasnifleyip sonra da bitki kataloğu şeklinde ortaya çıkan bilim dalı olarak şimdilik “sistematik botanik” gözükmektedir. İşte bu sistematik botanik sayesinde bitki topluluklarına ait en küçük temel birimin tür olduğunu ve birbirine yakın duran aynı türdeki bitki cinslerin benzer cins familyaları, benzer familyaların takımları, benzer takımların sınıfları, benzer sınıfların ise kolları meydana getirdiğini anlamış oluyoruz. Nasıl ki maddenin en temel birimi atom bile kendi içerisinde en küçük birimlere ayrılabiliyorsa, bitki toplulukların en alt kademesinde yer alan türlerde, kendi iç âleminde alt tür, ırk, varyete ve forma tarzında bir sistematik zincire tabii tutulurlar. Şöyle ki; türler Carl Von Linne’nin 1753 itibariyle ortaya koyduğu cinsiyet sistemi adı altında iki kelimelik bir tanımlamayla tasniflenmiştir. Yani iki kelimeden ilk olanı cinsi, ikincisi ise türü temsil etmektedir. Mesela tek başına Pinus derken tüm çam türlerini anlarız, ikinci kelimenin ekinde ki ‘...aceae’ ise çama benzeyen diğer iğne yapraklıları da kapsadığı manasınadır. Nitekim ‘Pinus nigreae’ derken sınıflama yapıp ister istemez karaçam olduğunun farkına varmış oluruz. Hakeza ‘Pinus pinaceae’ gibi diğer çam türleri de öyledir. Hatta çiçekler içinde aynı durum söz konusudur. Zira ‘Viola’ menekşe cinsini, ‘Tricolar’ üç renk manasına gelmesi hasebiyle “Viola tricolar” ikisi birarada üç renkli menekşe diye isim alırlar. Bu arada Uluslararası Botanik kongrelerinde bitki sistematiğinde kullanılan tanımların ve isimlendirilmesi noktasında ortak bir dil kullanılması gerektiğine dair alınan karar gereği bitkilerin Latince olarak telaffuz edilmesi oy birliği ile kabul gördüğünü belirtmekte yarar var. Bitkilerin karmaşık yapısı incelendiğinde onlar sıradan ve tesadüfî olarak meydana gelen varlıklar olmayıp, bilakis koskocaman sistematik bir âlem karşısında Yaratıcının kudretinin bilincine varıyoruz. Dahası Linne sistemindeki biyolojik taksonomi, aslında Yaratılış gerçeğini ortaya koymaktadır. Çünkü sınıflandırma sistematik düzen demektir. Bu düzende evrimcilerin iddialarını karşılayacak bir nizamsız yapıdan ansızın tesadüfü olarak düzenli yapıların çıkabileceği tablo gözükmemektedir. Dolayısıyla bu tür düşüncelere kulak verilseydi taksonomik sınıflandırmada hangi tür bitkinin nerde sonlanacağını veya hangi bitki türünün nerde başlayacağını önceden tespit etmek mümkün olmayacaktı. Belli ki Yaratıcı diğer canlılarda olduğu gibi bitkilere has benzer işlevleri benzer yapılarla, hakeza farklı işlevleri ise farklı tasarımlarla donatmıştır. Asla en küçük benzerlik tüm bitki türlerinin aynı ortak bir atadan evrimle türediğini ispatlamaya yetmez. Tam aksine bitkiler için tabi seleksiyon çok önceden tasarlanıp canlı âlemin hizmetine sunulduktan itibaren o gün bugündür mevcut durumun elenmeye fırsat verilmeyecek şekilde (doğal seleksiyon) korunmaya alınmıştır. O halde genel itibarıyla bitki âlemini şöyle şematize edebiliriz: BİTKİ ÂLEMİ ALT ÂLEM KOL ALT KOL SINIF Bir hücreli bitkiler Bakteriler Su yosunları TALLI BİTKİLER Algler Cıvık mantarlar Gerçek mantarlar Likenler YÜKSEK BİTKİLER Kara yosunları Damarlı çiçeksizler Tohumlu Bitkiler Açık tohumlular Kapalı tohumlular Bir çenekliler Çift çenekliler Tohumlu bitki türlerinin yeryüzünde takriben sayıca 250.000’i bulduğu tahmin edilmektedir. Bu bitki türleri daha çok kara parçalarının hâkim olduğu bölgelerde neşvünema bulup, tümünün ortak paydada buluşturan tek yegâne unsur tohumdan üremiş olmalarıdır. Ayrıca tohumlu bitkileri diğerlerinden farklı kılan gerçek; üreme organlarını çevreleyen kısımlarının rengârenk çiçeklerle donatılmış olmalarıdır. Aynı zamanda tohumlu bitkilerin kendi aralarında kapalı tohumlular ve açık tohumlular diye iki ana başlıkta incelenmesi bu türlerin önemini ortaya koymaktadır. Kapalı tohumlulara ait tohum bir zar kafesinde muhafaza edilirken, açık tohumlular da böyle bir koruyucu şemsiyeden eser görülmez. Bu yüzden açık tohumlularda tohum yaprağı (çenek) iki veya fazla sayıda sahne almaktadır. Kapalı tohumlularda ise korundukları kafes içerisinde çenekler ya tek ya da çift çenekli olarak bulunurlar. Örneğin bahçe bitkileri, tahıllar, geniş yapraklı ağaçlar, çimenler bu türdendirler. Dahası kapalı tohumlular ile bir kısım damarlı bitkiler kök, gövde ve yapraklardan oluşan bir sisteme sahiptirler. Bu sistemin temelini elbette ki diğer canlılarda olduğu gibi bitki hücreleri oluşturmakta olup, hücrelerin bir araya gelmesiyle de dokular meydana gelmektedir. Dolayısıyla bitki dokularının parankima, kollankima, sklerankima, epiderma, endoderma ve taş hücreleri gibi hücrelerden meydana geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yüzden bitki dokularına umumiyetle meristem denmektedir. Mesela bitkinin gövde ve dalları apikal meristem hücrelerinin bir araya gelmesiyle vücut bulmaktadır. Yani apikal meristem hücrelerinin farklılaşmasıyla primer (ilk) doku oluşup, bu dokunun gelişmesi tamamlandıktan sonra kök ve gövdenin yüzeyine yakın kısımlarında yer alan lateral hücrelerin (kambiyum) devreye girmesiyle birlikte sekonder (ikinci) doku aşamasına geçilir. Hatta doku bu aşamada odunsu (ksilem) hale geldiğinden dolayı su ve minarellerin kendi (doku) içerisinde iletim kanalları vasıtasıyla iletimi rahatlıkla gerçekleşebilmektedir. Böylece soymuk (floem) dokusu ve ksilem işbirliği sayesinde bitki için gerekli olan besin ve mineral aktarımı temin edilmiş olmaktadır. Yeryüzünde canlıların dağılışını inceleyen bilim dalına canlı coğrafyası denmekte olup, iki kısma ayrılır: —Bitki coğrafyası(flora), —Hayvan coğrafyası (fauna) diye. Yani bitkilerin yaşadığı ortam flora, hayvanların ise fauna olarak isim almaktadır. Bitki ekolojisi Bitki ekolojisi küçük bitki gruplarından büyük bitki gruplarına kadar tüm bitkilerin çevre ile olan ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bitki ekolojistleri tarafından yüksek bitkilerle hayvanlar arasındaki bariz farkı görmek kolay olsa da tek hücrelilere inildikçe bu farklılıkları ayırt etmekte güçlük yaşandığı bir gerçek. Zira tek hücreli bitkiler de hayvanlar gibi hareket kabiliyeti gösterebilmektedirler. Nitekim Euglena ve diğer bir hücreli canlılarda tüy ve kamçı benzeri hareket organları mevcuttur. Hakeza mantarlar da hayvanlar gibi beslenme tarzı ortaya koymalarına rağmen bitki grubuna dâhildirler. Bilindiği üzere mantarlar klorofil maddesinden yoksun olduklarından kendi gıdalarını üretemezler. Bu yüzden bitki kökleri tarafından salgılanan organik asitler, amino asitler, şeker ve vitaminler üzerine hazır konaklayıp parazit veya saprofit olarak hayatını devam ettirmek mecburiyetindedirler. Bu arada sakın ola ki parazit yaşamalarına aldanıp ta onlara işe yaramaz varlıklar gözüyle bakmayalım. Çünkü mantarlar nitrojen ve karbon döngüsünde çok mühim rol oynamaktadırlar. Özellikle karayosunları ve tohumlu bitkilerin köklerinde bakterilerle ortaklaşa kurdukları işbirliği sonucunda topraktaki mineralleri ve elementleri ayrıştırıp, böylece beslendikleri bitki köklerine karşı şükran borcunu ödemiş olmaktadırlar. Bir başka ifadeyle toprağın bağrında sessiz sandığımız birtakım bakteri ve mantarlar, ölmüş bitki artıklarını silip süpürerek ekolojik dengeye hizmet etmektedirler. Bilhassa mantarların ürettikleri diyastaz fermenti sayesinde sözkonusu artıkların odun maddesindeki bileşikleri su, karbonik asit ve amonyak gibi unsurlara ayrılarak adeta mıntıka temizliği eylemi gerçekleşmektedir. Bu arada mıntıka temizliğine iştirak eden bakterilerde boş durmayıp hem selülozu glikoz moleküllerine dönüştürmekteler, hem proteinleri daha basit azot bileşiklerine ayrıştırıp parçalamaktalar, hem gıdalalanmaktalar hem de hayatta kalan bitkilerin köklerini besleyerek çevrenin temizlenmesine yardımcı olmaktadırlar. Demek ki bakterilerin en öncelikli işi selülozu şeker moleküllerine parçalaması sonucunda humus hale gelen toprağı bitki için faydalı bir beslenme vasat ortamı haline getirmektir. Anlaşılan o ki sonbahar da birçok bitki küçük bir kıyamet arafesi yaşayarak adeta vedalaşırcasına yapraklarını tel tel dökmektedirler. Neyse ki cenazeleri ortada kalmamakta. Çünkü mantar ve bazı bakteri türlerine ait birtakım saprofitlerin devreye girmesiyle birlikte gerçekleşen temizlik hareketi imdada yetişmektedir. Zaten bu temizlik hareketi olmasaydı çevremiz pis kokulardan geçilmeyecekti. Bir başka gerçekte bakterilerin ortalama her 20 dakikada bölünerek iki yeni hücre halinde çoğalmaları hadisesidir. Bu mantıktan hareket edersek yeryüzü sathının bakterilerle kaplı olması gerekirdi. İşte bu noktada ekolojik denge olayı imdadımıza koşmaktadır. Mesela karasinekler bakterilerden beslenerek ekolojik denge ayarına katkı yapmaktadırlar. Yani her şey bir plan dahilinde kontrol edilerek ekolojik nizam sağlanmaktadır. Belki de karasinekleri yok etmeye kalkışsaydık etrafımız pis kokulardan geçilmeyeceği gibi birçok hastalıklara kapı aralamanın sonucu olarakta toplu ölümlerden yakamızı kurtaramayacaktık. Hakeza bir zamanlar Avustralya’nın keşfiyle birlikte göçmen akınına uğrayan yerlerde Amerika’dan sipariş edilen kaktüslerden sınır boylarına çitler oluşturuldu, ama gel gör ki bu bitki hiçbir sınır tanımadan hızla her tarafa yayılıverdi. Bu durum karşısında çareyi kaktüsle beslenen böceği getirmekte buldular. Böylece kaktüsler bir anda böcekler tarafından tükeniverdi. Fakat bu seferde ortada kaktüs kalmayınca böcekler açlıktan dolayı duman oluverdiler. İşte tabiat dengesinin alabora olması olayı nedir sorusunun cevabı bu tip örnekler olsa gerektir. Şurası bir gerçek hayvanların birçok eyleminde içgüdü denilen iradi bir davranış söz konusudur, ama bu iradi davranış bitki için asla geçerli değildir, onlar için söylenebilecek tek söz, gizli bir ilahi gücün yüklediği program dâhilinde belli bir gayeye yönelik seferber oldukları gerçeğidir. Elbette ki havada uçan bir kuş ile rüzgâr vasıtasıyla bitkiden salınan tohumların havada uçması aynı değildir. Birinde iradi bir refleks var, diğerinde ise dış tesirlerin etkisi var. Bu yüzden bitkilere daha çok gıda imalathanesi gözüyle bakmak daha uygun düşer. İşte bu gıda âlemi sayesinde tüm canlılar kâinat ağacının altında hem nefes alıp gölgeleniyorlar hem de binbir lezzette olan taamlarla beslenmektedirler. Her şeyden öte bu kâinat ağacı daha çok Yüce Allah tarafından eşrefi mahlûkat olarak ilan edilmiş insana hizmet için adeta birbirleriyle yarışır haldedirler. Bitki Coğrafyanın Tarihçesi Madem yeryüzü her türden bitki ile donatılmış, o halde bitki âleminin de bir coğrafi tarihi olması gayet tabiidir. Şöyle ki; Bitki coğrafyası üzerinde ilk ciddi manada çalışma şerefi Alman Alexander Von Humboid’e ait olup, bilim dünyasına “Bitkilerin coğrafyası üzerine düşünceler” adlı bir kitap yazmakla damgasını vurmuştur. Özellikle bu eser daha çok bitki yayılışlarından bahsetmektedir. 1822’de Danimarkalı Schouw Bitki coğrafyasını ana hatlarını izah eden bir kitap neşredip, yeryüzünü 22 flora bölgesine ayırmıştır. De Condelle; “Gerekçeli Bitki Coğrafyası” adlı eseri neşretmiştir. Gribach; “Yeryüzünün Vejetasyonu” adlı eseriyle de yeryüzünü 24 vejatasyon bölgesine ayırmıştır. 1875’ ten sonra bitki coğrafyası üzerinde çalışmalar 4 yönde gelişme gösterip, bunlar: “ —Floristik Bitki Coğrafyası(Engler, Viels), —Ekolojik Fizyolojik Bitki Coğrafyası(Dıude, Waıning, Schimper Walter), —Sosyolojik Bitki Coğrafyası: a-İskandinav ekolü b-Alman ekolü c- Zürih ekolü —Tarihi Genetik Bitki Coğrafyası” tarzında kategorize edilirler. Yeryüzü bitki örtüsü ve bunların yayılışını inceleyen bilim kolu floristik coğrafya olarak bilinmektedir. Bitki toplulukların yapısı ve meydana gelişlerine tesir eden faktörleri sosyolojik bitki coğrafyası incelemektedir. Yeryüzünü kaplayan bitki örtüsünün jeolojik devirler boyunca geçirdiği değişiklikleri ise genetik bitki coğrafyası incelemektedir. Florostik bitki coğrafyası Florostik bitki coğrafya, bir bölgenin hangi taksonlardan meydana geldiğini tespit edip hangi alanlara yayıldığını belirleyen bir bilim dalı olarak damgasını vurmaktadır. Bu sayede bir bütünün belli bir sınırlar içerisinde bulunduğu yere o türün yayılış alanı (areal) olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Yani bir haritada yer alan en dış noktaların birleştirilmesiyle ortaya çıkan sınırlı bölge o bitkinin yayılış alanını göstermektedir. Şayet bitkinin yayılış alanına insanların etkisi olmuşsa bu yayılış alanına suni areal, insanların etkisi olmamışsa tabii areal adı verilir. Ya da bir taksonun arealı tam örtülü ve birbirine bağlı olduğu durumlarda kapalı veya sürekli areal tanımıyla karşılaşırız. Ancak birbirinden çok uzakta iki veya daha fazla sayılı taksonlar halinde ise dağınık veya süreksiz areal olarak ifade edilmektedir. Bitkilerin yayılmasına etki eden faktörler Bitkilerin yayılışını bir benzetmeden hareketle ancak şöyle diyebiliriz: Türkler tarihi Ergenekondan çıkış yapıp dünya sathına yayılırda, bitkiler bir noktadan çıkış yapıp yayılmazlar mı, elbette yayılırlar. Dolayısıyla bir taksonun yeryüzünde genellikle tek bir yerden etrafa yayıldığı (monofiletik) ve farklı noktalardan başlayarak gelişme gösteren potansiyel taksonların bulunduğu artık bir sır değil. Bu yüzden bir taksonun belli bir yerden çıkış yapmasıyla birlikte neşvünema bulduğu gelişme merkezlerine gen merkezi denmektedir. Nitekim Verbascum cinsinin 400’e yakın türünden 225’i Anadolu’da yayılmıştır. Bu yüzden Anadolu verbascun cinsinin merkezi sayılmaktadır. Bir arealin sınırları genellikle 2 şarta bağlıdır: 1- Bitkinin yayılma kabiliyetine, yani bir bitkinin diasporalarına (saçılma, tohum saçma, zerreler halinde dağılma, tohumla üreme, vejetasyon çoğalma) bağlıdır. 2-Diasporaların çimlenme, köklenme ve diğer bitkilerle rekabet ederek çiçek ve tohum hâsıl etme kuvvetine bağlıdır. Mesela Diaspora’ların çok kolay yayılma kabiliyetinde olan mikroorganizma ve spor bitkileri bakteri ve küf mantarları hava içerisinde toz ile karışmış halde bulunmaktadırlar. Bitkiler ya dış kuvvetlerin etkisiyle ya da kendiliğinden yayılırlar. Dış kuvvetlere su, hayvan, insan ve rüzgâr vs. faktörleri örnek verebiliriz. Hatta bazı bitkiler kuşları kendilerine çekme becerisi sergileyebilmektedirler. Böylece hayvan farkına bile varmadan tohumları, polenleri ve birtakım parçaları başka coğrafyalara taşıma görevi üstlenmektedir. Hatta sadece tohumlar değil tıpkı Amerika’da bir kaktüsün ters diken kancaları vasıtasıyla hayvanın derisine tutunmasında olduğu gibi kendini ötelere taşıttıran bitkiler de söz konusudur. Örnek-Meksika’da yaşayan Jumping Colla (Atlayan kaktüs). Kendiliğinden yayılan bitkiler, adı üzerinde hiçbir vasıtaya ihtiyaç duymayan bitkiler demektir. Böylece kendi beceri ve kabiliyetleri doğrultusunda tohumlarını çevreye fırlatarak yayılmaktalar. Örnek- Ecballium elaterium (eşek hıyarı), Fragarıa vesca (çilek) Bazı bitkilerin arealleri ise stabil kalmaktadır. Sanki öz vatanından çıkmak istemeyen bir tutum sergilemeyi yeğlemektedirler. Mesela esas yayılma alanı kuzey kutup bölgesi olan Arabis alpina’nın halen orta Avrupada ki tek tek arealleri 400 yıldan beri hiç değişikliğe uğramadığı gözlemlenmiştir. AREAL TİPLER Areal tipler; kozmopolitler ve endemikler olarak iki kategoride tasnif edilirler. Endemikler ise kendi içerisinde Paleoendemik ve Neoendemik diye ikiye ayrılır. Malum olduğu üzere tür arealleri cinslerdendahadar kapalı alana yerleşmiş durumda olup, cins arealleri de familya areallerinden daha dar kapalı alanda manevra yapmaktadır. Tabii ki beş parmağın beşi bir olmaz, kimi daha açık, kimi daha kapalı olması gayet tabiidir. Şurası muhakkak bir bitki alanı genişledikçe kozmopolitlik oranı da o ölçüde artmaktadır. Bu yüzden geniş yayılış gösteren bitkilere kozmopolit bitki denilip, bunlar daha çok edatif ve klimatif yönden fazla seçicilik göstermeyen tipler olarak bilinmektedir. Kozmopolit bitkilere örnek olarak; “—Planktonların büyük bir kısmı ve likenler. —Su bataklık bitkileri —Ruderal tarla bitkileri —Halefit bitkiler” gösterilebilir. Hazır su bitkilerinin adını anmışken bu arada fitoplanktonlardan söz edebiliriz pekâlâ. Evet onlar denizlerin yeşil renkli ve tek hücreli bitkileridirler. Siz siz olun yine de fitoplanktonların öyle bir hücreli olmasına bakıp ta onlara basit bir gözle değerlendirmeyin. Çünkü fitoplanktonlar atmosfer oksijenin yarısından çoğunu karşılayacak derecede hayati öneme haiz bitkiler olarak sahne almaktadırlar. Kırsal alanda yaşayanlar iyi bilir, şöyle insan evinden çıkıp kendini araziye koyulduğunda gerek yol kenarlarında gerekse yol kenarları boyunca dizilmiş tarlaların etrafında bizleri içten içe selamlayan bitki topluluklarıyla karşılaşırız. Onlarla öylesine hemhal olmuşuz ki yol ve tarla kenar boyunca karşılaştığımız, hatta şehir ve istasyon çevrelerinde her an görebileceğimiz türden bitkiler olup, bunlar daha çok tarla bitkileri anlamına gelen Ruderal bitkiler olarak bilinmektedir. Örnek: Chenopodium album (sirgen), Cynodon dactylon (Ayrık otu), Polygonum aviculare (madımak), Plantagomajor (sinir otu), Taraxacum officinale (Arslan dişi). Tabii ki kırsal alanlarda yaşayanlar kadar tuzlu su yatakları ve deniz kıyısında yaşayanları da selamlayan bitkiler var ki, bu tür yayılan bitkiler halefit bitkiler (tuzcul bitkiler) diye tarif edilmektedir. Örnek: Salicornia herbacea, Suaeda maritima Endemikler Yukarda da bahsettiğimiz üzere dar ve kapalı areala sahip bitkilere endemik bitkiler adı verilmektedir. Bu bitkiler yönünden özellikle Hawai adaları, Himalaya dağları, Güneydoğu ve Doğuanadolu florası endemik bakımdan zengindirler. Bu yüzden Endemik bitkiler;Paleoendemikler ve Neoendemikler diye iki grupta mütalaa edilirler: —Paleo endemikler Bunlar jeolojik devirlerde geniş yayılış alanına sahip olup fakat günümüzde dar bir sahaya haps olmuş, aynı zamanda kalıntı halinde yayılan bitkilerdir. Yani yayılma kabiliyetini yitirmişlerdir. Örnek–1 Üçüncü zamanda teşekkül eden Liguidamber Orientalis (Güney batı Anadolu –Muğla, Burdur). Örnek–2 Ginkgobilabo- Jura devri, Chekiang eyaletinde görülür. Örnek–3 Weltwitschia mirabilis- Güney Angola’da Namib çölünde yaygın görülür. —Neoendemikler Bunlar dar alanda hâsıl olurlar. Mesela Türkiye florası 9000’i aşkın sayıda neoendemikler bakımdan zengin olduğu belirlenmiştir. Özellikle bu alanla ilgili Verbascum, Astragalus, Asylum, Isatis ve Salvia türleri örnek gösterilebilir. VİKARİYANTLAR Aralarında sistematik bakımdan yakınlık bulunan taksonların farklı bölgelerde veya ekolojik ortamlarda birbirlerini temsil etmelerine Vikariyants denmektedir. Dolayısıyla vikaryant familyalarına örnek olarak; “-Kuzey yarımkürede Conifera (Kozalaklılar) sınıfından Pinacea familyası, — Güney yarımkürede Araucarıaceae familyasından olanlar, —Abies Nordmanniana (Kuzey Göknarı- Kuzey Anadolu), —A.Cilicia (Toros Göknarı- Güney Anadolu), —Erica arborea (Kuzey Anadolu), —E. Verticillata (Güney Anadolu) vs.” verilebilir. Yukarı da verilen örneklerden anlaşılan o ki; Abies ve Erica türleri Anadolu’nun Kuzey ve Güneyde aynı cinsi temsil eden Vikaryant türleridir. Ekolojik türlere ise Alp dağlarındaki kireçli ve silisli topraklarda bulunan bitkiler örnek verilebilir. Örnek–1Kireçli topraklar- Ranunculus alpestris, Primula auricula ve Rhodendron hirsutum. Örnek–2Silisli topraklar-Ranunculus gracilis, Primula hirsuta ve Rhodendron ferrugineum. TARİHİ GENETİK BİTKİ COĞRAFYASI Tarihi bitki genetik coğrafya genelde geçmişten bugüne kadar değişikliğe uğramış bitkiler üzerinde incelemeye dayalı bir bölüm olarak dikkat çekmektedir. Bu bilim dalının ortaya koyduğu verilerden hareketle yeryüzü bitki örtüsünün esas itibariyle jeolojik ve iklim değişiklikleri sonucu ortaya çıktığını öğrenmiş oluyoruz. Aynı zamanda yeryüzünde ilk bitki hayatının başlamasının üzerinden 3 milyar geçtiği tahmin edilmektedir. Bu yüzden bu dönem Afitik dönem olarak bilinmektedir. Yeryüzü bitki hayatı bakımdan ise 4 döneme ayrılmaktadır, bunlar: —Paleofitik(3 milyar- 250 milyon) —Mezofitik(250 milyon- 120 milyon) —Kenofitik(120 milyon günümüze kadar) 1-)Paleofitik- Antekambrien(ilkel vakit)’den alt permiana kadar olan devredir ve üç döneme ayrılır. —Alg dönemi (Arkaenden alt süliyene 3 milyar–400 milyar) Alg dönemi devresinde yalnız tek hücreli algler yer alır. —Psilophyta dönemi (Üst silüen-ortadevoniyene 400–340 milyar) Psilophyta döneminin ilk başlangıcında ilk kara bitkileri ortaya çıkar. —Pteridophyta dönemi (Üst devoniyen-alt permiana 340–250 milyar) Pteridophyta döneminde tohumlu bitkilerden Pteridospermae (Tohumlu eğreltiler) ve iğne yaprakları andıran Coordinates ortaya çıkmıştır.Hattakömür yatakları bu dönemde çıkmıştır. 2-)Mezofitik dönemde Gymnospermaea’lar hâkimdir. 3-Kenofitik dönemini üç devreye ayırabiliriz; —Üst kretase (120 milyon–70 milyar) —Tersiyer dönemi (70 milyon –1 milyar) —Kuvaterner dönemi (1 milyar gün) Üst kretase Üst kretase devresinde angiospermae ve alt tohumlular yayılış göstermektedirler. Zira bu dönemde ağaçlar içerisinden özellikle Abies (göknar-köknar) ve iğne yapraklılar görülmeye başlanmıştır. Sadece ağaçlar mı, tabiiki hayır, çok yıllık otlar ve çalılar ne güne duruyor. Onlarda ortaya çıkmış olup, bunlar arasından özellikle dikotiledon olanlar daha hâkim durumda yerini almıştır. Hatta bu devrede Kuzey ve Güney Amerika birbirinden ayrılmıştır. Bu arada üst kretase’ye örnek olarak; Gymnospermealardan; Cycas, callitris, cephalotaxus, Ginkgo, Pinus, Podocarpus ve Sequoia ile Angiospermealardan ise Sterculia, Smilax, Eucalphytus, Nerium, Cinnamomun ve Liriodendion, Ficus ve Magnolia’yı verebiliriz. Tersiyer dönemi Tersiyer döneminde yeryüzünün şekli bugünkü durumuna çok yaklaşmıştır diyebiliriz. Zira Amerika kıtası Miyosen dönemine kadar hep iki parça halinde kalmış ve bu dönemde Grollend florası daha çok Kuzey Amerika florasına benzemekteydi. Hakeza holoarktik dönemde ise karalar kuzey yarımküreyi kaplamış ve böylece bölgenin tamamını kapsayan çok yönlü değişiklikler olmuş, hatta buna paralel olarak Picea, Pinus, Palatanus, Carpinus (gürgen), Corylus, Quercus, Tilia, Magnolia, Acer, Vitis (üzüm), Smilax ve Taxodium gibi bitkiler holoarktik florasının elemanları olarak sahne almışlardır. Yani bunların hemen ve hepsi arkto-tersiyer florayı teşkil etmektedirler. Dahası var, aynı zamanda bu devrede Kuzey Amerika’nın doğusu ile Doğu Asya arasındaki floristik benzerliklerin belirlenmesiyle birlikte bu buna benzer birçok konular aydınlanıp gün yüzüne çıkmıştır. Nitekim Liriodendron, Hamamelis, Catalba gibi cinslerin sadece Doğu Asya ile Kuzey Amerika’nın Atlas okyanusu çevrelerinde ortaya çıkması bu devrenin mahsülüdür. Ayrıca bu cinslerin Afrika Madagaskar adaları ve Mikronezya adaları ile floristik bağlantısı olduğu gibi kap florasının da bu dönemde bulunması apayrı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Kuvaterner Kuaterner devrenin en önemli özelliği Kuzey Yarımkürede buzul çağının başlamasıdır. Bu yüzden buzul hareketi bitkiler üzerinde verimli olmuştur. Tersiyer sonunda Avrupa ve Kuzey Amerika’da bugünkü Doğu Asya florasını andıran zengin bir flora hâkimdir. Günümüzde sadece otların izleri kalmıştır. Buzul döneminde ise bu bölge floraları güneye çevrilmiş, derken buzul sonrası tekrar kuzeye ilerlemiştir. Anlaşılan o ki; buzul dönemlerine ait floralar devamlı ilerleme ve gerilemelerden zarar görmüş olmasına rağmen bugün Kuzey Anadolu’da rastlanan Rhodendron pontıcum (mor orman gülü) bitkisi yıkılmadım ayaktayım dercesine son buzul dönemlerine ait alglerin birçok yerlerinde yaygın halde hayatına devam etmektedir. Hatta birçok bitki türü Alpler, Grolland, Norveç, İskoçya gibi kuzey bölgelerde buzulların ulaşamadığı kıyı sahalarına ve dağ zirvelerine sığınmışlardır. Netice itibariyle bu tip Anadolu florası pozisyonunda olan bitkiler buzullar yönünden etkilenmediğinden tür yönünden hep zengin kalabilmiştir. Ekolojik Bitki Coğrafyası Bilindiği üzere ekolojik bitki coğrafyası bitkilerle ve bunların yetiştikleri ortam arasındaki münasebeti inceler. Ekolojik faktörler; — İklim elemanları (klimatif faktörler) —Toprak faktörleri (edatif faktörler) — Biyotik faktörler (canlı faktörler) —İklim elemanları (sıcaklık, su, ışık, rüzgâr ve su olarak)” diye unsurlara ayrılırlar. Sıcaklık Ağaçlar ısı sayesinde çiçeklerini açmakta ve meyveler olgunlaşmaktadır.Bilindiği üzeresonbaharla birliktedüşük sıcaklıklarda asimilasyon olayı durmakta olup, genellikle birçok bitki için 0 santigrat derece kritik nokta olarak kabül edilmektedir. Nitekim sıcaklık bir uygun bir dereceye yükselince bitkinin canlılık kazandığı gözlemlenmiştir. Böylece güneşin ısı ve ışınları her canlıya ulaşarak sebze ve meyveler vücut bulmaktadırlar. Örnek: Abies Sibirica, Larix Sibirica ve Pinus Cembra - 40 santigrat derece ila -70 santigrat derece arasında seyreden soğuklara dayanabilmektedirler. Hatta kaplıcaların 90 santigrat derecelik sularında yaşayan Diatomerler bile vardır. Bitkiler uygun olmayan şartlarda hayatlarını devam ettirebilmek için belirli zamanlarda çeşitli formlara kavuşmaktadırlar. Bu formlar bilim adamı Raunker tarafından 5 tipe ayrılmıştır: 1-Fanerofitler Fanerofitler kışı toprak dışında kalan ve uçlarında tomurcuk taşıyan sürgünleri ile geçirirler. Bunlar tamamen odunsu bitkileri içerip; “a-Mega fenorofitler b-Nano fenorofitler” diye iki grupta kategorize edilirler. Mega fenorofitler tomurcukları yerden 2 m yukarda olan bitkilerden olup, bütün ağaçlar bu gruba girer. Nano fenorofitler ise tomurcukları yerden 0,25–2 m üstünde olup, bütün çalılar bu gruba girerler. Örnek: Juniperus Commınus(ardıç), Corylus avellena (fındık), Buxus semperuirens(şimşir) ve Erica verticillata (fındık). 2-Kamofitler(bodur bitkiler) Kamofitler yüzey bitkileridir. Tomurcukları yerden 30 santimetreye kadar olan bodur çalılar, yastık oluşturan bitkiler, yarı çalılar, sürünücü gövdeli tüm bitkiler bodur bitkiler gurubuna girerler. Örnek: Astragalus microcephalus, Acantholimon Corypyllaceum, Onobrychis cornuta ve Helienthemum nummularium, Thymus kotschyanus. 3-Hemikriptofitler (otsu bitkiler) Hemikriptofitler tomurcukları kışın toprak üzerinde canlı ya da ölü yapraklar tarafından korunan bitkilerdir. Daha çok ılıman bölgelerde yaygındırlar. Bunlar aynı zamanda kök sistemi devamlı canlı tutularak depo organ görevi gören bitkilerdir. Örnek: Taraxacum officinale, Ranunculus majör, Fragaria, Convolvulus arvensis. 4-Geofitler (toprak altında soğanlı yumrulu çiçekli bitkiler) Geofitler kışın toprak altında kök, rizom, soğan yumru gibi organlar yardımıyla geçiren bitkilerdir. Örnek: Cyclamen, Crocus, Colchicum, Galanthus, Orchis, Merendera trygina, Solenum tuberosum ve İris. 5-Terofitler (tomurcukları tohum içerisinde korunan tek yıllık bitkiler) Terofitler tek yıllık bitkilerdir. Uygun olmayan devreleri tohum halinde geçirirler. Bunlara Annuel (yıllık ) ya da efemer adı verilir. Örnek: Centaurea depressa (Peygamber çiçeği), Papaver rhoeas (gelincik), Triticum (buğday) ve Hordeum (arpa). Işık Tabiatta her canlı bir şekilde güneşten mahrum bırakılmıyor. Zaten mahrum kalsalardı hayvanlar meralarda otlayamayıp telef olurlardı, bitkiler de ısı düşmesiyle birlikte donup çürümeye mahkûm kalırlardı. Bu yüzdengünlük ışık alma süresi fotoperiyodizm olarak adlandırılır. Yani güneş bir yerde çakılıp kalmamakta ve bünyesinde taşıdığı sonsuz ısı ve şualarıyla her canlının istifade edebileceği şekilde seyr-i âlem eylemektedir. Hakeza fotoperiyodizm olayı sayesinde bitkiler; “Kısa gün bitkiler, Uzun gün bitkiler ve Nötr bitkiler” diye üç gruba ayrılırlar. Günlük optimum ışık ihtiyaçları 12 saatten daha az olan bitkiler kısa gün bitkileridir. Örnek: Cannbissativa, Oryza sativa ve Nicotiona tabacum. Günlük optimum ışık ihtiyaçları 12 saatten fazla olan bitkiler uzun gün bitkileridir. Örnek: Psıum sativum(Bezelye), Hordeum sativum(Arpa) ve Spina cia oleracea(Ispanak). Günlük optimum ışık ihtiyacı fotoperiyodizme bağlı olmayan bitkiler Nötr bitkiler olarak bilinmektedirler. Örnek: Lycopersicum esculentum, Helianthus annus (Ayçiçeği) ve Zea mays. Su Aslına bakarsak bitki alemi su, nemli ve kurak ortam fark etmez, hemen her alanda kendini hissettirip adeta her yerde varım demektedir. Bu yüzden bitkiler bulunduğu ortama göre tanımlanmışlardır. Şöyle ki; Suda yaşayan bitkiler Hidrofit bitkiler olarak tarif edilmektedir. Örnek: Egeria Densa (Elodea-akvaryum çiçeği) Nemli yerlerde yaşayan bitkiler higrofit bitkiler olarak bilinmektedir. Kurak yerlerde yaşayan bitkiler de kserofit bitkiler adı verilmektedir. Şurası muhakkak suyun azalmasına paralel olarak her hangi bitki türünün dayanma noktasını aşarsa o bitki için artık yaşama imkânı kalmadığının bir göstergesi demektir. Mesela step sahalarda ormanın yetişmesini imkânsız kılan asıl neden yıllık yağışın 250–300 milimetrenin altına düşmesidir. Bu yüzden yağış azlığından ileri gelen kuraklığa Fiziki kuraklık, yeteri yağış olmasına rağmen bitkilerin aşırı soğuk dolayısıyla bünyelerinde taşıdıkları suyun donmuş olması, fazla asitli ya da fazla tuzlu olması gibi birtakım sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan kuraklığa ise fizyolojik kuraklık denmektedir. Zira bir coğrafi alanda bitkilerin yağıştan istifade edebileceği su miktarı buharlaşmaya, terlemeye, don olaylarına, yağışların karekterine, araziyi teşkil eden taşların tabiatına bağlıdır. Mesela dağlar görünüşte susuz gibi görünseler de onun üzerini kaplayan kar veya bazı ağaçların varlığı hiçte öyle olmadıklarının bir delili zaten. Nitekim insanların yağmur yağmadığı zamanlarda dağlarda biriken su topluluklarının bulunduğu yerlerden yararlandıkları artık bir sır değil. Aslında dağların meziyetlerini sıralamakla bitmez. Bir bakarsın dağ sığınacak in olur, bir bakarsın savaş zamanında siper, bir bakarsın Musa’nın Tur-i Sinas-ı, bir bakarsın adı güzel muhammed’e ikra olur. Hakeza dağlara has mobilyacılıkta kullanılan adına akakir denenbir ağaçgibi nice başka yerlerde izine rastlanılmayan ağaçların bulunması da bir başka gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. SOSYOLOJİK BİTKİ COĞRAFYASI Sosyolojik bitki coğrafyası hem bitki topluluklarını inceler hem de bir bitkiyi diğer bitki ile karşılaştırmasını yapan bir bölümdür. Nitekim bitki topluluklarının analizi ve sınıflandırılması fizyolojik çevreyle ilgili esaslar ve floristik esaslar diye incelenirler. Bu bakımdan fizyo-ekolojik esaslar, yetişme yerine bağlı birçok bitki topluluklarını göz önünde tutarak (assosyon) inceler. Zira coğrafyacılar daha çok formasyonları, botanikçiler ise assasyonları esas alarak incelemektedirler. FORMASYONLAR 1-Orman formasyonları: a-Yağmur ormanları b-Muson ormanları c-Kurak ormanları d-Kış ormanları e-İğne yapraklı ormanları f-Sert yapraklı ormanları 2-Maki formasyonları 3-Carig formasyonları. 4-Ot formasyonları. 5-Çöl formasyonları. 6-Tundra formasyonları. Bir alanı kapsayacak yağışların buharlaşma ve terleme olayları ile ilgili münasebetleri ortaya koymak için araştırıcılar birtakım metotlar ortaya koymuşlardır. İşte bu metotlar sayesinde bir takım bitki toplulukları ile bir takım vejatasyon tiplerinin birbirinden ayırt edilebilme fırsatı yakalanmıştır.MeselaYağmur ormanları tropik bölge ormanları olup yıllık yağış 200–400 cm civarı arasında değişim göstermesinden dolayı bu ismi almıştır. Nitekim bu formda büyümeyi engelleyen herhangi bir kurak devre bulunmamaktadır. O halde Tropik yağmur ormanları 3 grupta açıklayabiliriz: 1-GüneyAmerikada Hemozon havzası ile Ant dağlarının doğu yamacındaki bölge. 2-Batı Afrikada Guinea körfezi çevresi arasında kalan bölge ve Kongo havzasına kadar uzanan bölge. 3-Asyada Hint-Malezya bölgesi. Evet, her zaman yaşlı insanlardan duyduğumuz bir ses var ki; o “Yağmur berekettir, yağmur rahmettir” diye gönlümüzde ve kulağımızda yankılanan sesten başkası değildir. Öyle ki yağmurun rahmeti bizleri sardığı gibi yağmur ormanlarının da yüzünü güldürüp bütün yıl boyunca görünüş bakımdan aynı kalmasını sağlamaktadır. Genel itibariyle bu ormanlar 2–4 ağaç katı, çalı katı, orman altı örtüsü, yosun katı ve ot katı diye birkaç dala ayrılırlar. Hatta ağaçlar, yüksek boylu çalılar, liyanlar ve epifitler bu ormanın belli başlı elemanları arasına dâhil olmaktadırlar. Muson ormanları tropik kurak bir dönemin bulunduğu ormanlar olup, mevsim olarak senenin 7–9 ayı nemli veya yağışlı geçmekte, geriye kalan kısım ise kurak geçmektedir. Sonrası malum, her fani gibi bu ormanlara ait her bir ağacın yaprakları da yeni bir mevsimde dirilmek üzere tel tel döküldükleri görülmektedir. Zira muson ormanlarına ait bitkilerin hayat süreleri yağmur ormanına nispeten kısa olup, yaprak taç kısımlarının ise geniş olduğu gözlemlenmiştir. Nasıl ki insanlar arasında zengin, orta halli ve fakir diye sosyal kesimler varsa, aynen öyle de bitki âleminde de zengin, orta ve kurak bitki örtüsü diyebileceğimiz alanlar mevcuttur. Bu alanlar daha çok suyun eksik olduğu sahalar olup, buraları yer yer kurak ormanlar kaplamaktadır. Yani genel itibariyle bu sahalar da ağaçlar seyrek olarak dağılmıştır. Örnek: Avustralya’nın Eucalpytus ormanları ve Brezilyanın dikenli çalıları. Bediüzzaman Hz.lerinin Risalei Nur külliyatını okuyanlar iyi bilirler ki; ilkbahar yaza, yaz sonbahara, sonbahar da kışa dönüp mevsimler tamamlanırken, insanoğlu da tıpkı mevsim dönüşümleri gibi çocukluğu gençliğe, gençlik ihtiyarlığa, ihtiyarlıkta bir gün elbet yerini ebedi hayatta dirilmek üzere ölüme terkedecektir. O halde yağmur ormanları dedik, kurak ormanlar dedik, şimdi ise kış ormanlarından kısa da olsa pekâlâ bahsedebiliriz. Kış ormanları malum olduğu üzere ağır kış mevsiminin kendine has zorlu şartları yeterli suyun alınmasına imkân vermediğinden ister istemez bu ormanların herbir üyesinin yaprakları dökülmek zorunda kalıp bize kar beyaz ölümü hatırlatmaktadırlar. Bu yüzden bilge âlimler ölüme “kar beyaz” demişler. İşte bu karbeyaz ormanlar daha çok ılıman iklim kuşağında ki denizlerin etkisi altında kalan bölgeler ile kuzey yarımkürede kıtaların kıyılarında yayılmış halde karşımıza çıkmaktadırlar. Hatta bunların karbeyaz orman olmalarından olsa gerek yağmur ormanlarına göre daha az tür ihtiva ederler. Örnek: Fagus ulmus, Carpinus, Quecus, Tilia. İğne yapraklı ormanlar sert kaya ikliminin hâkim olduğu bölgelerde yaygındırlar. Örnek: Cedrus, abies, Picea, pinus. Sert yapraklı ormanlar yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlı ve ılıman geçen bölgelerde görülüp, genel itibariyle 2– 4 m boyunda ağaç ve çalılardan ibarettirler. Her ne kadar biz insanlar sert yapraklı tanımlasakta, şurası bir gerçek gülü seven dikenine katlanır gerçeğini değiştiremiyecektir. Öyle ki onlar her mevsim yeşil ve küçük derimsi yapraklara sahip olmanın yanısıra daha çok Akdeniz bölgesinde rastlanan maki, şibilyak ve garig formasyonuna giren bitkiler olarak dikkat çekip, aynı zamanda kapladığı alanları rengârenk donatabilmektedirler. Üstelik bu formasyon sadece Akdenizle sınırlı kalmayıp Güneybatı kap bölgesi, Güney Avustralya, Kalefornia ve Şili kıyılarında da mevcuttur. Yani bu bölgeler Akdeniz bölgesine yakın veya benzer iklime sahiptirler. Anlaşılan o ki ağaç formasyonların varlığı çok büyük bir nimet, zaten onlar olmasa canlı hayatından bahsetmek mümkün olmayacaktı. Maki Formasyonu Yaş kesenler baş kesip ormanları katletseler de, bitki âlemi bir şekilde direnç gösterip bir başka tarzda yüzünü gösterebilmektedir. Şöyle ki köken olarak orman örtüsünün tahribinden sonra ortaya çıkan ve bilhassa kıyı bölgelerinde gelişmiş 1–2 m yüksekliğinde ince gövdeli derimsi yeşil yapraklardan meydana gelmiş bitki örtüsüne maki formasyonu adı verilmektedir. Değim yerindeyse maki formasyonu Akdeniz bölgesinin bir baştan diğer başa kadar süsleyen bitki topluluklarıdır. Örnek: Arbutus Unedo, Arbutus andrachne, Calluna vulgaris, Ceratonia ciliegia (keçiboynuzu), Cercis siliguastrum, Cistus, Quercus ilex (pırnal meşesi), Quercus coccifera, Olea oleaster, Pistacia lentiscus (Sakız), Pistacia terebinthus, Spartium junceum, Styrax officinalis, Juniperus oxycedrus, Nerium oleander, Laurus nobilis ve Myrtus comminus (Mersin), Erica arborea. Hatta bu türler içerisinde sakız, keçiboynuzu, Mersin ve pırnal meşesi hakiki Akdeniz ikliminin karakteristik olup diğer iklimlerde pek yetişmezler. Hakiki Akdeniz ikliminden uzaklaştıkça maki toplulukları hem türce azalır, hem de boydan (yükseklik) kaybederler. Nitekim Akdeniz kıyılarından uzak alanlarda 18–20 tür, Ege kıyılarında 13–14, Marmara kıyılarında 8–10, Karadeniz kıyılarında 4–5 türe indiği gözlemlenmiştir. Hakeza Akdeniz kıyılarında maki topluluklarının yükseklik bakımdan 800–900 metreye eriştiği, Egede 500–600, Marmarada 300–400 metre ve Karadenizde ise 150–200 metre seviyelerde olduğu tespit edilmiştir. Bazı araştırıcılar maki elemanlarının maki ormanlarının tahribi neticesinde ortaya çıktığını, bazı araştırıcılar makinin silisli arazide yetiştiğini (kaya tabiatına bağlıyor), bazıları ise makinin bozulmuş şekli olan Garig formasyonun da kalkerli arazide gelişebileceğini ileri sürmüşlerdir. Hâlbuki tabiatta mesela Akdenizde genelde maki toplulukları kalkerli arazide yayılmışlardır. Garig ise silisli arazide yayılmıştır. Anlaşılan o ki maki bitkisi kaya tabiatından çok Akdeniz iklimini gösteren bir bitki formasyonudur. Şurası bir gerçek maki formasyonun tahrip edilmesiyle birlikte hem toprak örtüsünün süpürülmesine hem de zayıflamasına sebep olmuş ve bunun neticesinde maki elemanların birçoğu ortadan kalkmasına yol açmıştır. Sözkonusu orman sahalarını acımasızca tahribatından kala kala en az zayiat verdiğini düşündüğümüz pesent (seçicilik göstermeyen) denen bazı maki türleri ayakta kalabilmişlerdir. Garig formasyonu İnsanlar arasında zayıflar genel itibariyle garip olarak nitelenir. Varsın bitki âlemini de temsilen garip topluluklar olsun ki bir takım farklılıkları kıyas etme imkânımız olabilsin. İşte temsil noktasındasonderece kurakcıl karakter kazanmış fakir veya cılız sözkonusu bitki formasyonunu Garig formasyonu diye tarif edebiliriz pekâlâ. Örnek: Philleyrea latifolia, Phyllirea latifolia, Poterium spınosum, Quercus coccifera, Juniperus oxycedrus, Cistus ve Thymus türleri. Psödomaki Akdeniz dalgasını taşıyan maki elemanları ile Karadeniz tesirini aksettiren nemcil ve kışın yapraklarını döken ağaçların birarada bulunan bitki topluluklarına psödomaki formasyonu denmektedir. Yani bu durum yaz-kış yapraklarını dökmeyen maki elemanları arasına kışın yapraklarını döken maki elemanlarının karışması olayı olarak tanımlanmaktadır. Mesela Marmara bölgesinde Akdeniz ikliminin sirayet edebileceği maki elemanlarının arasında Karadeniz ikliminin sebep olduğu veya yoğun yaz yağmurlarının etkisiyle kışın yapraklarını döken ve daha nemcil karakterde diyebileceğimiz bazı bitki türleri yetişme imkânı bulabilmektedirler.Özellikle maki sahalarında belirli bir kış mevsimi olmadığından bitkiler hayati faaliyetlerini her mevsim sürdürmeye devam etmektedirler. Fakat psödomaki formasyonuna mensup bitkiler için kış mevsimi dinlenme devresi olup, aynı zamanda bu tür bitkilerde yaprak dökümü bile görülebilmektedir. O halde Psödomaki formasyonunu oluşturan elemanlardan bazıları için örnek verebiliriz. Örnekler- Arbutus unedo, A. andrachne, Qercus coccifera, Olea oleaster, Philleyrea latifolia, Pistacia terebinthus, Juniperus oxycedrus, Cercis siliquastrum, Cistus, Erica. İkinci sunacağımız örnek ise bu maki türleri içine karışan ve kışın yapraklarını döken elamanlardır. Örnekler- Cornus Mas, Crataegu monogyna, Coryllus avellana, Fraxinus ornus, Rubus fruticosus, Sorbus torminalis ve Ligustum vulgare, Bromus tomentellus. Ot formasyonları İklim, toprak ve rölyef gibi yetişme şartlarının ağaç yetişmesine imkân vermediği yerlerde, belirli zamanlarda yağış durumu veya toprağın derinliklerine sızmayacak derecede suyla beslenip yetişen bitkilerin meydana getirdiği topluluğa ot formasyonu denmektedir. Ot formasyonları; savan, step ve çöl formasyonları olarak üç grupta mütalaa edilirler. Savan Tropikal bölgelerin kurak mevsimi bulunan bölgelerde gelişen ve içlerinde seyrek olarak ağaçların da yer aldığı yüksek boylu otlardan meydana gelmiş bitki topluluğuna savan adı verilir. Anlaşılan o ki orman formasyonu buralarda yerini yüksek boylu otlara vermiştir. Yine de bu demek değildir ki savan sahaları tamamen ağaçtan mahrum yerlerdir. Bilakis Tropikal bölgelerin yıllık yağışı 1000 mm’nin üstünde olan ve kısa kurak devresi bulunan yerlerde nemli savanlar gelişmiş halde bulunup, bunlar arasında yapraklarını döken ağaçlar da bulunur. Yıllık yağışı, 500 mm arasında olan ve 5–7 ay kuraklık geçiren kuraklık geçiren tropikal bölgelerde ise kurak savanlar yer alıp, ister istemez bu durumda ağaç nadiren bulunacaktır. Dolayısıyla buraları daha çok yüksek boylu otlar kuşatmıştır. Tropikal bölgelerin 8–10 ayı kurak geçen ve yıllık yağışı 500 mm’nin altında olan yerlerde dikenli bir hal alır ki savanların bu türüne dikenli savan denmektedir. Stepler (Bozkır formasyonu-preri) Bozkır formasyonu denilince ister istemez orta asya akla gelmekte. Sonuçta Ortaasyadan Anadoluya gelip, oradan da Balkanlara uzanmışız. Anlaşılan o ki bozkır kültürümüzü hatırlatacak step formasyonumuz var. Bilindiği üzere orta kuşakta yağışların ağaç yetişmesine yetmiyecek kadar az olan yerlerde yaz kuraklığına dayanamıyarak güz mevsimine yakın bir dönemde solan ve aynı zamanda ortadan ansızın kaybolan ot formasyonuna step formasyonu denmektedir. Dolayısıyla yağış miktarının 250 –300 mm’yi aşamadığı steplerde umumiyetle ağacın olmadığı belirlenmiş olmakla birlikte zemini nispeten nemli yerlerde tek tekte olsa nispeten ağaç görülebilmektedir. Bozkır formasyonunun başlıca yayılış alanları Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarıdır. Memleketimizde doğal step sahaları olup, özellikle İç Anadolu, Tuz gölü çevresi, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Trakya’da ki bazı step sahalar ormanların tahribi neticesinde meydana gelmiş sekonder step sahaları olarak bilinmektedirler. Örnek: Stipa, Artemisia, Festuca ovina, Bromus tomentellus, Peganum harmala. Flora âlemleri Mademyeryüzü bitki örtüsü flora âlemlerine ayrılmakta, o halde flora âlemleri de flora bölgelerine ayrılacaktır elbet. Dolayısıyla yeryüzünü saran bitki örtüsü Avustralya, Antartika, Holoarktik, Paleotropik, Neotropik ve Kap florası olmak üzere 6 flora âlemini diye tasnif edilirler. Holoarktik Flora âlemi Holoarktik flora âlemi kuzey yarımkürenin soğuk ve ılıman bölgelerini içine alan bir flora âlemi olup, bu sözkonusu âlem Akdeniz, Avrosibirya, Doğu Asya ve Kuzey Amerika diye 5 bölgeye ayrılmaktadır. Doğu Asya Bölgesi —Yağışı bol bir bölge olup, yıllık yağışı ortalama 500 mm’ye tekabül etmektedir. Bu arada kışlar ise kurak geçip, yaz mevsiminde yerini yağışa terketmektedir. —Bölgenin güneyinde subtropik karakterde yağmur ormanları olup kuzeye gidildikçe bu ormana has bir takım karakteristik özellikteki bitkileri ortadan kalktığı gözlemlenmiştir. —Kuzeye çıkıldıkça yağmur ormanları yerine yaprak dökümünün belirgin hale geldiği ağaç toplulukların hâkim olduğu gözlemlenmiştir. Özellikle yağmur ormanları Himalaya’nın doğu etekleri, Orta Çin, Formoza ve Güney Japonya’ya kadar uzanmaktadır. Örnek: Lauraceae, Quercus, Magnoliaceae ve Theaceae bitkiler. —Doğu Asyanın yazlık ormanları Avrupadaki yazlık ormanlardan floristik bakımdan zengin olduğu gözlemlenmiştir. Yani Doğu Asya’nın yarısı Juglandeceae familyası mensuplarının teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Örnek: Alnus, Acer, Betula, Prunus ve Qercus türleri. Orta Asya Bölgesi — Orta Asya bölgesi doğuda Gobi çölünü (1000–1500 m), Kuzeyde Tibet yaylasını (4000–5000 m) içerisine alır. Zaten Batı Türkistan’ın dışında kalan bir kısım bölge ise çöldür. — Ormanca yağış alan yüksek kısımlarda yer alır (300–350 mm). — Bölgenin batısı çayır stepleri halindedir. —Doğuya doğru gidildikçe astragalus stepleri hâkim hale geçer. Bunun yanısıra Artemisia stepleri de yer alır. —Su kenarlarında Salix, Populus, Tamarix cinslere mensup türler hâkimdir. —Tuzlu topraklarda Chenopodiacea familyasına mensup türler gelişir. Akdeniz Bölgesi —Ilıman ve yağışlı kışlarla geçen ve aynı zamanda sıcak ve kurak yazlarla karakterize edilen alanlar Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bölgeler olarak tanımlanır. —Bu bölge uzun medeniyetlere sahne olduğundan bu arada ister istemez bitki örtüsü tahrip edilmesi neticesinde tipik form olarak maki topluluğu meydana gelmiştir. —Akdeniz bölgesinde Pinus Brutia (Kızılçam), Pinus Pinea (Fıstık çam), Pinus Sılyvestris (Sarıçam), Fagus Slyvatica, Fraxinus (Avrupa kayısı), Abies (Göknar), Cedrus Akdeniz ikliminin hâkim olduğu bölgelerde görülür. —Akdeniz ikliminin etkisi altına giren bölgeler: İberik yarımadasının bir kısmı (İspanya tarafı), Güney Fransanın kıyı bölgesi, İtalya yarımadasının alçak kısımları, Yunanistanın kıyıya yakın alçak kısımları, Batı Güney Anadolu kıyı bölgesi, Doğu Asyanın kıyı şeridi ve Afrikanın kuzey batısı diye sıralanırlar. Avro-sibirya Bölgesi — Avro-Sibirya bölgesi Islanda’dan Kamçatski’ye kadar uzanıp, bu ormanlar Doğu Asya’da oldukça fakir oldukları tespit edilmiştir. — En fazla yağış yaz aylarında görülür. — Kuzeyi iğne yapraklı ormanlarla kaplıdır. Örnek- Conifera türlerinden; Larix, Abies, Pinus ve Picea teşkil eder. Conifera arasına geniş yapraklılarda karışarak Kuzey Rusya’dan Sibirya’ya kadar uzanan Tayga ormanlarını hâsıl eder. Tayga’nın kserofit karakteri yerin donmasının sebep olduğu susuzluktan (fizyolojik kuraklık) ileri gelir. Mesela Tayga’nın belli başlı kozalakları; Pinus Sıylvestris, Pinus Cembra, Picea ovata, Abies Sibirica, Larix Sibirica ve Larix dahurica’dır. Yayvan yapraklılara i Sibirya’dan Betula, Alnus, Salix ve Populus, Balkan yarımadasının kuzeyinden ise Carpınus, Fagus, Quercus gibi bitkileri örnek gösterebiliriz. —Avro-Sibirya otsu formasyonlarından en yaygın olanı çayır olduğu belirlenmiştir. Ayrıca yaz ayları yağışlı olması dolayısıyla bütün bölge bataklık ve fundalık bakımdan zengin olduğu gözlemlenmiştir. Dolayısıyla bataklık çayırlarda Phragmites ve Carex yaygındır. —Ilıman kuşağın kuzeyinden kutuplara doğru Tundra formasyonu teşkil eder. Örnek-Bryophyta, Liken, Carex. Aynı zamanda Tundaralar yılın ¾ ü karla örtülü olup Cladonia rangiferina (rengidiken) hâkim bitki topluluklarını oluştururlar. Kuzey Amerika Bölgesi 1-Kuzey Amerika bölgesi fizyonomik bakımdan Avro-Sibirya bölgesine dâhil olup, floristik bakımdanda Doğu Asya flora yapısı gösterirler. 2-İklim ve floristik yapısı bakımdan Kuzey Amerika üçe ayrılmakta olup, “a-Pasifik kıyı şeridi b-Atlas okyanus kıyıları c-İç kesimler” diye tasnif edilirler. 3-Kuzey Amerikan bölgesinin güney doğusunda Virjinya ile Texas arasında kalan kesimde subtropik yağmur ormanları yer almaktadır. Özellikle bunlar arasında Quercus, Magnolia, Liyan’lar zengin ormanaltı vejatasyon oluştururlar. Pasifik kıyı Şeridi Özellikle iğne yapraklı ormanlar gelişme gösterir. Örnek- Tsuga, Pseudotsuga, Thuja, Sequoıadendron, Gıganteum (mahmut ağacı), Conifera ormanlarını teşkil eder. Atlas okyanusu kıyıları Kurak bölgelerinde pinus türleri, bataklık yerlerde ise Taxodium disticum bulunmaktadır. İç kesimler İç kısımlarda Preri adı verilen vejatasyon yer alır. Preriler’in yapısına Astragalus, Aster, Andropogon, Achillea, Koeleria, Stipa’lar teşkil eder. Preri’lerkserofit bitkiler ile örtülüdür. Paleotropik Bitkiler Paleotropik flora âlemi; —Orta ve Güney Afrika —Tropik Asyayı içine alır. Paleotropik flora âlemi aynı zamanda Malezya ve Hint-Afrika alanını da kapsar. Malezya Bölgesi —Yağmur ormanları Malezya bölgesinin en tipik formasyonudur. Örnek: Moraceae, Annonaceae ve Dipterocarpaceae formasyonlarına ait bitkiler ile odun ihtiyacını karşılayan liyanlar yer alır. Aynı zamandadalları sis altında kalan Bryophyta, Orchida ve Pteridophyta bitkileri bakımdan zengindirler. —Malezya Bölgesinin kuşak kısımda muson ormanları yer alır. Sava adasının doğusunda ve K.Hindistan’ın doğusunda ki muson ormanlarını ise Tectona grandis temsil eder. —Bölgenin güneyine gidildikçe antarktik flora âleminin etkisi görülmektedir. Hint Afrika Bölgesi Hint- Afrika bölgesinde kuzeyden ekvatora yaklaştıkça yağış oranı artmaktadır. Dolayısıyla bitki örtüsü şu şekilde sıralama gösterir: —Bitki örtüsü çöl, savan, galeriye ormanı ve yağmur ormanı şeklinde birbirini takip eder. Yağmur ormanları Gine kıyılarından Güney Havzasına kadar uzandığı gibi yer yer gök galeri ormanları ile çevrili olduğu gözlemlenmiştir. Genelde bu ormanlar devamlı su bulunan yerlerde bulunurlar. Anlaşılan o ki Afrika’nın en tipik ormanlarını Savanlar oluşturmaktadır. Savanlar; Asclepidaceae, Amaranthaceae, Acanthaceae, Scrophulariaceae, Composıtae, Malvaceae ve Legumunaceae türleri savanların tipik bitkileri arasında yer almaktadır. —Hint Afrika bölgesi, Afrika sahasının Güneyi ile Madagaskar çevresindeki odaları içine alıp, özellikle bunlar içerisinden Madagaskar adası endemikler bakımdan zengin bir alanı kaplamaktadır. Hatta seyyahların ağacı ismiyle anılan ve güneşe karşı dik duran Ravnala Madagascariensis burada yer almaktadır. İlginçtir bu ağaç güneşin kavurucu sıcaklığına aldırmadan daha çok kendi kendini gölgelendirmesiyle dikkat çekmektedir. Belli ki gövdelerinin üstünde simetrik olarak her iki yana yayılmış vaziyette bulunan yaprak demetleri bu iş için seferber olmuşlar. Böylece ışık nereden gelirse gelsin bünyelerinde var olan gölgeleme tertibatları sayesinde bunaltıcı sıcakların zararlarından korunabilmektedirler. Neotropik Flora âlemi —Neotropik flora âlemi Orta Amerika ve Güney Amerika bölgesini içine alır. —Yeryüzünün en geniş yağmur ormanı bu bölgede, özellikle Amazon çevresinde bulunmaktadır.Orta Amerikanın batı kısımlarında ise (Venezualla, Kolombia ve Brezilyanın iç kısımları) yaprak döken muson ormanları ile kserofil çalılar yer almaktadır. —Neotropik flora âlemi içerisinde savanlar da geniş yer kaplamaktadır. Hatta Uruguay ve Kuzey Arjantinin otluk halde step haline geçmiş savanlarına pampa adı verilir (prerileri andırır). —Bölgenin güneyi (Patagonya) ise dikenli ağaçlar, kserofil çalılar, seyrek yapılı step ve otlaklarla örtülü yarı çöl halindedir. — And dağlarında ki (orman ve çalı kuşağından yukarıda kalan kısım) sert yapılı otlar, yastık halinde bitkiler, bodur çalılarla örtülü otlaklar halindeki bitki örtüsüne Paramo denilmektedir. —Bu flora bölgesinde bilhassa Cactaceae, Cannaceae, Bromeliaceae familyaları daha yaygın haldedirler. Kap Flora âlemi —Küçük flora âlemidir. —Yağışın 2/3’ü kışın düşer. —Maki formasyonu çalılardan meydana gelmiştir. —Orman florası sadece güney kıyıların nemli kısımlarında vardır. —Zengin bir floraya sahiptir. Özellikle Proteaceae familyası zengin formu oluşturmaktadır. —Arazi yapısının değişik oluşu dolayısıyla yağışa bağlı olarak bitki örtüsünde değişik olarak kademelenmiştir. Avustralya flora âlemi —Avustralya büyük kara parçalarından ayrılması sonucu izole olmuş bir kıta olup, aynı zamanda bitki örtüsü % 85 endemik olan bir flora âlemidir. Yani 10.000 türden 8600’den fazlası endemiktir. — Kıyı bölgeleri yağış aldığından daha çok yağmur ormanları yer alır. Yağış ormanları Eucalyptus ormanları ile çevrilip, bu türler Australya bölgesinde 500 türden fazlasıyla temsil edilirler. Kuzeyin yaz yağmuru alan vejatasyon kısmında ise savanlar damgasını vurmaktadır. —Bu flora âlemin büyük bir bölümü kurak haldedir. Antartika Flora âlemi Güney Amerika’nın güney batı ucunu içine almaktadır. Bu floranın iki ana özelliği sürekli yağışlı sisli ve bulutlu olmanın yanısıra bitki örtüsünün ılıman yağmur ormanı niteliğine sahip olmasıdır. Ayrıca yağmur ormanı fagaceae (kayıngiller) familyasından Nothofagus tarafından temsil edilir. Hatta bu ormanlar lianlar ve epifitlerle örtülüdür. Aynı zamandabölgede bataklık ve turbalıklar da mevcuttur. Antartika bölge Güney Georgia adaları, Kerguelen adaları ve Macquarie adalarını içine alır. Söz konusu adaların florası oldukça fakir olup, yer yer ot formasyonlarına da rastlanır. Dahası bölgenin büyük bir kısmı buz gölü halindedir. TÜRKİYE VEJETASYON’UN GENEL GÖRÜNÜŞÜ Türkiye’nin bulunduğu vejetasyon konum Holoarktik flora âlemine girmektedir. Hatta Holoarktis flora âlemi de kendi içerisinde; Akdeniz havzası ve Turan – Önasya flora bölgesi diye tasnif edilip, başta Ege, Akdeniz’in büyük bir bölümü ve Güney Marmara büyük ölçüde Akdeniz havzasına dâhil olup, geriye kalan Kuzey Anadolu, Trakya, Paleoboreal Avrupa, Orta ve Doğu Anadolu ise Turan – Önasya flora bölgesine girmektedirler. Şayet fitocoğrafya yönünden değerlendirme yapacak olursak; Kuzey Anadolu ve Kuzey Trakya, Avrupa – Sibirya flora bölgesine dâhil olup, diğer Ege ve Akdenizin büyük bir bölümü, Biga yarımadası, Akdeniz, Güney Doğu Anadolunun güneyindeki plato ve ovalar Mezopotamya rejyonu içerisinde kalmaktadır. Kısaca Türkiye florası: ”1-İran-Turan 2-Avro-Sibirya a-Öksin flora sektörü b-Kolşik flora sektörü 3-Akdeniz 4-Mezopotamya” diye tasnif edilmektedir. Görüldüğü üzere Türkiye dört mevsim ve 7 bölgesi ile belki de dünyada hiçbir ülkeye nasip olmayacak derecede birçok özelliklere sahip tek ülkeyiz. Bu yüzden ülkemize cennet vatan Türkiye dersek yeğdir. Fakat cennet vatan Türkiyemizin kiymetini bilmediğimizden olsa gerek zengin flora yapısını acımasızca kıymaktayız.Acı ama gerçek, dolayısıyla bu gerçeklerden hareketleTürkiye’de hem vejatasyon formasyonunun değişmesine neden olan faktörleri hem de ormanların önemli ölçüde ortadan kalkmasına neden olan unsurları; “—Ülkemizde değişik rejyonal iklim şartlarının hüküm sürmesi, —Türkiye topoğrafyasının yükseklik, eğim ve bakı şartlarının kısa mesafeler dâhilinde sık sık değişmesi, —Özellikle kuvaterner (dördüncü zaman)’de meydana gelen iklim değişmeleri (ekolojik şartlar) ve Avro-Sibirya, Akdeniz subtropikal, İran-Turan flora bölgesine ait vejatasyon alanlarının devamlı olarak parçalanması, —Kurak ve yarı kurak bölgelerimizde insanın tabii vejatasyon üzerinde önemli ölçüde müdahaleleri” şeklinde sıralayabiliriz. Nitekim bu tip müdahaleler klimaks türlerin azalmasına, kuru ormanların ortadan kalkmasına ve antropojen steplerin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Demek ki herhangi bir alanda bitki örtüsünün tutunması ve gelişmesi o alanın iklim, toprak, topoğrafya, beşeri faktörler, ekolojik şartlara bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Hatta ortamda veya ekosistem dâhilinde normal denge oluştuğunda, o ortama uyan yeni bir klimaks bitki topluluğu bile yerleşebilmektedir. Bitki örtüsü ve iklim faktörleri arasında ilişkiler: 1-Sıcaklık Bilindiği üzere Türkiye vejatasyon için en ideal eşik sıcaklık değeri 8 santigrat derecedir. Zira araştırmacılar tarafından; 8 santigrat dereceyi başlangıç noktası olarak kabül edip esas aldıklarından, başlangıçla sona eriş tarih arasındaki ortaya çıkan rakama tekabül eden devreye vejatasyon süresi veya vejatasyon devresi olarak değerlendirirler. Bu kıstaslardan hareketle yurdumuzda vejatasyon devresinin en uzun olanının Güney kıyılarımız olduğunu, yani bu kıyılarımızda vejatasyon süresinin 260 günden fazla olduğu belirlenmiştir. Hatta Alanya, Anamur ve Antalya gibi bölgeler de vejatasyon süresi yıl boyunca konumunu koruyabildikleri gözlemlenmiştir. 2-Yağış Türkiye’nin kuzeyinde nemli ılıman, nemli soğuk ormanlar ve su isteği fazla olan higrofitler yaygın durumdadır. Fakat yine de kuzey kıyı şeridi hariç Türkiye genelinde Akdeniz ve Ege kıyı kuşağı boyunca yaprağını dökmeyen, ağaç ve çalıların hâkim olduğu kserofitler ile Orta ve Doğu Anadolu’da kışın soğuğa yazın kuraklığa dayanan meşe, ardıç, yer yer karaçam ve orman sınırının altında ilkbaharda yeşeren yazın kurak devre sonucu meydana gelen step vejetasyonunun hâkim durumda olduğu tespit edilmiştir. 3-Bulutluluk ve bağıl nem Vejetasyon devresinde bulutluluğun ve nisbi nemin düşmesi, evapotransprasyonun artırmakta ve dolayısıyla kuraklığın kuvvetlenmesine neden olmaktadır. Sıcaklık, yağış, bulutluluk ve bağıl nem durumu birlikte dikkatte alındığında ülkemizde bitki örtüsü ve iklim faktörleri arasındaki ilişkiler şu şekilde ortaya çıkar. Şöyle ki; —Ülkemizde Kuzey Anadolu ve özellikle Karadenize bakan yamaçlarda yağış, bulutluluk, bağıl nem değerleri yüksektir. Nitekim Karadeniz kıyı kesimi higrofil karakterde bitkilerin yetiştiği bölge olup, bu bölgesinin yüksek kesimlerinde daha çok soğuk şartlara uymuş ibre yapraklı ormanlar yer almaktadır. Örnek: Kızılağaç, ladin, göknarı, ihlamur gürgen, kayın vs. Ayrıca Kuzey Anadolu fitocoğrafyada dağların yüksek ve güneye bakan yamaçlarında ise soğuğa dayanıklı ışık isteği fazla olan sarıçam ve karaçam ormanları vardır. —Sıcaklığın nispeten fazla, bulutluluğun düşük olduğu Ege ve Akdeniz kıyılarında kuraklığa dayanıklı maki, frigana, kızılçam, fıstık çamı, servi (selvi-cupressus), palmiya ve turunçgiller gibi sıcaklık bitkileri vardır. — Kışlar soğuk, yağışların az düştüğü Orta Anadolu ve Doğu Anadoluda step vejatasyonu bulunmaktadır. —Vejetasyon süresinin birkaç ayı kapsadığı, düşük sıcaklıkların yüksek olduğu alanlarımızda (dağlarda) subalpin –alpin denilen çayır formasyonu yer almaktadır. — Yarı kurak- yarı nemli bölgelerimizde park görünümlü kuru ormanlar, ardıç, meşe, karaçam ve bunların karışık olduğu topluluklar bulunmaktadır. Bakı ve eğim Karadeniz bölgesinin arka ve iç kesimlerin kuzeye bakan yamaçlarında sarıçam, güneye bakan yamaçlarında meşe ve ardıç toplulukları ile antropojen stepler hâkim durumdadır. Örnek: Sarıkamış ve Hopa. Karadeniz sahil rejiyonunun kuzeye bakan yamaçlarında ise ardıç, sarıçam ve meşeler baskın duruma geçmektedir. İç Anadolu’da bakı durumuna baktığımızda kuzey yamaçlar ardıç ve meşeler, güney yamaçların ise step ve antropojen steplerle kaplı olduğu gözlemlenmiştir. Genel bir bakı tanımı yaptığımızda; Akdeniz bölgesi hariç diğer bölgelerimizde kuzey yamaçlar nemli olmaktadır. Yani buralar yarı nemli lokal ortamlar ve rejiyonlar olması nedeniyle higrofil- mezofil karakterde vejatasyon formasyonlarını bağrında taşımaktadır. Güneye bakan yamaçlar malum, kurak ve yarı kurak ortamlar oluşturduğundan dolayı daha çok kserofik karakterde ağaç, çalı ve ot toplulukları ile kaplıdır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() BİTKİ EKOLOJİSİ-2 ALPEREN GÜRBÜZER Bitki örtüsü ile Biyotik (beşeri) faktörler arasında ilişkiler: —Tabi bitki örtüsünün sürekli tahribi neticesinde eğimli yamaçlar erozyona uğramış, derken ana materyal yüzeye çıkmıştır. Anlaşılan o ki ortam bozulmasına paralel olarak ortamda klimaks türlerin sahadan çekilmesini beraberinde getirmiş ve böylece geriye bitki örtüsü olarak kala kala birkaç kanaatkâr ağaç, çalı ve ekseriya otsu türler kalmıştır. —Step ormanlarının çeşitli yollardan tahribi step alanların genişlemesini sağlamıştır. Karadeniz kıyı kuşağında ise yer yer psödomaki (yalancı maki) topluluklar gelişmiştir. —Vejetasyon örtüsünün tahrip edildiği alanlarda klimaks türler azalmış veya tamamen yok olmuş ve bunun neticesinde yerini kurakçıl bitki toplulukları ana kayaya bağlı türler yaygınlaşmıştır. Hatta bitki ortamı bir veya birkaç türün yayıldığı saha haline gelmiştir. —Genelde memleketimizde klimaks türler önemli derecede değişmiş onun yerine ortama yabancı türler denilen kozmopolit türler ön plana geçmiştir. — Ülkemizdeaşırı hayvan otlaması, tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılması, eğimli alanların sürekli traşlama yapılması ve orman bakımın sağlanamaması gibi etkenlere bağlı olarak vejatasyon örtüsünün büyük ölçüde kan kaybına uğradığı belirlenmiştir. TÜRKİYEDE BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN GEÇİRDİĞİ SÜREÇ Flora –Biyocoğrafya alanlarında değişmeler Ülkemiz Pleistosen’de ve hatta Holosen’de önemli iklim değişmelerine uğramıştır. Bu yüzden etkileri pedojenez ve jeomorfolojik yönden çok önemlidir. Bu arada Glasiyal devrelerde (buzul devre) hüküm süren nemli iklim şartlarına bağlı olarak ormanlar geniş alanlara doğru yayılmış, hatta bugün kuzey bölgelerimizde bulunan nemli ormanlar güneye doğru ilerlemiştir. Böylece step alanları daralmış ve bunun sonucu olarakta Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu’daki yüksek alanların kuzeyine düşen soğuk bölgelerde kendine has bitkilerin yer almasına yol açmıştır. Amanos dağlarında (Adana-Antakya) bulunan oksin kaynaklı elementler Amanos dağlarında özellikle kuzeye bakan yamaçlarında Akdeniz fitocoğrafya bölgesi dışında diyebileceğimiz Güney ponto, Sibirya, öksin veya kolşik elemanları bulunmaktadır. Mesela bir öksin ağacı olan Fagus oriantalis (kayın) Amanos dağların da 1100–1500 m arasında, Antakya ve Musa dağının güney ve batı yamaçlarında ise 1900 m’ye kadar çıkabilmektedir. Örnek- Acer platanoides, Alnus glutinosa (Adi Kızılağaç), Fagus oriantalis Lipsky (doğu kayını), Evonymus latifolus, Quercus pantraea, Taxus baccata (Porsuk), Tilia argentea (Ihlamur), Ulmus glabra (Karaağaç), İlx clchica. Belgrad ormanlarında yer alan Akdeniz bitkileri Belgrad ormanlarında yer alan Akdeniz florasına ait elemanlar şunlardır: Arbutus Unedo, Erica verticillata, Poterium spinosum, Spartium junceum, Quercus Coccifera, Quercus infetoria, Juniperus oxycedrus, Calluna vulgaris, Cistus villosus. Ağrı dağı üzerinde ise Munzur, Erciyes, Nemrutda olduğu gibi Betula (Huş) ormanı bulunmaktadır. Hakeza Tortum doğu bölgesinden olmasına rağmen Tortum Havzasında Akdeniz kökenli bitkiler mevcuttur. Örnek- Arbutus Unedo, Arbutus andrachne, Jasminum fruticans(Yasemin), Capparis spinosa ve Cotinus coogyria’dır. Türkiye için Holosende meydana gelen iklim değişmeleri konusunda şu şekilde genel sonuçlara ulaşılmıştır. Şöyle ki; — Günümüzden 8–9 bin yıl önce Anadoluda hissedilir bir kurak ve nispeten ılık bir dönem meydana gelmiştir. — 5–7 bin yıl önce hissedilir derecede sıcak ve oldukça nemli bir dönemin bulunduğu uygun bir klimatik değer dönemi meydana gelmiştir. — 3000 yıl önce serin bir dönem geçmiştir. Fakat Postglasiyal dönemde (1500–1700 yıl önce) kurak bir dönemin başladığı ve böylece orman formasyonunun yavaş yavaş yerlerini stepe terk ettiği görülmüştür. Örnek: Orta Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesi. 1-Kuzey Anadolu Fitocoğrafya Bölgesi Bu bölge Ordu’dan doğuya doğru uzanan kolşik ve Istranca dağlarına, hatta Bulgaristan’a kadar uzanan öksin bölgesini içine almaktadır. Çoğunlukla öksin bölgesine ait olan ağaç ve çalılar şunlardır: Abies bornmülleriana (Uludağ göknarı), Alnus glutinosa (Adi kızılağaç), Abies nordmanniana (Kafkas-Doğu Karadeniz göknarı), Acer Campestre(Ova akçaağacı), Carpınus oriantalis (doğu gürgeni), Coryllus avellana(kuzu fındığı), Coryllus colurna (ayı fındığı), Castanea sativa(Avrupa kestanesi), Fagus orientalis (Doğu kayını), Pinus Silvestris, Quercus dischorochensis(Çoruh meşesi). Kolşik sektörde bulunan ağaç ve çalılar ise şunlardır: Alnus barbata, Philleyrea decora, Picea excelsa, Picea orientalis, Quercus pontica, Rhodendron cauca sicum, Rhodendron smirnovi, Rhdendron ungerni. 2-Akdeniz (Ege-Akdeniz) Fitocoğrafya Bölgesi Kuzeyde Marmara kıyılarından başlayarak (Gelibolu ve Biga Yarımadası), Ege (Uşak ve Denizli bölgesine kadar sokulan), Toros dağlarının güneye bakan yamaçları boyunca yükselen kısımlar ve Amanos dağlarından güneye doğru devam eden bölgeler ve Doğu Akdeniz flora bölgesine dâhil edilir. Bu bölgede Sclerophyll (ışığı seven sert yapraklı bitkiler) vejatasyon hâkim olup, bunun yanısıra Geofitler, Terofitler ve Kamefitler gibi bölgeye has karakteristik bitkiler de mevcuttur. Bunlar dahası Akdeniz bölgesinin ormanın tahribi ile yerleşmiş olan maki bölgesinin önemli vejatasyonu olarak bilinmektedir. Zira bölgedeki önemli ağaççık ve çalı türleri şöyledir: Arbutus andrachne, Ceratonia Siliqua, Cotinus Cogygria, Daphne Sericea, Erica verticillata, Juniperus oxycedrus, Myrtus comminus, Olea europea, Philleyrea Media, Pistacia lentiscus, Quercus coccifera, Quercus haas, Quercus libani, Styrax officinalis. 3-İran -Turan Fitocoğrafya Bölgesi İran-Turanian kökenli karakteristik bitkiler bulunmaktadır. Örnek: Acantholimon, Acanthophyllum, Calligonum, Ferula, Alyssum, Isatis. Türkiye ise İran-Turan Bölgesi iki ana vejatasyon sahasına ayrılmaktadır. Birincisi yaprağını döken çalı ve park görünümündeki ormanların oluşturduğu dış kuşaktır. İkincisi de Orta Anadolu’nun ağaçsız alanı “gerçek step” diye anılan Orta Anadolu stepidir. Orta Anadolu ağaçsız steplerinde Artemisia fragans, Euphorbia tinctoria, Globularia orientalis, Isatis glauca, Poa bulbosa, Astragalus, Peganum harmala. Şurası da bir gerçek Türkiye’de floristik alanların yayılışını kesin çizgilerle sınırlandırmak mümkün değildir. Bu durumun iki ana sebebi vardır. Şöyle ki; —Pleistosende ve Holosende meydana gelen iklim değişmelerinden kaynaklanmaktadır. Nitekim soğuk- glasiyal dönemlerde(Pleistosen Epoch glacials pleyistosen buzul dönemler) güneyli ve kserofitler kuzeye doğru ilerlemiştir. —Orografik uzanışlar bakı lokal ortamları yaratmış ve bunun sonucu olarak ortamda değişik flora bölgelerine ait bitkiler tutunmuşlardır. Mesela Kuzey Anadolu dağların güneye bakan yamaçları kserofit ve ışığı seven bitkilere, Akdeniz bölgesinde kuzeye bakan yamaçlar ise kuzeyli higrofil bitkilerin tutunmasına yataklık yapmıştır. Hakeza Amanos dağlarında çok sayıda öksin toplulukları kuzeye bakan nemli yamaçlarda toplanmaktadır. TÜRKİYE’DE VEJETASYON FORMASYONLARI Bilindiği üzere minicik ağaç kök hücreleri toprağa basınç yaparak sert kayaları bile delip durmak yok yola devam demekteler. Dolayısıyla kök hücresi deyip geçemeyiz. Hücrelerin içerisinden çıkan kaygan sıvı kökün yol boyunca ilerlemesine yeter artar bile. Kökler kayaları delip parçalayarak toprağın derinliklerine ilerler de ağaç gövdesi üzerindeki sürgünler ilerlemez mi? Elbette ki onlarda gökyüzüne doğru yönelerek gelişme kaydederler. Öyle ki ağaçların sürgünlerin uç kısımlarında bulunan tomurcuklar sürekli yenilerek yeni hücreler oluşturup gövdenin dal budak salınmasını sağlarlar. Hakeza ağaçların genelinde büyümenin gerçekleştiği kambiyum denilen hücre tabakaları da mevcuttur. Nitekim her yıl kambiyum tabakası yaşlı ağaca bir halka daha ilave etmek için can siparane çalışmaktadır. Hatta bu halkalar sayesinde birçok ağacın yaşını da öğrenmiş oluruz. Kambiyum tabakası sadece ağacın yaş tespitine yönelik bir halkalar kuşağı olmayıp, aynı zamanda kökler tarafından su ve suda erimiş maddelerin alınarak kambiyuma ulaştığında, bu durumda kambiyum bünyesinde mevcut bulunan iletim borularını kullanarak suyun yapraklara taşınmasına vesile olurlar. Bu arada ağaç büyüdükçe kambiyumun içerisinde borularda sertleşip ağacın gövdesini oluştururlar. Gövde artık bir noktadan sonra yapraklarla bağlılıklarını kesip mevcut suyu depolarında saklı tutarlar. Yapraklar ise köklerden erimiş halden gelen minarelleri bünyelerinde var olan klorofil maddesi sayesinde havadan aldıkları karbondioksitle birleştirerek şeker ve nişasta haline dönüştürüp ağaç dokularının hem beslenmesini hem de yeni dokuların oluşmasını temin ederler. Anlaşılan o ki bir ağaçta gerçekleşen akıl dolusu faaliyetler ormanlarda kat be kat daha artarak koro halinde topyekûn cereyan etmektedir. Dolayısıyla ağaç veya orman deyip geçmemeli. Çünkü kauçuk, katran, reçine sakız, boya ve kibrit gibi maddeler ağaçlardan elde edilmektedir. Hatta kullandığımız birtakım hapların birçoğu da ağaçlardan temin edilmektedir. O halde ormanlarımızın kıymetini bilip “Yaş kesen baş keser” düsturundan hareketle onlara gözümüz gibi bakmak boynumuzun borcu olmalı. Bu bilgilerden sonra orman konusuna geçip alt başlıklar altında şöyle izah edebiliriz: 1-Trakya antropojen step formasyonu Trakya gibi yarı-kurak- yarı nemli şartlara haiz alanlarda antropojen stepler ve yarı kuşak şartların hüküm sürdüğü alanlarda kuru ormanlar yer almakatdır. Mesela Vertisollerin görüldüğü, aynı zamanda antropojen step alanının orman kalıntıları olarak kabul edilen sahalarda Quercus infectoria, Quercus pubescens, Quercus cerris, Juniperus oxycedrus, Carpinus oriantalis gibi bitkiler bulunmaktadır. Özelllikle Trakya antropojen step sahası içerisinde yer alan vejatasyon örtüsü tipik kurak ve karasal iklim şartlarını en iyi şekilde yansıtmaktadır. Örnek- Quercus pubescens, Jasminium fruticans, Stipa pennata, Koeleria cristata ve Festuca ovina yaygındır. Trakyada otlak vejatasyonun en önemli temsilcileri; buğdaygiller familyasından Cynodon dactylon, Dactylis glomerata, Poa bulbosa, Festuca ovina, Koeleria cristata olup, Baklagillerden ise Trifolium campestre, Trifolium arvense, Trifolium incarnatum gibi türler temsil etmektedir. 2-Psodomaki Formasyonu (çalı) Doğuda Hopa’dan başlayarak Trakya kıyılarını takiben bir şerit boyunca çoğu kez ağaçcık veya çalılardan ibaret bir kuşak uzanmaktadır. Bu kuşak aynı zamanda plantasyon kültür kuşağı olup insan tahribatının en yoğun olduğu alana tekabül etmektedir. Bilindiği üzere Trakya’nın Karadeniz kıyıları boyunca psödomaki hâkim durumda olup, ancak Karadeniz kıyılarından iç kısımlara gidildikçe psödomaki içindeki maki elemanlarının tedricen ortadan kalktıkları görülecektir. Genel itibariyle Psödomaki formasyonu bu kesimde şu elemanlardan müteşekkildir: Philleyra latifolia (akçakesme), Laurus nobilis (defne), Arbutus unedo(koya yemiş), Cistus salvifolius (Laden), Rubus fruticosus (böğürtlen), Corylus avellana (fındık). Daha doğuda karaboğaz iskelesi ile kerpe burnu arasındaki kıyı bölgesi içerisinden yer alan maki elemanlarına ise; Phillyrea latifolia (akçakesme), Laurus nobilis(defne), Arbutus unedoe (kocayemiş), Cistus salvifolius(Laden), Corylus avellana, Rubus fruticosus, Erica arborea, Cornus mas, Crataegus monogyna, Mespilus germenica gibi bitkileri örnek verebiliriz 3-Orman Formasyonu Bu formasyon Trakya, Batı ve Orta Karadeniz (Öksin sektör- Meşe kayın ormanları) bölgesinde bulunmakta olup, aynı zamanda yapraklarını döken esas itibarı ile meşe ve kayından ibaret orman kuşağına uzanmaktadır. Hatta kıyıdan yüksek kesimlere gidildikçe daha çok kayın ormanları, kıyıya doğru saha dâhilinde ise meşe ormanlarının yaygın olduğu görülmektedir. Trakya alanı Istranca dağlarının 1000 metre yüksekliğinde ki kuzey yamaçlar ile 500–600 m yüksekliğinde güney yamaçlarda Fagus oriantalis (Doğu kayını) ormanlar yer alır. Çoruh meşesi ise odacıklar halinde bulunmaktadır. Kayın florasının alt florasını Rhododendron Ponticum, İlex aquifolium teşkil eder. Istranca nemli orman alanının orta bölümü ise sık bir orman altı florasına sahiptir. Bu kesimde Rhododendron ponticum, Daphane pontica, Hypericum trifolium bulunmaktadır. Trakyanın doğu nihayetinde önemli ağaç topluluklarının bulunduğu alan Belgrad ormanı olarak bilinmektedir. Belgrad ormanı esas itibarı ile meşe ağaçlarından meydana gelmiştir. Örnek: Q. Frainetto, Q. Cerris, Q. Hartwissiana, Tilia tomen, Carpinus betulus, Acer cam poster. Orman formasyonun güneye bakan kısımlarda meşe toplulukları ağırlıkta olup, kuzeye bakan yamaçlarda da kayın yaygın haldedir. Dere tabanlarında ise gürgen bulunur. Kocaeli nemli ormanların batı kesimi (meşe kayın sahası): Quercus Pedunculiflora, Castane sativa, Crataegus monogyna, Phillyrea latifolia, Daphne pontica gibi türler sahne almaktadır. Kocaeli nemli ormanlarının doğu kesiminde yer alan kayın sahasına bir öksin elemanı olan orman gülü de (Rhododendron Ponticum) refakat etmektedir. Örnek- Castane sativa, Carpınus betulus, Q.Bademli flora, Q. Frainetto, Rhododendron Ponticum, Fagus orientalis, Mespilus germanica, Crateagus monogyna, Erica arborea. 4-Orta ve Batı Karadeniz Bölümü (Kayın-Göknar ormanları) Sakarya nehrinin doğusundan başlayıp Ordu’ya kadar uzanan Kuzey Anadolu dağlarının kuzey yamaçları boyunca veya nemli-ılıman kuşağın hâkim kısımlarında kayın ormanları yoğunlukta olup, yüksek yerlerde ise kayın-göknar karışımı ormanlar ağırlıklı olarak yerini almaktadırlar. Mesela İnebolu- Cide arasındaki Batı Köroğlu dağları alan dâhilindeki orman formasyonu şu birliklere ayrılmaktadır: —Gürgen(Carpınus betulus) ve Şimşir (Buxus sempervirens) —Kayın (Fagus oriantalis) ve orman gülü (Rhododendron Ponticum) —Göknar (Abies nord. Sub. Bornmülleriana) saf olarak 1200–1500 m arasında bulunur. —Pinus sılvestris-Yüksek alanlarda Göknarla birlikte bulunur. —Pinus nigra ve Geven (Astragalus anthylloides)- Batı karadeniz bölümünün Orta Anadoluya bakan güney yamaçlarında (Kayın –Gökpınar) yer alan 1000–1100 m arasında ki bitki ve orman kuşakları ise şöyledir: 1-Maki vejetasyon kuşağı Bu kuşak akarsuların vadileri boyunca birkaç kilometre içerisine sokulmuş olan ve yüksekliği 200 metreyi bulan dar kıyı şeridini oluşturur. 2-Kestane- ıhlamur- gürgen-meşe ormanları- kayın kuşağı Bu kuşakta yer alan bitkiler 500 m yükseklikler dâhilinde karışık ve ayrı (farklı) birlikler oluşturarak uzanmaktadırlar. 3-Saf kayın ormanları(fagetum kuşağı) kuşağı Bu kuşakta yer alan bitkiler 500–900 m yükseklikler dâhilinde aynı (benzer) birlikler oluşturarak uzanmaktadırlar. 4-Kayın- Göknar karışık ormanları (fagetum – Abietum) kuşağı Bu kuşakta yer alan bitkiler 900–1500 mm yükseklikler dâhilinde karışık(kompleks) birlikler oluşturarak uzanmaktadırlar. 5-Saf Göknar orman (Abietum) kuşağı Kızılağaç ormanları Bu tür ormanlar Doğu Karadeniz bölümünde dere kenarlarında ki alanları işgal edip ormanın üst sınırına kadar uzanırlar. Derken kızılağaçlar 5–6 yıl sonra 7–8 m boyunda kızılağaç ormanları ile kaplanmaktadır. Örnek- Buxus sempervirens(şimşir), Prunus lauro cerasus (karayemiş) Kayın- kestane- meşe – gürgen ormanları Bu tür orman formasyonlarının 100 metreye kadar uzanan etek kuşağı geniş ölçüde tahrip edilmiş durumdadır. Hatta çeşitli ağaç toplulukları birbirine karışmış durumdadır. Mesela bunlar arasında bir kestane ağacı var ki, onun hakkında bir Rize’liye kestane nedir diye sorarsanız vereceği cevap; o şehittir der. Gerçekten her türlü bitkinin kabuğu çürür, fakat kestane kabuğu çürümez. İşte bu yüzden o bizim nezdimizde şehit unvanını çoktan hak etti bile. NEMLİ-YARI NEMLİ SOĞUK ORMANLAR Ladin ormanları Bu ormanlar Ordu’nun doğusundan başlayıp Doğu Karadeniz dağları boyunca yüksekliği 2300 metreye kadar çıkabilmektedir. Mesela daha çok sahil zonunda bulunan kayın ile ladin karışık halde bulunup, yüksek kesimlerde ise göknar ve sarıçam beraberce bulunmaktadırlar Trabzon civarında saf Ladin ormanları 90–100 metreleri bulup, özellikle Meryem ana yörelerinde 1400–1500 metre olduğu gözlemlenmiştir. Trabzon dolaylarında Ladin ile birlikte bulunan diğer önemli ağaç ve çalılar şunlardır: Fagus orientalis, abies nordmanniana, Tilia rubra, Rhododendron Ponticum. Rize’nin doğu kesimlerinde Ladin ormanlarında yer alan elamanlar: Acer platanoides, Ulmus montana, Rhododendron Ponticum, Rhododendron Luteum, Viburnum orientale, Carpinus betulus, Sorbus aucuparia’dır. Göknar (Abies nordm) karışım ormanları Göknarlar Ladine nazaran soğuğa karşı dayanıklı olup ladin-sarıçam arasında yer almaktadırlar. Bunlar daha çok 1000 metreden yüksek ortamlarda ve soğuk iklimde yetişmektedirler. Hatta Karadenizin iç kesimlerinde 1500–2000 metre yüksek rakımlarda bu tür ormanlar görülebilmektedir. Fakat yüksek kesimlerde daha çok Rhododendron Ponticum ve Rhododendron Smirnovi türleri baskın durumdadır. Sarıçam ormanları Bilindiği üzere çam ve köknar ağaçlarına ait yaprakların dar ve iğnemsi olması, aynı zamanda yapışkanımsı yapraklarla çevrili olması dolayısıyla bu yapraklar buharlaşmaya geçit vermemektedir. Bu yüzden kışta olsa yaprakları dökülmemektedirler.Bunlar arasında dalları hiçbir zaman çıplak kalmayan çamlardan biri de hiç kuşkusuz sarıçamdır.Sarıçam ormanları daha çokkaradeniz etkisinin azaldığı Sarıkamış gibi bölgelerde yaygın duruma geçip, hatta Kuzey Doğu Anadolu’nun 2700 metrelik rakımlı tepelerde yetişen çamlarda vardır. Kuru Ormanlar Genellikle meşelerin hâkim olduğu bu ormanlar güney kesimlerde bulunur. Fakat bu ormanlarda altı adet flora fakir durumda gözükmektedir. Yani buralarda genellikle kserofit karakterde ağaçlar yaygın durumdadır. Istranca ve Çatalca yarımadası üzerinde kuru ormanların karakteristik en bariz özelliği ağaç meşesi olmasıdır. Önemli meşe türleri: Quercus dschorochensis, Quercus pedunculiflora, Quercus frainetto, Quercus infectoria, Quercus cerris, Quercus dalechampii, Quercus pubescens. Kuru saha ormanda yer yer gürgenler bulunmaktadır. Örnek: Carpınus orıantalis, Carpınıus betulus. Kuru orman topluluklarına kızılçam, sarıçam, Macar meşesi girmektedir. Ot formasyonu Orman sınırının üzerindeki subalpin ve alpin çayırlar oluşturmaktadır. Ormanın üst sınırında başlayan bu çayır alanlar özellikle Bolu Ala dağları, Ilgaz dağları ve Doğu Karadeniz dağlarında yaygındır. Belli başlı subalpin- alpin otsu türler şunlardır: Geranium Cinerum, Festuca alpina, Geranium slyvaticum, Astragalus viciifolius, Ranunculus caucasicus. Bu otsu vejatasyon 2000 metrenin üzerinde karla kaplı kar örtüsünün çekilmesinin ardından yeşillenmekte olup, daha çok Haziran ve Temmuz aylarında rengârenk çiçeklerin bir anda sarardığı müşahade edilmiştir. AKDENİZ FİTOCOĞRAFYA BÖLGESİNİN VEJETASYON FORMASYONLARI Bu formasyon Ege ve Akdeniz bölgelerini içine almakta olup, iklim olarak kışları ılık ve nemli, yazları sıcak ve kurak geçmektedir. Maki-Garig Formasyonları (Çalı) Maki formasyonun tahribi sonucu oluşan, daha kurak, daha fakir, aynı zamanda radyasyonun şiddetli olduğu ortamlarda yetişen ve boyları 50 cm - 1 m arasında değişen bodur çalı topluluklarına Garig veya frigana denilmektedir. Bu formasyon Marmara denizi çevresinde 300 –350 metre, Ege sahilinde 600 metre, Akdeniz kıyıları boyunca 800–1000 metre arası yüksek alanlarda bulunmaktadır. Orman Formasyonları Akdeniz fitocoğrafya bölgesinin sahilden başlayıp alpin zona kadar çıkan iğne yapraklı ağaçlardan ibaret orman formasyonları; “—Kızılçam —Fıstık çam —Karaçam —Sedir —Göknar” olarak kategorize edilirler. Kızılçam (Pinus brutia) Ormanları Kızılçam ormanları Marmara ve Karadeniz sahillerinde 100–200 metreden başlayıp 700 metreye kadar yüksekliği bulan rakımlı alanlarda, Ege bölgesinde 110–1150 metreye kadar çıkabilen alanlarda ve Torosların güneye bakan yamaçlar boyunca sahilden 110–1200 metre yüksekliği bulan alanlarda yetişen formlardır. Fıstık Çam (Pinus pinea) ormanları Aydın, Muğla, Maraş yakınlarında, Marmara denizi çevresinde, Gemlik körfezi kıyılarında bulunmaktadır. Ayrıca bu ormanlar Kozak yaylasında 700–900 metre yüksekliği bulan alanda da yaygın haldedir. Meşe (Quercus coccifera) ormanları Q. coccifera ve Q. İlex gibi meşe ormanları Ege-Marmara kıyı şeridinde ve Toroslarda yer almaktadır. Q. aegilops (palamut meşesi) güneyde 700 metreden başlayarak 900–1000 metreye çıkan alanlarda bulunmaktadır. Mesela Afyon batısında 1300–1400 metre yüksekliğe sahip Ahır dağı ile Murat dağın 1300 metre yüksekliği bulan yamacında bu ormanları görmek pekâlâ mümkündür. Akdeniz bölgesi yarı nemli dağ ormanları Özellikle Eğridir havalesinde endemik meşe türü olan Q. Vulcanica, Q. Libani, Q. Nigra, Q. Cerris, Abies cilicia, J. Oxycedrus, J.excelsa orman topluluğu oluştururlar. Kasnak ormanlarında meşe ardıç karışımı ormanlar ilk sırayı almakla beraber bunu sırasıyla saf ardıç, sedir ardıç, saf karaçam, meşe, sedir, kızılçam, karaçam ardıç, göknar ardıç ormanları takip etmektedir. Karaçam ormanları (Pinus nigrea) Doğu Karadeniz hariç Türkiyenin hemen hemen her yerinde yayılış gösteren ormanlardır. Özellikle Kuzey Anadolu şeridinde 400–1400 metre yükseklikte, Toros dağlarının 1200–2100 metre arasında ve ayrıca Anadolunun batıdan doğuya doğru uzanan Köroğlu, Bolu, Ilgaz ve Canik dağlarında görülmektedir. Ayrıca Karaçam ormanları ortalama 1000 metre yüksekliği bulan dağlık alanlarda ve kuzeye bakan yamaçlarında yaygındır. Sedir (Cedrus libani) ormanları Akdeniz bölgesinin Toroslar üzerinde ki karaçam ormanlarından sonra sedir ormanları gelmektedir. Sedir daha çok denize yakın kısımlarda 1200–1250 metre rakımlı alanlar ile Torosların kireçtaşı ve ana kayalar üzerinde ve 1000–2000 metre arasında ki denize bakan güney yamaçları tercih etmektedir. Amanos dağlarında ise sedir 1400–1800 metre arası yüksek alanlarda gelişme gösterdiği belirlenmiştir. Bundan başka sedir topluluklarına Sultan dağları, Dere sinek- aka sinek köyleri arasında kireç taşları üzerinde ve Erbaa çatalan mevkinde rastlanılmaktadır. Sedir ormanlarına yer yer A. cilicia, J. Oxycedrus, J. excelsa, Pinus nigra, Pinus brutia, Q. Libani türleri de karışmaktadır. Göknar (Abies cilicia) ormanları Antakya’nın kuzeyinde Bucak dolaylarında başlayıp, Andırın’a kadar uzanan ormanlardır. Hatta Orta Toroslarda Abies cilicia (Toros Göknarı) 1300–1500 metre arası yüksek alanlarda orman halinde yer almaktadırlar. Örnek- Q.Cerris, Ostrya Carpinifolia. ORTA ANADOLU FİTOCOĞRAFYA BÖLGESİNİN VEJETASYON FORMASYONLARI Bu vejatasyona sahip formasyonların bulunduğubölgede yıllık ortalama yağış 400 mm’nin altında seyretmekte olup, bu formasyon daha çok yüksekliği 600 metre bulan alanlarda görülmektedir. Bilindiği üzere Orta Anadolu’nun büyük bir kısmı yarı kurak iklime sahip olup, çevresinde ise yarı nemli iklim şartları hüküm sürmesine paralel olarak yılın 3–4 ayı kurak geçmektedir. Fakat yüksek alanlarda kuraklık 2–3 ay ile sınırlı kalmaktadır. Tuz gölü çevresinde çorak bitkilerin hüküm sürmesi daha çok toprak durumuyla alakalı bir durum olup, yaylalarına çıkıldığında kestane renkli toprak örtüsüne bağlı olarak nükseden step toplulukları, yükseklerde ise bozulmuş yarı olgun kahverengi orman toplulukları yer almaktadır. Anlaşılan o ki toprak oluşumunda genellikle kalsifikasyon (kireçlenme) süreci hâkim olup, bu durum alkalen reaksiyon gösteren toprakların daha baskın konumda olduğunu göstermektedir. Bölgenin orta bölümünde yüksekliğin 1200 metreye kadar olan orta bölümünde step ve daha yüksekte ise karasal ve soğuk ve yarı kurak – yarı nemli şartların oluşturduğu kurakcıl-kuru orman örtüsünün olacağı söylenebilir. Orta Anadolu’da 1000 –1200 metreleri arasında alçak dağ stebi ve daha yüksek kesimlerde ise meşe, karaçam toplulukları ve ormanları görülmektedir. Orta Anadolu step formasyonu (Ot formasyonu) Orta Anadoluda Tuz gölü çevresinde ve Konya–Ereğli arasında uzanan bataklıkların kenarlarında çorak topraklarda halofil (tuzcul) karakterde zayıf bir örtü mevcuttur. Tuz gölü çevresinde yer alan çorakcıl bitkilerin oluşturduğu birlikler genellikle Salsola; Frankenia, Atropis, Petrosimonia, Halocnemum olarak bilinmektedir. Konya, Eskişehir, Kayseri, Ankara gibi derin topraklı düz ve az eğimli alanlarda Artemisia fragans, Thymus squarrosus, Astragalus microcephalus, Festuca valesiaca, Koeleria cristata, Stipa lagacea gibi türler birlikler oluştururlar. Orta Anadolu’da belli başlı çalılar şunlardır: Prunus spinosa, Jasminum fruticosus, Crataegus orientalis, Lonicera etrusca, Clematis vitalba, Amygdalus orientalis, Atraphaxis bardier, Rhus coriaria, Capparis sicula. Hayvanların iltifat etmediği otlara ise Eyquem campestre, Peganum harmala, Euphorbia tinctoria, Centaurea squarrosa gibi türleri örnek verebiliriz. Antropojen/ağaçlı step formasyonu Orta Anadolu’da vaktiyle park görünümlü ormanların katledilmesi neticesinde şimdilerde 1000 metreden yüksek alanlarda step vejetasyonuyla karşı karşıya kalmış durumdayız.. Nitekim asırlar boyu süre gelen tahribata rağmen en sonunda Orta Anadolu’daki karaçam, meşe, hatta ardıç ormanları direnç göstererek nispeten nemli kuzeye bakan lokal alanlara ve yükseklere çekilip hal lisaniyle adeta yıkılmaktayım ayaktayım diyebilmektedirler. Orta Anadolu’nun kuzeyinde Beypazarı civarında iki tip step birliği bilinmektedir: 1-Dağ stebi Örnek-Thymus Sipyleus, Astragalus microcephalus ve A. angustifolius. 2-Ova stebi Örnek-Artemisia fragrans. Bu step birliğinde daha çok Q. pubescens, Pinus nigra bulunup genellikle Pallasiana (karaçam) toplulukları tarafından sınırlandırılmıştır. Ayaş dağının büyük bir kısmında kurakçıl step birlikleri görülmektedir. Dolayısıyla Ayaş dağı yöresinin vejatasyon formasyonu orman ve step vejatasyonu olmak üzere iki farklı tipe ayrılmıştır. Ankara’nın doğu yakasında ki Elmadağ ve çevresinde J. Oxycedrus, J. Excelsa, Thymus spyleus, Ast microcephalus, Ephedra majör, Genista aucheri, Jasminium fruticans birlikleri mevcuttur. Subalpin ot formasyonu Bu kuşakta Hasan dağı Subalpin kuşak 1830 metreden başlamaktadır. Bu formasyon: “—Astragalus angustifolius, —Astragalus microcephalus, —Acantholimon echinusler” denilen dikenli ve yastık şekilli bitkiler bir arada birlikler oluştururlar. Hasan dağının 2400 metreden başlayan alpin kuşak dağının zirvesine kadar devam eden kuşakta ise Vicia canescens, Onobrychis montana birlikleri tespit edilmiştir. Orman formasyonu Kuru ormanlar (Karaçam-meşe-ardıç) Orta Anadolu’nun antropojen step alanları karaçam ormanları ile karışım yapan meşe ormanları ve saf karaçam ormanları bulunmaktadır. Bu kuşağın meşe toplulukları step ve orman arasında ki geçiş zonunda yer alıp, karaçam ormanları ise dağların 1200 metreden yüksek kesimlerinde konumlanmıştır. Mesela örnek verecek olursak içerisinde Afyon-Ankara karayolunun geçtiği alanın ekolojik ve sosyolojik etüt çalışmaları sonucunda şu ağaç ve çalı birlikleri tespit edilmiştir: 1-Cistus laurifolius birliği(Defneyapraklı laden) Örnek-Pinus nigra, J. Oxycedrus 2-Populus tremula birliği Örnek-Titrek kavak (Populus tremula) a-Cistus laurifolius(defne yapraklı laden) b-Colutea cilicia (patlangaç) c-Q. Cerris d-Pinus nigra. Orta Anadolu ile Karadeniz bölgesi arasındaki geçiş alanı ile Beypazarı civarı dağların güneye bakan yamaçlarında (alt ve üste doğru) kızılçam, sarıçam ve karaçam ormanları sıralanmaktadır. Bu ormanlar içerisinde özellikle J. Oxycedrus, Q. Pubescens, Populus tremula, Cistus laurifolius gibi ağaç ve çalılarda yer almaktadır. Hatta 1600–1200 arasında Göknar ormanları (A. nordmanniana)’da bulunmaktadır. Tüylü meşe Birliği Quercus pubescens (Tüylü meşe) yarı klimaks bir meşe türü olup, Orta Anadolu da karaçam ormanların tahrip edilmesi sonucunda doğmuştur. Dolayısıyla bu birlik dâhilinde Prunus domestica, Pyrus eleagnifolia, Vicia cracca, Coronilla varia, Hordeum bulbosum türler bulunmaktadır. Defneyapraklı Laden (Cistus laurifolius birliği) Şurası bir gerçek bu çalı birliği karaçamın tahribi ile yerleşmiştir. Orta Anadolu’nun güneybatı kesiminin Orta Anadolu havzaları ve Torosların kuzeye bakan yamaçları boyunca genellikle meşe, ardıç toplulukları bulunup, üst kısımlara doğru da karaçam ormanları ile yer yer yüksek kısımlarda göknar ve az miktarda sedir görülmektedir. Mesela sığ topraklar üzerinde Juniperus excelsa (Boylu ardıç), yüksek alanlarda Quercus pubescens (Tüylü meşe), derin topraklı yüzeylerde çoğu kez meşeler, boylu ardıç ile birlikte karışık durumda ağaç türleri bulunmaktadır. DOĞU ANADOLU FİTOCOĞRAFYA BÖLGESİNİN VEJETASYON FORMASYONLARI Step formasyonu (Ot formasyonu) Bu formasyon; a-Alçak dağ stebi b-Yüksek dağ stebi diye iki alt başlıkta incelenirler. Antropojen Dağ ve yüksek yayla stepleri Kuzeydoğu Anadolu’da Sarıkamış, Ardahan, Oltu, Şenkaya, Narman dolaylarında Sarıçam ağaçlarının acımasız tahribi sonucunda yüksek dağ-plato stepleri gelişmiş bulunup, bahsi geçen alanda tespit edilen birlikler Astragalus eriocephalus, Thymus fallax, Poa Longifolia diye adlandırılırlar. Mesela Palandökende bunlar içerisinde Astragalus türü daha baskın haldedir. Orman formasyonu Doğu Anadolunun Kuzey doğusunda sarıçam, yüksek ve dağlık alan kısımlarında ise meşe türü ormanlar hâkim durumdadır. Fakat Doğu Anadoluda meşe ormanları birkaç tür meşeden ibarettir. Zira Elazığ, Malatya, Muş, Bingöl dolaylarında Q. İnfectoria, Q. Macrolepis (aegilops), Q. brantii, Q. libani, Q. Cedrorum bulunmaktadır. Avro-sibirya elemanı olan Sarıçam ise Türkiye’de en iyi yetişme ortam bakımdan Kuzeydoğu Anadolu olduğu muhakkak. Özellikle bu formasyon Sarıkamış, Şenkaya, Göle, Akdağ, Köroğlu, Allahüekber gölü yöresinin kuzeye bakan yamaçlarında ve Tortum gölü yöresinde bulunmaktadırlar. Görüldüğü üzere Türkiye hem iklim bakımdan hem de bitki örtüsü bakımdan zengin durumda, tabii ki kiymetini bilene. Yani önemli olan bu zenginliğin kıymetini bilip ormanlarımızı gözbebeğimiz gibi korumak esastır. Bilindiği üzere ağaçlar çevremize güzellik kattığı gibi üretime de sayısız faydaları var. Zira ağaç parçalarının öğütülmesiyle birlikte adeta bir fırının hamur teknelerinde pişirilmesine benzer bir uygulamayı müteakip koskocaman devasa nitelikteki ağaçlar bir anda hamur haline getirilebilmektedir. Derken hamur haline gelen hammadde birtakım kimyasal muameleler sonucunda beyaz haline getirilip ıslatılmasının ardından arıtılıp kurutularak ortaya ham kâğıt çıkabilmektedir. Mesela tıpkı Giresun SEKA fabrikasında olduğu gibi elde edilen kaba kâğıtlara tutkal ilave edilerek döner bandın üzerinde bembeyaz sayfa halinde tabaka, tabaka hizmetimize sunulabilmektedir. Velhasıl; ağaçlar Hira mağarasında ilk oku emrini duymuşcasına kıyamete kadar insana hizmet edecektir. Vesselam. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|